TAAHHÜDÜ İHLAL CEZASINA KARŞI İCRA CEZA MAHKEMESİNE İTİRAZ DİLEKÇESİ
………………..3.İCRA CEZA MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE
GÖNDERİLMEK ÜZERE
………………..2.İCRA CEZA MAHKEMESİ HAKİMLİĞİNE
Esas No:
Karar No:
SANIK :…….
Talep: Durumumuzun yeniden değerlendirilmesi istemidir.
AÇIKLAMALAR :
Mahkemenizce İ.İ.K. nın 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal nedeniyle hapis cezasına mahkum edildim.
İcra ve İflas Yasası’nın “Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza” başlığını taşıyan 340’ıncı maddesinde;
alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartının, borçlu tarafından makbul bir sebep olmaksızın ihlali, seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlenmiş, yaptırımı ise özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak öngörülmüştür.
Ceza Genel Kurulu’nun 22.01.2002 gün ve 294-1 sayılı kararında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, anılan maddedeki “makbul sebep” kavramı, Anayasa’nın 38’inci maddesinin 9’uncu fıkrasındaki “yerine getirememe” kavramından daha dardır.
Bu nedenle üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren bu yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, borcumu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğimin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Anayasamız, borcu yerine getirmeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu yerine getiremeyeni korumaktadır.
Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılmaları zorunludur. Bu nedenle geçim kaynaklarımın neler olduğu mahkemece araştırılmalıdır.
Yaşımımızı güçlükle idame ettirmekte olup, herhangi bir mal varlığımız ve kazanç kaynağımız yoktur.
buraya durumunuzu özetleyen bilgiler yazınız……….
Netice ve Talep:
Geçim kaynaklarımızın araştırılıp buna göre bir hüküm kurulmasını arz ve talep ederiz.
Sanık…
…………………………İCRA CEZA HAKİMLİĞİ’NE
Esas No:
Karar No:
Sanık :
Talep: …. icra Ceza mahkemesinin …/…/2012 Tarih …… Esas ….. Karar nolu mahkumiyet hükmünün kaldırılması talebidir.
AÇIKLAMALAR :
…….. İcra Ceza Mahkemesince İ.İ.K. nın 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal nedeniyle hapis cezasına mahkum edildim.
1-İcra ve İflas Yasası’nın “Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza” başlığını taşıyan 340’ıncı maddesinde;
Alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartının, borçlu tarafından makbul bir sebep olmaksızın ihlali, seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlenmiş, yaptırımı ise özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak öngörülmüştür.
Nitekim; Ceza Genel Kurulu’nun 22.01.2002 gün ve 294-1 sayılı kararında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, anılan maddedeki “makbul sebep” kavramının, Anayasa’nın 38’inci maddesinin 9’uncu fıkrasındaki “yerine getirememe” kavramından daha dar olduğu belirtilerek
Anayasamızın bu madde ile, borcu yerine getirmeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu yerine getiremeyeni korumakta olduğu belirtilmiştir.
Anayasamızın ve Kanunlarımızın amir hükümleri gereği; Sadece “ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılmaları zorunludur.
Bu nedenle geçim kaynaklarımın neler olduğu, yaşayış tarzım ve gelir kaynaklarımın tespiti ile, Borçtan hile ile kaçınıp kaçınmadığımın ve bu bilgiler ışığında yargılamam yapılması gerekirken, mahkemece bu konuda hiç bir araştırılma yapılmamıştır.
Bu nedenle, borcumu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğimin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
2-Anayasamızın 38. maddesinin ceza sorumluluğunun şahsi olduğunu emreden 6. fıkrasına, 4709 sayılı Kanunla, “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğünü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz” hükmü ilave edilmiştir.”
Bu hüküm, dayanağını, “İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye (AİHS) İlişkin, Bu Sözleşmede ve Bu Sözleşmeye Ek Birinci Protokolde Yer Alanlardan Başka, Bazı Hak ve Özgürlükleri Tanıyan 4 Numaralı Protokol”de bulmaktadır. Söz konusu 4 No’lu Protokol Türkiye tarafından onaylanarak iç hukuk normu haline getirilmiştir.
4 No’lu Protokolün, Anayasa md. 38/6’da yapılan değişikliğe kaynak teşkil etmiş olan ve AİHS md. 5’de düzenlenen hareket hürriyetini geliştirmeyi amaçlayan 1. maddesi aynen şöyledir: “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememiş olmasından dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
İİK md. 340’ Ödeme şartını ihlal suçunda, ödeme şartı, alacaklı ve borçlu arasında karşılıklı rıza ile yapılan sözleşmeye dayanmaktadır. Anayasamızın 90. maddesinin son fıkrasında ”Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir, çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır” denilmektedir. Anayasamız 90. maddesinde miiletlerarası antlaşmalar kanun hükmünde sayılmış ve “Hak ve Özgürlüklere İlişkin Milletler Arası Antlaşmalar” normlar hıyerarşisinde kanunların ustune çıkarak, Anayasanın 90. maddesindeki değişiklikle Anayasa hükmü ile aynı düzeye gelmiştir.
