Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

TCK m 58 Suçta Tekerrür Ve Özel Tehlikeli Suçlular

TCK m 58 Suçta Tekerrür Ve Özel Tehlikeli Suçlular

MADDE 58.- (1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi halinde,, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez.

  • Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;
  1. Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın in­faz edildiği tarihten itibaren beş yıl,
  2. Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezasına mahkûmiyet ha­linde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,

Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.

  • Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adli para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur.
  • Kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askeri suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, do­landırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıy­metli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerin­den verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.
  • Fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suç­lar dolayısıyla tekerrür hükümleri uygulanmaz.
  • Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbest­lik tedbiri uygulanır.
  • Mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz reji­minin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilir.
  • Mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik ted­birinin uygulanması, kanunda gösterilen şekilde yapılır.
  • Mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edinen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedilir.

Tekerrür Ve Özel Tehlike Hallerinin Tanımı Ve Hukuki Ni­teliği

“Tekerrür”, Arapça kökenli bir kelime olup Türkçe’de “tekrarlama, yineleme” anlamına gelmektedir. Hukuki terim olarak tekerrür, Kanunun 58/1. maddesin­deki tanımına göre, kişinin daha önce işlediği suç nedeniyle kesinleşmiş olan belli bir cezaya mahkûm edilmiş olmasına rağmen yeni bir suç işlemesidir. Diğer bir deyişle tekerrür, kişinin suç işlemede gösterdiği kararlılıkla toplum açısından tehli- keliliğini ifade etmektedir.

5237 sayılı TCK.nun 58.maddesinde, “suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular” başlığı altında, tekerrür halinin yanısıra özel tehlikeli suçluluk halini gösteren “itiyadi suçlu”, “suçu meslek edinen kişi” ve “örgüt mensubu suçlu” hakkında da yeni düzenlemeler öngörülmüş ve bu çeşit özel tehlike halini gösteren suçlu grupla­rı hakkında cezaya bir güvenlik tedbirinin eklenmesi benimsenmiştir.

“Tehlike hali”, bir kimsenin gerek doğuştan, gerek çevreden gelen etkilerle ceza kanunlarına aykırı fiil işlemek hususundaki eğilimini ifade eder. Suç işleme önünde tehlike hali gösteren kişi, geçici yada sürekli olarak anti sosyal tepkiler gös­termesi ihtimali güçlü olan kimsedir. Suçtan önceki tehlike hali (sosyal tehlikeli hal) suçun önlenmesi bakımından söz konusu olan ve bu bakımdan dikkate alınma­sı gereken “bazı kişilerin adli sabıkaları, akli veya bedeni bozuklukları ve doğal olmayan halleri” dolayısıyla tehlikeli halde ilan edilmeleridir. Ancak, TCK.nun 58/9.fıkrasında sözü edilen özel tehlikeli suçluluk halleri, suçtan önceki tehlike hali olmayıp suçtan sonraki tehlike halleridir.

“İtiyadi suçlu”, “suçu meslek edjnen kişi” ve “örgüt mensubu suçlu” deyimleri, TCK.nun “Tanımlar” başlıklı 6.maddesinin 1.fıkrasının (h), (i) ve (j) bentlerinde tanımlanmıştır. Buna göre;

“İtiyadi suçlu” deyiminden; kasıtlı bir suçun temel şeklini yada daha ağır veya dalıa az cezayı gerektiren nitelikli şekillerini bir yıl içinde ve farklı zamanlarda iki­den fazla işleyen kişi, anlaşılır. Yasa koyucu bu tanımı yaparken aynı neviden bir­den fazla suçları tekrarlayan bir kimsenin yeniden suç işleme olasılığının yüksek olduğunu varsaymış, dolayısıyla birkaç defa suç işlenmesini itiyadın bulunması için yeterli sayarak çağdaş kanunlarda olduğu gibi objektif bir ölçüyü kabul etmiştir. Cenevre’de 1956 yılında toplanan Suçun Önlenmesine ve Suçlular Hakkında Yapı­lacak İşlem Konusunda Birleşmiş Milletler Avrupa Bölgesel İstişari Grubunun Ü- çüncü Konferansında “itiyadi suçlu”; “toplum için tehlikeli olduğunu kabul ettir­meğe yetecek sayı ve ağırlıkta suç işleyen kimse” olarak tanımlanırken böyle bir objektif ölçütün dışında “sosyal ve adli geçmişi ile şalisi yetinin incelenmesi sonu­cunda, yeni bir takım suçları işlemek ihtimalinin varlığı ve neticede tehlikeli halde bulunduğunu ortaya koyan” kimsenin de itiyadi suçlu sayılabileceği belirtilerek ayrıca bir de sübjektif ölçüt belirlenmiştir. Tekerrür, itiyadın varlığını gösteren bir işaret, bir belirtidir, ancak itiyadın bulunduğunu kabule tek başına yeterli değil­dir. Bir kimse kanundaki tanıma uygun olarak suç işleme itiyadını elde etmedikçe itiyadi suçlu sayılamaz.

