Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Tacirler Arasında Görülen Ve Haksız Fiilden Kaynaklanan Tazminat Davaları

Tacirler Arasında Görülen Ve Haksız Fiilden Kaynaklanan Tazminat Davaları

Araştırılması Gereken Hususlar ve Deliller

Esasında yukarıda haksız fiilden kaynaklanan tazminat davaları için yapılan açıklamalar bu boüluümde yer alan davalar için de geçerlidir. Tek fark bu boüluümde incelenecek olan davalarda tarafların tacir olması ve uyuşmazlıkların ticaret mahkemesinde goüruülmesidir.

Haksız fiilden kaynaklanan tazminat davaları muüstakilen alacak (tazminat) istemine ilişkin oldugğu gibi, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat istemli davalara da konu olabilirler. Bu tuür davaların tuümuünuün yargılamasında aynı ilkeler geçerlidir.

Şu halde bir davada oüncelikle borcun taraflar arasındaki hangi ilişkiden kaynaklandıgğının belirlenmesi daha sonra da davanın niteligğinin anlaşılması ve bu dogğrultuda yargılama yapılarak davanın sonucuna uygun huükuüm verilmesi gerekir.

Davanın haksız fiilden kaynaklanması halinde ve oüzellikle 4721 sayılı TMK’nın 6. maddesi huükmuüne goüre de kural olarak taraflardan her birinin oüne suürduügğuü iddia ve savunmasını kanıtlaması gerekir. Davalının davaya konu zarardan sorumlu tutulabilmesi için oüncelikle davacı tarafın, Borçlar Kanunu’nda duüzenlenen haksız fiil sorumlulugğunun şartları olan, zarara neden olan fiili, davalının kusurunu, davalının fiili ile zarar arasındaki uygun illiyet bagğını ve davalının fiilinin hukuka aykırı oldugğunu kanıtlaması gerekir.

Davacı tarafın bu unsurları her tuürluü delille kanıtlayabilecegği kuşkusuzdur. Bunun yanında mahkemece huükuüm verilebilmesi için taraflarca goüsterilen ve davanın sonucuna etkili tuüm delillerin eksiksiz toplanması zorunlu oldugğu gibi, elinde davanın sonuçlandırılabilmesi için gerekli bilgi ve belge bulunan resmi ve oüzel kurum ve kuruluşlardan bu bilgi ve belgelerin de getirtilmesi gerekir.

Olay yeri (hasar) tespit ya da goürguü tutanagğı, tanık anlatımları (oüzellikle tutanak duüzenleyicileri), keşif ve bilirkişi raporu, hasar ve oüdeme belgeleri, tahakkuk evrakları, taraflarca sunulan digğer belge ve bilgiler ilgili Yoünetmelik ve Tarife huükuümleri hemen akla gelen delillerdendir.

Uygulamada Sıkça Hataya Düşülen ve Bozma Nedeni Yapılan Konular

Kamu hizmeti vermekle yuükuümluü olan belediyelerin, kamu hizmetini “ dogğrudan kendisinin verdigği ” sırada, hizmet kusurundan dolayı açılan davaların İİdari Yargılama Üsuluü Hakkındaki Kanunu’nun 2. maddesi huükmuü uyarınca tam yargı davası olarak idari yargı yerinde açılması gerektigği tartışmasızdır.

Ancak belediyelerin kamu hizmetini “bizzat kendisinin yapmadıgğı” oüzel hukuk ilişkisine girdigği yuüklenici şirketlere oüzel hukuk soüzleşmesi ile yaptırdıgğı durumda ise, bu soüzleşmenin yerine getirilmesi sırasında soüzleşmenin tarafı olmayan uüçuüncuü kişilere verilen zararların giderilmesi amacıyla açılan davaların adli yargıda goüruülmesi gerekir. YHGK’nun 17.03.2010 tarih 2010/13-64 E.,2010/145 K. sayılı ilamı ile 28.04.2010 tarih 2010/7-216 E.,2010/231 K.sayılı ilamlarında da aynı husus vurgulanmaktadır.

Digğer tuüm kamu-oüzel tuüzel kişileri için de aynı ilkenin geçerli oldugğu izahtan varestedir. (OÜ rnegğin; İİSKİİ Genel Muüduürluügğuü, ASKİİ Genel Muüduürluügğuü, Tuürk Telekomuünikasyon A.Ş. ve Bogğaziçi Elektrik Dagğıtım A.Ş. gibi)

Üygulamada zaman zaman bu kurala uyulmadıgğından dolayı yargı yolunun belirlenmesinde yanlışlık yapılmakta, bu da bozma kararlarına konu olup, yargılamanın uzamasına neden olmaktadır.

