HACİZ İHBARNAMESİ 89/1 HAKSIZ YERE İTİRAZ EDENİN CEZALANDIRILMASI DAVA DİLEKÇESİ
…………………….. İCRA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
………4.İCRA MÜD.DOSYA NO: 20…../……..E
ŞİKAYETÇİ (ALACAKLI) :
ADRESİ :
VEKİLİ :
ADRESİ :
SANIK (ÜÇÜNCÜ KİŞİ) :
ADRESİ :
KONU : Birinci haciz ihbarnamesine hukuka aykırı olarak haksız yere itiraz eden üçüncü kişinin cezalandırılması talebimizden ibarettir.
AÇIKLAMALARIMIZ VE HUKUKİ DAYANAKLARI :
Müvekkilin alacağının tahsil amacıyla borçlu aleyhine ……….’nün ………. Esas Sayı ile yapmış olduğumuz icra takip işleminin kesinleşmesi üzerine sanığa borçlunun kendisinden olan alacakları için birinci haciz ihbarnamesi tebliğedilmiş bulunmaktadır.Sanık(üçüncü kişi) birinci haciz ihbarnamesini tebellüğ ettikten sonra yasal süresi içerisinde borçlunun kendisinden doğmuş ve doğacak herhangi bir alacağının bulunmadığını ileri sürerek birinci haciz ihbarnamesine hukuka aykırı olarak itiraz etmiştir.
Yapılan araştırmalar sonucu sanığın birinci haciz ihbarnamesinin tebliğinden sonra borçlunun sanıktan alacağı olduğunu ve bu alacağı tahsil ettiğini öğrenmiş bulunmaktayız.
Bu sebeplerle, İİK. Madde 338’e göre suç işlemiş olan sanığın cezalandırılması için bu müracaatın yapılması zorunluluğu hasılolmuştur.
HUKUKİ NEDENLER : İİK.m.89,338 ve sair ilgili mevzuat.
HUKUKİ DELİLLER : İcra dosyası Muhteviyatı, Yasal Defter ve Belge, muhasebe Kayıtları ve sair deliller.
SONUÇ VE TALEP : Yukarıda açıklanan nedenlerle sanığın eylemine uyan suçtan dolayı cezalandırılmasına, ………. maddi tazminata hükmedilmesine, yargılama giderlerinin ve avukatlık ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini saygılarımızla bilvekale talep ederiz. …/…/20…..
ŞİKAYETÇİ ( ALACAKLI )
VEKİLİ AV. ………………
İCRA MAHKEMESİNDE ACILAN DAVAYA CEVAP DİLEKÇESİ ÖRNEĞİDİR
……………………….………….İCRA MAHKEMESİ SAYIN HAKİMLİĞİ’NE
DOSYA NO:…………………………………..
DURUŞMA:……………………………………
DAVALI:………………………………………….
SANIKLAR:1-…………………………………
VEKİLİ:Av. ……………………………………..
DAVACI:……………………………………….SAN TİC AŞ
VEKİLİ:Av. ……………………………………..
KONU:Dava ve şikayete karşı cevap, beyan ve delillerimizin sunulmasıdır.
AÇIKLAMALAR
A-USULE İLİŞKİN CEVAP VE BEYANLARIMIZ:
A.1-DAVACININ İHTİYATİ TEDBİR TALEBİ, CEZA YARGILAMASINDA İSTENEMEYECEK, HUKUKA AYKIRI BİR TALEPTİR;
İş bu davanın, öncelikle bir “ceza davası” olduğu ve Ceza Yargılaması Usulleri çerçevesinde görüleceği sabit olduğundan, davacının, icra dosyasında sağlayamadığı hukuki bir sonucu, icra ceza yargılamasında sağlaması talebi hukuka ve usule aykırıdır.
