Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

İş Davalarında Mobbing Nedir? Mobing Dolayısıyla Nasıl Dava Açılır?

İş Davalarında Mobbing Nedir? Mobing Dolayısıyla Nasıl Dava Açılır?

Çalışma hayatının kanayan yarası olan ve ülkemizde yeni yeni hukuki zemine taşınarak yargılama konusu yapılan Mobbing, yani Türkçe deyimi ile psikolojik taciz/şiddet olgusunun, Tük Hukuk Mevzuatındaki yerine ilişkin kısa açıklamalar yapmamızın, bu olguya karşı daha bilinçli şekilde hareket etmemizi sağlayacağı düşüncesi ve siz değerli katılımcılara faydası olması dileği ile iş bu yazıyı kaleme almaktayım.

Bu hukuki sorunu irdeleyebilmek için öncelikle mobbing’in tanımını yapmak gerekecektir.
Mobbing doktirinde; Bir işyerinde hedef seçilen bir çalışana, asıl maksat gizlenerek, yasal işlem yapılıyormuş gibi gösterilerek bir kişi ya da bir grup tarafından insan onuru ile bağdaşmayan eylem ve işlemlerle sürekli ve sistematik olarak belirli bir süre hukuk ve etik dışı yollarla yapılan ve mağdurun psikolojik, ekonomik veya sosyal statüsünde olumsuzluklar meydana getiren uygulamaların bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Mobbing kavramını oluşturan eylem, işlem ve davranışlar maalesef mobbing mağdurunun tüm yaşamını alt üst etmekte, işini kaybetmesine (istifa, iş akdi feshi veya çeşitli disiplin soruşturmaları ile memuriyetten çıkarma vs) neden olmakta ve dolayısıyla ekonomik durumunda da çok ciddi olumsuzluklar meydana getirmekte; ayrıca bu eylemlere muhatap olan mağdurun psikolojik olarak fazlasıyla yıpranması nedeni ile çoğu zaman uzun ve meşakkatli bir süreç gerektiren tedaviler görmesi sonucunu doğurmakta dolayısı ile psikolojik durumunda çok ciddi olumsuzluklar meydana getirmekte; nihayetinde bu durumdan mağdurun ailesi, arkadaşları ve sosyal çevresi etkilenmekte, süreç kimi zaman mağdurun kendisini de suçlayıp, sorgulamasına, güven kaybına neden olmakta böylece mağdur diyaloga da kapalı hale gelmekte dolayısı ile sosyal statüsünde olumsuzluklar meydana gelmektedir. Çoğu mobbing mağduru tekrar bir işte çalışmak hususunda endişe taşımaktadır. Zira benzer olayları tekrar yaşayacağı kaygısını duymaktadır.

Hatta kimi zaman bu durum mağdurların intihar etmesine, yahut mobbing zorbasını öldürmesine kadar varmaktadır. Mobbing kavramını oluşturan eylem, işlem ve davranışların tamamı, mağdurun kişisel haklarına yönelmiş saldırıyı içermektedir. Dolayısı ile bu eylem ve davranışlar nedeni ile adli yargıda manevi tazminat davası açılması gerekmektedir.

Peki bu kadar önemli olan konuda Türk Hukuk Mevzuatında bir düzenleme var mı? Bu soruya 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 417.maddesinde yer alan düzenleme ile evet şeklinde cevap verebiliriz. Söz konusu madde de;
“…İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.

…İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir” denilmektedir.

Şu halde, ilk defa bir yasada psikolojik taciz kelimesi kullanılmış ve işvereni çalışanının psikolojik tacize uğramaması hususunda gerekli tedbirleri almak ile yükümlü tutmuş, akabinde de bu yükümlülüğe aykırı hareket etmesi halinde, bunu tazmin ile sorumlu tutmuştur.

Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanunun 417.maddesindeki düzenlemeden evvel psikolojik tacize uğrayan çalışan bunun tazmini için yargı yoluna başvuramıyor muydu? Tabi ki başvurabiliyordu. Zira eğitim sürecinde 4857 sayılı İş Kanunun eşitlik ilkesini düzenleyen 5.maddesinden ve işçiye iş akdini haklı neden ile fesih hakkı veren 24.maddesinden bahsetmiştik. Ve bu yargısal düzenlemelere aykırı hallerde işçinin manevi tazminata hak kazanmış olduğu yerleşik Yargıtay İlamlarında kabul edilmiştir.

