Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

SORUŞTURMA KAPSAMINDA ELKONULAN PARA VE EŞYALAR HAKKINDA CEZA MAHKEMESİ ESASLA BİRLİKTE KARAR VERMEK ZORUNDA DEĞİLDİR

SORUŞTURMA KAPSAMINDA ELKONULAN PARA VE EŞYALAR HAKKINDA CEZA MAHKEMESİ ESASLA BİRLİKTE KARAR VERMEK ZORUNDA DEĞİLDİR

YARGITAY CEZA GENEL KURULU
17.01.2017 T.
2017/312-11 E.

MÜSADERE
ELKOYMA
HUKUK MAHKEMESİNE BAŞVURMAKTA MUHTARİYET
SORUŞTURMA KAPSAMINDA ELKONULAN PARA VE EŞYALAR HAKKINDA CEZA MAHKEMESİNİN ESASLA BİRLİKTE KARAR VERMEK ZORUNDA OLMADIĞI

KARAR ÖZETİ: CMK’nın 256. maddesinin ikinci fıkrası, iade koşulları bulunan eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemesi hâlinde uygulanabilecek olup, somut olayda Yerel Mahkemece esasla birlikte tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verildiği anlaşıldığından, bu maddenin uygulanma koşulları bulunmamaktadır.

KANUN METNİ:
Başvuru
MADDE 256.
 – (1) Müsadere kararı verilmesi gereken hâllerde, kamu davası açılmamış veya kamu davası açılmış olup da esasla beraber bir karar verilmemişse; karar verilmesi için, Cumhuriyet savcısı veya katılan, davayı görmeye yetkili mahkemeye başvurabilir.

Kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece re’sen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verilir.

Sanık M.T. hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık, sanıklar M.S., E.T. ve F.K. hakkında resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçlarından kurulan beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar M.S., E.T. ve F.K. hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Suçların sübutuna ve nitelendirilmesine ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla herhangi bir isabetsizlik bulunmayan olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemece, soruşturma aşamasında elkonulan nakit paralar ve eşyaların müsaderesine ya da iadesine dair bir karar verilmesinin zorunlu olup olmadığının, bu bağlamda tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verilip verilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanıklar M.S. ve E.T.’nin, H.A.C. adına kayıtlı arsanın hileli yollarla satışını gerçekleştirmek için, bu kişi adına sahte kimlik belgesi düzenleyip sanık F.K.’yu arsanın sahibi, M.T. sahte kimliğini kullanan sanık E.’yi de vekil olarak göstererek noterde arsa satış vekaletnamesi düzenlettirdikleri ve arsanın satışı için M.T. adına gazeteye ilan verdikleri, ilanı gören inceleme dışı sanık M.T.’nin katılan H.K.’yle temasa geçtiği, katılan, M.T. ve sanık E.’nin biraraya geldikleri ve arsanın 525.000 Liraya satışı konusunda anlaştıkları, katılanın satış bedelinin 125.000 Liralık kısmını taşınmazın devir işleminden önce, kalan kısmını ise devir işlemleri sırasında sanık E.’ye verdiği, bu işlem sonucu sahte noter satış vekaletnamesine ve kimlik belgelerine dayanılarak düzenlenen tapu senedinin katılana verildiği,

Sanık M.’nin adreslerinde yapılan aramalar sonucu ele geçirilen 53.700 Avroya, sanık M.’nin yeni satın almış olduğunu beyan ettiği bir kısım ev eşyası ile adına tescilli 34 E… plaka sayılı Mercedes marka otomobile, sanık E.’nin suça konu paralar ile satın aldığını beyan ettiği ve birlikte yaşadığı Z.V. adına tescilli 34 B… plaka sayılı Suzuki marka otomobile, inceleme dışı sanık M.T.’nin arsa satışı karşılığında komisyon olarak sanık M.’den 25.000 Lira aldığını beyan ederek eşi aracılığıyla teslim ettiği 4.000 Lira ile banka hesabında bulunan 21.000 Liraya Ü. Cumhuriyet Başsavcılığınca 16.06.2007 tarihinde elkonulduğu, Ü. Sulh Ceza Mahkemesince 16.06.2007 gün ve . sayı ile de, CMK’nın 127/3. maddesi uyarınca söz konusu elkoyma işleminin onaylanmasına karar verildiği,

Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.06.2007 gün ve . soruşturma sayılı yazı ile; elkonulan eşyaların dava sonuna kadar muhafaza edilmesi için yediemin sıfatı ile katılana teslim edilmesi, elkonulan paraların katılan adına hesap açtırılarak dava sonuna kadar bloke edilmesi, elkonulan otomobillerin üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için trafik kayıtlarına şerh konulması talimatı verildiği, Ü. İlçe Emniyet Müdürlüğünün 22.06.2007 tarihli yazısında; söz konusu talimata istinaden sanık M.’den elde edilen 53.700 Avronun ve inceleme dışı sanık M.T.’den elde edilen 25.000 Liranın Finansbank A.Ş. K. D. Şubesinde katılan adına açtırılan blokeli hesaba yatırıldığı, elkonulan 34 B. . ve 34 E. . plaka sayılı otomobillerin trafik kayıtlarına üçüncü kişilere devredilemeyeceğine dair şerh düşülerek sözkonusu iki adet otomobil ve elkonulan ev eşyalarının katılan H.K.’ye yediemin sıfatıyla teslim edildiği açıklamalarına yer verildiği,

Tanık T.G.ün kollukta; kızkardeşinin kocası olan sanık M.’in ricasıyla, 13.06.2007 tarihinde K. .1. Noterliğinde sanık M.’ye ait 34 E. plaka sayılı, Mercedes marka, E-200 model otomobilin kendisine satış işleminin gerçekleştirildiğini, esasında otomobili satın almasının söz konusu olmadığını, hatır için bu işlemin yapıldığını beyan ettiği,

Sanık M. müdafiinin 22.06.2007 tarihli dilekçesi ile; elkonulan 53.700 Avronun müvekkiline ait olduğunu belirterek söz konusu paranın iadesini istediği,

Tanık T.G. vekilinin 10.07.2007 tarihli dilekçesi ile; müvekkilinin iyi niyetli üçüncü kişi olduğunu iddia ederek elkonulan 34 E… plaka sayılı otomobilin iadesini istediği, dilekçe ekinde bulunan müdafii tarafından onaylı motorlu araç trafik belgesi örneğine göre; 34 E. plaka sayılı otomobilin 13.06.2007 tarihinde tanık T.G.’ye devredildiği,

Sulh Ceza Mahkemesince 12.07.2007 gün ve . değişik iş sayı ile, aracın iade edilmesi hususunun yargılamayı gerektirdiği ve soruşturmanın halen devam ettiği gerekçeleriyle, tanık T.G. vekilinin talebinin reddine karar verildiği,

28.09.2007 tarihli oturumda katılanın; zararının giderilmediğini belirterek sanık E.’den ele geçirilen otomobilin, kendisinden arsa satış bedeli olarak alınan para ile satın alındığını söylediği, katılan vekilinin de bloke edilen paraların serbest bırakılmasını istediği, sanık M. müdafiinin ise; Mercedes marka otomobilin tanık T.G.’ye ait olduğunu belirterek aracın iadesini talep ettiği, Yerel Mahkemece aynı oturumda; katılan adına bankada bloke edilen Avro cinsinden para ile Mercedes marka aracın iadesi yönündeki taleplerin bu aşamada reddine ve esas hükümle birlikte değerlendirilmesine, inceleme dışı sanık M.’den elde edilen ve katılan adına bankada bloke edilen 25.000 Liranın ise katılana ödenmesine karar verildiği,

Katılan vekilinin 08.01.2008 tarihli dilekçesinde; sanık M.’nin Mercedes marka aracı dolandırıcılık suretiyle katılandan temin edilen para ile aldığı, tanık T.G.’nin de kollukta söz konusu aracın danışıklı olarak noterden satışının yapıldığını beyan ettiği yönünde açıklamalara yer verdiği,

Tanık T.G.’nin 21.02.2008 tarihli oturumda; elkonulan Mercedes marka otomobili sanık M.’den 60.000 Avro karşılığı satın aldığını, aracın ruhsatının kendisine ait olduğunu söylemesi üzerine, kolluk ifadesi ile çelişki nedeniyle sorulduğunda; kollukta 24 saat gözaltında tutulduğunu, aracın kendisine verileceği yönünde telkinde bulunulması üzerine ifadesini okumadan imzaladığını iddia ederek önceki beyanını kabul etmediği,

