TCK m 60 Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbirleri
MADDE 60.- (1) Bir kamu kurumunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet halinde, iznin iptaline karar verilir.
- Müsadere hükümleri, yararına işlenen suçlarda özel hukuk tüzel kişileri hakkında da uygulanır.
- Yukarıdaki fıkralar hükümlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda, hâkim bu tedbirlere hükmetmeyebilir.
- Bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır.
TCK m 60 Tüzel Kişiler Hakkında Güvenlik Tedbirleri Açıklama
- maddede, özel hukuk tüzel kişileri hakkında hükmedilebilecek güvenlik tedbirlerinin tür ve koşulları düzenlenmiştir.
Tüzel Kişi Ve Özel Hukuk Tüzel Kişileri Kavramları Ve Unsurları
Hukuki bir kavram olarak Tüzel kişi, “belirli, ortak ve sürekli bir amacı gerçekleştirmek ve başlı başına bağımsız bir varlığa sahip olmak üzere örgütlenmiş; hukuk düzeni tarafından kendilerine hukuk sujesi olma niteliği tanınan kişi veya mal toplulukları” olarak tanımlanmaktadır. Tüzel kişiliğin, amaç, bağımsızlık ve örgütlenme unsurlarını taşıması gerekmektedir. Tüzel kişinin amacı; belirli, ortak ve sürekli olmalıdır. Tüzel kişiliğin “bağımsızlık” unsuru, içsel açıdan kendisini oluşturan kişilerden bağımsız bir varlığı olmasını, dışsal açıdan ise, tüzel kişinin üçüncü kişilerle bağımsız bir hukuk sujesi olarak hukuki ilişkiler kurabilmesini ifade etmektedir. Örgütlenme unsuru ise, bir kişi ve mal topluluğunun bağımsız bir hukuki varlık olarak iradesini açıklayacak ve amacını gerçekleştirmek üzere faaliyette bulunacak organlarının oluşmasını ifade eder.
TCK.nun 60.maddesinde sözü edilen ve haklarında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebileceği öngörülen tüzel kişiler “özel hukuk tüzel kişileri” dir. Bu itibarla kamu hukuku tüzel kişileri bir madde kapsamında değildirler. Bu nedenle kamu tüzel kişilerine güvenlik tedbiri uygulanması söz konusu olmayacaktır. Esasen, TCK.nun 60.maddesinde tüzel kişiler için öngörülen “iznin iptali” ve “müsadere” güvenlik tedbirlerinin, hukuk düzenimizde devlete karşı cebri icranın mümkün olmamasının yanısıra, kamu hizmetlerine egemen olan kamu hizmetlerinde devamlılık, zorunluluk ve vazgeçilmezlik şeklindeki ilkeler karşısında,kamu tüzel kişileri bakımından uygun düşmeyeceği açıktır. Zira, kamu tüzel kişilerine güvenlik tedbiri uygulanması, sonuçta kamu hizmetlerinden yararlanan vatandaşlara yaptırım uygulanması anlamına gelecektir. Bu itibarla 5237 sayılı TCK.nun 20/2. ve öO.maddelerinde sadece özel hukuk tüzel kişilerine işlenin suç dolayısıyla “iznin iptali” ve “müsadere” güvenlik tedbirlerinin uygulanacağına ilişkin düzenlemesini isabetli buluyoruz.
Özel hukuk tüzel kişileri, özel hukuk alanında faaliyet göstermek üzere hukuki bir işlem ile kurulan tüzel kişilerdir. Bunlar izledikleri amaca göre “kazanç paylaşma amacı güden tüzel kişiler7‘ ve “kazanç paylaşma amacı gütmeyen tüzel kişiler” şeklinde bir ayırıma tabi tutulabilir.
Kazanç paylaşma amacı güden tüzel kişiler; Türk Ticaret Kanununda düzenlenen kollektif, komandit, anonim ve limited şirketler ile Kooperatifler Kanununda düzenlenen kooperatiflerdir. Borçlar Kanununda (BK 520-541.md.) düzenlenmiş olan adi şirketin ise tüzel kişiliği bulunmamaktadır.