Zamanaşımı, bir talep ve dava hakkının kanunda belirlenen suüre içinde kullanılmaması halinde alacagğın talep ve dava edilebilme niteligğini ortadan kaldıran, bir başka deyişle borçlu tarafa borcunu oüdememe imkaânı veren bir def’idir. Bu oüzelligği dikkate alındıgğında zamanaşımı definin mahkemece oün sorun yapılarak oüncelikle incelenmesi, yerinde olmadıgğının belirlenmesi halinde verilecek bir ara kararı ile zamanaşımı def’inin reddine karar verildikten sonra davanın esasının incelenmeye başlanması, yerinde oldugğunun belirlenmesi halinde ise esasa girilmeyerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekir.

Kısmi dava açılması halinde açılan davanın ancak alacagğın dava edilen boüluümuü için zamanaşımını kesecegği, dava edilmemiş olan boüluüm için zamanaşımı suüresinin işlemeye devam edecegği dikkate alındıgğında, bu kuralın saklı tutulan hakka dayanılarak sonradan ıslahla artırılan kalan alacak yoünuünden de uygulanması gerekecegği kuşkusuzdur.

Zamanaşımı suüresinin başlayabilmesi için zarar kapsamının buütuünuüyle oügğrenilmesi zorunlu olmadıgğı gibi, zarar sorumlusunun kusur oranının belirlenmiş olması da zorunlu degğildir. Zarara sebebiyet verenin kim oldugğunun ve zararın varlıgğının oügğrenilmesi yeterlidir. İİlk açılan kısmi dava ile zarar sorumlusu oügğrenildigğinden ıslahla artırılan boüluüm yoünuünden zamanaşımı suüresinin de bu tarihten başlatılması gerektigğini kabul etmek gerekir (Gelişen bir durum ve zaman içinde artarak meydana gelen bir zararın soüz konusu olmadıgğı takdirde).

Davacı taraf tuüzel kişi tacir ise, basiretli tacir olarak hasar tespit tutanagğı ile haberdar oldugğu zararı nedeniyle zarar veren hakkında zamanaşımı suüresi içerisinde icra takibine girişmesi veya dava açması gerekir. Tacir olanlar için dava açma konusunda emir vermeye yetkili makamın olur tarihinin zamanaşımı suüresinin başlangıcı için esas alınması dogğru degğildir. Zira tacirler basiretli davranmak, işletmeleri ile ilgili zararların takibinde gerekli oüzeni goüstermek durumundadırlar.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 08.12.2010 tarih, 2010/7-530 E, 2010/636 K.sayılı ilamında da vurgulandıgğı uüzere hukukumuzda gerçek zarar ilkesi geçerlidir. Zarar goüren ancak haksız fiil nedeniyle ugğradıgğı gerçek zararını hakız fiil sorumlularından isteyebilir.

Şu halde tahsili istenilen bedelin bir boüluümuünuün davacının kendi çalıştırdıgğı işçilere ve araç suüruücuülerine oüdedigği uücretler ile araçların yakıt giderlerine, bir başka deyişle genel idare giderlerine ilişkin oldugğu anlaşıldıgğı takdirde, hasarın giderilmesi için oüzel olarak işçi tutup çalıştırma veya harcama yapma soüz konusu ise bunların kanıtlanması için davacı tarafın delilleri sorulup saptanmadan, yani oüzel olarak işçi tutup çalıştırıldıgğı ve harcama yapıldıgğı kanıtlanmadan bu istek kalemlerine huükmedilemez.

Arıza-kablo test bedellerinin istenmesi de aynı ilkeye tabi oldugğu gibi, satılamayan (elektrik) enerji bedeli de istenemez.