Netice ve Talep:
.. İcra Mahkemesince yetersiz araştırma ile yetinilerek hakkımda vermiş olduğu mahkumiyet hükmü Anayasamızın 90, 38/6 maddesi ve İİK 340 maddelerine açıkça aykırı olup geçim kaynaklarımızın araştırılarak borcumdan hile ile kaçınıp kaçınmadığımın tespiti ile hakkımda yeni hüküm tesis etmesi amacıyla anılan hükmün itirazen kaldırılmasını arz ve talep ederim.
Sanık…
TÜRK MİLLETİ ADINA DEĞİŞİK KARAR
SAMSUN 2. AĞIR CEZA MAHKEMESİ
D.İŞ NO : 2009/984
Başkan : Ahmet AKYÜZ 25942
Üye : Hasan KAKAL 22839
Üye : Tamer BULAM 37261
Katip : Yüksel BEKTAŞ 100013
Borçlunun ödeme şartını ihlali suçundan sanık ………………………’nin yapılan yargılaması sonunda sanığın 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına ilişkin Tekkeköy İcra Mahkemesinin 06/11/2209 tarih ve 2009/12 esas, 2009/140 karar sayılı kararına sanık tarafından süresi içerisinde verilen 26/11/2009 havale tarihli dilekçe ile itirazda bulunulmuş olmakla, itiraz konusunda bir karar verilmek üzere mahkememize gönderilen dosya ve ekleri üzerinde, mahkememiz C.Savcısının mütalaası alındıktan sonra yapılan inceleme sonunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
İ.İ.K. nın 340. Maddesinde düzenlenen suçun oluşabilmesi için borçlu sanığın haklı ve makbul bir neden olmaksızın taahhüdünü yerine getirmemiş olmasının gerektiği, bunun için sanığın yaşayış tarzına göre geçim kaynaklarının neler olduğu, geçim kaynaklarının borcun ödenmesinde yeterli olup olmadığı, borcun ödenmesinden kasten veya hile ile kaçınılıp kaçınılmadığının belirlenmesi ile sanığın ödeme gücünün bulunup bulunmadığının bu konuda araştırma yapılarak sanığın hukuki durumunun buna göre tayin edilmesi gerekirken aksine hareketle geçim kaynaklarının araştırılmasına ilişkin yetersiz tespit ile yetinilerek karar verildiği anlaşılmakla itirazın kabulüne karar verilmiştir.
Sanık ………………………’nin vaki itirazının KABULÜ ile;
Sanığın 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına ilişkin Tekkeköy İcra Mahkemesinin 06/11/2009 tarih ve 2009/12 esas. 2009/140 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA;
Borçlu sanığın haklı ve makbul bir neden olmaksızın taahhüdünü yerine getirip getirmediğinin araştırılarak sanığın hukuki durumunun buna göre değerlendirilmesi amacıyla dosyanın mahkemesine İADESİNE;
Kararın bir suretinin mahkemesince sanığa tebliğine,
Dosyanın ve eki İcra Müdürlüğü dosyasının Tekkeköy İcra Mahkemesine İADESİNE;
Dosya ve itiraz dilekçesi üzerinde yapılan inceleme sonunda mütalaaya uygun olarak oybirliği ile karar verildi. 22/02/2010
YEREL MAHKEMENİN ÖDEME TAAHÜTÜNE VERMİŞ OLDUĞU BERAT KARARI.
T.C.
…………… İCRA CEZAMAHKEMESİ
DOSYA NO : 2012/
KARAR NO : 2012/
………….17. İcra
GEREKÇELİ KARAR
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
HAKİM: KATİP:
MÜŞTEKİ:
VEKİLİ:
SANIK:
SUÇ: Borçlunun ödeme sartini ihlali.
SUÇTARİHİ : 28/01/2012
KARARTARİHİ : 27/06/2012
Müştekivekilinin şikayet dilekçesi üzerine mahkememizce yapılan açık yargılamasısonunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Her ne kadar sanık hakkında ödeme şartını ihlalisuçundan dava açılmışsa da ödeme şartını ihlal suçunun ilk ihlal edilentaksitle oluşacağı aynı taahhüde dayalı sonraki ihlallerin suç oluşturmayacağı,aynı zamanda aynı taahhütten doğan ihlaller sebebiyle sanık hakkında 3 aydanfazla tazyik hapsi verilemeyeceği, ayrıca Bursa …İcra Müdürlüğünün 2011/ takip sayılı dosyasının celp edilip incelenmesi sonucunda buna göre söz konusutakip dosyasından sanık hakkında Mahkememizin 30.05.2012 tarih ve 2012/ Esas,2012/ Karar sayılı ilamıyla sanık hakkında 3 ay tazyik hapsi cezasıverildiğinden mevcut şikayetle ilgili suçtan sanığın beraatine karar vermekgerekmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Her ne kadar sanık hakkında taahhüdü ihlal suçundanİİK 340/1.maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile dava açılmış ise de tümdosya kapsamından sanığın yasal unsurları bakımından oluşmayan atılı suçtan BERAATİNE.
