TCK m 87 Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama Suçu ve Cezası
MADDE 87.- (1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
- Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
- Konuşmasında sürekli zorluğa,
- Yüzünde sabit ize,
- Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
- Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde üç yıldan, (Değişik İbare: 29.06.2005-5377/11.md.) üçüncü fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamaz.
- Kasten yaralama fiili, mağdurun;
- İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
- Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
- Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
- Yüzünün sürekli değişikliğine,
- Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılır. Ancak, verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, (Değişik İbare: 29.06.2005-5377/11.md.) üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olamaz.
- (Değişik: 06.12.2005-5560/4) Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.
- Kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, yukarıdaki maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
TCK m 87 Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama Suçu Açıklama
Kasten yaralama suçunun neticesi itibariyle ağırlaşmış hallerinin belirlendiği YTCK.nun 87/l-2.fıkraları, 765 sayılı ETCK.nun 86.maddesinin 2. ve 3.fıkralarının karşılığı olup, bu nitelikli haller YTCK.nun sistematiğine uygun biçimde yeniden düzenlenmiştir. Yeni düzenlemede, mağdurun mutad iştigalden kalma süresi cezanın ağırlaştırılmasını gerektiren bir neden olarak göz önünde bulundurulmamış, mağdurun “bitkisel hayata girmesine” neden olunması yeni bir nitelikli hal olarak öngörülmüştür. Maddenin 3.fıkrasında kasten yaralamanın “vücutta kemik kırılmasına” neden olması bu suçun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir. Maddenin 4.fıkrasında yer alan “kasten yaralama sonucu ölümün gerçekleşmesi” ETCK.nun 452.maddesinin karşılığı olmakla birlikte, yeni düzenlemede eskisinden farklı olarak failin kastının ölüm neticesine yönelik olmamakla birlikte, ölüm neticesi bakımından taksir derecesinde kusurunun bulunması (YTCK 23.md., kast-taksir kombinasyonu) aranmış, hareketin objektif olarak ölüm neticesini doğurmaya elverişli olması yeterli sayılmamıştır. Ayrıca, ETCK.nun 452/2.fıkrasında yer alan, mağdurda önceden mevcut olan nedenlerin eklenmesi yüzünden ölümün gerçekleşmesi hali, yeni düzenlemede hafifletici neden sayılmamıştır. Burada önemli olan, gerçekleştirilen yaralama ile ortaya çıkan ölüm neticesi arasında nedensellik bağlantısının kurulabilmesidir.
Neticesi Sebebiyle Cezanın Ağırlaştırılmasını Gerektiren Nitelikli Haller
Maddenin 1.Fıkrasında Öngörülen Nitelikli Haller
87.maddenin 1.fıkrasında, kasten yaralama fiilinin, mağdurun; a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına, b) Konuşmasında sürekli zorluğa, c) Yüzünde sabit ize, d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olması halleri nitelikli hal sayılmıştır. Bu hallerde, 86.maddeye göre belirlenen ceza bir kat (1+1=2) artırılacaktır. Ancak, verilecek ceza, birinci (86/1.) fıkraya giren hallerde üç yıldan, üçüncü (86/3.) fıkraya giren hallerde beş yıldan az olamayacaktır.
Kasten yaralama fiilinin; duyulardan veya organlardan birinin sürekli zayıflamasına neden olması
87/1.fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun mağdurun duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olması, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali olarak öngörülmüştür.
Duyu; görme, işitme, dokunma, tatma, koku alma gibi dış alemin etkilerini duymaya yarayan algılama yeteneğine (fonksiyona) verilen addır.
Organ ise, vücutta belirli fonksiyonları, fizyolojik görevleri yerine getiren yahut belirli hareketlerin yapılmasına yarayan veya bir ödev yapan anatomik ve fizyolojik bütününe verilen addır.
87/1-a bendi hükmünün uygulanabilmesi için duyu veya organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflamasına neden olunması gereklidir. Duyu veya organın işlevinin “zayıflaması”, bunların işlevini yerine getirmede güçlüğü ve azalmayı ifade etmektedir. Ancak, bu nitelikli halin söz konusu olabilmesi için zayıflamanın “sürekli” olması da gerekir. Sürekli zayıflamadan maksat, duyu veya organda meydana gelen arazın herhangi bir şekilde geçici olmaması veya tedavi edilememesi ya da tedavisinin güç veya uzun zaman alacak olmasıdır. Eğer yapılan bir tedaviyle duyu veya organlardaki zayıflama giderilebiiiyorsa bu nitelikli halin uygulanması söz konusu değildir. Vücuttaki çift organlardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması halinde de bu bent hükmü uygulanabilir. Ancak, vücutta çift olarak bulunan organlardan birinin işlevini yitirmesi halinde bu bent hükmü değil, 87/2-b bendi hükmü uygulanır. Zira, bent metninde duyu veya organlardan birinin işlevinden söz edilmiştir. Sürekli zayıflamanın iç veya dış organlarda olması veya zayıflamanın az veya çok olması önemli değildir. Zayıflığın yapay cihazlarla giderilmiş olması, örneğin kırılan dişlerin yerine protez, takma diş takılmış olması, böylece çiğneme işlevinin yerine getirilmesinin sağlanmış bulunması bu nitelikli halin uygulanmasına engel teşkil etmez. Zira, hiç kimsenin başkasının gerçekleştirmiş olduğu haksız eylem nedeniyle takma diş yaptırma zorunluluğu ve yükümü yoktur.
