Resmi Belgede Sahtecilik Suçu Nedir? Cezası Ne Kadardır?
MADDE- 204– (1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması hâlinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.
AÇIKLAMA
765 sayılı Tıirk Ceza Kanununun 339, 340, 341, 342, 344, 346, 350, 352, 355 ve 356 maddeleri ile 325, 328, 329/1, 334, 335 ve 336 maddeleri kapsamındaki suçlar 5237 saydı Türk Ceza Yasasında ayrı ayrı düzenleme yapılmayarak 204. madde kapsamında tek bir suç olarak düzenleme yapılmıştır. Suçu işleyen bireyin sıfatına göre birinci veya ikinci fıkralar uygulanacaktır.
765 sayılı Türk Ceza Kanununun 357. maddesinde gerçek bir belgenin kendisine yahut başkasına ait olduğu konusunda yalan beyanda bulunma fiili suç olarak tanımlanmış iken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda bu fiil suç olarak tanımlanmamıştır.
Gerçek kimlik konusunda yalan bildirimde bulunma, başka bir suçu oluşturuyorsa o suç kapsamında değerlendirme yapılır, tersi durumda ise, 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 40. maddesi gereğince idari yaptırım gerektiren bir kabahat olarak değerlendirilmesi gerekir.
Nitekim Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 11.04.2006 gün 7190-3680 sayılı kararında başkasına ait gerçek nüfus cüzdanını görevlilere göstererek kendisine ait olduğunu sözlü olarak bildiren sanığın fiilinin 765 sayılı yasanın 357. maddesi kapsamında bir suç oluşturduğu, ancak bu fiilin 5237 sayılı yasada karşılığının olmadığı açıklanmıştır.
Genel olarak;
5237 Sayılı Yeni TCK’nunun bu maddesinde resmi belgede sahtecilik suçu tanımlanmıştır.
Suçun konusu resmi belgedir.
Resmi Belge: Kamu Görevlisi tarafından görev ve fonksiyonu nedeniyle yasanın (ya da ilgili mevzuatın) öngördüğü usul ve esaslara uygun olarak düzenlenen yazı olarak tanımlanabilir.
Kamu görevlisi tarafından düzenlenen ve doğrudan doğruya kamuyu ilgilendiren belgeler hem içerik hemde biçim bakımından resmi belge olduğu gibi, içeriği özel hukuka ilişkin bulunduğu halde, yetkili kamu görevlisi tarafından düzenlenmesi veya onaylanması nedeniyle belge, biçim bakımından resmi belge niteliğini kazanır.
Ancak, gerçekte özel belge olmalarına karşın Türk Ceza Kanununun 210. maddesinde sınırlayıcı sayma yöntemiyle sayılan ve bu madde de yapılan atıf nedeniyle resmi belge kabul edilen bir kısım belgelerin varlığının da gözden uzak tutulmaması gerekir.
Gerçeği olduğundan farklı bir şekilde yansıtan, farklı şekilde göstermeyi amaçlayan belgede sahtecilik suçunun hukuki konusu kamu güvenidir.
Belgede yapılan sahtecilik, belli bir bireye, bir topluluğa ya da Devlete maddi veya manevi zarar verebilir. Ancak bir belgenin Kanunen konulmasının ve üzerinde yapılacak sahteciliklerin cezalandırılmasının nedeni oluşacak bu zarar değil, o belgelere hukuk düzeni tarafından bağlanan hukuki sonuçlardır. Kanun bir takım hukuki sonuç doğurabilecek belgeleri her türlü sahteciliğe karşı korumakta, bunların gerçeklik ve doğruluğuna yapılacak her türlü saldırıyı cezalandırmaktadır. Bu korumanın nedeni, bu belgeler hakkındaki her türlü sahtekarlık eyleminin kamunun güvenini sarsacak olmasıdır. Toplum ilişkilerinin esenliği bakımından gerekli olan ve bu yazılara karşı kamuda var olan genel güven duygusuna karşı saldırıyı ifade ettiği içindir ki belgede sahtecilik suçları cezalandırılmıştır. Korunan hukuki değer, kamunun güvenidir.
