Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

Karşı taraf vekalet ücretinin kimin adına hükmedileceğine ilişkin Yargıtay kararları

Karşı taraf vekalet ücretinin kimin adına hükmedileceğine ilişkin Yargıtay kararları

İzmir 13.İcra Müdürlüğü’nün 2008/4409 sayılı takip dosyasının incelenmesinde; alacaklı Süleyman’ın, vekili Av. M.Aydın Ö. vasıtasıyla bonoya dayalı alacağının tahsili için Halit T.’ye karşı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip başlattığı, vekil olan Av. M.Aydın Ö.’in İzmir l.İcra Müdürlüğü’nün 2007/419 sayılı dosyasında borçlu olması nedeniyle İzmir 13.İcra Müdürlüğü dosyasındaki vekalet ücreti alacağına haciz konulması için borçlu olduğu icra dosyasından müzekkere gönderildiği, İzmir 23.İcra Müdürlüğü’nün 2007/23857 sayılı dosyasında yapılan sıra cetveli neticesinde İzmir 1. İcra Müdürlüğü’nün 2008/4409 sayılı dosyasına gelen paradan vekalet ücreti alacağı olarak hesap edilen 49.812,74 TL’nin vaki haciz gereğince İzmir l.İcra Müdürlüğü’nün 2007/419 sayılı takip dosyasına gönderildiği ve buna ilişkin 2.8.2013 tarihli memur işleminin şikayet konusu edildiği anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklandığı üzere icra vekalet ücreti vekil ile asil arasındaki iç ilişkiyi ilgilendirdiğinden ve icra vekalet ücreti alacağı takip konusu alacak kapsamında olup takip alacaklısı asile ait olduğundan somut olayda şikayetçi ancak takip alacaklısı asil adına şikayette bulunabilir. Mahkemece, İzmir 13.İcra Müdürlüğünün 2008/4409 sayılı takip dosyası alacaklısının diğer vekili olan şikayetçinin, takipte taraf olmadığı ve takip alacaklısı adına şikayete gelmediği nazara alınarak aktif husumet yokluğu nedeniyle şikayetin reddi gerekirken, yazılı gerekçe ile reddi isabetsiz ise de sonuçta istemin reddine karar verildiğinden sonucu doğru mahkeme kararının onanması gerekmiştir. (Y. 12. HD. 29.1.2014,2013/36305-2014/2385)

Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 9.7.2002 gün ve 1-185-300, 20.4.2004 gün ve 1-47-101 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere;
4667 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikten önce Avukatlık yasasının 163. maddesinde; “Avukatlık ücreti, avukatın vekalet hizmetine karşılık olan meblağı ifade eder.” Şeklinde tanımlanmakta iken 4667 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrasında ücret 164. maddenin birinci fıkrasında “avukatlık ücreti avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder” şeklinde tanımlanmıştır.
Avukatlık ücreti, avukatlık sözleşmesinden kaynaklanan avukatlık ücreti ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine” göre karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti olarak ikiye ayrılır. Bunlardan ilki yargılama giderlerine dahil olmadığı halde, İkincisi bir çok yargısal kararda vurgulandığı üzere yargılama giderlerindendir. Bu nedenle, talep bulunmaksızın diğer yargılama giderleri gibi avukatlık ücretine de kendiliğinden hükmedilmesi gerekir. (CGK, 5.14.1996 gün ve 86-91)
Öte yandan, Ceza Genel Kumlunun 7.6.1971 gün ve 497 – 209, 7.2.1972 gün ve 447 – 72, 24.2.1975 gün ve 37 – 32 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, dava sonunda “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi” uyarınca karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti kişisel hak niteliğindedir. Bu yönü itibariyle de, ayrıca temyiz edilmediği sürece Yargıtay tarafından inceleme konusu yapılamaz. Yine sanık lehine vaki temyiz üzerine kararın bozulup yeniden hüküm kurulduğu hallerde, davaya katılan tarafın yeni hükmü vekalet ücreti yönünden temyiz etmesi durumunda, kazanılmış hak nedeniyle bu hususun bozma konusu yapılamayacağı da uygulamada yerleşmiş hususlardandır.