Adli Tıp açısından, kişideki görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma duyuları ile organlar ve ekstremitelerde (el, ön kol, kol, omuz, ayak, bacak, kalça) oluşan anatomik kayıp ve/veya fonksiyonel bozukluk, her bir duyu, organ veya ekstremitenin (kollar, bacakların) kendi anatomik yapı veya fonksiyonuna göre değerlendirilmelidir. Protez takılması durumunda da anatomik kayıp değerlendirilmelidir. Organdaki veya ektremitedeki anatomik kayıp ve/veya fonksiyonel bozukluk o organ veya ekstremitenin kendi anatomik yapısı ve/veya fonksiyonuna göre % 10-50 arasındaysa “işlevin sürekli zayıflaması”, % 50’nin üstündeyse “işlevin yitirilmesi” olarak değerlendirilmelidir. Kemik kırıkları başta olmak üzere, daha pek çok travmatik lezyon iyileşme aşamasında, vücutta kalıcı anatomik ve fonksiyon bozukluğu bırakabilir. Vücutta kalıcı anatomik ve fonksiyon bozukluğu olup olmadığı açısından ayrıca değerlendirme yapılacaktır. Örneğin, kafatasında 5-25 cm2 kemik eksikliği; kulaklardan birinde 50-80 dB işitme kaybı; gözlerden birinde 4/10-5/10-6/10-7/10 görme dahil görme kusurları ile travmatik şaşılık, Hemianopsi, travmatik sürekli epifora, travmatik total ptosis, diplopi gibi görme kusurları batın organlarında terminal ileum hariç ince barsak rezeksiyonu (70-300 cm) ve kalın barsak rezeksiyonu (Hemikolektomi) hallerinde işlevde sürekli zayıflama söz konusudur. Dişlerin çiğneme ve konuşma fonksiyonları yönünden değerlendirilmesinde ise her bir diş çeşidi için puanlama (Kanin: 4,5; kesici: 4; Premolar: 3; 1. ve 2.Molar: 3; 3.Molar; 0,5 puan) yapılacaktır. Diş kayıplarında puanların toplamı 15-30 arasında ise; işlevin sürekli zayıflaması, 30’un üzerinde ise, işlevin yitirilmesi olarak kabul edilecektir.
Kasten yaralama fiilinin, konuşmada sürekli zorluğa neden olması
Maddenin 1.fıkrasının (b) bendinde, kasten yaralamanın mağdurun konuşmasında sürekli zorluğa neden olması, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali olarak öngörülmüştür.
Konuşma yeteneği insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliğidir. “Konuşmada zorluk” konuşma yeteneğinin olumsuz yönde değişikliğe uğramasıdır. Örneğin, akıcı konuşamamak, kekelemek gibi konuşabilmek için normalin dışında çabayı gerektiren her türlü anormallikler bu bağlamda konuşmada zorluk sayılır. Bu hükmün uygulanabilmesi için, konuşma yeteneğinin tamamen yitirilmesi değil, konuşma yeteneğinin kullanılmasında güçlükle karşılaşılması gerekir. Eğer konuşma yeteneğinin sürekli yitirilmesi söz konusu ise bu hüküm değil, 87/2-c bendi hükmü uygulanır. Konuşmada sürekli zorluğun yaralama eyleminin sonucunda meydana gelmiş olması gerekir. Süreklilikten maksat daimilik olmayıp, konuşmadaki zorluğun az çok uzun bir süre devam etmiş olması yeterlidir.
Adli Tıp açısından, konuşmada sürekli zorluk/konuşma yeteneğinin kaybı, konuşma fonksiyonunu etkileyen kafa içi değişimler ile dil ve ses telleri gibi konuşmaya yardımcı yapılarda yaralanma olması durumunda değerlendirilecektir.
Kasten yaralama fiilinin, yüzde sabit ize neden olması
Maddenin 1.fıkrasının (c) bendinde, kasten yaralama suçunun yüzde sabit ize neden olması, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali olarak öngörülmüştür.