Kazanç paylaşma amacı gütmeyen tüzel kişiler ise, Medeni Kanunda öngörüen dernekler ve vakıflar ile özel kanunları ile düzenlenen sendikalar ve siyasi partilerdir.
Özel hukuk tüzel kişileri hakkında ceza yaptırımı uygulanamaması (tck. 20/2.f.)
5237 sayılı TCK.nun getirdiği yeniliklerden birisi de; 2O.maddenin 2.fıkrasında “Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.” hükmüyle kural olarak tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamayacağının kabul edilmiş olmasıdır.
Anayasamızda da güvence altına alınan “ceza sorumluluğunun şahsiliği” kuralının gereği olarak sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Ancak bu ilke, işlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilmesine engel değildir. Nitekim 20. maddenin gerekçesinde bu hususla ilgili olarak;
“Özel hukuk tüzel kişilerinin suç faili sayılıp sayılmaması ile işlenen bir suçtan dolayı bunlar hakkında bir yaptırıma hükmedilmesi sorununu birbirinden ayırmak gerekir. Suç ve ceza politikası gereği olarak ancak gerçek kişiler suç faili olabilir ve sadece gerçek kişiler hakkında ceza yaptırımına hükmedilebilir. Bu anlayış, Anayasamızda da güvence altına alınan ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralının bir gereğidir. Ancak, işlenen suç dolayısıyla özel hukuk tüzel kişileri hakkında güvenlik tedbiri niteliğinde yaptırımlara hükmedilebilecektir” görüşlerine yer verilmiştir.
Nitekim, karşılaştırmalı hukukta, Almanya, İtalya, İspanya, İsviçre, Avusturya, Lüksemburg ve Rusya hukuk sistemleri tüzel kişilerin ceza sorumluluğunu kabul etmemişlerdir.
Almanya’da tüzel kişilerin ve kişi topluluklarının sadece organ ve temsilcileri aracılığı ile hareket yeteneğinin bulunduğu ve dolayısıyla bunların doğrudan ceza- landırılamayacağı kabul edilmektedir. Alman ceza hukuku doktrininde, kusurlu olmanın sadece gerçek kişiler bakımından söz konusu olduğu, bu nedenle tüzel kişilikler ve kişi toplulukları için cezada var olan sosyal-ahlaki onaylamama ve kınama niteliğinin bir şey ifade etmediği, kusur ve hareket kavramları ile tüzel kişinin cezalandırılmasının uyuşmayacağı, tüzel kişinin organlarının işledikleri fiiller nedeniyle tüzel kişinin malvarlığında ortaya çıkacak artışın ceza dışında başka yaptırımlarla alınmasının gerçekleştirileceği vurgulanmaktadır. İtalyan hukukunda ise, tüzel kişilerin sadece idari para cezalarının muhatabı olması ve ceza yargılamasının dışında bırakılması gerektiği kabul edilmiştir. Buna karşılık, Fransa, Belçika, Hollanda, İngiltere, Kanada, ABD, Finlandiya, Portekiz ve Danimarka’da tüzel kişilerin ceza sorumluluğu bulunduğu kabul edilmiştir.
5237 sayılı yeni TCK.nun 20.maddesinin 2.fıkrası hükmüne göre; tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamayacaktır. Bu hükmün doğal sonucu olarak TCK.nun 52.maddesinde öngörülen adli para cezaları, tüzel kişiler hakkında uygulanamaz hale gelmiştir. Bu itibarla, özel kanunlarda bulunan ve tüzel kişilere para cezası verileceğini öngören hükümlerin, yeni TCK.nun yürürlüğe girmesinden itibaren uygulanamaz hale geleceği, zira bu Kanunun “özel kanunlarla ilişki” başlıklı 5.maddesinin “Bu kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır.” hükmü gereğince bu Kanunda benimsenen ilkelerle çelişik hükümlerin uygulanma kabiliyetinin kalmayacağı kanısındayız. Bu çelişik hükümlerin en kısa zamanda TCK genel hükümleri ile uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir.