Yargılama masraflarının müşteki üzerindebırakılmasına.
Sanık dava açılmasına sebebiyet vermediğinden müştekitarafça yapılan yargılama giderlerinin müşteki üzerinde bırakılmasına.
Dair müşteki vekilinin yüzüne karşı sanığınyokluğunda, müşteki vekilinin tefhimden itibaren 7 gün içinde Bursa …İcra CezaMahkemesinde itiraz yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulenanlatıldı. 27/06/2012
………….6. İCRA CEZA MAHKEMESİ
ESAS NO : 20…./…
KARAR NO : 20…./…
İCRA NO : 20…./…
HAKİM :…………….
KATİP :………………
MÜŞTEKİ :………….
SANIK :……………..
SUÇ: Borçlunun Ödeme Şartını İhlali (Teşebbüs)
DAVA TARİHİ: ../../20…..
KARAR TARİHİ: 10/12/2015
Kanun:2004-Madde:340
Tüm dosya ve icra dosyası kapsamına göre; taahhüdü ihlal suçunun oluşabilmesi için borçlunun ödeyeceği tüm miktarın ferileriyle birlikte hesaplanıp borçluya bildirilmesi, borçlunun taahhüt teklifinde bulunması, alacaklının teklifi kabul etmesi bunun üzerine borçluya taahhüdü ihlalin müeyyidelerin anlatılmasının ve taahhüdün icra dairesinde yapılması gerektiği; taahhütname incelendİğinde, borcun tüm miktarı ferileri ile birlikte belirtildiği, borçlunun taaahhüd teklifinde bulunduğu, alacaklının teklifi kabul ettiği, borçluya taahhdüdü ihlal müeyyidelerinin anlatıldığı, tutanakta alacaklı vekili, borçlu ve icra memurunun imzasını taşıdığı, hususu tespit edilmiştir. Bununla beraber taahhüd icra dairesinde verilmeyip, haciz sırasında verilmiş olup borçlunun iradesinin etkilenip etkilenmeyeceği hususunun araştırılması gerekliliği hasıl olmuştur.
İcra ve İflas Kanunumuzun 340 maddesi taahhüdün, icra dairesinde verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu ifade yasa koyunun bilinçli bir tercihi olup olmadığını günümüz modern hukuk ilkeleri ışığında değerlendirilmelidir.
“Borçlar hukukuna egemen olan sözleşme özgürlüğü ilkesi, bireylerin irade özerkliğinin bir gereğidir. Bunun sonucu olarak her bireyin, bir başkasıyla kuracağı sözleşmeye dayalı iradi ilişkinin kurallarını, kendi iradesiyle ve karşı tarafla anlaşarak belirleyebileceği kabul edilir. Borçlar Kanunu’muzun sözleşme ilişkisini düzenleyen hükümleri, bireysel sözleşmeleri esas alan bir sistematiğe sahiptir. Kanun’un esasını oluşturan bu sistemde, sözleşmelerin ekonomik ve sosyal statü bakımından aşağı yukarı eşit kişiler arasında, eşit şartlar altında kurulduğu varsayılmıştır. Ancak bu kabul, ekonomik ilişkilerin seyri içinde hiç de adil olmayan ve öyle görünse de gerçek anlamda bir irade özerkliğinden bahsedilemeyecek sonuçların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Daha doğru ifadeyle, sözleşme serbestîsi ilkesi, kapitalist ekonomik işleyişte, güçlü sermaye gruplarının hâkimiyeti karşısında iradesini sağlıklı şekilde ortaya koyamayan, hatta içinde bulunduğu koşullar gereği sağlıklı bir irade oluşturamayan bireyleri koruyamamıştır. Bu önemli toplumsal sorun, “herkesin sözleşme özgürlüğü vardır” denilerek çözülememiştir. Sözleşme özgürlüğü ilkesi özellikle, tüketici hukukunda tüketiciler yararına törpülenmeye başlanmış, bugün gelinen noktada sözleşmeye, tüketiciler yararına olmak üzere hâkimin, hatta önleyici olarak idarenin müdahalesi yaygın olarak kabul görmüştür. Ancak, kanun yoluyla sözleşmelere müdahalenin, sadece tüketici hukukunda ve tüketiciler yararına öngörülmesi de yeterli olmamıştır. Büyük sermaye grupları karşısında küçük ve orta ölçekli işletmeler lehine sözleşmelere müdahale etme, bir denetim mekanizması kurma ihtiyacı da gün geçtikçe kendisini göstermiştir. Kapitalist sistem, kendisini koruyabilmek için bu müdahalenin kaçınılmaz olduğunu fark etmiştir.” Nitekim Türkiye’de de hem tüketici hukuku alanında tüketiciler lehine hem de ticaret hukukunda küçük ve orta ölçekli işletmeler lehine sözleşmelere müdahale edilmesini sağlayacak mevzuat gelişmeleri, geç de olsa yaşanmaya başlamıştır. Bu gelişmelerden sonuncusu, yeni Borçlar Kanunu’na genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerin girmesi olmuştur. Bu hususta yeni Ticaret Kanunu’nda da önemli yenilikler vardır.