“Suçu meslek edinen kişi” deyiminden; kısmen de olsa geçimini suçtan elde et­tiği kazançla sağlamaya alışmış kişi, anlaşılır. Kanundaki bu tanımdan da anlaşıla­cağı üzere, suçu meslek edinme, itiyadi suçluluğu aşan bir hali ifade etmektedir. Suçu meslek edinen kişi, suçu rastlantılar sonucu işlemiş değildir, bu kişilerde ira­de, suç geliri ile yaşamaya yöneliktir. Diğer bir deyişle, başka bir kazanç kaynağı olsa da, ne olursa olsun her türlü suçu kazanç sağlamak için işleyen ve suçtan elde ettiği kazançla hayatını devam ettirmeyi alışkanlık haline getiren kişi için suç, olay olmaktan çıkmış, bir çeşit normal yaşam aracı haline gelmiş ve bu kişilerde bir uz­manlaşma ve bir çeşit meslek bilinci oluşmuştur.

“Örgüt mensubu suçlu” deyiminden; bir suç örgütünü kuran, yöneten, örgüte katılan veya örgüt adına diğerleriyle birlikte veya tek başına suç işleyen kişi, anlaşılır (TCK 6/1-j bendi). Tanım bakımından ön koşul bir örgütün varlığıdır. Örgüt mensubu suçlunun suçu tek başına veya diğer üyelerle birlikte işlemesi arasında bu maddenin uygulanması bakımından bir fark gözetilmemiştir. Geniş anlamda “yol­suzluk” kavramının içinde yer alan örgütlü suçlar ve örgüt mensubu suçlular gü­nümüzde, ekonomik ve sosyal yaşamdaki küreselleşmeye paralel olarak kendi ara­larında globalleşmişler ve aralarında ülke sınırlarını kaldırarak, silah, uyuşturucu madde, değerli maden, tarihi eser, elektronik malzeme kaçakçılığı, kadın, çocuk, organ ve insan ticareti, karapara, senet tahsilatı, kalpazanlık, tefecilik, yasa dışı ihale, örgütlü fuhuş ve pornografi gibi konularla uluslararası boyutta uğraşan nite­likleriyle belirginleşmişlerdir. Bu nedenlerle, çağdaş kanunlarda olduğu gibi TCK.nun 58/9.fıkrasında örgüt mensubu suçlu, özel tehlikeli suçlu gruplarından biri sayılarak mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin itiyadi suçlu ve suçu meslek edinen kişilerin yanısıra örgüt mensubu suçlular hakkında da uygulanmasına hükmedileceği öngörülmüştür.

Tekerrürün hukuki niteliğine gelince, 765 sayılı TCK.nun 81.-88.maddelerinde tekerrür, cezanın ağırlaşması sonucunu doğuran failin şahsına bağlı özel bir unsur, kusurluluğu artırıcı bir sebep, kanuni genel bir artırma sebebi olarak öngö­rülmesine karşın 5237 sayılı TCK.nun 58.maddesinde tekerrür, izlenen suç politika­sının sonucu olarak cezayı ağırlaştırıcı bir neden olarak değil, failin tehlikeli kişiliği dikkate alınarak yaptırımın bireyselleştirilmesini sağlayabilmek amacıyla öngörülen seçimlik yaptırımlardan hapsin uygulanmasını, bunun yanısıra hükmolunan ceza­nın, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesini ve ayrıca, cezanın infazın­dan sonra denetimli serbestlik güvenlik tedbirinin uygulanmasını gerektiren bir hal olarak düzenlenmiştir.