Sanığın mahkum olması halinde, ceza davalarında, vekaletnamesi bulunan bir avukatın hukuki yardımından yararlanan veya kendilerini vekil ile temsil ettiren katılan veya şahsi davacı lehine, “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin ikinci kısım ikinci bölümüne göre maktu vekalet ücreti ödenmesine karar verilir. Yine tazminata hükmedilmiş ise. Tarifenin üçüncü kısmına göne nisbi vekalet ücretine de hükmedilir. Ayrıca sanığın da vekaletnamesine haiz bir avukatının bulunması durumunda, manevi tazminatın reddedilen kısmı üzerinden sanık yararına da avukatlık ücretine hükmedilecektir. Karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin kimin adına hükmedileceği sorununu inceleyecek olursak;
Ceza Genel Kurulumuzun 20.10.1975 gün ve 250 -256 sayılı kararında, avukatlık ücretinin vekil olan avukat lehine değil asil adına hükmedilmesi gerektiği belirtilmiş olup, gerek hukuk dairelerinin gerekse Yargıtay ceza dairelerinin bu doğrultudaki uygulamaları istikrarlı biçimde süregelmiştir.
Ancak, Avukatlık Yasasında 4667 sayılı Yasa ile yapılan yeni düzenleme sonrasında, karşı tarafa, dava sonunda yargılama gideri olarak yüklenecek avukatlık ücretinin vekile mi yoksa müvekkile mi hükmedilmesi gerektiği sorunu çeşitli yargısal kararlarda tartışılmaya başlanmıştır.
Avukatlık yasasının 164. maddesinin son fıkrası 4667 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce: “Avukat ile iş sahibi arasında aksine yazılı sözleşme bulunmadıkça tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücreti avukata aittir.” Hükmünü taşımakta iken, bu hüküm 4667 sayılı Yasa ile; “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti, avukata aittir. Bu ücret iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” Şeklinde değiştirilmiştir.
Görüleceği üzere gerek önceki gerekse sonraki yasa metinlerinde, karşı tarafa yüklenecek ücretin kimin adına hükmedileceğine ilişkin açık bir belirlemeye yer verilmemiştir. Her iki düzenleme vekil ile müvekkil arasında çıkacak ücret uyuşmazlıklarının çözümlenmesine ilişkin bulunmaktadır. 4667 sayılı Yasa ile Avukatlık Yasasının 163. maddesi değiştirilerek avukat ile iş sahibi arasındaki avukatlık sözleşmesinin yazılı olma şartı kaldırıldığından, buna paralel olarak 164. maddede de değişiklik yapılarak “aksine yazılı sözleşme bulunmaması” koşulu madde metninden çıkartılmıştır. Esasen sözleşme özgürlüğü prensibi uyarınca, iş sahibi ile avukat isterler ise karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinin iş sahibine ait olacağına ilişkin sözleşme de yapabilirler. Böyle bir sözleşmeyi yasaklayan herhangi bir yasal düzenleme de mevcut değildir. O halde salt bu değişiklik nedeniyle gider olarak karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin vekil lehine hükmedileceğini söylemek olanaklı değildir.