Standart sözleşme, tip sözleşme, formüler sözleşme gibi adlarla anılan genel işlem şartlarına ilişkin düzenlemedir. Sözleşmeyi hazırlayan ve hakim durumda olan tarafın, sözleşme içeriğini önceden tek başına belirlemek suretiyle tek tip bir akit halinde karşı tarafın kabulüne sunduğu sözleşme maddeleridir. Standart sözleşmelerin işbu tek taraf hakimiyetinde oluşan görünümü irade serbestisi ilkesi ile çelişmektedir. Çünkü sözleşme hukuku bağlamında irade serbestisi, kişilerin diledikleri kişi ya da kişiler ile sözleşme yapabilmeleri, sözleşmenin konusunu belirleyebilmeleri ve içeriğini düzenleyebilmelerini ifade eder. Oysa standart sözleşmelerde sözleşmenin kuvvetli tarafı, kendi menfaat ve risklerini akde dilediği şekilde geçirebilmekteyken, diğer taraf mevzubahis genel işlem şartlarının varlığından dahi habersiz, sözleşme içeriğini ve genel işlem şartlarını tam olarak algılayıp olası sonuçlarını değerlendiremeden akdi kabul etmek zorunda kalmaktadır.
14.03.2003 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan bir değişiklik ile 4077 sy. Kanun’a eklenen 6ıncı maddede, satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, iyi niyet kurallarına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları “Haksız Şart” olarak ifade edilmiştir. İlgili madde uyarınca, haksız şartların tüketici için bağlayıcı olmadığı belirtilmiştir.
Borçlar Kanunun 21. Maddesi ise şu şekildedir: Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme olanağı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.
Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır. “
Sözleşme irade özerkliğini sakatlayan bir başka uygulamada işcilerin iş akti devam ederken yapmış ldukları ibra sözleşmeleridir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersiz sayılmaktadır. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumda ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olduğundan, Dairece kararlılık kazanmış uygulama gereği bu sözleşmeler geçersiz sayılmaktadır.
Ortada bir sözleşme var ise bu sözleşmenin Türk Borçlar Kanununun sözleşme ile ilgili hükümlerine bakarak tarafların serbest iradesi ile iradelerinin herhangi bir fesata uğramadan , ya da kişilerin iradesi hilafına bir durumun meydana gelmeden yapılmış olması gerekir.TBK 1. Madde : “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur”
Yüksek mahkeme borçlu ve alacaklı arasında yapılan taahhüdün bir sözleşme olup icap ve kabul şartlarının gerçekleşmesi gerektiğini belirtmiştir.
Haciz sırasında verilen taahhüdün geçerli olup olmadığına dönecek olursak; haciz baskısı altında, o an için haciz yapılacak korkusu ile, iradesini dış dünyaya tam olarak ve istediği gibi yansıtılamadan, başka çaresinin bulunmadığını düşüncesiyle verilen taahhüt, kişinin iradesini serbest şekilde yansıtmayacağı, haciz baskısı olmasa belki de bu taahhüdü ya hiç vermeyeceği ya da bu taksit sayısınca vermeyeceği, borçlunun sözleşmeyi kurmak için öne sürdüğü iradesini ortaya koyduğu an, borçlunun iradesinin serbest olmayacağı anlaşılmıştır.
Bu hususlar bir kül olarak değerlendirildiğinde ,taahhüdü ihlal suçundan ceza verilebilmesi için öncelikle ortada geçerli bir taahhüd olması gerekir. Yukarıda da gerekçelendirdiğimiz şekilde ortada geçerli bir taahhüdden bahsetmemiz mümkün değildir. Bu takdirde geçerli olmayan bir tahhüdden kişiye ceza verilmesi hukuken mümkün olmayıp, sanık hakkında aşağıdaki şekilde beraat kararı verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklanacağı üzere;
Sanığın üzerine atılı taahhüdü ihlal suçunun unsur ve vasıfları oluşmadığından müsnet suçtan BERAATİNE ;
Müştekinin yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına ,
Dair, 5358 Sayılı Kanunun 21. Maddesiyle değişik İ.İ.K’nun 353/1 Maddesi uyarınca tefhim veya tebliğden itibaren 6217 Sayılı kanunun 5. Maddesi gereğince İstanbul 6. İcra Ceza Mahkemesi nezdinde 7 gün içerisinde itirazı kabil olmak üzere müşteki vekilinin ve sanığın yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 10/12/2015
NOT:Yukarda verilen itiraz dilekce örneği ve itiraz mercii olan ağır ceza mahkemeleri yerine bundan böyle itirazlar cezayı veren icra ceza mahkemesinin bir üst numaralı icra ceza mahkemesine itiraz edilecektir. Tek icra ceza mahkemesi olan yerlerde itiraz nöbetci Asliye ceza mahkemesine yapılacaktır.( Misal cezayı veren 1. icra ceza mahkemesi ise, itiraz 2. icra ceza mahkemesine yapılacaktır)
Taahhüdü İhlal (Borçlu Cevap Dilekçesi)
………………… İCRA MAHKEMESİ
SAYIN HÂKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO: 2013/……….