Bu nedenledir ki devlet bir olguyu kanıtlama gücü ile yeteneğini tanıdığı belgelerin öz ve biçimleri ile gerçekliklerine ve doğruluklarına beslenen ortak toplum inancını kamu güveni içinde korumak ve o yüzümde bu soyut varlık ya da yararın veya değerin somutlaştığı belgeleri ilişilmez ve dokunulmaz kılmak istenmiştir.
Sahtecilik suçlarının hukuki konusunun belgede korunan kamu güveni olup bunun da topluma ait bir değer olduğu, kişisel çıkarların koruma konusu olmadığı anlaşılmalıdır.
Resmi Belge düzenleme suçunun faili herkes olabilir. Ancak, düzenleyenin kamu görevlisi olup olmaması açısından farklı yaptırımlar öngörülmüş ve bir ve ikinci fıkralarda bu nedenle farklı düzenlemeye yer verilmiştir.
“Maddede resmi belgede sahtecilik suçunun failinin kamu görevlisi olup olmaması şeklinde ayrıma gidilmiş, 1. fıkrada , kamu görevlisi olmayan kişinin resmi belgede sahteciliği’, 2. fıkrada, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği düzenlenmiştir. Fail kamu görevlisi olmakla birlikte, görevin gereği dışında yetkisiz olarak düzenlendiği resmi belge nedeniyle uygulanacak hüküm maddenin 2. fıkrası değil, 1. fıkrası olacaktır.
Kamu görevlisinin görevi ile düzenlenen belge arasında nedensellik bağlantısının varlığı da aranmalıdır. Bir başka anlatımla kamu görevlisi, belgeyi düzenlemeye görevli ve yetkili olmalıdır. Aksi halde, yani kamu görevlisi olmayanlar veya kamu görevlisi olmakla beraber görevi dışında resmi belgede sahtecilik suçunu işleyenler hakkında TCK’nun 204/1. maddesi uygulanmalıdır.
Resmi belge, bir kamu görevlisi tarafından görevi gereği olarak düzenlenen yazıyı ifade etmektedir. Bu itibarla, düzenlenen belge ile, kamu görevlisinin ifa ettiği görev arasında bir irtibatın bulunması gerekir. Bu itibarla, bir kamu kurumu ile akdedilen sözleşme dolayısıyla özel hukuk hükümlerinin uygulama kabiliyetinin olması halinde dahi, resmi belge vardır. Çünkü sözleşme, kamu kurumu adına kamu görevlisi tarafından imzalanmaktadır.
- maddenin bir ve ikinci fıkralarında, olumsuz bir tanımlama ile açıklamak gerekirse, maddenin üçüncü fıkrası kapsamına girmeyen, yasalarda açık düzenleme nedeniyle sahteliği kanıtlanmcaya kadar geçerli olan belgeler dışında kalan tüm resmi belgeler suçun konusunu oluşturur. Yukarıda da açıklandığı gibi Türk Ceza Yasasının 210. maddesindeki hüküm nedeniyle resmi belge sayılan bir kısım belgelerde bu suçun konusunu oluşturmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında ise, sahteliği kanıtlanmcaya kadar geçerli kabul edilen belgeler suç konusudur ve bu belgeler İspat yeteneği bakımından en güçlü belgelerdir. HUMK’un 295. maddesine göre, (davacı veya davalısı bulunan, hasımlı) mahkeme ilamları, Noterlik Kanununun 82. maddesine göre düzenleme şeklindeki noterlik belgeleri, CMK’nın 222. maddesinde öngörülen duruşma tutanakları, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanunun 178. maddesi uyarınca seçim kurallarınca düzenlenen tutanaklar, İcra ve İflas Kanunun 38. maddesinde açıklanan ilam niteliğini taşıyan belgeler, Umuru Belediyeye Ait Ahkamı Cezaiye Hakkında 486 sayılı Kanunun Bazı Maddelerini Değiştiren 1608 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince düzenlenmiş tutanaklar, Kaçakçılıkla Mücadele Kanununun 21. maddesinde belirtilen kaçakçılığa ilişkin tutanaklar bu niteliktedir.
Yukarıda da belirtildiği gibi üçüncü fıkra kapsamı dışında kalan belgeler ise aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli resmi belgelerdir: Kanunların sahteliği kanıtlanıncaya kadar geçerli resmi belge olarak belirlemediği belgeler bu tür resmi belgelerdir. Resmi belgelerin çoğunluğunu bu tür belgeler oluşturur. HUMK’un 295. maddesinin 2. cümlesinde bu belgeler “yetkili memurların yetkileri dahilinde yöntemine uygun olarak düzenledikleri onayladıkları belgeler” olarak tarif olunmuştur.