Diğer yandan, karşı tarafa yüklenecek ücretin avukata değil, iş sahibi müvekkile hükmedilmesi gerektiğini gösteren bir başka husus 164/son maddesinin ikinci cümlesinde yer alan “bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.” Hükmüdür. Şayet, karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise, bu ücretin zaten iş sahibini borcu nedeniyle takas veya mahsup edilmesi yada haczedilmesi mümkün olmayacaktır. Aksi bir yorum, bizi yasa koyucunun 164. maddesinin son fıkrasına ikinci cümleyi boş yere koyduğu sonucuna götürür. (Murat Aydın, Avukatlık Ücreti, Ankara – 2004, 2. Bası, s.252)
Yine, ücretin asil adına hükmedilmesi gerektiğini gösteren bir başka yasal düzenleme de Avukatlık Yasasının 163/3 maddesi olup bu düzenleme 4667 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sırasında da korunmuştur. Bu hüküm uyarınca bir ilamın cebri icra yolu ile infazına girişildiğinde, takip talebini alan icra müdürü ilamı inceleyerek, ilam bir avukatın takibi ile elde edilmiş, ancak iş sahibinin kendisi veya bu avukatın dışında bir başka avukat tarafından icraya konulmuşsa, masrafını takip talebinde bulunandan alarak ilamın icraya konulduğunu ilamda adı yazılı avukata bildirecek, bu bildirim yapılmadan icranın sonraki aşamalarına geçilmeyecektir. Bu düzenleme ile, avukatın ilama konu alacağını kolayca alması sağlanmak istenmektedir. Karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise bu kurala da gerek bulunmamaktadır. (Murat Aydın age, s.253)
Kaldı ki, hükümlerin kimler tarafından temyiz edilebileceği usul yasasında gösterilmiştir. Avukatın hükmü ancak yetkili kılındığı takdirde ve müvekkili adına temyize yetkisi bulunduğu, oysa avukat lehine ücrete hükmedilmesi halinde, ücret alacağına ilişkin kısım kendisi yönünden bir hak veya olumsuzluk yaratmayacağı cihetle, ceza davalarında katılan, şahsi davacı yada sanığın buna yönelik temyiz yetkisinin de ortadan kalkması sonucunun doğacağı yine hükmü kendisi adına temyiz yetkisi bulunmayan vekilin bu hususu temyiz edemeyeceği, Cumhuriyet savcılarının şahsi hakka ilişin konularda hükmü temyize yetkilerinin bulunmadığı, sanığın da hükmü kendi aleyhine temyiz edemeyeceği düşünülürse, yargılama giderlerinden sayılan ve hükmün bir parçasını oluşturan avukatlık ücretine eksik hükmedildiği hususunun temyiz incelemesine getirilmesine hukuki olanak kalmayacağı anlaşılmaktadır.
4667 sayılı Yasa ile Avukatlık yasasının 164/son maddesinde gerçekleştirilen değişikliğin, yargılama giderlerinden sayılan ve dava sonunda tarife uyarınca karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin, vekil lehine değil ceza davasına taraf olan ve kendilerini vekil ile temsil ettiren katılan, şahsi davacı veya sanık lehine hükmedilmesi gerektiği yolundaki önceki kararlar ve istikrarlı uygulamadan dö-nülmesini gerektirmemektedir.
Bu nedenle, esası ile ilgili uyuşmazlık Özel Dairece incelenip düzeltme nedeni dışında isabetli bulunan Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1) Diğer yönleri Özel dairece incelenen ve düzeltme nedeni dışında isabetli bulunan direnme hükmünün ONANMASINA,
2) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığın tevdiine, 14.6.2005 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi. (Y. CGK. 14.6.2005, 1/66 – 65)

Katılanın davada kendisini vekille temsil etmesi nedeniyle yargılama sonunda sanığa yüklenen avukatlık ücretinin vekil adına hükmedildiği, yine sadece sanık lehine temyiz edildiği belirlenen ilk hükümde 480.000.000 lira avukatlık ücretine hükmedildiği halde, bozma sonrasında sanığa yüklenen avukatlık ücretinin bu kez 550.000.000 lira olarak belirlendiği anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulumuzun 20.10.1975 gün ve 250-256 sayılı kararında, avukatlık ücretinin vekil olan avukat lehine değil, asil adına hükmedilmesi gerektiği belirtilmiş olup, gerek Hukuk Dairelerinin gerekse Yargıtay Ceza Dairelerinin bu doğrultudaki uygulamaları istikrarlı biçimde süregelmiştir.
Ancak Avukatlık Yasasında 4667 sayılı Yasa ile yapılan yeni düzenleme sonrasında, karşı tarafa dava sonunda yargılama gideri olarak yüklenecek avukatlık ücretinin vekil adına mı yoksa davanın tarafı olan asil adına mı hükmedilmesi gerektiği sorunu çeşitli yargısal kararlarda tartışılmaya başlanmıştır.