Cevap Veren
Davalı (Borçlu) : ………………………….. (TC No: …………………………..)
Adresi : ………………………………………………………………………………………
………………………………………………………………………………………
Davacı (Alacaklı) : ………………………….. (TC No: …………………………..)
Vekili : Av. ……………………………….
………………………………………………………………………………………
Konu : Davacının dava dilekçesindeki iddialarına ilişkin cevabımız ve savunmamızdan ibarettir.
Açıklamalar :
1. Davacı (Vekili) takip alacağının kesinleştiğini, takip alacağının borçlunun, taahhütte bulunmasına rağmen tahsil edilemediğini ileri sürmüştür.
2. Aslında davacı vekiline ödeme gücümün bulunmadığını, ekonomik zorluk içinde bulunduğumu, hayatımı çevremdeki yakınlarımın maddi ve manevi destekleriyle idame ettirdiğimi söylememe rağmen alacaklı vekili beni taahhütte bulunmaya manen zorlamıştır.
3. Yapılan bu zorlama taahhüt sadece şekilde kalmış bulunmaktadır. Borçlu olarak tüm iyi niyetli gayretlerim sonuçsuz kalmıştır. Ancak buna rağmen alacaklı vekili hakkımda taahhüdü ihlalden sayın mahkemenizde ceza davası açmıştır.
4. Taahhüde uymamamın sübut olan makbul sebebe dayandığını, ekonomik durumumun çok bozuk olması nedeni ile acz içinde bulunduğumu, suç işleme kastımın bulunmadığını, bu itibarla cezalandırmadan beklenen amacın gerçekleşmesinin mümkün olmadığını beyanla hakkımda açılan davanın reddine ve beraatime karar verilmesini talep ediyorum.
Hukuki Sebepler : İİK. 340. Md. ve diğer ilgili mevzuat.
Son Talep : Makbul sebeplerle arz ve izah olunduğu üzere;
1. Davanın REDDİNE,
2. Taahhüdü İhlal suçunun makbul sebebe dayanması sebebiyle BERAATİME,
3. Tüm yargılama giderlerinin davacı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini saygıyla arz ve talep ederim. …../…../2013
Cevap Veren Davalı (Borçlu)
(Ad, Soyad ve İmza)
MAKHEME KARARI
T.C.
İSTANBUL
ANADOLU 2. İCRA CEZA MAHKEMESİ
ESAS NO : 2012/…
KARAR NO : 2013/…
İCRA NO : 2013/…
HAKİM : …………………
KATİP : ………………………….
MÜŞTEKİ :
SANIK :
SUÇ : Taahhüdü ihlal
DAVA TARİHİ: 12/04/2012
KARAR TARİHİ: 22/05/2013
Müşteki vekili tarafından yukarıda açık kimliği ve atılı suçu yazılı sanık hakkında açılan davanın Mahkememizde yapılan açık yargılaması sonunda:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Müşteki vekili, icra takibinin kesinleşmesinden sonra sanığın borcunu taksitle ödemeyi taahhüt etmesine karşın haklı bir neden olmaksızın bu taahhüdüne uymadığını belirterek İIK’nun 340. maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Sanık meşruhatlı davetiye tebliğine karşın duruşmaya gelmemiş, savunma dilekçesi vermiştir. Savunma dilekçesinde taahhüdüne uymamasının makbul sebebe dayandığını, ekonomik durumunun bozuk olması nedeni ile acz içinde bulunduğunu, suç işleme kastının bulunmadığını, cezalandırmadan beklenen amacın gerçekleşmesinin mümkün olmadığını belirterek beraatine karar verilmesini istediğini bildirmiştir.
İstanbul Anadolu 23. İcra Müdürlüğünün 2013/…. Esas sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklı tarafından borçlu sanık aleyhine kambiyo takibi yapıldığı, borçlu sanığın 8.059,53 TL olan borcunu 07/04/2012 tarihinde ödemeyi taahhüt ettiği anlaşılmıştır.