Buradaki “yüz” deyimi, “çehre” karşılığında kullanılmıştır. ETCK.nun 456/2. maddesinin uygulamasında adli tıp bakımından çehre deyimi “üstte saçlı deri sınırı, yanlarda kulak sayvanlarının arka kenarları, altta çene kavsi ile sınırlı alan” olarak tanımlanmaktaydı. YTCK.nun 87.madde gerekçesinde ise “yüz” deyiminin “kişinin boyun ve kulakları dahil, başın ön kısmını” ifade ettiği belirtilmiştir. YTCK’na göre “yüz” sınırları tanımlanacak olursa, “kişiye cepheden bakıldığında üstte saçlı deri sınırı (saçı dökülen ya da azalan kişilerde görülebilen frontal bölge dahil), yanlarda kulaklar dahil olmak üzere kulakların arkasından inen hayali düz çizgilerin her iki klavikula ile kesiştiği noktalar ile alta fossa jugularisten başlayıp yanlara doğru klavikulaları takip eden çizgileri arasında kalan bölge” anlaşılmalıdır. Oluşan yara az ya da çok iz bırakır, ancak her iz “yüzde sabit iz” niteliğinde değerlendirilemez. Yüzde sabit iz, yaralanma sonucu yüzde meydana gelen daimî, sürekli izlerdir. Diğer bir anlatımla, yaralanma esnasında, yüz sınırları içerisinde oluşan yaranın iyileştikten sonra bıraktığı iz, gün ışığında veya iyi aydınlatılmış bir ortamda, insanlar arası sözel diyalog mesafesinden (1-2 metre) ilk bakışta belirgin bir şekilde fark edilebilir durumda ise “Yüzde sabit iz”den bahsedilir. İzin, sabit iz olup olmadığının değerlendirilmesi açısından iyileşme sürecinin tamamlanmış olması gerekir. Bu nedenle, adli tıp uygulamalarında bu konudaki değerlendirme yaralanmadan en az altı ay sonra yapılmaktadır. Hekim gerek görünce bu süre uzayabilir.
Yüzdeki sabit izin gizlenebilmesi (örneğin, sakal veya bıyıkla saklanabilir olması) veya estetik ameliyatla giderilebilmesi bu nitelikli halin uygulanmasına engel değildir. Yüzdeki izin olağan bir tedaviyle veya zamanla kaybolması durumunda “sabit iz” söz konusu olmadığından bu nitelikli hal uygulanmaz. Yüzdeki sabit iz, yüzün sürekli değişikliği halinden farklıdır. Sabit iz yüzü değiştirmemekte ve mağduru öteden beri tanıyanlarda, kişiliği bakımından bir duraksamaya neden olmamaktadır.
Kasten yaralama fiilinin, mağdurun yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olması
Maddenin 1.fıkrasının (d) bendine göre, kasten yaralamanın kişinin hayatını tehlikeye sokan bir duruma neden olması, bu suçtan dolayı daha ağır bir ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Kasten yaralamanın hayati tehlikeye sebebiyet verip vermediğinin tespiti, tıbbi bir değerlendirmeyi gerekli kılmaktadır. Kasten yaralamanın yakın bir ölüm neticesini meydana getirebilecek düzeyde tehlike oluşturması halinde “Yaşamsal tehlike” söz konusudur. Örneğin, kasten yaralama fiilinin sonucu olarak mağdurun yaşamsal önemi haiz organlarından (baş, göğüs, karaciğer, kalp, atardamar vs.) birinin görevini yerine getiremez duruma gelmesi halinde bu nitelikli hal uygulanır. Organın yapılan müdahale dolayısıyla çok düzensiz bir şekilde çalışması halinde de yaşamsal tehlike söz konusu olabilir. Meydana gelen yaşamsal tehlikenin devam süresi önemli değildir.