Nitekim bu husus; Talih Uyar’ın İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 5.cilt, 7628.sayfasında; “Bu davada, icra mahkemesi hakimi, davanın niteliği gereği hem hukuk hem de ceza mahkemesi hakimi sıfatını taşımakta ise de, mahkeme sıfatının tespitinde öncelikle “cezalandırma isteği”nin göz önünde tutulması gerekir. Bu nedenle davaya “icra ceza hakimi” sıfatıyla bakılması gerekir. Bunun sonucu olarak ta, bu davada İİK mad.349-352 deki yargılama usulü uygulanır” kelimeleriyle açıklanmıştır.
Davacı, ilgili icra dosyasında, 3.şahıs olan müvekkilime 89/1 ihbarnamesi(kanuni unsurları eksik ve geçersiz olmasına rağmen) göndermiş, tebliğ ve itiraz süresince müvekkilin icra dosya borçlusuna ödeyeceği bir borcu olmadığından, süresi içerisinde bu ihbarnameye itiraz edilmiş, bundan sonra müvekkile 2.haciz ihbarnamesi göndermek istemiş ancak talebi, icra müdürlüğünün 18.08.2011 tarihli kararı ile reddedilmiştir. Bunun üzerine açmış olduğu bu dava ile, icra dosyasında sağlayamadığı “hukuki” sonucu ve tahsilatı, icra ceza dosyası ile sağlamaya çalışması, yasaya ve hukuka aykırıdır. İş bu davada böyle bir tedbir talebinde bulunması yersiz ve haksızdır. Bu nedenle öncelikle, hukuka uygun olmayan, nihai sonuç elde etme amaçlı ve ceza yargılaması usulüne aykırı olan ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmesini talep etmemiz gerekmiştir.
A.2- ŞİKAYET, İİK.md. 347 deki HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE İÇERİSİNDE YAPILMAMIŞTIR;
“Ceza Davası” niteliğini taşıyan bu davanın İİK md.347 gereğince 3 ay ve 1 yıllık süre içerisinde açılması gerekir. Yani alacaklı, bu davayı, 3.kişinin birinci haciz ihbarnamesine itiraz etmiş olduğunu öğrendiği tarihten itibaren 3 ay içinde ve herhalde birinci haciz ihbarnamesine itiraz tarihinden itibaren 1 yıl içinde açmak zorundadır. Eğer ceza ve tazminat davası, belirtilen 3 aylık şikayet süresi geçtikten sonra fakat birinci haciz ihbarnamesine itiraz tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde açılmışsa, icra mahkemesinin, “ceza davasının düşmesine” karar vermesi buna karşılık –hukuki niteliği haksız fiile dayanan- diğer “tazminat davasını” görmeye devam etmesi gerekir. Eğer dava 1 sene geçtikten sonra açılmış ve 3.kişi de zamanaşımı itirazında(def’inde) bulunmuş ise, icra mahkemesi bu kez, tazminat davasını da zamanaşımından dolayı reddedecektir.(Talih Uyar, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 5.cilt, sf.7628)
3 aylık süre, alacaklının suçun islendiğini öğrendiği tarihten itibaren başladığından, alacaklının dosyadan para aldığı, haciz istediği veya dosyada herhangi bir işlem yaptırdığı durumlarda “dosyayı inceleyip suçu işlediğini öğrendiği” kabul edilir. 1 yıllık süre, suçun işlendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Alacaklının, bu bir yıllık süre içerisinde suçun işlendiğini öğrenip şikayette bulunması gerekir. Başka bir deyişle, suçun işlendiği tarihten 1 yıl geçtikten sonra, suçun işlendiğini öğrenen alacaklının şikayet hakkı yoktur. İİK md. 347’de öngörülen 3 aylık ve 1 yıllık şikayet süresi, hak düşürücü süre olup, doğrudan doğruya –mahkemece,Yargıtayca- gözetilir.Bu süre kesilmez, durmaz ve bunu hakkında “eski hale getirme” yoluna gidilemez.(Talih Uyar, İcra Ve İflas Kanunu Şerhi, 13.cilt, sf 21607-21608)
Bu konu ile ilgili Yargıtay Hukuk ve Ceza Dairelerinin bir kısım kararları dilekçemiz ekinde(EK–1) sunulmuştur.