Geyve Jandarma Komutanlığına yazılan yazı cevabında, sanığın serbest meslek ile uğraştığı, üzerine kayıtlı taşınmazının ve motorlu taşıtının olmadığı, herhangi bir kira gelirinin olmadığı, geçiminin eşi tarafından sağlandığı, ikametlerinde kayın pederi, kayın validesi ve kızı ile beraber yaşadıkları bildirilmiş olup, sanığın tespit edilen mali ve sosyal durumuna göre 07/04/2012 tarihinde ödemesi gereken 8.059,53 TL’yi ödemesinin fiilen imkansız olduğu, borçlunun taahhüdüne uymamasında İİK’nun 340. maddesinde öngörülen makbul sebebin mevcut olduğu anlaşılmakla sanığın beraatine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklandığı üzere,
Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması nedeniyle müsnet suçtan beraatine,
Müşteki tarafça yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,
Kararın tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde istanbul Anadolu 3. İcra Ceza Mahkemesi nezdinde itirazı kabil olmak üzere müşteki vekilinin yüzüne karsı, sanığın yokluğunda verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/05/2013
İCRA CEZA MAHKEMESİ BERAAT KARAR ÖRNEĞİ
SUÇ : Borçlunun Ödeme Şartını İhlali (Teşebbüs)
Tüm dosya ve icra dosyası kapsamına göre; taahhüdü ihlal suçunun oluşabilmesi için borçlunun ödeyeceği tüm miktarın ferileriyle birlikte hesaplanıp borçluya bildirilmesi, borçlunun taahhüt teklifinde bulunması, alacaklının teklifi kabul etmesi bunun üzerine borçluya taahhüdü ihlalin müeyyidelerin anlatılmasının ve taahhüdün icra dairesinde yapılması gerektiği; taahhütname incelendİğinde, borcun tüm miktarı ferileri ile birlikte belirtildiği, borçlunun taaahhüd teklifinde bulunduğu, alacaklının teklifi kabul ettiği, borçluya taahhdüdü ihlal müeyyidelerinin anlatıldığı, tutanakta alacaklı vekili, borçlu ve icra memurunun imzasını taşıdığı, hususu tespit edilmiştir. Bununla beraber taahhüd icra dairesinde verilmeyip, haciz sırasında verilmiş olup borçlunun iradesinin etkilenip etkilenmeyeceği hususunun araştırılması gerekliliği hasıl olmuştur.
İcra ve İflas Kanunumuzun 340 maddesi taahhüdün, icra dairesinde verilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu ifade yasa koyunun bilinçli bir tercihi olup olmadığını günümüz modern hukuk ilkeleri ışığında değerlendirilmelidir.
“Borçlar hukukuna egemen olan sözleşme özgürlüğü ilkesi, bireylerin irade özerkliğinin bir gereğidir. Bunun sonucu olarak her bireyin, bir başkasıyla kuracağı sözleşmeye dayalı iradi ilişkinin kurallarını, kendi iradesiyle ve karşı tarafla anlaşarak belirleyebileceği kabul edilir. Borçlar Kanunu’muzun sözleşme ilişkisini düzenleyen hükümleri, bireysel sözleşmeleri esas alan bir sistematiğe sahiptir. Kanun’un esasını oluşturan bu sistemde, sözleşmelerin ekonomik ve sosyal statü bakımından aşağı yukarı eşit kişiler arasında, eşit şartlar altında kurulduğu varsayılmıştır. Ancak bu kabul, ekonomik ilişkilerin seyri içinde hiç de adil olmayan ve öyle görünse de gerçek anlamda bir irade özerkliğinden bahsedilemeyecek sonuçların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Daha doğru ifadeyle, sözleşme serbestîsi ilkesi, kapitalist ekonomik işleyişte, güçlü sermaye gruplarının hâkimiyeti karşısında iradesini sağlıklı şekilde ortaya koyamayan, hatta içinde bulunduğu koşullar gereği sağlıklı bir irade oluşturamayan bireyleri koruyamamıştır. Bu önemli toplumsal sorun, “herkesin sözleşme özgürlüğü vardır” denilerek çözülememiştir. Sözleşme özgürlüğü ilkesi özellikle, tüketici hukukunda tüketiciler yararına törpülenmeye başlanmış, bugün gelinen noktada sözleşmeye, tüketiciler yararına olmak üzere hâkimin, hatta önleyici olarak idarenin müdahalesi yaygın olarak kabul görmüştür. Ancak, kanun yoluyla sözleşmelere müdahalenin, sadece tüketici hukukunda ve tüketiciler yararına öngörülmesi de yeterli olmamıştır. Büyük sermaye grupları karşısında küçük ve orta ölçekli işletmeler lehine sözleşmelere müdahale etme, bir denetim mekanizması kurma ihtiyacı da gün geçtikçe kendisini göstermiştir. Kapitalist sistem, kendisini koruyabilmek için bu müdahalenin kaçınılmaz olduğunu fark etmiştir.” Nitekim Türkiye’de de hem tüketici hukuku alanında tüketiciler lehine hem de ticaret hukukunda küçük ve orta ölçekli işletmeler lehine sözleşmelere müdahale edilmesini sağlayacak mevzuat gelişmeleri, geç de olsa yaşanmaya başlamıştır. Bu gelişmelerden sonuncusu, yeni Borçlar Kanunu’na genel işlem koşullarına ilişkin hükümlerin girmesi olmuştur. Bu hususta yeni Ticaret Kanunu’nda da önemli yenilikler vardır.