Şu halde temel kural, resmi belgenin tersi kanıtlanıncaya kadar geçerli bir belge olarak kabulü gerektiğidir. Türk Ceza Yasasının 204/3. maddesinin uygulanabilmesi için “kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli bir belgenin ” varlığı gerekir.
Yasada suç oluşturan fiil “sahte olarak düzenleme”, “gerçek bir belgeyi değiştirme”, veya “ sahte resmi belgeyi kullanma” olarak tanımlanmıştır.
Görüldüğü gibi, maddede seçimlik hareketli bir suç düzenlemesi yapılmıştır.
Birinci seçimlik hareket, resmi belgeyi sahte olarak düzenlemektir. Bu seçimlik hareketle, resmi belge esasında mevcut olmadığı halde, mevcutmuş gibi sahte olarak üretilmektedir.
İkinci seçimlik hareket, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştirmektir.
Bu seçimlik hareketle, esasında mevcut olan resmi belge üzerinde silmek, çıkarmak veya ilaveler yapmak suretiyle değişiklik yapılmaktadır. Mevcut olan resmi belge üzerinde sahtecilikten söz edebilmek için, yapılan değişikliğin aldatıcı nitelikte olması gerekir. Aksi takdirde, resmi belgeyi bozmak SUÇU oluşur.
Değiştirmenin belgenin kanıt oluşturan, ya da hak oluşturan, kazandıran, devreden ya da hakkı belirleyen bölümlerinde yapılması ve sonuç doğurucu nitelikte olması gerekir.
Nitekim Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 13.06.2006 gün ve 5038-5917 sayılı kararına konu olan olayda, yakınanın bir aylık kira bedeli tutarı olan 120.000.000 TL ‘yi aldığını belirten belgeyi imzalayıp verdiği, imzasını içeren bölümünün alt kısmı sanık tarafından sahte olarak doldurulup imzalandıktan sonra kullanıldığı, yakınanın imzasının sahte belgenin üstünde olup belgedeki bilgileri içermediği ve hukuki sonuç doğurucu nitelikte olmadığı belirtilerek değişiklik nedeniyle suçun oluşmayacağı açıklanmıştır.
Değiştirme belgenin düzenleyicisi ya da üçüncü bir kişi tarafından yapılabilir. Ancak, suçun oluşabilmesi için belgeyi düzenleyen ve değişiklik yapan failin bu konuda hakkının (değiştirme yetkisinin) olmaması gerekir.
Yine “ Gerçek bir belgeyi değiştirmek suçunun oluşabilmesi için gerçek belgenin tamamlanmış bir belge olması gerekir. Belge düzenleyenin elinde olduğu süre içinde düzenleyen tarafından değişikliğe uğratılmışsa suç oluşturmaz. Ancak, gerçek belgenin, düzenleyenin belge üzerinde tasarruf yetkisi kalktıktan sonra bir başkası tarafından değişikliğe uğratılması ise suç oluşturur. Değiştirme eylemi, belgenin anlam ve içeriğine ilişkin olabileceği gibi, belgenin kaynağı veya tarihine ilişkin de olabilir. İlk bakışta anlaşılmayan, anlamı da değiştirmeyen maddi hataların düzeltilmesi resmi belgeyi değiştirme değildir.
Üçüncü seçimlik hareket ise, sahte resmi belgeyi kullanmaktır. Kullanılan sahte belgenin kişinin kendisi veya başkası tarafından düzenlenmiş olmasının bir önemi yoktur.
Sahte belgenin kullanılması suçu, belgeyi kullanmakla tamamlanır. Kullanmanın devamlı olması eylemi kesintisiz (mütemadi) suç haline getirmez.
Resmi belgede sahtecilik özü itibariyle araç suçtur. Suçun faili herkes olabilir (TCK.204/1) Birey yetkili kamu görevlisi ile anlaşarak bu suçu işlemişse kamu görevlisine tabi olarak suça katılmış olacaktır. (TCK. 204/2.)