Doktrinde, tekerrürün hukuki esasını açıklamaya çalışan pek çok teori ileri sü­rülmüştür. Bunlardan “ilga teorisi”, mutlak surette tekerrürü kabul etmemekte ve kaldırılmasını önermektedir. Diğer teoriler tekerrürü kabul etmekte, ancak tekerrü­rün niteliği bakımından farklı sonuçlara ulaşmaktadırlar. “Cezanın yetersizliği teorisi”, tekerrürü “cezanın şiddet sebebi”, “isnadiyetin ağırlığı teorisi” ise teker­rürü “isnadiyeti ağırlaştırıcı” bir unsur olarak kabul etmektedir. Sübjektif teoriler ve özellikle yeni TCK.da tekerrür bakımından esas alınan pozitivist mektep ekolü ise tekerrür durumunda dikkate alınması gereken ve önemli olan hususun failin göstermiş olduğu tehlikelilik hali olduğunu savunmaktadır. Gözlem ve deney me­todunu uygulayan pozitivist okul, suçtan çok suçluları inceleyerek, onları harekete geçiren nedenleri araştırmaktadır.

Sübjektif teorilerden biri olan “Tehlikeli hal teorisi” ne göre tekerrür soyut bir hukuki bütün değildir. Tekerrürün suçluda tehlikelilik ve kesin bir anti-sosyallik halinin varlığına delalet edip etmeyeceği ayrıca araştırılmalıdır. Tekerrür başlı başı­na bir kurum olmayıp suçta itiyadın bir şeklinden ibarettir ve suçlunun karakterinin açığa çıkmasıdır. Positivisitler, tekerrür durumunda ikinci suçun cezasının ağırlaştı­rılmasını kabul etmemektedirler. Ayrıca tekerrürü suçluların sınıflandırılmasında ve tekrar suç işleyenler hakkında, tehlikelilik derecesine göre uygulanması gereken cezaların çeşitlerinin belirlenmesi için bir delil olarak kabul etmektedirler. Sübjektif teorilerden diğeri ise “cürmi ehliyet teorisi”dir. Bu teoriyi savunanlara göre, yeni­den suç işlemek suçluluk bakımından kuvvetli bir iradeyi, daha yüksek bir cürmi ehliyeti göstermektedir. Cürmi ehliyetten maksat, isnat yeteneği bulunan kimsenin suç işlemek hususundaki saklı ve gizli yeteneğidir. Bu şekilde cürmi ehliyetinin daha yoğun olduğu anlaşılan suçlu hakkında önemli alınmalı; mükerrirlik duru­munda ise, daha yoğun bir cürmi ehliyet söz konusu olduğundan farklı bir tedbir uygulanmalıdır.

Üzülmez’e göre, tekerrür olayını bir cepheden hareketle çözmek mümkün de­ğildir. Bu nedenle tekerrür, konuyu inceleyen bir çok ilim dalının yapmış olduğu çalışmalar dikkate alınarak bir bütün halinde değerlendirilmelidir. Tekerrür ku­rumu tarihi ve gerçek kaynağını, suçluyu ilgilendiren düşüncelerde bulmuştur ve halen bulmaktadır. Suçluyu ilgilendiren düşünceler ise, temelde sübjektif bir özellik ve nitelik taşıdıklarına göre, gerçek durumu görmezlikten gelerek tekerrüre objektif bir nitelik tanımaya çalışan teoriler, özellikle suçun ağırlığı teorileri tekerrür kuru­ntunun prensip ve niteliği ile de bağdaşmamaktadır. Mahkûmiyet ikinci suç için ceza tayininde dikkate alınmalı, fakat bu halde baştan artırma yoluna gidilmemeli­dir. Bu noktada suçlunun kişiliği ön plana geçmeli, çağdaş görüşlere uygun olarak hâkim suçlu konusunda takdirini kullanmalıdır. Yazara göre bu açıklamalar poziti- vistlerin görüşlerinin tekerrürün niteliğini açıklamaya daha elverişli olduğunu gös­termektedir. Potivisitler tekerrürü tehlike haline bağlamaktadırlar. Failde bulunan bir takım kişisel nitelikler, onun daha az veya daha çok nitelikli sayılmasını gerekti­rebilir. İşte bu niteliklerden biri de tekerrürdür. Hâkim tekerrürün sebeplerini dik­kate alarak, karşısındaki suçlunun tehlike halini belirleyecek ve ona göre yaptırım uygulayacaktır.