Standart sözleşme, tip sözleşme, formüler sözleşme gibi adlarla anılan genel işlem şartlarına ilişkin düzenlemedir. Sözleşmeyi hazırlayan ve hakim durumda olan tarafın, sözleşme içeriğini önceden tek başına belirlemek suretiyle tek tip bir akit halinde karşı tarafın kabulüne sunduğu sözleşme maddeleridir. Standart sözleşmelerin işbu tek taraf hakimiyetinde oluşan görünümü irade serbestisi ilkesi ile çelişmektedir. Çünkü sözleşme hukuku bağlamında irade serbestisi, kişilerin diledikleri kişi ya da kişiler ile sözleşme yapabilmeleri, sözleşmenin konusunu belirleyebilmeleri ve içeriğini düzenleyebilmelerini ifade eder. Oysa standart sözleşmelerde sözleşmenin kuvvetli tarafı, kendi menfaat ve risklerini akde dilediği şekilde geçirebilmekteyken, diğer taraf mevzubahis genel işlem şartlarının varlığından dahi habersiz, sözleşme içeriğini ve genel işlem şartlarını tam olarak algılayıp olası sonuçlarını değerlendiremeden akdi kabul etmek zorunda kalmaktadır.
14.03.2003 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan bir değişiklik ile 4077 sy. Kanun’a eklenen 6ıncı maddede, satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, iyi niyet kurallarına aykırı düşecek şekilde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları “Haksız Şart” olarak ifade edilmiştir. İlgili madde uyarınca, haksız şartların tüketici için bağlayıcı olmadığı belirtilmiştir.
Borçlar Kanunun 21. Maddesi ise şu şekildedir: Karşı tarafın menfaatine aykırı genel işlem koşullarının sözleşmenin kapsamına girmesi, sözleşmenin yapılması sırasında düzenleyenin karşı tarafa, bu koşulların varlığı hakkında açıkça bilgi verip, bunların içeriğini öğrenme olanağı sağlamasına ve karşı tarafın da bu koşulları kabul etmesine bağlıdır. Aksi takdirde, genel işlem koşulları yazılmamış sayılır.
Sözleşmenin niteliğine ve işin özelliğine yabancı olan genel işlem koşulları da yazılmamış sayılır. “
Sözleşme irade özerkliğini sakatlayan bir başka uygulamada işcilerin iş akti devam ederken yapmış ldukları ibra sözleşmeleridir. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersiz sayılmaktadır. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumda ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olduğundan, Dairece kararlılık kazanmış uygulama gereği bu sözleşmeler geçersiz sayılmaktadır.
Ortada bir sözleşme var ise bu sözleşmenin Türk Borçlar Kanununun sözleşme ile ilgili hükümlerine bakarak tarafların serbest iradesi ile iradelerinin herhangi bir fesata uğramadan , ya da kişilerin iradesi hilafına bir durumun meydana gelmeden yapılmış olması gerekir.TBK 1. Madde : “Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur”
Yüksek mahkeme borçlu ve alacaklı arasında yapılan taahhüdün bir sözleşme olup icap ve kabul şartlarının gerçekleşmesi gerektiğini belirtmiştir.
Haciz sırasında verilen taahhüdün geçerli olup olmadığına dönecek olursak; haciz baskısı altında, o an için haciz yapılacak korkusu ile, iradesini dış dünyaya tam olarak ve istediği gibi yansıtılamadan, başka çaresinin bulunmadığını düşüncesiyle verilen taahhüt, kişinin iradesini serbest şekilde yansıtmayacağı, haciz baskısı olmasa belki de bu taahhüdü ya hiç vermeyeceği ya da bu taksit sayısınca vermeyeceği, borçlunun sözleşmeyi kurmak için öne sürdüğü iradesini ortaya koyduğu an, borçlunun iradesinin serbest olmayacağı anlaşılmıştır.
Bu hususlar bir kül olarak değerlendirildiğinde ,taahhüdü ihlal suçundan ceza verilebilmesi için öncelikle ortada geçerli bir taahhüd olması gerekir. Yukarıda da gerekçelendirdiğimiz şekilde ortada geçerli bir taahhüdden bahsetmemiz mümkün değildir. Bu takdirde geçerli olmayan bir tahhüdden kişiye ceza verilmesi hukuken mümkün olmayıp, sanık hakkında aşağıdaki şekilde beraat kararı verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklanacağı üzere;
Sanığın üzerine atılı taahhüdü ihlal suçunun unsur ve vasıfları oluşmadığından müsnet suçtan BERAATİNE ;
Müştekinin yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına ,
Dair, 5358 Sayılı Kanunun 21. Maddesiyle değişik İ.İ.K’nun 353/1 Maddesi uyarınca tefhim veya tebliğden itibaren 6217 Sayılı kanunun 5. Maddesi gereğince İstanbul 6. İcra Ceza Mahkemesi nezdinde 7 gün içerisinde itirazı kabil olmak üzere müşteki vekilinin ve sanığın yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 10/12/2015
T.C.
YARGITAY
19. CEZA DAİRESİ
ESAS NO:2017/1481
KARAR NO:2017/2585
KARAR TARİHİ:22/03/2017
>ÖDEME TAAHHÜDÜNÜ İHLAL, FAİZİN AÇIKÇA BELİRTİLMEMESİ.