Örneğin;
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 30.05.2008 T,2007/9154.E,2008/13307.K sayılı ilamın da;
“• • .Davacının nedensiz vere işini yapmamakla suçlanması, yetersiz olarak değerlendirilip aşağılanması, en basit olaylarda dahi yazılı savunma istenerek taciz edilmesi, işten ayrılmaya zorlanması ve duygusal taciz nedeni ile manevi yıpranma için manevi tazminat talep etmiştir.
Davacıya üstleri tarafından kötü muamale yapılarak, aşağılanarak psikolojik taciz uygulandığı, verilen haksız disiplin cezalan sonucu TİS’de yapılan düzenlemeye göre de iş akdinin feshi sonucuna kadar varıldığı, dolayısıyla geçimini emeği ile çalışarak kazanan davacı işçinin maddi ve manevi kayba uğratıldığı kanaatine varılmıştır. Davacının üzüntüsünü hafifletebilmek amacı ile davacı lehine manevi tazminata hükmedilmiştir…”

Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 01.04.2011 T, 2009/8046.E, 2011/9717.K sayılı ilamın da ;
“…İşyerinde psikolojik taciz(mobbing) çağdaş hukukun son zamanlarda mahkeme kararlarında ve öğreti de dile getirdiği bir hukuki kurumdur. Örneğin Alman Fedaral İs Mahkemesi bir kararında işçilerin birbirine sistematik olarak düşmanlık beslemesi, kasten güçlük çıkarması, eziyet etmesi veya bu eylemlerin işçinin başta işveren olmak üzere amirleri tarafından gerçekleştirmesi olarak tanımlamıştır. Görüleceği üzere işçi bir taraftan diğer işçiye, diğer taraftan işverene karşı korunmaktadır. İşçinin anlattığı mobbing teşkil eden olayların tutarlılık teşkil etmesi, kuvvetli emarenin bulunması gerekmektedir. Kişilik hakları ve sağlığının ağır saldırıya uğraması mobbing’in varlığını tartışmasız kabulünü doğurur.
…İşten ayrılma belgesi, doktor raporu ve davacı tanığının beyanlarından işyerinde davacı üzerinde psikolojik baskı(mobbing) oluşturulduğu, davacının işten çıkış belgesinde bu yönde beyanının alındığı anlaşılmaktadır. Davacının istifa dilekçesini gerçek istifa iradesi ile imzalamadığı psikolojik baskı(mobbing) yolu ile istifaya zorlandığı anlaşılmaktadır. Davacı işçinin iş sözleşmesini feshi haklı olup dava konusu kıdem tazminatının kabulü yerine yazılı şekilde reddi hatalı olmuştur…” şeklinde hüküm kurulmuştur.

Yine Divriği İş Mahkemesi’nin 10.07.2012 tarih, 2011/334.E,2012/101.K sayılı ilamı ile açılan davada; çalışmakta olduğu şirketten ayrılan ve şirkete karşı dava açan eski bir çalışan ile ailecek görüşmesi nedeni ile tarafına oturduğu lojmandan çıkması yönünde psikolojik baskı yapıldığı iddiası ile bir mühendisin açmış olduğu davada, 12.000,00-TL manevi tazminata hükmedilmiştir.

Yukarıda örnek olarak yer verdiğimiz Yargıtay ilamları ve Yerel Mahkeme kararları, mobbing’in kelime olarak yasal düzenlemelerde yer almasa dahi yargı mercileri tarafından kabul gördüğü ve tazmini gereken bir olgu olarak değerlendirildiğini göstermektedir.

Yine eğitimde bahsedilmiş olan 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 58.maddesi kişilik hakları zedelenen kişinin, uğradığı manevi zarara karşılık, manevi tazminat davası açabileceğini düzenlemiştir.

Ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 24 ve 25.maddelerine göre kişilik haklan saldırıya uğrayan kişi saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Ve hakimden saldırı tehlikesinin önlenmesini, sürmekte olan saldırıya son verilmesini, sona ermiş olsa bile etkileri devam eden saldırının hukuka aykırılığının tespitini isteyebilir.Yine uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini talep edebilir.