Tekerrürün Şartları

TCK.nun 58.maddesindeki düzenlemeye göre tekerrür hükümlerinin uygulana­bilmesi için, failin daha önce mahkûm olması, yeni bir suç işlenmesi ve bu yeni suçun ilk mahkûmiyetin infazından itibaren belli bir süre geçmeden işlenmiş olması gerekir.

Önceden İşlenen Suçtan Dolayı Kesinleşmiş Bir Mahkûmiyetin Olması

Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için aranan ilk koşul, kişinin daha önce işlediği suç nedeniyle belli bir cezaya mahkûm edilmiş olması ve bu mahkûmiyetin kesinleşmiş bulunmasıdır.

765 sayılı TCK.nun uygulanmasında tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki suç nedeniyle verilen cezanın infaz edilmesi koşulu aranmaktaydı. An­cak, bu uygulama, özellikle, infazdan kaçan kişi yönünden bir olanak sağlamakta, firar eden suçluya ödül verilmesi gibi bir neticenin ortaya çıkmasını sonuçlamakta, hal böyle olunca, suçta tekerrürle mücadele, etkisini büyük ölçüde kaybetmekteydi. Yasa koyucu, mükerrirlerle mücadele etmenin doğru yolunun infaz koşulunun aranmasından vazgeçmek olduğu gerçeğinden hareketle 5237 sayılı TCK.nun 58. maddesinde tekerrüre ait hükümleri bir sisteme bağlamış, ceza tertibinde bir takım zorlukların doğmasına neden olan özel tekerrür hallerini kaldırmış ve tekerrür hü­kümlerinin uygulanabilmesi için önceden işlenen suçtan dolayı verilen hükmün kesinleşmiş olmasını yeterli saymış, diğer bir deyişle infaz edilmiş olmasının ge­rekmediğini açık bir şekilde vurgulamıştır. Ancak, tekerrüre ilişkin sürelerin işle­meye başlaması bakımından önceki mahkûmiyetin infaz edilmiş olması aranmıştır. Çünkü, tekerrür süresinin sonunu belli eden sabit ölçü süresi en az sakıncalı bir biçimde hükmün infazından itibaren başlatılabilir.

Tekerrüre esas alınacak olan mahkûmiyet, bir ceza mahkûmiyeti olmalıdır. Gü­venlik tedbirleri mahkûmiyet hükmü sayılmadıklan ve sadece şekli bakımından yargı kararları olduklarından tekerrüre esas alınamazlar. Keza, adli yargı mahkeme­lerince verilmiş olsa bile disiplin hapsi cezaları ile kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar (adli para cezası hariç) tekerrüre esas olmazlar. Önceki mahkûmiyete konu olan fiilin suç olmaktan çıkarılması, adli sicilden silinme koşullarının gerçek­leşmesi, genel af ile mahkûmiyetin bütün sonuçları ile ortadan kaldırılması, şikâyet­ten vazgeçme, önödeme ve dava zamanaşımı nedenleriyle düşme kararı verilmesi hallerinde de tekerrüre esas alınacak bir mahkûmiyetin varlığından söz edilemez. Buna karşılık, özel af ve ceza zamanaşımı hallerinde mahkûmiyet infaz edilmese bile varlığını sürdürdüğünden tekerrür uygulamasına esas oluşturur.

Yeni Bir Suç İşlenmesi

Tekerrürün uygulanmasını gerektiren ikinci şart, belirli bir süre içinde yeni bir suçun işlenmiş olmasıdır. Yeni düzenlemede, genel-özel tekerrür ayırımı terkedil­miş, yeni bir suçun işlenmiş olması yeterli sayılmıştır. Önceki suçtan verilen cezanın kesinleşmesinden önce işlenen suç ve aynı anda veya aynı günde işlenen suçlar kendi aralarında tekerrürün şartları gerçekleşmeyeceği için tekerürre esas olmazlar.

Yeni suçun tekerrüre esas olabilmesi için, 58/4.fıkrada sayılan tekerrür hükümle­rinin uygulanamayacağı hallerden birinin bulunmaması ve yeni suçun kanunda belirlenen üç ve beş yıllık süreler içinde işlenmesi gereklidir.

Belirli Bir Sürenin Geçmemesi

Tekerrür hükmünün uygulanabilmesi için aranan son şart, önceki mahkûmiye­tin infazı ile yeni suç arasında belirli sürenin geçmemiş olmasıdır.