Borçlunun ödeme şartını ihlâl suçundan sanık …’in, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 ay tazyik hapsi ile cezalandırılmasına ilişkin … İcra Ceza Mahkemesinin 19/04/2016 tarihli ve 2015/276 Esas, 2016/114 sayılı kararına vaki itirazın reddine ilişkin … İcra Ceza Mahkemesinin 25/05/2016 tarihli ve 2016/36 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 25/01/2017 gün ve … sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03/02/2017 gün ve KYB…. sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, 2004 sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, 03/07/2014 tarihli ödeme taahhüdünde işlenen faiz 641,426,15 Türk lirası olarak belirtilmiş ise de, bu faizin hangi dönemleri kapsadığı, icra takibinin kesinleştiği tarihten taahhüt tarihine kadar işlemiş ve taahhüt tarihinden son ödeme tarihine kadar işleyecek faiz olup olmadığı konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi, alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu nedenlerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi nedeniyle belirsizlik bulunduğundan taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması nedeniyle itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden … İcra Ceza Mahkemesinin 25/05/2016 tarihli ve 2016/36 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d. maddesi uyarınca BOZULMASINA, kabahatli hakkında ödeme şartını ihlal eyleminden dolayı hükmolunan tazyik hapsinin kaldırılmasına, 22/03/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. CEZA DAİRESİ
ESAS NO. 2016/13073
KARAR NO. 2017/2290
KARAR TARİHİ. 16.3.2017
Borçlunun ödeme şartını ihlâl suçundan sanık …’in 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Alanya 1. İcra Ceza Mahkemesi’nin 13/02/2014 tarihli ve 2013/957 Esas, 2014/104 Sayılı kararı ile yine aynı sanığın 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 340. maddesi gereğince 3 aya kadar tazyik hapsi ile cezalandırılmasına dair Alanya 2. İcra Ceza Mahkemesi’nin 30/10/2014 tarihli ve 2014/1084 Esas, 2014/1484 Sayılı kararına yönelik itirazın reddine dair Alanya 1. İcra Ceza Mahkemesi’nin 17/11/2014 tarihli ve 2014/141 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığı’nın 31/07/2016 gün ve 94660652-105-07-4589-2016-KYB sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 02/09/2016 gün ve KYB.2016-333621 Sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.
Dosya kapsamına göre, sanığın Alanya 2. İcra Müdürlüğünün 2012/9339 Esas sayılı icra takip dosyasında borçlu olduğu, 12/02/2013 tarihli haciz esnasında borcun tamamını 30/04/2013 tarihinde ödeyeceğinden bahisle taahhütte bulunduğu, ancak taahhüdü ihlal etmesi üzerine Alanya 1. İcra Ceza Mahkemesi’nin 13/02/2014 tarihli ve 2013/957 Esas, 2014/104 Sayılı kararı ile tazyik hapsi ile cezalandırıldığı ve karar itiraz edilmeksizin kesinleştiği, daha sonra 14/05/2014 tarihinde yine haciz esnasında bu kez borcun tamamını 14/06/2014 tarihinde ödeyeceğinden bahisle ikinci kez taahhütte bulunduğu, ancak taahhüdü yine ihlal etmesi üzerine bu kez de Alanya 2. İcra Ceza Mahkemesi’nin 30/10/2014 tarihli ve 2014/1084 Esas, 2014/1484 Sayılı kararı ile tazyik hapsi ile cezalandırıldığı ve sanığın bu karara yönelik itirazının da reddedildiği anlaşılmış ise de,
1- ) Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29/09/2009 tarihli ve 2009/16-188 Esas, 2009/205 karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere aynı borç ilişkisi sebebiyle toplam tazyik hapsi miktarı 3 ayı geçemeyeceği gözetilmeden, yazılı şekilde iki kez 3 aya kadar tazyik hapsine karar verilmesinde,
2- ) 2004 Sayılı Kanun’un 340. maddesi gereğince taahhüdü ihlal suçunun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faizin, vekalet ücreti, icra harç ve giderlerinin birlikte belirlenerek borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gerektiğinden, somut olayda aynı icra takip dosyasında verilen 12/02/2013 tarihli ve 14/05/2014 tarihli iki ayrı taahhütnamede de taahhüt tarihinden ödeme tarihine kadar işleyecek faiz konusunda herhangi bir açıklık olmadığı gibi alacaklının son ödeme tarihine kadar işleyecek faizden feragat beyanının da yer almadığı ve bu sebeplerle işleyen ve işleyecek faiz miktarının taahhüt tutanağında ayrı ayrı gösterilmemesi sebebiyle belirsizlik bulunduğundan her iki taahhüdün geçerli olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması sebebiyle beraat kararı verilmesi gerektiği cihetle, itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309.maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü:
SONUÇ : Kanun yararına bozma isteminin ( 2 ) no’lu nedeni yönünden yapılan incelemede; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden, Alanya 1. İcra Ceza Mahkemesi’nin 13/02/2014 tarihli ve 2013/957 Esas, 2014/104 Sayılı kararı ve 17/11/2014 tarihli ve 2014/141 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-d maddesi uyarınca BOZULMASINA, kabahatli ( sanık ) hakkında verilen her iki dosyadaki tazyik hapsinin kaldırılmasına, bozma sebebine göre kanun yararına bozma isteminin ( 1 ) no’lu nedeni yönünden karar verilmesine yer olmadığına, 16.03.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.