Tekrarlamak ve vurgulamak gerekirse Türk Ceza Kanunun 204. maddesinin birinci fıkrasında, kamu görevlisi sıfatını taşımayan ya da kamu görevlisi olmasına karşın belgeyi görevi ile bağlantılı olarak düzenlemeyen kişiler tarafından gerçekleştirilen resmi belgede sahtecilik suçları yaptırıma bağlanmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında, resmi belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanmaktadır. Birinci fıkrada tanımlanan suçtan farklı olarak, bu suçun kamu görevlisi tarafından işlenmesinin yanı sıra, suçun konusunu oluşturan belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belge olması gerekir. Bu bakımdan, resmi belgede sahteciliğin kamu görevlisi tarafından yapılmasına rağmen, düzenlenen sahte resmi belgenin kamu görevlisinin görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu bir belge olmaması hâlinde, bu fıkra hükmü uygulanamaz.
Kamu görevlisinin görevi ile düzenlenen belge arasında nedensellik bağlantısının varlığı da aranmalıdır. Bir başka anlatımla kamu görevlisi belgeyi düzenlemeye görevli ve yetkili olmalıdır. Aksi halde kamu görevlisi olmayanlar veya kamu görevlisi olmakla beraber görevi dışında resmi belgede sahtecilik suçunu işleyenler hakkında YTCK’nun 204/1. maddesi uygulanmalıdır.
Maddenin 3. fıkrasında ise, suçun faili kim olursa olsun ve temel ceza isler birinci fıkraya isterse ikinci fıkraya göre belirlensin sahteliği kanıtlanıncaya kadar geçerli olduğu ilgili yasada açıkça düzenlenmiş olan resmi belgeler üzerinde gerçekleştirilecek sahtecilik suçları açısından ortak bir nitelikli hal ( ağırlaştırıcı) neden düzenlenmiştir.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Manevi Unsuru
Doğrudan kastla işlenir. Taksirle işlenemez.
Fail sahte belgeyi düzenleme bilgi ve isteği ile hareket etmelidir. Başka bir anlatımla belgelerde sahtecilik suçlarında kast; zarar vermek bilinç ve iradesi olarak kabul edilmektedir.
Sahtecilik suçlarında kast, gerçeğin değiştirildiğini “bilme” ve bunu “isteme” şeklinde oluşmalıdır. Düzenleme, değiştirme veya taklit iradesi yeterli değildir. Failde başkalarına zarar verme bilinci olmalı ve bu bilinçle hareket etmelidir.
“Belgelerde sahtecilik suçlarında özel bir hukuka uygunluk nedeni öngörülmemiştir. Ancak bazı hallerde ilgilinin izni ve zaruret halinin kastı kaldırdığı kabul edilmektedir.
Şu hallerde hukuka uygunluk nedeni var kabul edilmelidir.
a-) ilgilinin rızası bulunmalı,
Rızanın geçerli sayılması için belgenin düzenlenmesine veya değiştirilmesine rıza baştan itibaren bulunmalı ve ilgili rızaya ehil olmalıdır. Bunun yanında ilgilinin rızasını serbestçe ve özgürce açıklaması gerekir.
b-) Zaruret hali
Bu bağlamda;
5237 sayılı TCK’nun 25. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen zorunluluk hali bir hukuka uygunluk nedeni olarak değil kusurluluğu ortadan kaldıran bir hal olarak düzenlenmiştir. Burada meşru savunmadan farklı olarak bir saldırı değil tehlike söz konusudur. Ayrıca kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması ve tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın imkansız bulunmaması gerekir. Bununla ilgili olarak belirtelim ki, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında “orantılılık ilkesinin bulunması gereklidir.”
Sahtecilik Suçlarında Aldatma Yeteneği
Bilirkişilik
a-) Sahtecilik suçu kasıtla işlenen, bu çerçevede fiilin bilerek ve isteyerek işlenmesi gerekir.
“Belgede sahtecilik suçunda hareketten ayrı bir neticenin varlığı aranmaz. Yalnızca düzenleme veya değiştirme ya da kullanma hareketlerinin gerçekleştirilmesi ile suç tamamlanır. Ancak çözümlenmesi gereken sorun, sahteciliğe konu belgenin gerçek belge ile tam bir benzerlik göstermesi gerekip gerekmediği, sahteciliğin hemen anlaşıldığı durumlarda suçun tamamlanıp tamamlanmadığı noktasındadır.