58.maddenin 2.fıkrası hükmüne göre; tekerrür hükümleri, önceden işlenen suç­tan dolayı;

  1. Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl,
  2. Beş yıl veya daha az süreli hapis yada adli para cezasına mahkûmiyet halinde, bu cezaınn infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,

Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz. Tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için, önceki mahkûmiyetin infaz edilmiş olması gerekmemekle birlikte; tekerrüre ilişkin üç ve beş yıllık bu sürelerin işlemeye başlaması bakımın­dan önceki mahkûmiyetin infaz edilmiş olması aranmıştır.

Tekerrür Hükümlerinin Uygulanamayacağı Haller

58.maddenin 4. ve 5.fıkralarında tekerrür hükümlerinin uygulanamayacağı hal­ler gösterilmiştir. Buna göre, kasıtlı suçlarla taksirli suçlar ve sırf askeri suçlarla diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Kasten öldürme, kasten yaralama, yağma, dolandırıcılık, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti ile parada veya kıymetli damgada sahtecilik suçları hariç olmak üzere; yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.

Diğer yandan, 58.maddenin 5.fıkrasında da, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişilerin işlediği suçlar dolayısıyla tekerrür hükümlerinin uygu­lanamayacağı belirtilmiştir.

Taksirli suçlarla kasıtlı suçlar arasında tekerrür hükümlerinin uygulanmaması­nın nedeni, taksirli suçlarda kanunu ihlal etmek hususunda bir irade bulunmama­sına karşın, kasıtlı suçlarda böyle bir iradenin varlığıdır.

Sırf askeri suçlar, içerikileri bakımından askerlik sıfatını gerektiren ve bu nokta­dan hareketle bu niteliği sahip olmayanlar tarafından işlenmesi olanaksız olan suç­lardır. Diğer bir deyişle, sadece askeri hizmetleri ilgilendiren, bu sebeple yalnız askeri yararları ihlal eden fiiller veya bir asker tarafından askeri bir hizmet ve göre­vin ihlali suretiyle işlenip de bu sıfatı bulunmayan kişiler tarafından işlenmesi mümkün olmayan ve genel ceza kanununda kısmen veya tamamen öngörülmeyen suçlar “sırf askeri suçlar” olarak tanımlanmaktadır. Bu itibarla, sırf askeri suçlar­la diğer suçlar arasında tekerrür hükümleri uygulanmaz. Bunun nedeni, askerin tabi olduğu özel görevler, onun askeri nitelikteki ihlallerini ilgilendiren özel yaptı­rımlar ve bu yaptırımları uygulayan özel yargı organlarının olmasıdır.

Yasa koyucu, yabancı ülke mahkemelerinden verilen hükümler bakımından karma bir tekerrür sistemini kabul etmiş, ancak 58/4.fıkrada sayılan sınırlı sayıda suçlardan dolayı tekerrüre olanak tanımıştır. Diğer bir deyişle, kanun temelde milli tekerrür sistemini kabul etmiş ancak istisnai hallerde milletlerarası tekerrür uygu­laması öngörmüştür. Ancak, 765 sayılı TCK.nun 87.maddesiyle karşılaştırıldığında, 5237 sayılı TCK.nun 58/4.fıkrasında yabancı mahkeme kararlarının tekerrürü etki alanının genişletilmiş olduğu görülmektedir. Bazı istisnalar dışında yabancı mah­keme kararlarının tekerrüre esas olamayacağı yolundaki bu hükmün temelinde, bunun mülkilik sistemine aykırı olacağı ve bu durumda bu etkiyi tanıyan ülkenin egemenlik haklarının zedeleneceği düşüncesi bulunmaktadır.

Tekerrürün Sonuçları

58.maddede tekerrür nedeniyle cezanın artırılması kabul edilmemiş, tekerrürün sonucu olarak 3.fıkrada, seçimlik ceza öngörülen hallerde, hapis cezasına hükmolunacağı ve 6.fıkrada, tekerrür halinde hükmolunan cezanın, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirileceği, ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanacağı öngörülmüştür.

Hapis cezası ile adli para cezasının seçimlik olarak öngörülmesi

58.maddenin 3.fıkrası hükmüne göre, tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin ka­nun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adli para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunacaktır.