Görüldüğü gibi, Şikayette hak düşürücü süre konusunda mevzuat, içtihat ve doktrin tam bir görüş birliği içerisindedir. İlgili icra dosyasında, 89/1 haciz ihbarnamesi, müvekkil şirkete …………………… tarihinde tebliğ edilmiş, şirket vekilince, süresi içerisinde …………….. tarihli itiraz dilekçesi dosyaya sunulmuştur. Bu durumda işlendiği iddia edilen suç tarihi……………… olup, bu tarihten sonra alacaklı vekili, icra dosyasında tarihsiz bir taleple; borçlu hakkında “aciz vesikası verilmesi” talebinde bulunmuş, ancak bu talebi ……………. tarihli karar ile reddedilmiştir. Bu durumda,alacaklının, en geç …………. tarihinde, müvekkil şirketin 1.haciz ihbarnamesine itirazından haberdar olduğu açık ve nettir.Bu durumda; …………. TARİHİNDEN YANİ İDDİA ETTİĞİ SUÇUN İŞLENDİĞİNİ ÖĞRENDİĞİ KABUL EDİLECEK TARİHTEN İTİBAREN EN GEÇ 3 AY İÇERİSİNDE VE HER HALUKARDA 08.03.2010 TARİHİNDEN YANİ İDDİA ETTİĞİ SUÇUN İŞLENDİĞİ VARSAYILAN TARİHTEN İTİBAREN EN GEÇ 1 YIL İÇERİSİNDE ŞİKAYETTE BULUNMASI GEREKEN ALACAKLI, HUZURDAKİ DAVAYI VE ŞİKAYETİ, 3 AY ve 1 YILLIK HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE SONA ERDİKTEN TAM 6 AY SONRA, ………….. TARİHLİ DİLEKÇESİ İLE YAPMIŞTIR. BU NEDENLE İŞ BU DAVADA; CEZA DAVASININ DÜŞÜRÜLMESİNE, TAZMİNAT DAVASININ İSE ZAMANAŞIMI NEDENİYLE REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKMEKTEDİR.
A.3-DAVAYA VE ŞİKAYETE KONU OLAN VE MÜVEKKİL ŞİRKETE GÖNDERİLEN 89/1 HACİZ İHBARNAMESİ, USULE AYKIRI VE EKSİK OLARAK DÜZENLENMİŞ OLUP, BU İHBARNAMEYE DAYANARAK İŞ BU DAVA VE ŞİKAYETTE BULUNULAMAZ;
Üçüncü kişiye gönderilen haciz ihbarnamesinin, İİK 89/1 de öngörülen unsurları içermemesi halinde, üçüncü kişinin İİK.89’a göre tazminat sorumluluğu doğmaz. Yüksek Mahkeme bir olayda “üçüncü kişiye gönderilen haciz ihbarnamesinde borç miktarının yazılı olmaması halinde, üçüncü kişinin ancak varlığını kabul ettiği miktarla sorumlu tutulabileceğini” belirtmiştir.(Talih Uyar, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, 5.cilt, sf.7608)
Ayrıca dilekçemiz ekinde(EK-2) sunduğumuz 2 adet Yargıtay içtihadında da bu hususlar açıkça ortaya konmuştur.
11.04.2005 tarihli İCRA VE İFLAS KANUNU YÖNETMELİĞİ nin BİRİNCİ HACİZ İHBARNAMESİ başlıklı 42.maddesi;
Madde 42 – Bu ihbarname, borçlunun hamiline ait olmayan veya ciro edilebilen bir senede dayanmayan alacak veya diğer bir talep hakkının veya üçüncü kişi elindeki taşınır bir malın haczi halinde, üçüncü kişiye gönderilir.
Bu ihbarname, dosya numarasını; üçüncü kişinin adını, soyadını ve adresini; alacaklının, borçlunun, varsa vekillerinin adını, soyadını ve adreslerini; alacak tutarı ile faiz ve giderler; haczin neye ilişkin olduğu; haczin hangi miktar için yapıldığı hakkındaki bilgileri içerir.