Bir yaralanma sonrası, kişinin yaşamının mutlak surette tehlikeye maruz kalması, ancak gerek kendi vücut direnci gerekse tıbbi yardımla kurtulması durumunda “kişinin yaşamını tehlikeye sokacak derecede yaralanma” deyimi kullanılır. Yani olay sırasında yaşamsal tehlikenin oluşmuş olması önemlidir. Ölüm olması gerekmez. Kasten yaralama sonucu ölüm meydana gelirse fail YTCK.nun 87/4.fıkrası uyarınca cezalandırılır. Kişinin sonradan iyileşmesi de (yaşamsal tehlike) durumunu değiştirmez. “Ne olur ne olmaz” diyerek karar vermek yerine, her türlü tanı yöntemi, kullanılarak başlangıçta doğru karar vermek adli tıp açısından önemlidir. Yaşamı tehlikeye sokan bir duruma yol açan yaralanmalar şunlardır; kafatası kırıkları; kafa içi kanama, kondtüzyon, laserasyon; klinik bulgu veren beyin ödemi ve başlangıç Glasgow koma skoru’nun 8 ve altında olduğu bilinç kapalılığı; ilk üç servikal vertebra kırığı; vertebral kolonda hangi seviyede olursa olsun medulla spinalis hasarı (kontüzyon/laserasyon) ile medulla spinalis hasarının eşlik ettiği kırık-çıkık-disk yaralanması ve herniler; iç organ yaralanmaları, büyük damar yaralanmaları; büyük damar veya iç organ yaralanması olmasa bile % 20’den fazla kan kaybına işaret eden klinik tabloya yol açan yaygın ekimoz, hematom ve laserasyonlar; iç organ lezyonu olmasa dahi göğüs ve batın boşluğuna penetre yaralanmalar; 2.derece yanık (% 20’den fazla); 3.derece yanıklar (% 10’dan fazla); kuduz hayvan ısırığı; elektrik çarpması (giriş ve/veya çıkış lezyonu bulunması ve vücuttan elektrik akımının geçtiğini gösteren klinik bulguların varlığı; ağır klinik tabloya yol açan zehirlenmeler).
Kasten yaralama fiilinin gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olması
Maddenin 1.fıkrasının (e) bendinde, kasten yaralamanın gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına neden olması, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali olarak öngörülmüştür.
Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, failin mağdurenin gebe olduğunu bilerek gerçekleştirdiği fiili sonucunda gebe kadının bu fiilin doğrudan veya dolaylı etkisiyle (örneğin, ruhsal bir travma, heyecan veya korku vs. sonucu) zamanından önce çocuğunu sağ olarak doğurması gerekir. Erken doğumun kadının sağlık durumunda bir olumsuzluk meydana getirmemiş olması bu bent hükmünün uygulanmasına engel değildir. Zira, burada korunan hukuksal yarar aynı zamanda erken doğan çocuğun sağlığıdır. Fail mağdurenin gebe olduğunu bilmiyorsa, bu nitelikli hal uygulanmaz, eylemin mahiyetine göre 86.maddeye göre cezalandırılır. Kasten yaralama fiili çocuğun vaktinden önce doğmasına değil de düşmesine neden olmuşsa bu durumda, 87.maddenin 2/e bendi uygulanacaktır. Burada, erken doğum ya da düşük durumunun travma ile ilişkisinin kurulması esas olacaktır.
Tıbbi verilere göre doğum zamanının asgari ve azami süresi belirlidir. Gebelik süresi en az 180 gün ve en çok normal doğumlar için 280 (gecikmiş doğumlar için 300) gündür. Bu süreler arasında, yani gebelik 180 günü aştıktan sonra 300 günü ise doldurmadan yaralama eylemi nedeniyle doğuma sebebiyet verilmesi halinde bu bent hükmü uygulanacaktır. Çocuğun yaşaması için gerekli olan süreden (180 günden) önce doğması durumunda ise, çocuğun düşürülmesi söz konusu olacağından, bu durumda failin 87/2-e bendi uyarınca cezalandırılması gerekir.
Maddenin 2.Fıkrasında Öngörülen Nitelikli Haller
87.maddenin 2.fıkrasında, kasten yaralama fiilinin, mağdurun; a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığı veya bitkisel hayata girmesine, b)Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine, c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına, d) Yüzünün sürekli değişikliğine, e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine neden olması halleri nitelikli hal sayılmıştır. Bu hallerde, 86.maddeye göre belirlenen ceza, iki kat artırılacaktır. Ancak verilecek ceza, birinci fıkraya giren hallerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hallerde sekiz yıldan az olmayacaktır.
Kasten yaralama fiilinin, mağdurun; iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine neden olması
87/2.fıkranın (a) bendinde kasten yaralama sonucunda mağdurun iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa yakalanması veya bitkisel hayata girmesi halinde, suçun temel şekline nazaran verilecek cezanın artırılması öngörülmüştür.
“Hastalık” deyimi, “insanın beden ve akıl fonksiyonlarının yerine getirilmesinde anatomik ve fonksiyonel bozukluğu gerektiren patolojik bir hal” olarak anlaşılmalıdır. Hastalığın iyileşmesi olanağının bulunmadığı, suçun işlendiği sıradaki tıbbi olanaklara göre belirlenir. ETCK.nun 456/3.fıkrasındaki “kati veya muhtemel surette” ibaıesine yeni madde metninde yer verilmediğinden, bu bent hükmünün uygulanabilmesi için hastalığın iyileşmeyeceğinin “kesin” olarak belirlenmiş olmasına gerek yoktur, hastalığın iyileşmeyeceğinin “mümkün” olması yeterlidir. Hastalık duyu veya organlardan birinin zayıflamasına veya tamamen işlevini yitirmesine neden olmuşsa ilgili bent hükmüne göre uygulama yapılmalıdır.