5237 sayılı TCK.da adli para cezasının hapis cezasına seçenek yaptırım olarak öngörüldüğü Kanun maddeleri şunlardır; TCK.nun 86/2., 89/1., 99/2., 100/1., 105/1., 106/1., 116/2., 117/1., 122/1-c, 124/1., 125/1., 130/1., 132/1., 132/3., 134/1., 148/1., 151/1., 153/2., 159/1., 160/1., 163/1., 163/2., 166/1., 170/2., 175/1., 176/1., 177/1., 178/1., 181/1., 206/2., 217/1., 243/1., 259/1.maddeleri. Kuşkusuz, suçlar arasında ayırım yapılma­dığından, sonraki suçun özel ceza kanunları veya ceza hükmü içeren özel bir ka­nunda da yer alması ve seçenekli yaptırım öngörülmesi halinde yine hapis cezası­na hükmolunacaktır.

Cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanması

58.maddenin 6.fıkrası uyarınca, tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkından cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanacaktır. Maddenin 7.fıkrası uyarınca, mahkûmiyet kararında, hükümlü hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacağı belirtilecek­tir. Maddenin 8.fıkrasında ise, mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasının kanunda gösterilen şekilde yapıla­cağı öngörülmüştür.

Mükerrirlere özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik, 5275 sayılı CGTİK’nun 108.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre,

  • Tekkerrür halinde işlenen suçtan dolayı mahkûm olunan;
  1. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının otuzdokuz yılının,
  2. Müebbet hapis cezasının otuzüç yılının,
  3. Süreli hapis cezasının dörtte üçünün,

İnfaz kurumunda iyi halli olarak çekilmesi durumunda, koşullu salıvermeden yararlanılabilir.

  • Tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktar, tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamaz,
  • İkinci defa tekerrür hükümlerinin uygulanması durumunda, hükümlü koşul­lu salıverilmez.
  • Hâkim, mükerrir hakkında cezanın infazının tamamlanmasından sonra baş­lamak ve bir yıldan az olmamak üzere denetim süresi belirler.
  • Tekerrür dolayısıyla belirlenen denetim süresinde koşullu salıverilmeye iliş­kin hükümler (CGTİK 107.md.) uygulanır.
  • Hâkim, mükerrir hakkında denetim süresinin uzatılmasına karar verebilir. Denetim süresi en fazla beş yıla kadar uzatılabilir.

Denetimli serbestlik ve yardım merkezleri ile koruma kurullarının kuruluşu, ça­lışma yöntem ve esaslarının, ilgili kanunda düzenleneceği hükme bağlanmıştır (CGTİK 104/3.md.). 3.7.2005 tarihli ve 5402 sayılı Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkezleri İle Koruma Kurulları Kanunu 20.7.2005 tarih ve 25881 sayılı RG’de ya­yımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun; Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkez­leri ile Koruma Kurulları Danışma Kurulu, Denetimli Serbestlik ve Yardım Merkez­lerinden Sorumlu Daire Başkanlığı, denetimli serbestlik ve yardım merkezi şube müdürlükleri ile koruma kurullarınca yapılacak yardım ve infaz işlemleri hakkın- daki kurullar ile bu sürece katılan kişilerin görev, yetki, hak ve yükümlülüklerini düzenlemektedir. Asker kişiler hakkında statüleri devam ettiği sürece bu Kanunda belirtilen denetimli serbestliğe ilişkin hükümler uygulanmaz (DSYMKKK. 2.md.).

Özel Tehlikeli Suçlular Hakkında Uygulama

58.maddenin 9.fıkrası hükmüne göre, mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve ceza­nın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin, itiyadi suçlu, suçu meslek edi­nen kişi veya örgüt mensubu suçlu hakkında da uygulanmasına hükmedileceği öngörülmüştür. Yasa koyucu, bu çeşit özel tehlikeli suçlu gruplarını oluşturan kişi­ler hakkında, kanunda yazılı cezaların verilmesinin yanısıra, bunlar hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve denetimli serbestlik tedbirini de uygulanması­nı öngörmüştür. Maddede denetimli serbestlik tedbirinin süresi gösterilmemiştir. Bu itibarla, denetimli serbestlik tedbirinin süresinin infaz aşamasında 5275 sayılı CGTİK hükümleri uyarınca tayin ve tespiti gerekir.