Yukarıda yer verdiğimiz 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 24 ve 25.maddesi ile 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 58.maddesi kişilik haklarına saldırı halinde manevi tazminat talep edebilmesine imkan tanırken, Borçlar Kanunun da yer alan 417.maddedeki düzenleme ile açıkça psikolojik taciz kelimesine yer verilerek mobbing nedeni ile açılacak davaların yasal dayanağı da somutlaştırılmıştır.

Burada mobbing davaları açısından büyük önem arz eden zamanaşımı konusunun bir kez daha altının çizilmesinde yarar olduğu düşüncesindeyim. Zira manevi tazminat davalarında zamanaşımı; Borçlar Kanunun 72.maddesine göre, zarar ve yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren 2 yıl içinde, her halde fiilin işlenişinden itibaren 10 yıl içinde açılması gerekmektedir. Ancak tazminat davasına konu edilen ve kişisel haklara saldırıyı teşkil eden eylem ve davranışlar aynı zamanda, ceza kanunlarında suç sayılan ve daha uzun bir zamanaşımını gerektiren fiillerden doğmuş ise, bu durumda ceza kanununda öngörülen ceza zamanaşımı içerisinde davaların açılması imkanı mevcuttur. Bu hale uzamış ceza zamanaşımına tabi olma hali denmektedir.

Şu halde pisikolojik taciz(mobbing)’i oluşturan eylemler aynı zamanda Türk Ceza Kanunda suç sayılan hakaret, görevi kötüye kullanma, iftira, eziyet vb.gibi fiillerden doğmuş ise (ki çoğu zaman mobbing zorbasının davranış ve eylemleri bu suçları oluşturmaktadır) bu halde açılacak manevi tazminat davası, her bir suç için Türk Ceza Kanununda öngörülmüş olan ceza zamanaşımı süresi içerisinde açılabilecektir. Bu halde, mağdur Borçlar Kanunun 72.maddesinde yer alan 2 yıllık dava açma süresin geçirse dahi Türk Ceza Kanunun 68.maddesinde yer alan ceza zamanaşımı süresi içerisinde manevi tazminat davasını açabilecektir.

Bu durumda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun ceza zamanaşımını düzenleyen 68.maddesine değinmek gerekecektir.
MADDE 68 – (1) Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki sürelerin geçmesiyle infaz edilmez:
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarında kırk yıl.
b) Müebbet hapis cezalarında otuz yıl.
c) Yirmi yıl ve daha fazla süreli hapis cezalarında yirmidört yıl.
d) Beş yıldan fazla hapis cezalarında yirmi yıl.
e) Beş yıla kadar hapis ve adli para cezalarında on yıl.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yansının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle ceza infaz edilmez.
(3) Bu Kanunun İkinci Kitabının Dördüncü Kısmında yazılı yurt dışında işlenmiş suçlar dolayısıyla verilmiş ağırlaştırılmış müebbet hapis veya müebbet hapis veya on yıldan fazla hapis cezalarında zamanaşımı uygulanmaz.
(4) Türleri başka başka cezaları içeren hükümler, en ağır ceza için konulan sürenin geçmesiyle infaz edilmez.
(5) Ceza zamanaşımı, hükmün kesinleştiği veya infazın herhangi bir suretle kesintiye uğradığı günden itibaren işlemeye başlar ve kalan ceza miktarı esas alınarak süre hesaplanır.
şeklindedir.Bu bağlamda, mobbing olgusunu oluşturan davranış, işlem ve eylemler Türk Ceza Kanununa göre, örneğin; 5 yıldan az hapis cezasını gerektiren bir suçu oluşturuyor ise manevi tazminat davası da 10 yıllık zamanaşımı süresi içersinde açılabilmektedir.

Kısaca eğitim süresinde belirttiğimiz üzere mobbing zorbasının eylem, işlem ve davranışlarına karşın adli yargıda manevi tazminat davası açılabileceği gibi, aynı zamanda Türk Ceza Kanunu kapsamında yer alan suçlardan hangi suç çeşidinin oluşturmakta ise, bu suçtan da kovuşturma başlatılarak ceza davası açılabilmesi için Savcılık Makamına şikayette bulunma imkanı mevcuttur.