Aldatma Yeteneği: Belgedeki sahteciliğin ilk bakışta anlaşılamaması, başkalarını aldatabilecek biçim ve içerikte olmasıdır. Düzenlenen belgedeki taklidin belirsiz sayıdaki kimseleri aldatabilmesi gerekir. Aldatma yeteneğinin bulunmadığı kaba taklit veya değiştirme halinde kamu güveni sarsılmayacağından işlenemez sahtecilik suçu vardır. Bir başka deyişle, vasıtada imkansızlık vardır.Ancak bunun için sahte belgenin hiç kimseyi aldatamayacak biçimde kötü düzenlenmiş olması ve sahteliğinin çok açık bir şekilde ve hemen anlaşılıyor olması gerekir. Bu durum belgeden objektif olarak anlaşılabilmelidir. Burada aranan, aldatma olanağının bulunmamasıdır, olasılığının bulunmaması değil Çünkü, sahteliği hemen anlaşılabilir bir belgeyle, veren kişiye duyduğu güven ve bu kişinin hileli davranışı nedeniyle zarara sokulması olanaklıdır. Burada, belgede sahtecilikten değil, dolandırıcılıktan söz edilir.
Aldatma yeteneğini suçun maddi öğesine göre yalnızca hakim takdir eder, bilirkişiler değil. Bütün sahtecilik suçlarında konu belgeleri getirtilip incelenmelidir. Tutanaklara geçirilmeli, gerçek kanaatle ve objektif olarak, belgenin aldatıcılık yeteneğinin bulunup bulunmadığı gerekçeli kararda yer almalıdır. Hiç görülmemiş bir belge ile ilgili hüküm kurulmamalıdır. Bilirkişinin verdiği raporla kişiler mahkum edilmemelidir. Sahtelik ilk bakışta anlaşılabilecek nitelikle ise,aldatıcılık yeteneğinin olmadığını bilirkişiye tespit ettirmeye gerek yoktur, bunu hakim de anlayabilir. Uzmanlığa ilişkin bir durum bulunmamaktadır. Sahteliğin, ancak bilirkişi incelemesiyle anlaşılabileceğinin düşünüldüğü durumda, taklit kabaca, açık seçik olmadığından sahtecilik suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Aranan özellik, sahteliğin istisnasız herkes tarafından anlaşılabilip anlaşılmayacağıdır, uzman kişi tarafından anlaşılabilip anlaşılamayacağı değil. Az ya da çok inceleme gerektiren durumda aldatıcılık yeteneğinin varolduğu kabul edilmelidir. Bu nedenlerle, aldatıcılık yeteneğini sadece hakim takdir etmelidir. Belgeler bilirkişiye gönderilmemelidir. Bunun yanında imza veva yazının hangi elden çıktığının, belge üzerinde değişiklik yapılıp yapılmadığının, silinti bulunup bulunmadığının saptanması gereken durumlarda bilirkişi incelemesine gerek vardır.
b-) Aldatma yeteneği konusunda mahkemelerin usul hatasına düşmemek ve adil olmayan yanılgılara yol açmamak için aşağıdaki Yargıtay 6.Ceza Dairesinin İçtihatlarının ışığı altında sonuca gitmelidirler.
“ Sahtecilik suçlarının öncelikle ve asıl bilirkişisinin mahkeme olduğu, belgelerdeki sahteciliğin kandırıcılık yeteneği taşıyıp taşımadığını, maddi öğeye göre belirlemek ve takdir etmek yetkisinin de Hakime ait bulunduğu gözetilmeden, suça konu belge aşıtları duruşmaya getirtilip incelenmeden, yetersiz bilirkişi göriişii esas alınmak suretiyle yazılı biçimde lıiikiim kurulması yasaya aykırıdır. ”(6.CD. 20.6.2006 tarih 2003/171 )
“Aldatma yeteneği bulunup bulunmadığı konusunda maddi öğeye, karar verecek olan mahkemece gözlemlenerek hüküm vermek yerine, yetersiz ve yetkisi dışına çıkarak görüş bildiren bilirkişi raporuna dayanılarak beraat kararı verilmesi yasaya aykırıdır.” (6.CD. 28.6.2005 tarih 2003/3504)
“Sahtecilik suçlarının asıl ve öncelikli bilirkişisi Hakim olup,somut olaya göre, kandırıcılık yeteneğinin takdirin yalnızca Hakime ait bulunduğu gözetilerek; Gata Hastanesinden yasal “TSK Sağlık Muayene Fişi” getirtilip, emanete kayıtlı dava konusu belgeyle karşılaştırmak suretiyle benzerlik ve aykırılıkları saptandıktan sonra kandırıcılık yeteneği de değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik soruşturma ve inceleme ile yazılı şekilde hükümlülük kararı verilmesi yasaya aykırıdır.” (6.CD. 23.03.2006 tarih 2004/5511 E- 2006/2884 K.)