Katılan vekilinin 06.10.2008 tarihli oturumda; soruşturma aşamasında elkonulan eşyalar ile nakit paraların katılana verilmesini talep ettiği,

12.11.2009 tarihli oturumda katılan vekilinin; zararlarının giderilmediğini, tazminat davalarının derdest olduğunu ve tanık T.G. adına kayıtlı aracın katılandan elde edilen paralar ile alındığını belirttiği, sanık M. müdafiinin; soruşturma aşamasında sanık M.’den ele geçirilip elkonulan paraların iadesini talep ettiği,

Hakkındaki beraat hükümleri kesinleşen inceleme dışı sanık M.T.’nin; emlakçılık yaptığını, kendisinin aracılık yaptığı ancak sahte olduğunu bilmediği arsa satış işleminden dolayı tarafına yaptığı hizmet karşılığı 25.000 Lira verildiğini, bu paranın 21.000 Lirasını banka hesabına yatırıp 4.000 Lirasını da evinde muhafaza ettiğini, olayların ortaya çıkmasından sonra da evindeki para ile 21.000 Liralık banka hesabına ait cüzdanı teslim ettiğini söylediği,

Yerel Mahkemece; “…Ü. Sulh Ceza Mahkemesinin 16.06.2007 gün, … değişik iş sayılı elkoyma kararına konu nakit ve emvale ilişkin TCK’nın 55/1. maddesinin içeriği de göz önünde tutularak mahkememizce bu konuda karar verilmesi durumunda hak zayiine neden olunacağı gerekçesi ile bu konuda müsadereye dair karar verilmesine yer olmadığına, tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemesinde dava açmada muhtariyetlerine” karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle “elkoyma” ve “müsadere” kurumlarına değinilmesi, ardından elkonulan ancak müsadereye tabi tutulamaması nedeniyle iade edilmesi gereken eşya ve malvarlığı değerlerinin iade koşullarının irdelenmesi gerekmektedir.

Elkoyma, 5271 sayılı CMK’nın birinci kitabının “Koruma Tedbirleri” başlıklı dördüncü kısmının, “Arama ve Elkoyma” başlıklı dördüncü bölümünde, 123 ilâ 134. maddeler arasında düzenlenmiş bir koruma tedbiri olup “Ceza muhakemesinin yapılmasını veya yapılan muhakemenin sonunda verilecek kararın kâğıt üzerinde kalmamasını ve muhakeme masraflarının karşılanmasını sağlamak amacıyla, kural olarak ceza muhakemesinde karar verme yetkisini haiz olan yetkililer tarafından, gecikmede sakınca bulunan durumlarda geçici olarak başvurulan ve hükümden önce bazı temel hak ve hürriyetlere müdahaleyi gerektiren

kanuni çarelere ‘koruma tedbiri’ denir” (Bahri Öztürk, Behiye Eker Kazancı, Sesim Soyer Güleç, Ceza Muhakemesi Hukukunda Koruma Tedbirleri, Seçkin, 2013, 1. Bası, S.1)

CMK’nın 123. maddesine göre, ispat aracı olarak yararlı görülen ya da eşya veya kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan malvarlığı değerleri muhafaza altına alınırken; yanında bulunduran kişinin rızasıyla teslim etmediği bu tür eşyaya elkonulabilmektedir. Aynı Kanun’un 127. maddesinde, hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlilerinin elkoyma işlemini gerçekleştirebileceği belirtilmiştir. CMK’nın 128. maddesi uyarınca soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde maddede sayılan malvarlığı değerlerine elkonulabilir.

Elkoyma, çoğu zaman bir suçun gerçekten işlenip işlenmediğinin belli olmadığı ya da işleme muhatap olan şüpheli tarafından işlendiğinin henüz yargı kararı ile sabit olmadığı hallerde, gecikmesinde sakınca bulunmasından dolayı görünüşte haklılıkla yetinilerek başvurulan bir koruma tedbiridir.