Mobbing davalarında yetkili mahkeme konusu, son zamanlarda çok tartışılır hale getirilmeye çalışılmaktadır. Zira manevi tazminat davasında görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleri, genel yetkili mahkeme ise hakkında dava açtığımız şahsın son ikametgahı mahkemesidir. Aynı zamanda açılacak davalar haksız fiile dayalı manevi tazminat davaları olduğundan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun l0.maddesine göre haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği, yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi de yetkilidir.
Eğitim içeriğine göre idari yargıda açılacak manevi tazminat davalarının anlatımı başka bir hukukçunun konusu olduğundan bu hususa çok fazla değinmeyeceğim ancak kısaca; Yargıtay’ın son zamanki içtihatlarında mobbing uygulayıcısının kamu görevlisi olması halinde Anayasa’nın 129/5. fıkrası ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1 maddesine göre kamu görevlisinin görevini ifası sırasında işlediği kusur olarak değerlendirilmekte ve kamu görevlisi aleyhine değil, ancak idare aleyhine idari yargıda dava açılabileceğini belirtmektedir. Ancak bir hukukçu olarak Yargıtay’ın bu değerlendirilmesine katılmadığımı ve mobbing uygulayıcısı kamu görevlisi açısında bir koruma kalkanı oluşturduğu ve adil yargılanma hakkının ihlalini oluşturduğunu belirtmek isterim.

Anayasa’nın 129/5. fıkrası ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 13/1 fıkrasındaki hüküm birlikte değerlendirildiğinde; kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken isledikleri kusurlar mevcut ise ve bu kusurlar kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili ise bu halde idare aleyhine tazminat davası açılabileceği izahtan varestedir. Ancak kişilerin gördükleri zararlar kamu görevlilerinin yetkileri kapsamında değilse ve kamu hukukuna tabi görevler ile ilgili değilse bu halde yargı yerinin Adli Mahkemeler olacağı şüpheye mahal vermeyecek derecede açıktır.

Mobbing kavramını oluşturan eylem ve işlemler bütünü, kamu görevlisinin görevi kapsamında değildir.Ayrıca bu eylem ve işlemler kamu yetkisi kullanarak yapılmamaktadır. Mobbing uygulayan kişi ister kamu görevlisi olsun ister olmasın tümüyle kişisel eylem ve işlemler bütünü olarak, mobbing yapan şahsın kişisel kusurunu oluşturmaktadır.

Kişisel kusur, kamu görevlisinin görevinden ayrılabilir ve görevine kendisini yabancı kılan kusurdur. Hiç şüphesiz ki mobbing olgusunu oluşturan eylem, işlem, davranış ve sözler tümüyle kişisel sorumluluğunu gerektiren eylem, işlem ve davranışlar bütünüdür ve kesinlikle kamu hizmetine ilişkin değildir.Kamu otoritesinin bir çalışana mobbing uygulaması söz konu olamaz.

İdari yetkilerin kullanılma alanı, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemis davranışlar ile sınırlıdır. Özellikle, haksız eylemlerde ki -mobbing’in konusu olayların tamamı haksız eylem kapsamındadır- kamu görevlisinin, Anavasa’nın idare aleyhine dava açılması güvencesinden yararlanma olanağı bulunmamaktadır.

Her ne kadar söz konusu Yargıtay Kararlarında davacı yönünden de kamu görevlisi aleyhine değil idare aleyhine dava açılması halinin, davacı açısından, davanın kazanılma seçeneğinde hükmedilen tazminat alacağının tahsilini daha mümkün kıldığı belirtilse de idari yargıda tanık dinlenilmemekte, yani bu delile başvurulamamaktadır. Bu halde çoğu zaman yazılı şekilde yapılmayan dolayısı ile ancak tanık delili ile ispat edilecek olan mobbing olgusunun ispatı mümkün olmadığından, davanın kazanılması da pek mümkün olamamaktadır. İspat edilemeyen bir olgu nedeni ile kazanılamayacak bir davada, tahsil imkanının daha yüksek olduğunun vurgulanmasının da kabul edilebilir bir yönü bulunmaktadır.

Kısaca mobbing uygulayıcısı ister kamu görevlisi olsun ister olmasın açılacak davaların adli yargıda bizzat mobbing uygulayıcısı aleyhine açılması gerektiğini düşünmekteyim. Ancak uygulamada Yerel Mahkemeler; yargıtay içtihatlarına göre kararlarını oluşturduğundan, eğer yazılı deliller ile ispat edilebilecek bir mobbing olayı söz konusu ise idari yargıda, idare aleyhine dava açılmasının daha doğru bir uygulama olduğu şüphesizdir.