Avukatlık Yasasının 164. maddesinin son fıkrası 4667 sayılı Yasa ile değiştirilmeden önce: “Avukat ile iş sahibi arasında aksine yazılı sözleşme bulunmadıkça tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek avukatlık ücreti avukata aittir.” hükmünü taşımakta iken, bu hüküm 4667 sayılı Yasa ile şu şekilde değiştirilmiştir: “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti, avukata aittir. Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez.”
Görüleceği üzere, gerek önceki gerekse sonraki yasa metinlerinde, karşı tarafa yüklenecek ücretin, kimin adına hükmedileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. 4667 sayılı Yasa ile Avukatlık Yasasının 163. maddesinde yapılan düzenleme ile avukat ile iş sahibi arasındaki avukatlık sözleşmesinin yazılı olması şartı kaldırıldığından, buna paralel olarak 164. maddede değişiklik yapılarak “aksine yazılı sözleşme bulunmaması” koşulu kaldırılmıştır. Esasen sözleşme özgürlüğü prensibi uyarınca, iş sahibi ile avukat isterlerse karşı tarafa yüklenen vekalet ücretinin iş sahibine ait olacağına ilişkin sözleşme de yapabilirler. Böyle bir sözleşmeyi yasaklayan herhangi bir yasal düzenleme de mevcut değildir. O halde, salt bu değişiklik nedeniyle gider olarak karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin vekil lehine hükmedilmesi gerektiğini söylemek olanaklı değildir.
Diğer yandan, karşı tarafa yüklenecek ücretin avukata değil, iş sahibi müvekkile hükmedilmesi gerektiğini gösteren bir başka husus 164/son maddenin ikinci cümlesinde yer alan “Bu ücret, iş sahibinin borcu nedeniyle takas ve mahsup edilemez, haczedilemez” hükmüdür. Şayet, karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise, bu ücretin zaten iş sahibinin borcu nedeniyle takas veya mahsup edilmesi ya da haczedilmesi mümkün olamayacaktır. Aksi bir yorum, bizi yasa koyucunun 164. maddesinin son fıkrasına ikinci cümleyi boş yere koyduğu sonucuna götürür. (Murat Aydın, Avukatlık Ücreti, Ankara-2004, 2. Bası, s.252)
Yine, ücretin asil adına hükmedilmesi gerektiğini gösteren bir başka yasal düzenleme de, Avukatlık Yasasının 163/3. maddesi olup, bu düzenleme 4667 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sırasında da korunmuştur. Bu hüküm uyarınca bir ilamın cebri icra yolu ile infazına girişikliğinde, takip talebini alan icra müdürü ilamı inceleyerek, ilam bir avukatın takibi ile elde edilmiş, ancak iş sahibinin kendisi veya bu avukatın dışında bir başka avukat tarafından icraya konulmuşsa, masrafını takip talebinde bulunandan alarak ilamın icraya konulduğunu ilamda adı yazılı avukata bildirecek, bu bildirim yapılmadan icranın sonraki aşamalarına geçilmeyecektir. Bu düzenleme ile, avukatın ilama konu alacağını kolayca alması sağlanmak istenmektedir. Karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti avukat adına hükmedilecek ise bu kurala da gerek bulunmamaktadır. (Murat Aydın, age, s.253)
Kaldı ki, hükümlerin kimler tarafından temyiz edilebileceği usul yasasında gösterilmiştir. Avukatın hükmü ancak yetkili kılındığı takdirde ve vekili adına temyize yetkisi bulunduğu, oysa avukat lehine ücrete hükmedilmesi halinde, ücret alacağma ilişkin kısım kendisi yönünden bir hak veya olumsuzluk yaratmayacağı cihetle, ceza davalarında katılan, şahsi davacı ya da sanığın buna yönelik temyiz yetkisinin de ortadan kalkması sonucunun doğacağı, yine hükmü kendisi adına temyiz yetkisi bulunmayan vekilin bu hususu temyiz edemeyeceği, C.Savcılannın şahsi hakka ilişen konularda hükmü temyize yetkilerinin bulunmadığı, sanığın da hükmü kendi aleyhine temyiz edemeyeceği düşünülürse, yargılama giderlerin
den sayılan ve hükmün bir parçasını oluşturan avukatlık ücretine eksik hükmedildiği husu-sunun temyiz incelemesine getirilmesine hukuki olanak kalmayacağı anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 7.6.1971 gün ve 497-209,07.2.1972 gün ve 447-72, 24.2.1975 gün ve 37-32 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, dava sonunda “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi” uyarınca karşı tarafa yüklenen avukatlık ücreti kişisel hak niteliğindedir. Bu yönü itibariyle de, ayrıca temyiz edilmediği sürece Yargıtay tarafından inceleme konusu yapılamaz. Yine sanık lehine vaki temyiz üzerine kararın bozulup yeniden hüküm kurulduğu hallerde, davaya katılan tarafın yeni hükmü vekalet ücreti yönünden temyiz etmesi durumunda, kazanılmış hak nedeniyle bu hususun bozma konusu yapılamayacağı da uygulamada yerleşmiş hususlardandır.