Müsadere ise, 5237 sayılı TCK’nın birinci kitabının “Yaptırımlar” başlıklı üçüncü kısmının, “Güvenlik Tedbirleri” başlıklı ikinci bölümünde, 54 ve 55. maddelerde düzenlenmiş bir güvenlik tedbiri olup “Güvenlik tedbiri, işlediği suçtan dolayı kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın, suç işleyen kişi hakkında ya da suç konusu ile veya suçun işlenmesinde kullanılan araçla ilgili olarak uygulanan, koruma veya iyileştirme amacına yönelik ceza hukuku yaptırımıdır.” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 627)

Müsadere, konusu olan eşya ya da kazancın mülkiyetinin devlete geçmesi sonucunu doğurmakta olup “eşya müsaderesi”ni düzenleyen 5237 sayılı TCK’nın 54. maddesinin birinci fıkrasında, iyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak kaydıyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunacağı; suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşyanın, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edileceği; dördüncü fıkrasında ise üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın müsadere edileceği hüküm altına alınmıştır.

765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer verilmeyen, ancak bazı özel kanunlarda yer verilmiş olan “kazanç müsaderesi kurumu”, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 55. maddesinde tüm suçları kapsayacak şekilde genişletilerek düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nun “Kazanç müsaderesi” başlıklı 55. maddesi;

“(1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.

Müsadere konusu eşya veya maddi menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilir” biçiminde iken, 5918 sayılı Kanunun 2. maddesiyle;

“(3) Bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir” şeklindeki fıkra eklenmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bir güvenlik tedbiri olarak düzenlenen kazanç müsaderesinin konusunu; bir suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançlar oluşturmaktadır. Bu durumda, suçun işlenmesi ile elde edilen bütün malvarlığı değerleri müsadere edilebilecektir.

Madde gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere; kazanç müsaderesi, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesini engelleyecek etkin bir yaptırım olarak düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile güdülen temel amaç, suç işlemek yoluyla kazanç elde edilmesinin önüne geçilmesidir. Bu konu öğretide de aynı şekilde değerlendirilmiş, kazanç müsaderesiyle, suç işlemek suretiyle veya dolayısıyla elde edilmiş olan maddi menfaatin, kişinin yanında kâr olarak kalmasının önüne geçmenin amaçlandığı belirtilmiştir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2008, s.685; Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Bası, Ankara, 2007, s.1027)

5237 sayılı TCK’nun 55. maddesi ile yapılan düzenlemenin temel amaçlarından birisi de mağdurun haklarının korunmasıdır. Bu husus, 55. maddenin 1. fıkrasının son cümlesinde; “… Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir” hükmüne yer verilmek suretiyle vurgulanmıştır. Dolayısıyla, elkonulmuş olan maddi menfaatlerin suçun mağduruna iade edilebildiği veya iade edilebilme olanağının bulunduğu ya da suçun mağdurunun belli olduğu durumlarda kazanç müsaderesine hükmetmeye gerek kalmayacağından, müsadere kararı da verilemeyecektir. Çünkü, bu durumda suçun mağduru, kazanç müsaderesinin konusunu oluşturan değeri sanıktan talep etme hak ve olanağına sahip olduğundan, mağdurun hakları korunmuş olacak, bu suretle de suçtan elde edilen değer failin yanına kâr olarak kalmayacaktır.

5237 sayılı Kanun’un kazanç müsaderesini düzenleyen 55. maddesindeki “mağdur” ibaresi, dar anlamda suçtan zarar göreni de kapsayacak şekilde yorumlanmalı, işlenen suç nedeniyle elde edilen kazancın, meşru hak sahiplerinin belirlendiği veya belirlenme olanağının bulunduğu ahvalde kazanç müsaderesine hükmedilmemelidir.

Öte yandan; 55. maddenin 2. fıkrasıyla, eşya ve maddi menfaatlere el konulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği durumlarda da, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine olanak tanınmıştır. Bu durumda dahi, suçtan mağdur olanın belirlenebildiği hâllerde müsadere kararı verilemeyeceğinde bir kuşku yoktur.

Yine, 55. maddenin 3. fıkrasıyla, bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerektiği hüküm altına alınmıştır.

CMK’nın “Elkonulan Eşyanın İadesi” başlıklı 131. maddesinde; şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tâbi tutulmayacağının anlaşılması halinde, resen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verileceği; CMK’nın 128. maddesinde ise elkonulan eşya veya diğer malvarlığı değerlerinin, suçtan zarar gören mağdura ait olması ve bunlara delil olarak artık ihtiyaç bulunmaması halinde, sahibine iade edileceği düzenlenmiştir.