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri (TCK 60.md )
Güvenlik tedbirleri, tehlikeli failler hakkında ceza yerine veya ceza ile birlikte hükmolunan, tehlikelilik ile orantılı olan, genellikle failin iyileştirilmesi amacını ön planda tutan, kanunla belirlenen ve hâkim tarafından karara bağlanan yaptırımlardır. Güvenlik tedbirleri kusur yeteneği olan faillere olduğu kadar, kusur yeteneği olmayan faillere de uygulanabilir.
Tüzel kişilerin kusur yeteneği olmadığı için haklarında ceza yaptırımları uygulamak ceza hukukunun temel prensiplerine aykırı olacağından, onlar için de güvenlik tedbirlerine başvurulması yerinde olacaktır. Ancak tüzel kişilere güvenlik tedbirlerinin uygulanabilmesi için, onların toplumsal açıdan bir tehlike arzetmesi aranmalıdır. Bununla birlikte, tüzel kişilerin yapılarına uygun güvenlik tedbirlerinin kanunda açıkça tespit edilmesi zorunludur.
Nitekim, TCK.nun 60.maddesinde, özel hukuk tüzel kişileri hakkında hükmedilebilecek güvenlik tedbirlerinin tür ve koşulları düzenlenmiştir.
Burada, güvenlik tedbirlerinin muhatabı olarak özel hukuk tüzel kişiliği gösterilmiştir. Özel hukuk tüzel kişilerinin kazanç paylaşma amacı güdüp gütmedikleri arasında bir ayırım gözetilmemiştir. Bu durumda, kollektif, komandit, anonim, limited şirketler, kooperatifler, dernekler, vakıflar ve sendikalar hakkında suç dolayısıyla kanunda öngörülmüş olmak kaydıyla 6O.maddede belirtilen “iznin iptali” ve “müsadere” niteliğindeki güvenlik tedbirleri uygulanabilecektir. Tüzel kişi sıfatını almamış birlik veya gruplar bu hükmün kapsamı dışındadır. Kamu hukuku tüzel kişileri de bu sorumluluğun dışında tutulmuştur. Kanaatimizce, özel hukuk alanında da faaliyetlerde bulunan kamu hukuku tüzel kişilerinin bu sorumluluğun kapsamı dışında tutulması eşitlik ilkesi (TCK. 3.md.) açısından tartışmaya açık kapı bırakacak niteliktedir. Ayrıca, hem kamu hukuku ve hem de özel hukuk kurallarının uygulandığı kamu iktisadi teşebbüslerinin bu düzenleme karşısında güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımların muhatabı olup olmayacağı da tartışma konusu oluşturacaktır. Bu hüküm, özel hukuka tabi yabancı tüzel kişiler bakımından da uygulanabilecektir.
6O.maddede öngörülen güvenlik tedbirlerinin uygulanması bakımından aranılan önkoşul, bir kamu kuruluşunun verdiği izne dayalı olarak faaliyette bulunan bir özel hukuk tüzel kişisinin varlığıdır.
5271 sayılı CMK.nun “Tüzel kişinin temsili” başlıklı 249.maddesi;
“Madde 249.- (1) Bir tüzel kişinin faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda tüzel kişinin organ veya temsilcisi, katılan veya savunma makamı yanında yer alan sıfatıyla duruşmaya kabul edilir.
- Bu durumda, tüzel kişinin organ veya temsilcisi bu Kanunun katılana veya sanığa sağladığı haklardan yararlanır.
- Birinci fıkra hükmü, sanığın aynı zamanda tüzel kişinin organ veya temsilcisi sıfatım taşıması halinde uygulanmaz.” hükmünü ihtiva etmektedir. Bu hükümle tüzel kişilerin kamu davasında temsili hususu düzenlemek suretiyle sistemin muhakeme hukuku bakımından işleyişine açıklık getirilmiş bulunmaktadır. TCK. 60.maddesinde öngörülen ilk güvenlik tedbiri, faaliyet izninin iptalidir. Bu güvenlik tedbirinin uygulanmasının koşulları ise,
- Suçun organ veya temsilcilerimi! iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması, suretiyle işlenmesi,
- Tüzel kişi yararına işlenen kasıtlı suçlardan mahkûmiyet kararı verilmesidir. Diğer bir deyişle aranan ilk koşul, özel hukuk tüzel kişisine, belirli bir faaliyette bulunabilmesine ilişkin bir kamu kurumunca verilen bir iznin varlığı, ikinci koşul ise, bu iznin sağladığı yetkini kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yararına kasıtlı bir suç işlenmesidir. Burada söz konusu olan suç, tüzel kişi yararına işlenmiş herhangi bir suç değildir. İşlenen suçla, verilen iznin kullanılması arasında “nedensellik bağı” olmalıdır. Ayrıca, özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin bu suçun işlenmesine iştirak etmeleri gerekir.