Bu nedenle, 4667 sayılı Yasa ile Avukatlık Yasasının 164/’son maddesinde gerçekleştirilen değişikliğin, yargılama giderlerinden sayılan ve dava sonunda tarife uyarınca karşı tarafa yüklenecek olan avukatlık ücretinin, vekil lehine değil, kendilerini vekille temsil ettiren katılan, şahsi davacı veya sanık lehine hükmedilmesi gerektiği yolundaki önceki kararlar ve istikrarlı uygulamadan dönülmesini gerektirmediği gibi, ilk hükmün salt sanık lehine temyiz edilmiş bulunması nedeniyle, kişisel hak niteliğindeki avukatlık ücreti yönünden ilk kararda hükmedilen 480.000.000 lira ücret sanık yönünden kazanılmış hak oluşturacaktır. Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme hükmünün, aleyhe temyiz edilmeyen ilk hükümde belirtilen avukatlık ücreti miktarının sanık lehine kazanılmış hak oluşturduğu gözetilmeden fazla avukatlık ücreti tayini ve davarım tarafı olan katılan lehine hükmedilmesi gerektiği halde, vekili lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi nedenleriyle de bozulmasına karar verilmelidir. (Y. CGK. 22.6.2004, 1/117 – 148) (Aynı Yönde; Y. CGK. 22.6.2004, 1/122 – 143) (Aynı Yönde; Y. CGK. 14.6.2005, 1/66 – 65)

HMK.nun 323/ğ maddesinde avukatlık ücreti, yargılama giderleri arasında sayılmıştır. Aynı Yasanın 330. maddesinde de yargılama gideri olarak hükmolunan avukatlık ücretinin ancak yargılamanın tarafları arasında geçerli olacağı belirtilmiştir. Ayrıca, 1136 Sayılı Avukatlık Yasası’nın 164/son maddesinde; “dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm vekil ile müvekkil arasında çıkacak ve iç ilişkiden kaynaklanan uyuşmazlıkları düzenlemek amacıyla öngörülmüştür (HGK. 7.4.2004 Tarih ve 2004/12-213E.- 2004/215K.).

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın 423/6. maddesinde vekalet ücretinin yargılama giderleri arasında sayılmış olup, aynı yasanın 424. maddesinde de yargılama gideri olacak hükmolunan vekalet ücretinin, ancak iki taraf arasında geçerli olacağının belirtilmesine ve takip dayanağı ilamda da bu yönde hüküm kurulduğunun anlaşılmasına, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 164/son maddesinde; “Dava sonunda, kararla tarifeye dayanılarak karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti avukata aittir” hükmünün vekil ile müvekkil arasında çıkacak ücret uyuşmazlıklarını düzenlemek amacıyla öngörülmüş bulunmasına, ne var ki; aynı maddenin “bu ücretin, iş sahibinin borcu nedeniyle takas mahsup edilemeyeceğinin belirtilmiş olması karşısında belirtilen gerekçe ile usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir. (Y. HGK. 7.4.2004, 12/213 – 215)