Bu hükümler uyarınca iade kararı verilebilmesi için, eşya ya da malvarlığı değerlerinin müsadereye tabi tutulamayacak olması ve aidiyetleri hususunda da herhangi bir kuşku bulunmaması gerekir. Aidiyetin ihtilaflı olduğu durumlarda ise hak sahibi olduğunu iddia eden kişi, aidiyete ilişkin uyuşmazlığın çözümü için hukuk mahkemelerine başvurmalıdır. Çünkü, ceza mahkemelerinin, elkonulan ancak müsaderesine tabi tutulmayacağı anlaşılan ve üzerinde hak iddia edilen eşya ya da malvarlığı değerlerinin aidiyeti hususundaki ihtilafları çözecek şekilde karar verme görevleri bulunmamaktadır. Öğretide de buna ilişkin olarak “Elkonulan eşyanın sahibine iadesi, eşyaya eski statüsünün kazandırılması anlamına gelir. Eşya üzerinde üçüncü kişilerin hak iddiaları varsa, bu durumda eşya doğrudan ilgisine verilmez. Bu uyuşmazlığın hukuk mahkemesinde çözüme bağlanmasından sonra hak sahibine verilmesi gerekir” şeklinde görüşler mevcuttur. (Ahmet Gökcen, Ceza Muhakemesi Hukukunda Basit Elkoyma ve Postada Elkoyma, Ankara 1994, s. 162; Haluk Çolak-Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, 2. bası, Ankara 2007, s. 596, naklen: Ali Parlar-Muzaffer Hatipoğlu, Ceza Muhakemesi Kanunu Yorumu, Ankara 2008, s.522)

CMK’nın 256. maddesinin ikinci fıkrasında ise; kamu davası açılmış olup da iade edilmesi gereken eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemiş olması durumunda, mahkemece resen veya ilgililerin istemi üzerine bunların iadesine karar verileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanıkların resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarını işledikleri ve katılandan 525.000 Lira tutarında haksız menfaat temin ettikleri olayda; katılan ve vekili tarafından, soruşturma evresinde sanık M.’den elkonulan 53.700 Avro, bir kısım ev eşyası ve T.G. adına kayıtlı 34 E. plaka sayılı araç ile sanık E.ten elkonulan Z.V. adına kayıtlı 34 B . plaka sayılı aracın, suç sonucu elde edilen haksız menfaatten temin edildiğinin iddia edilmesi, sanık M.’in elkonulan 53.700 Avro, tanık T.G.’ün ise adına kayıtlı 34 E. plaka sayılı araç üzerinde hak iddia etmeleri, 34 B. plaka sayılı aracın ise katılan ve sanıklar dışındaki üçüncü kişiler adına kayıtlı olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, elkonulan 53.700 Avro, ev eşyası ve araçların; suçun mağdurunun belli olması nedeniyle müsadereye tabi tutulamayacağı, suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaatin dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazanç olduğunun sabit olmaması nedeniyle katılana iade edilemeyeceği, katılan ve vekilince, dolandırıcılık suretiyle katılandan elde edilen para ile alındığının iddia edilmesi nedeniyle 53.700 Avro ile ev eşyasının sanık M.’ye, araçların ise kayıt malikleri olan üçüncü kişilere iade edilemeyeceği cihetle, davanın geldiği aşama itibarıyla elkonulan bu malvarlığı değerlerinin suçun işlenmesi ile elde edilen maddi menfaatin dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazanç niteliğinde olup olmadığına ilişkin araştırma yargılamayı uzatacağından, Yerel Mahkemece, katılanın suçtan doğan zararının giderilmesi için hukuk mahkemelerinde tazminat davası açarak ihtiyati tedbir koydurma talebinde bulunabileceği 53.700 Avro, ev eşyası ve araçlarla ilgili tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.

Öte yandan, CMK’nın 256. maddesinin ikinci fıkrasının, iade koşulları bulunan eşya veya malvarlığı değerleri ile ilgili olarak esasla birlikte bir karar verilmemesi halinde uygulanabileceği, somut olayda ise Yerel Mahkemece esasla birlikte tarafların mülkiyet hususunda hukuk mahkemelerinde dava açmakta muhtariyetlerine karar verildiği anlaşıldığından, bu maddenin uygulanma koşulları da bulunmamaktadır.

Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.