“Bitkisel hayata girmek”, “hastalık veya kaza sebebiyle bilinçsiz ve hareketsiz bir şekilde yaşamak”, “kişinin solunumu devam etmesine rağmen dış dünya ile nörolojik ve fizyolojik olarak bağlantısının kesilmiş olduğu hal” anlamlarına gelmektedir. “Bitkisel hayat” ile “beyin ölümü” arasındaki fark, bitkisel hayata giren kişinin iyileşerek normale dönebilmelerinin mümkün olmasına karşın, beyin ölümünde böyle bir ihtimalin bulunmamasıdır. Bu itibarla, yaralama fiilinin beyin ölümüne neden olması halinde 87.maddenin 2-a bendinin değil 4.fıkrasının uygulanması gerekir. Bitkisel hayata giren kişinin sonradan normale dönmesi 87/2-a bendinin uygulanmasına engel teşkil etmez.
Kasten yaralama fiilinin, mağdurun; duyularından veya organlarından birinin işlevini yitirmesine neden olması
87/2.fıkranın (b) bendinde, duyu veya organlardan birinin işlevinin yitirilmesi halinde cezanın artırılması öngörülmüştür.
Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için yaralama fiili sonucunda, mağdurun beş duyusundan veya organlarından birinin işlevini yitirmesi gerekir. Vücutta çift olarak bulunan organlardan birinin işlevini tamamen yitirmesi halinde, diğer organ fonksiyon görmeye devam edebilir. Bu durumda dahi, organın işlevinin zayıflaması değil, 87/2-b bendine göre işlevin yitirilmesi söz konusudur, bu hususu vurgulamak için, bent metninde duyu veya organlardan birinin işlevini yitirmesinden söz edilmiştir.
“Duyunun işlevini yitirmesi”, görme, işitme, duyma, dokunma, tat alma gibi dış dünyadaki etkileri algılama yeteneğinin tamamen yok olmasıdır. “Organın işlevini yitirmesi” ise, organın vücuttan tamamen çıkarılması ya da işlevini hiçbir şekilde kısmen de olsa yerine getiremez hale gelmesidir. Fonksiyonunu yitiren ve vücuttan çıkarılan dalak, safra kesesi gibi organların işlevinin bir başka organ tarafından üstlenilmiş olsa ve bu durum mağdurun sonraki yaşamında bir aksama meydana getirmese dahi 87/2-b bendi hükmü uygulanır.
Adli Tıp açısından kişideki görme, işitme, koklama, tatma ve dokunma duyuları ile organlar ve ekstremitelerde (el, ön kol, kol, omuz, ayak, bacak, kalça) oluşan anatomik kayıp ve/veya fonksiyonel bozukluk, her bir duyu, organ veya ektremitenin kendi anatomik yapı veya fonksiyonuna göre değerlendirilmelidir. Protez takılması durumunda da anatomik kayıp değerlendirilecektir. Organdaki veya ekstermitedeki anatomik kayıp ve/veya fonksiyonel bozukluk o organ veya ekstremitenin kendi anatomik yapısı ve/veya fonksiyonuna göre % 10-50 arasındaysa “işlevin sürekli zayıflaması”; % 50’nin üstünde ise “işlevin yitirilmesi” olarak değerlendirilmelidir.
Kasten yaralama fiilinin, mağdurun; konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına neden olması
87/2.fıkranın (c) bendinde, kasten yaralama sonucunda mağdurun; konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına neden olunması, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali olarak öngörülmüştür.