Davalı tarafça açıkça veya zımnıâ olarak kabul edilmiş olmadıkça, çoüzuümuü oüzel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda davacı tarafça karşı tarafa tebligat yaptırılmaksızın tek taraflı olarak yaptırılan delil tespiti sonucu duüzenlenen tespit ve bilirkişi raporu benimsenemez. Bu gibi hallerde mahkemece ayrıca bilirkişi incelemesi yaptırılması zorunludur. Davacı tarafça tek taraflı olarak yaptırılan delil tespiti sonucu duüzenlenen rapora hasar miktarı yoünuünden itiraz edilmedigğinden soüz edilerek, tespitte duüzenlenen bilirkişi raporu geçerli oldugğu ileri suüruüluüp soüz konusu rapora dayanarak huükuüm verilemez. Tespit raporu ile mahkemece alınan rapor arasında hasar miktarı açısından farklılık varsa, kural olarak çelişkinin giderilmesi için yeniden bilirkişi raporu alınması gerekir. Ancak, mahkemece alınan rapor kurul raporu ise ve içerik itibarıyla tespit sırasında alınan bilirkişi raporu ile aralarında fahiş fark da yok ise heyet raporu yeterli sayılabilir.

Haksız fiil nedeniyle davalı yuüklenici şirket, digğer davalı adına kazı veya herhangi bir işlem yaparken davacıya veya malına bir zarar verirse, aralarındaki soüzleşme huükuümlerine bakmak gerekir. Bu durumda davalı işverenin, digğer davalı yuüklenici ile aralarında yaptıkları soüzleşmede yuükleniciyi “kontrol ve denetim” hakkı olup olmadıgğı dikkate alınır. Davalı işverene, davalı yuükleniciyi kontrol ve denetim imkaânı soüzleşmede tanınmış ise, haksız fiil nedeniyle meydana gelen zarardan yuüklenici ile birlikte muüteselsilen sorumlu olur. Aksi durumda sorumlu olmaz. Boüyle bir durumda asıl işverenin yuüklenici ile aralarında eser soüzleşmesi bulundugğu, bu nedenle sadece yuüklenicin sorumlu olacagğına ilişkin savunması dikkate alınmaz. Davalı yuüklenici ile davalı işveren arasındaki soüzleşmede uüçuüncuü kişilere yuüklenici tarafından verilecek zarardan işverenin sorumlu olmayacagğı yazılı olsa bile, bu huükuüm yuüklenici ile işveren arasında geçerli olup, bu soüzleşmenin tarafları dışındaki uüçuüncuü kişilere karşı ileri suüruülemez. Bu nedenle davacı yuüklenici ve işverenin her ikisine karşı tazminat davası açabilir. Her iki davalı da zarardan muüteselsilen sorumludur.

4721 sayılı Tuürk Medeni Kanunu’un 50.maddesi huükmuünde tuüzel kişinin iradesinin organları aracılıgğıyla açıklanacagğı, organların hukuki işlemleri ve digğer buütuün fiilleriyle tuüzel kişiyi borç altına sokacakları, organların kusurlarından dolayı ayrıca kişisel olarak da sorumlu oldukları açıklanmıştır. Soüzleşme kişisel hak dogğuracagğından abone soüzleşmesinden kaynaklanan alacaklar, yalnızca soüzleşmenin tarafı olan aboneden istenebilir.

Şu halde tuüzel kişi olan ticari şirketlerde şirket muüduüruü (şirketin yetkili temsilcisi) ve şirketin yoünetici ortagğı haksız fiilden sorumludur, digğer ortaklar ise sorumlu degğildir.

Haksız ihtiyati haciz nedeniyle maddi tazminata huükmedilebilmesi için, davalı tarafın istemi uüzerine verilmiş ve uygulanmış bir ihtiyati haciz kararının bulunması, ihtiyati haczin herhangi bir nedenle kendiligğinden kalkması veya itiraz uüzerine kaldırılması ya da açılan istihkak davasının davacı taraf lehine sonuçlanması, ayrıca davacının ihtiyati haczin sonucu olarak maddi bir zararının meydana geldigğini ispatlaması gerekli ve yeterlidir. Bu şartların dışında ihtiyati haciz kararını alan ve uygulatan davalının kusuru aranmaz.