c-) Uzmanlığı dışında olsa dahi bilirkişi düşüncesi ve yorumu yargıcı bağlamamalı, son değerlendirme yargıç tarafından yapılmalıdır.
“ CMK.62 ve devamı maddeleri uyarınca uygulamada genellikle bilirkişilere, başvurulduğu, Yargıtay bozmalarının da çoğunlukla buna ilişkin olduğu görülmektedir. Belgenin üzerinde maddi sahtecilik yapılmışsa (silinti, kazıntı, ekleme, çıkarma… v.b.) bunu belirlemek çoğu zaman hakimin bilgi ve uzmanlık alanı dışındaki hususlardan olduğundan, Adli Tıp başta olmak üzere, polis enstitüsü, mimarlık fakülteleri, güzel sanatlar akademileri gibi kurıımlara inceleme yaptırılabilir. Uygulamada, uzmanlığı bilinen kişi veya görevlilere de bu incelemelerin yaptırıldığı görülmektedir. Bununla birlikte basitçe yapılan ve normal gözle değerlendirilmesi mümkün olan bu değiştirmelerde hakim bilirkişi görüşü almayabilir.
Belgenin içeriğinde ( anlam ve ifadelerindeki fikri sahtekârlık} yapılan sahtecilikler bakımından da bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Burada belgenin, düzenlenme şekli, öncesi ve sonrası işlemleri, dayanakları, karşılaştırmalı denetimi v.s. gibi hususlardaki inceleme ise, belge ile ilgili mevzuatı ve uygulamayı bilen kişilere yaptırılmalıdır. Bu kişiler, belgenin düzenlenme ve işleme konulmasında bir eksiklik ve yanlışlık olup olmadığını, mevcut hali ile sunulması halinde normal bir inceleme ve araştırma sonunda ilgili görevlinin bunu fark etmesi gerekip gerekmediğini açıklar. Bu inceleme sonucunda belgelerin daha çok hukuki sonuç doğurup doğııramayacakları belirlenmeye çalışılır”
Bilirkişilik konusunda söylenecek son söz şu olmalıdır.
“Bilirkişilik müessesesi ülkemizde tamamen karma karışık bir sistemle yapılmakta/ yaptırılmaktadır. Çelişkiler her alana kayabilmektedir, tekniklerin analizi, konusu, yıllara, uzmana göre değişmektedir. Dava dosyalarının ilgili uzmanlar yerine kriterleri olmayan, belirlenmiş kişilere incelenilmesi ortaya bilimsel ve gerçek olmayan sonuçlar ve suçlular çıkarabilmektedir.
Türkiye’de genel anlamda bilirkişilerin gerçek birer “bilen kişi” olduklarının kanıtlanmasını sağlayacak bir düzenleme de ne yazık ki yoktur. Bu konuda da en kısa zamanda yasal düzenlemelere gidilmesi şarttır. Bilirkişi raporları arasındaki ciddi boyutlara varan farklılıklar ve bu çelişkilerin çözülmesi için kaybedilen vakit adaletin gecikmesinin temel nedenlerinden biri olduğu gibi, adaletin “gerçekten” gerçekleşip gerçekleşmediğini de sorgulamamızı gerektirecek boyutlardadır.
Her bilimsel yöntem ve sonucun olumsuz, kötü kullanım durumu olduğu gibi adli bilimlerin bilgilerinde kötü kullanımı da söz konusudur. Yani bilimi iyi kötü yapan bunu kullanma biçimidir.”