“Konuşma yeteneğinin kaybolması” halinin söz konusu olabilmesi için, failin fiili sonucu mağdurun beyninde veya ses tellerinde ya da ağız boşluğunda yahut bunların hepsinde meydana gelen bozukluklar sonucu hiç veya anlaşılabilir şekilde ses çıkaramaması gerekir. Kekemelik durumu konuşma yeteneğinin kaybı değil konuşmada sürekli zorluk (87/1-b) sayılır. Adli Tıp açısından, konuşma fonksiyonunu etkileyen kafa içi değişimler ile dil ve ses telleri gibi konuşmaya yardımcı yapılarda yaralanma olması durumunda meydana gelen arazın konuşmada sürekli zorluk/konuşma yeteneğinin kaybı bakımından değerlendirmesi yapılacaktır. Söz söylemekte devamlı zorluk durumunda mağdurun anlaşılabilir sesler çıkarması mümkün olmakla birlikte, konuşma yeteneğinin kaybı halinde mağdur ya hiç ses çıkaramamakta ya da çıkardığı seslerden bir şey anlaşılamamaktadır. Boğaza yakın tutulan mikrofon ya da başka bir cihaz yardımı ile mağdurun söylediği sözlerin anlaşılabilir hale gelmesi 87/2-c bendinin uygulanmasına, engel teşkil etmez. Birkaç kelimeyi söyleyebilir olmak da yeterli olmayıp, kelimeler yan yana getirilip iletişim kurulamadığı sürece mağdurun konuşma yeteneğinin kaybı söz konusudur.”Çocuk yapma yeteneğinin kaybolması”, mağdurun cinsel ilişki yoluyla yani doğal yollardan çocuk yapma iktidarını sağlayan herhangi bir organın işlevini yitirmesine neden olmaktır. Bu bakımdan mağdurun yaşı ve cinsiyeti önemli değildir. Önemli olan, mağdurun yaralama fiilinden önce bu yeteneğe sahip olmasıdır. Mağdurun fiilden önce zaten çocuk yapma yeteneği yoksa bu bent hükmünün uygulanması mümkün değildir. Çocuk yapma yeteneğinin yitirilmesi, erkeklerde her iki testisin işlevini göremez hale gelmesi veya alınması ya da üreme organının amputasyonu (kesilmesi), kadınlarda ise rahmin alınmış olması veya çift taraflı ovaryum (yumurtalık) kaybı ile olanaklı olabilir. Çocuk yapma yeteneğinin bu şekilde yitirilmesi aynı zamanda, 87/2-b bendinde düzenlenen “organlardan birinin işlevini yitirmesi anlamına da gelir.” Erkeklerde testislerden birinin yaralama sonucunda yitirilmiş olması, çocuk yapma yeteneğinin yitirilmesi olmadığı gibi organlardan birinin işlevini yitirmesi de değildir. Bu durum ancak, 87/1-a bendinde öngörülen organlardan birinin işlevinin sürekli olarak zayıflaması niteliğindedir. Çocuk yapma yeteneğinin yitirildiğinden söz edilebilmesi için kasten yaralama suçunun işlendiği sıradaki tıbbi verilere göre sürekli bir olanaksızlık mevcut olmalıdır. Bu itibarla, mağdur bir kadın olup da, yapay döllenme (tüp bebek) yöntemiyle çocuk doğurmasının tıbben olanaklı olması durumunda çocuk yapma yeteneğinin yitirildiğinden söz edilemez.
Kasten yaralama fiilinin, mağdurun; yüzünün sürekli değişikliğine neden olması
87/2.fıkranın (d) bendinde, kasten yaralama fiilinin mağdurun; yüzünün sürekli değişikliğine neden olması, bu suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hali olarak öngörülmüştür.
Burada sözü edilen “yüz” deyimi, kişinin boyun ve kulakları dahil, başın ön kısmını ifade etmektedir. Adli Tıp açısından “yüz” deyiminden, kişiye cepheden bakıldığında üstte saçlı deri sının (saçı dökülen ya da azalan kişilerde görülebilen frontal bölge dahil), yanlarda kulaklar dahil olmak üzere kulakların arkasından inen hayali düz çizgilerin her iki klavikula ile kesiştiği noktalar ile altta fossa jugularisten başlayıp yanlara doğru klavikulaları takip eden çizgiler arasında kalan bölge anlaşılmalıdır. Yüz sınırları içinde oluşan yaralanmanın bıraktığı iz, o kişiyi önceden tanıyanların onu tanımasında duraksamaya yol açacak şekilde yüzün doğal görünümünü bozmuş ise bu durumda “yüzde sürekli değişiklikken söz edilir. Buna örnek olarak ağır yanıklar ya da yüze kezzap atılması gibi kimyasal yanıklar verilebilir. Keza, yaralanma sonucu kulakların kopması, burun yarılması, yüz kaslarının atrofisi yüzün sürekli değişikliği olarak nitelendirilir. Bu değişikliğin estetik ameliyat ile giderilmesi 87/2-d bendinin uygulanmasına engel teşkil etmez. Yaralama sonucu yüzde meydana gelen sabit iz ile yüzün sürekli değişikliği halleri birbirinden farklıdır. Sabit iz yüzü değiştirmemekte ve mağduru öteden beri tanıyanlarda, kişiliği bakımından herhangi bir duraksamaya neden olmamaktadır. Yüzde sürekli değişiklik halinde ise evvelce mağduru tanıyanların hiç olmazsa ilk bakışta tanıyamamalarına neden olacak biçimde yüzünde oluşmuş daimi bir değişiklik söz konusudur. Bunun yanı sıra tanımada güçlük yaratmasa bile yüzün simetri ve ahengini bozan, görenlerin mağduru tereddüt geçirmeden ve ilk bakışta tanımalarına rağmen, yüzün almış olduğu şekli yadırgamalarına yol açan herhangi bir durumun da “yüzün sürekli değişikliği” olarak kabulü gerekir.