Kanaatimizce, tüzel kişiye atfedilen davranışların yönetim yetkisi bulunan kişilerle (organ veya temsilcileriyle) sınırlandırılması, modern tüzel kişiliğin organizasyon biçimine uymadığından, uygulamada boşluklar doğacaktır. Sorumluluğun sınırının yönetim fonksiyonu gösteren bütün kişilere kadar genişletilmesi daha isabetli olacaktır. Diğer yandan, bir tüzel kişinin organ veya temsilcisinin iştirakiyle ve bu iznin verdiği yetkinin kötüye kullanılması suretiyle bizzat kendi yararına veya üçüncü bir kişi yararına hareket ederek kasıtlı bir suç işlerse, tüzel kişilik 60. maddede öngörülen güvenlik tedbirlerinin muhatabı olmayacaktır. Tüzel kişinin güvenlik tedbirlerinden sorumlu olabilmesi için kasıtlı suçun tüzel kişi lehine, namına veya onun için işlenmesi aranmamış, yalnızca yararına işlenmiş olması yeterli sayılmıştır. Bu yararın ekonomik nitelik taşıması şart değildir, manevi bir yarar da olabilir. Örneğin, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretinden elde edilen gelirlere meşruiyet görüntüsü kazandırmak için bir döviz bürosunun kullanılması halinde, bu döviz bürosunu işleten özel hukuk tüzel kişisinin, döviz bürosu işletmek için aldığı izin iptal edilecektir. Yine, ilaç üretmek için izin alınmış olan bir laboratuarda uyuşturucu veya uyarıcı madde üretimi yapılması durumunda da, aynı sonuç doğacaktır.
TCK. 60.maddesinin 2.fıkrasında, özel hukuk tüzel kişileri bakımından öngörülen ikinci güvenlik tedbiri ise müsaderedir. Buna göre tüzel kişi yararına işlendiği belirlenen suç bakımından, müsadere hükümlerindeki (TCK. 54., 55.md.) koşullarda gerçekleşmiş olmalıdır. Bu takdirde, o suçla bağlantı olan eşya ve maddi çıkarların müsaderesine hükmedilecektir. Bu halde iyiniyetli üçüncü kişilerin haklan korunacaktır.
maddenin 3.fıkrasında hâkime “orantılılık” ilkesine dayalı olarak, bu maddede yazılı güvenlik tedbirlerinin uygulanmasının işlenen fiile nazaran daha ağır sonuçlar ortaya çıkarabileceği durumlarda bu tedbirlere hükmetmeyebilme konusunda takdir yetkisi verilmiştir. Yasa koyucu, bu hükümle, özel hukuk tüzel kişileri ile ilgili güvenlik tedbirlerinin uygulanmasında, işlenen suç dikkate alındığında, doğabilecek çok ağır sonuçları, örneğin çok sayıda kişinin işsiz kalması veya iyi niyetli üçüncü kişiler bakımından telafisi güç kayıpların meydana gelmesini önlemeyi amaçlamıştır.
maddenin 4.fıkrasına göre, bu madde hükümleri kanunun ayrıca belirttiği hallerde uygulanır. Diğer bir deyişle, özel hukuk tüzel kişileri hakkında uygulanacak güvenlik tedbirlerine, her suç bakımından değil, kanunda özel olarak belirtilen hallerde hükmedilebilecektir.
5237 sayılı TCK.nun “Özel Hükümler” başlıklı ikinci kitabının, 76/3., 78/2., 79/3., 80/4., 90/6., 91/7., 111/1., 140/1., 169/1., 181/5., 189/1., 226/6., 227/7., 228/3., 242/1., 246/1., 253/1., 302/3., 304/3. ve 309/3.maddelerinde tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı belirtilmiştir.