Manevi tazminat istemi ise anılan maddede duüzenlenen kusursuz sorumluluk esaslarına tabi olmadıgğından ihtiyati haciz kararını alan davalı tarafın manevi tazminatla sorumlu tutulabilmesi için Borçlar Kanunu’nda oüngoüruülen kusur sorumlulugğu unsurlarının gerçekleşmesi gerekir. İİhtiyati haciz kararı ve bu kararın uygulanmasıyla borçlunun borç oüdemekten aciz, borcuna sadık olmayan bir kişi konumuna duüşecegği, iş ve aile çevresinde itibarının zedelenecegği, kişilik haklarının zarar goürecegği kuşkusuzdur. Bu olgu goüzetildigğinde ihtiyati hacizden kaynaklanan manevi tazminat davalarında davacı tarafın manevi zararının gerçekleştigği kabul edilir ve ayrıca zararı kanıtlaması aranmaz. Ne var ki manevi tazminatın kendine oüzguü koşulları goüzetildigğinde ihtiyati haczin herhangi bir nedenle kendiligğinden kalkması veya itiraz uüzerine kaldırılması ya da açılan istihkak davasının davacı taraf lehine sonuçlanması da manevi tazminata huükmedilebilmesi için yeterli degğildir. Ayrıca rıza, daha uüstuün nitelikte oüzel veya kamusal yarar ya da kanunun verdigği bir yetkinin kullanılması gibi manevi tazminat sorumlulugğunu ortadan kaldıran bir hukuka uygunluk nedeninin de bulunmaması gerekir.

OÜ zetle; haksız ihtiyati haciz nedeniyle ugğranılan maddi tazminat davasında, kusursuz sorumluluk soüz konusudur. Kusur araştırmasına gerek yoktur. Haksız haciz var mı, yok mu ona bakılır. Haksız haciz nedeniyle ugğranılan manevi tazminat davasında ise kusur araştırması yapılır. Bu davanın oün şartı haczin haksızlıgğının davadan oünce gerçekleşmiş olmasıdır.

Haksız şikaâyet davalarında manevi tazminata karar verilebilmesi için; 4721 sayılı TMK’nın 24. maddesi huükmuünde genel olarak açıklanan kişilik haklarına bir saldırı bulunması, kişilik hakkı zedelenen kişinin rızası, daha uüstuün nitelikte oüzel veya kamusal yarar ya da kanunun verdigği yetkinin kullanılması gibi eylemi haklı kılan ve manevi tazminat sorumlulugğunu ortadan kaldıran bir hukuka uygunluk nedeninin bulunmaması zorunludur.

Anayasa’nın 36. maddesi huükmuüne goüre herkes, yasal vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri oünuünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahiptir. Bu madde ile tanınmış olan hak arama, bir başka deyişle ihbar ve şikayet hakkının kullanılması nedeniyle kişilik hakları zarara ugğrasa bile, hak arama oüzguürluügğuü uüstuün bir hak olarak hukuka uygunluk nedeni sayıldıgğından, bundan zarar goüren kişilerin tazminat hakkının dogğmayacagğı kuşkusuzdur. Ancak bu oüzguürluük sınırsız olmayıp, ihbar ve şikayet hakkının kasten ve zarar verme amacı ile veya keyfi olarak yada uzak ihtimallere goüre, herhangi bir delil ve emare bulunmadan, yeteri kadar araştırma yapılmaksızın kullanılmaması gerekir. Aksi halde hak arama oüzguürluügğuünuün koütuüye kullanılmış olması nedeniyle hukuka uygunluk nedeni ortadan kalkacagğından manevi tazminata karar verilmesi gerekecegğinde de kuşku duyulmamalıdır.

Davalı tarafın şikaâyetinin, şikaâyet uüzerine açılan soruşturma ve yapılan aramanın davacıların ticari saygınlıgğını zedeleyecek ve kişilik haklarına saldırı oluşturacak nitelikte bir fiil oldugğu kuşkusuzdur. Davalı tarafın şikaâyeti uüzerine usuluüne uygun olarak arama izni alınması ve alınan izne dayanılarak işyerinde arama yapılması hak arama oüzguürluügğuünuün koütuüye kullanılmadıgğını kabule yeterli olmadıgğı gibi, davanın reddine karar verilmesini de gerektirmez. Yukarıda da açıklandıgğı gibi, davanın reddine karar verilebilmesi için, ihbar ve şikaâyet hakkının koütuüye kullanılmadıgğının belirlenmesi gerekir. Bu durumda şikaâyetin haklı oldugğunu, yeterli delil ve emare bulundugğunu kanıtlama yuükuü davalı tarafın uüzerindedir. Anılan hususların tanık daâhil her tuürluü delille kanıtlanması muümkuün olup, oüzellikle kanıt yuükuü uüzerinde olan davalı tarafın goüsterecegği deliller toplanıp, tanıkları dinlenmeli, bu suretle davalının ihbar ve şikaâyet hakkını koütuüye kullanıp kullanmadıgğı duraksamasız belirlenmelidir.