Kasten yaralama fiilinin; gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine neden olması
87/2.fıkrasının (e) bendinde, kasten yaralama suçunun gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine neden olunması, bu suçun neticesi itibariyle ağırlaşmış hali olarak öngörülmüştür. Ancak bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, failin, mağdur kadının gebe olduğunu bilerek yaralama fiilini işlemiş olması gerekir. Ayrıca failin kastının çocuğu düşürmeye değil yaralamaya yönelik olması gerekir. Eğer failin kastı çocuğu düşürmeye yönelik ise bu bent hükmü değil YTCK.nun 99.maddesi uygulanır. Tıbbi verilere göre doğum zamanına ilişkin 180 günlük asgari süreyi doldurmadan, yaralama eylemi nedeniyle düşüğe (çocuğun yaşaması için gerekli olan süreden önce doğmasına) neden olma halinde 87/2-e bendi hükmü uygulanacaktır. Erken doğumda (87/1-e bendi) çocuk canlı doğmakta ve doğumdan sonra da yaşamakta iken, düşme durumunda çocuk ölü doğmaktadır.
Maddenin 3.Fıkrasında Öngörülen Nitelikli Hal
Kasten Yaralama Filinin Vücutta Kemik Kırılmasına veya Çıkığına Neden Olması
Maddenin 3.fıkrasında, kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, 86.maddeye göre belirlenen cezanın, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılacağı öngörülmüştür.
“Kemik”, sözlükte, “insanın ve omurgalı hayvanların çatısını oluşturan her türlü sert organ” anlamına gelmektedir. Vücuttaki kemik kırıkları, kırığın hayat fonksiyonlarına etkisine göre “Hafif-Orta ve Ağır” olarak sınıflandırılmakta, eklem çıkıkları da, iskelet sistemindeki anatomik bozukluklar olduğundan bu sınıflama içerisinde değerlendirilmektedir. Örneğin, Adli Tıp açısından, kafatasında; kubbede çökme kırığı, kafa tabanında kırık varsa Etmoid kemiği kırığı, Mastoidde çökme, Frontal sinüs iç-dış lamina kırığı, yüzde Lefort III kırığı; göğüste, stemum parçalı kırığı; batın-pelvis bölgesinde sakroiliak ayrılma (kırık çift taraflı ise), Symphysis Publis ayrılması (5 cm.’den fazla ise), omurga bölgesinde lamina kırığı, % 20’den çok korpus çökme kırığı, omurganın kırıklı çıkıkları (instabil), faset, pedikül, Jefferson, Hangman kırıkları; etraf bölgesinde ise Humerus cisim parçalı kırığı, Kandol kırığı, bilek kemiklerinde açık parçalı, ezik şeklinde kırık, kalça eklemi çıkığı, Tibiada kırık, hayat fonksiyonlarındaki etkilerine göre Ağır Kırık-Çıkık olarak sınıflandırılmaktadır. Buna karşılık, kafatasında kubbede tek başına lineer kırık, kafa tabanını ilgilendirmeyen Etmoid kemiği kırığı; yüzde burun kemiğinde parçalı kırık, çökme kırığı; göğüs bölgesinde klavikula, skapula kırıkları; Omurga bilgisendi, korpus kırığı, omur kayması, etraf bölgesinde, dirsek kırığı, omuz çıkığı (Gleno-humeral), bilek kemiklerinde (karpal) kırık, Metakarp kırığı, ayak parmağı kemiği açık kırığı Orta Kırık-Çıkık olarak sınıflandırılmaktadır. Hafif Kırık-Çıkık hallerine ise, kafatasında styloid kırığı (müstakil); yüzde, burun kemiğinde lineer kırık veya uçta kopma kırığı; göğüs bölgesinde, Akromioklavikular çıkık, 1 kaburga kırığı; batın pelvis bölgesinde, iliak kemikte küçük kopma kırığı; etraf bölgesinde; Habitüel omuz çıkığı, Epikondil kırığı (basit kopma kırığı), Stoyloid kopma kırığı, Karpometakarpal çıkık, Metakarpofalangeal çıkık, el parmak kemiği kırığı, çıkığı; tırnak düzeyinde amputasyon, Metatars çıkığı, ayak parmak kemiği kırığı ve çıkığı örnek olarak gösterilebilir.
Hakim, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine, vücutta birden fazla kemik kırığı veya çıkığı bulunması halinde bunların toplamının derecesine göre, 86.maddeye göre belirlenen cezayı en fazla yarısına kadar artıracaktır.