Sonuç olarak;
“Gerçekten de. bilirkişi raporları ne denli hakimin uzmanlığı dışında hu konuyu değerlendirirse değerlendirsin yine de hakimin değerlendirilmesinden geçirilmek durumundadır. Zira her şeye rağmen hakimin bulabileceği tutarsızlıklar söz konusudur. Bilirkişi, incelediği hususu dar açıdan bakarak değerlendirir. Hakim ise, olayı bütüncül bir değerlendirmeye alır ve bilirkişinin ulaştığı sonuçtan farklı bir sonuca ulaşabilir.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda Özel Haller
Resmi Belgede Sahtecilik Suçuna Etki Eden Sebepler
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda Ağırlaştırıcı Sebep
Resmi belgede sahtecilik suçlarında ağırlaştırıcı sebep; 204. maddesinin son fıkrasında öngörülmüş olan, üzerinde sahtecilik yapılan belgenin kanun hükmü gereği sahteciliği sabit oluncaya kadar geçerli belgelerden olması halinde ilişkindir. Bıı durumda ceza 1/2 oranında artırılacaktır.
Bu durum, resmi belgede sahtecilik suçunun konu bakımından nitelikli öğesi olarak belirlenmiştir. Bıma göre, suçun konusunu oluşturan resmi belgenin. kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, cezanın belirlenen oranda artırılması gerekir. Bu hüküm, belgelerde sahtecilik suçları ile delil teorisi arasındaki ilişki göz önüne alınarak, daha üstün ispat gücüne sahip belgeyi dalıa fazla korumak ihtiyacını karşılamaktadır. Ancak, değişik yorumlara son vermek maksadıyla bir belgenin böyle bir güce sahip olmadığının saptanması için kanunlarda bu hususu belirten bir hüküm bulunması gerekli sayılmıştır.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda Hafifletici Sebep
Resmi belgede sahtecilik suçları için öngörülen hafifletici neden: kanunun 211. maddesinde düzenlenmiştir. Açıklamalar ilgili maddede yer almaktadır.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Özel Görünüş Şekilleri
Resmi Belgede Sahtecilik Suçuna Teşebbüs
Yeni TCK’nın düzenlemesine göre; belgede sahtecilik suçlarına teşebbüs olanaklı değildir. Sahtecilik suçu genel olarak ani hareketli bir suçtur. İcra hareketleri birbirinden ayrılması olanaklı olmadığından teşebbüse elverişli değildir.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçuna İştirak
Resme Belgede sahtecilik suçuna, suça azmettirici olarak, müşterek fail veya yardım eden sıfatıyla katılmak olanaklıdır.
Yetkili kamu görevlisiyle, özel kişi arasında bir anlaşma (suç ortaklığı) varsa kamu görevlisi sıfatı esas alınacağından, özel kişinin eylemi kamu görevlisinin suçuna katılmaktır. Bu durumda Türk Ceza Kanununun bağlılık kuralını düzenleyen 40/2. maddesindeki gönderme nedeniyle kamu görevlisi yanında suca katılan kişi Türk Ceza Yasasının 38 veya 39. maddesi uygulanarak 204/2 madde hükmü gereğince cezalandırılacaktır. Kamu görevlisiyle birey arasında bir anlaşma yoksa (kamu görevlisinin aldatılmış olması durumunda) ise, bireyin resmi belgede sahteciliği söz konusudur. Çünkü, kamu görevlisinin suç işleme kastının varlığı kabul edilemez ve fail hakkında Türk Ceza Kanununun 204/1. maddesi uygulanır.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunda İçtima
Belgelerde sahtecilik suçları için yeni TCK düzenlemesinde 212. maddede özel bir içtima hükmü getirilmiştir. Buna göre sahte belgenin başka suçun işlenmesi sırasında kullanılması halinde, hem sahtecilik, hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı ceza verilecektir.
Resmi Belgede Sahtecilik Suçunun Yaptırımı, Suçun Kovuşturulması, Yetkili Mahkeme
Suçun yaptırımı, 204. maddenin 1. fıkrasına giren durumlar için, iki yıldan beş yıla kadar hapis, 2. fıkrasına giren durumlar için ise; üç yıldan sekiz yıla kadar hapistir.
Suçun kovuşturulması şikayet koşuluna bağlı değildir. Soruşturma ve kovuşturma işlemleri doğrudan doğruya C.Savcılığı tarafından yürütülür.
- maddenin 2. fıkrasında öngörülen suç için yargılamayı yapmakla görevli mahkeme Ağır Ceza, 204. maddenin 1. fıkrası için ise Asliye Ceza Mahkemesidir.