Maddenin 4.Fıkrasında Öngörülen Nitelikli Hal
Kasten Yaralama Fiili Sonucunda Ölüm Meydana Gelmiş Olması
Maddenin 4.fıkrasmda, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmiş olmasına ilişkin hükme yer verilmiştir. Buna göre, kasten yaralama sonucunda ölüm meydana gelmişse, 86.maddenin birinci fıkrasına giren hallerde sekiz yıldan oniki yıla kadar, üçüncü fıkrasına giren hallerde ise oniki yıldan onaltı yıla kadar hapis cezasına hükmolunacaktır. Neticesi sebebiyle ağırlaşmış bu kasten yaralama hallerinde, failin bu ağır neticeden sorumlu tutulabilmesi için YTCK.nun Genel Hükümler Kitabında yer alan netice sebebiyle ağırlaşmış suçlara ilişkin hükümler burada da geçerlidir.
YTCK.nun 23.maddesi hükmüyle, hukuk sistemimizdeki netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar açısından kusursuz (objektif) sorumluluk terkedilmiş, bir fiilin, kastedilenden dalıa ağır veya başka bir neticenin oluşumuna sebebiyet vermesi halinde, kişinin bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için, bu netice bakımından en azından taksirle hareket etmesi gerektiği belirtilerek kusura dayalı sorumluluk olması sağlanmıştır. Bu itibarla kasten yaralama sonucunda kişinin öngörmediği ölüm gibi ağır bir neticenin meydana gelmesi durumunda, failin 87/4.fıkra uyarınca cezalandırılabilmesi için, bu netice açısından en azından taksirinin varlığı gereklidir. Kast- taksir kombinasyonunun söz konusu olduğu bu durumda, iki kademe mevcuttur. Birinci kademeyi, kasten işlenen temel suç (kasten yaralama); ikinci kademeyi ise, en azından taksirle sebebiyet verilen ağır netice (ölüm) oluşturmaktadır. Yazarların bizim de katıldığımız görüşlerine göre, YTCK’nun sisteminde kasten yaralama sonucunda mağdurun ölmesi dolayısıyla netice sebebiyle ağırlaşmış suç hükümlerine (87/4.md.) göre sorumluluk için fiilin, kasten yaralama suçunun temel şeklini oluşturacak ağırlıkta (86/l.fıkra düzeyinde olması gerekir. Buna karşılık, hafif yaralama (86/2.fıkra) sonucunda (örneğin karın boşluğuna vurulan bir yumruğun etkisiyle) mağdurun ölmesi halinde, meydana gelen ölüm neticesinden ancak taksirle öldürme suçuna (85/1.md.) göre sorumluluk söz konusu olabilir.
Nitekim Yargıtay l.CD. 27.2.2007 gün ve 167-817 sayılı Kararında da bu görüş benimsenmiş, “maktule ait otopsi raporları ve tıbbi belgeler Adli Tıp Kurumuna gönderilir, maktulde meydana getirilen yaralanmalar nedeniyle 5237 sayılı Kanunun 86.maddesi kapsamında rapor aldırılması, yaralar 86/2.madde kapsamında kaldığı taktirde, eylemin aynı yasanın 22., 85.maddeleri uyarınca taksirle öldürme suçunu, yaralar 86/2.madde kapsamı dışında ise, aynı yasanın 23. ve 87/4.maddeleri uyarınca kastı aşan etkili eylem sonucu öldürme suçunu oluşturup oluşturmayacağının tartışılması gerektiğince” karar verilmiştir.
87/4.fıkra hükmünün uygulanabilmesi için, failin kastının yaralamaya yönelik olması gerekir. Eğer failde ölüm neticesine yönelik doğrudan veya olası kast mevcut ise, bu durumda 87/4.fıkranın değil, kasten insan öldürme suçuna ilişkin 81. ve devamı maddelerinin uygulanması gerekir. Ölüm neticesinin derhal gerçekleşmiş olmasına gerek yoktur; yaralamadan bir süre sonra da ölüm neticesi ortaya çıkmış olabilir. Burada önemli olan, gerçekleştirilen yaralama ile ortaya çıkan ölüm neticesi arasında nedensellik bağı kurulabilmesidir. Önceden mevcut veya sonradan eklenen nedenler ölüm neticesinin faile objektif olarak isnad edilebilmesi olanağını ortadan kaldırmadığı takdirde failin ölüm neticesinden dolayı sorumlu tutulması mümkündür. Ancak, sözü edilen önceden mevcut veya sonradan eklenen sebepler, failin kasten yaralama hareketi olmasaydı bile zaten tek başına neticeyi gerçekleştirilebilecek mahiyette ise, bu durumda failin hareketi ile gerçekleşen ölüm neticesi arasında nedensellik bağı kurulamayacağından, failin sadece kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılması gerekir. Kişide yanılma veya sapma nedeniyle, yaralanması kastedilen kişi dışında bir başka kişinin ölmüş olması durumunda da YTCK.nun 87/4.fıkrası hükmü uygulanabilir.