Demek suretiyle, 89/1 haciz ihbarnamesinin taşıması gereken unsurları açıkça saymıştır. Buna göre, dilekçemiz ekinde(EK-3) sunduğumuz, ilgili icra müdürlüğünce “aslı gibidir” onaylı 89/1 haciz ihbarnamesinde görüleceği üzere, ihbarname; “alacak
tutarı ile faiz ve giderler; haczin neye ilişkin olduğu; haczin hangi miktar için yapıldığı hakkındaki bilgileri” içermemektedir. Ayrıca 3.kişi olan müvekkil şirketin ticari ünvanı olan …………………. yerine ……………………yazılmış, adres te doğru gösterilmemiştir. Bu durumda yönetmelikte belirtilen “üçüncü kişinin adını, soyadını ve adresini” unsurlarını da içermemektedir. Zaten müvekkil şirket vekili, ……….. tarihli itiraz dilekçesinde(EK-4), 1.maddesinde bu eksikliği açıkça belirtmiştir.
Yukarıda bildirdiğimiz Yargıtay kararları, doktrin görüşü ve ilgili yönetmelik maddelerine aykırı olarak, yasal unsurları içermeyen, eksik ve usule aykırı olarak düzenlenen 89/1 haciz ihbarnamesine dayanılarak, iş bu dava ve şikayette bulunulamaz, bulunulsa dahi, tazminat ve ceza kararına hükmedilemez.
A.4– DAVA DİLEKÇESİNDE; “İCRA DOSYASINA YAPILAN İTİRAZIN KALDIRILMASI VE İHBARNAMEYE KONU TUTARIN TAHSİLİ” TALEP EDİLEMEZ;
İİK md.89/4’e göre; Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, alacaklı, üçüncü şahsın verdiği cevabın aksini icra mahkemesinde ispat ederek üçüncü şahsın 338 inci maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini isteyebilir. İcra mahkemesi, tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder.
Bu durumda alacaklı, İİKmd.89/4’e göre icra mahkemesinden, ancak “3.kişinin tazminata mahkum edilmesini ve cezalandırılmasını talep edebilir, bunun dışında” 3.kişinin itirazının kaldırılmasını, ihbarnameye konu tutarın 3.kişiden tahsilini” talep edemez.
Dilekçemiz ekinde(EK-5) sunduğumuz içtihatlarda bu konu açıkça belirtilmiştir
Davacı, dava dilekçesinin SONUÇ VE İSTEM KISMININ 1.MADDESİNDE; “icra dosyasına yapılan haksız itirazın kaldırılmasını, ihbarnameye konu tutarın(ki böyle bir tutar dahi ihbarnamede mevcut değildir) davalıdan tahsilini” talep etmekle, hukuka aykırı bir talepte bulunmuştur. Bu talebinin reddi gerekmektedir.
B-ESASA İLİŞİKİN CEVAP VE BEYANLARIMIZ:
B.1-MÜVEKKİLLER HAKİKATE AYKIRI BEYANDA BULUNMAMIŞTIR;
Müvekkile 89/1 haciz ihbarnamesi tebliğ edildiğinde ve itiraz süresi içerisinde, icra dosya borçlusuna ödemesi gereken vadesi doğmuş ve uhdesinde olan hiçbir borcu bulunmamaktadır. Müvekkil kira bedellerini fatura karşılığı temlik alana süresinde ödemektedir. Zira …………….tarihli, kira bedeli ödemesine ilişkin dekont ektedir.(EK-6) Bu nedenle müvekkil, itiraz beyanında samimidir, gerçekleri ifade etmiştir, borçlu ile arasında kira ilişkisi olduğunu bildirmiştir, hakikate aykırı bir beyanı bulunmamaktadır.
Zaten şikayetin yasal dayanağı olarak gösterilen 89/4’te açıkça; Üçüncü şahıs, haciz ihbarnamesine müddeti içinde itiraz ederse, ALACAKLI, ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN VERDİĞİ CEVABIN AKSİNİ İCRA MAHKEMESİNDE İSPAT EDEREK üçüncü şahsın 338 inci maddenin 1 inci fıkrası hükmüne göre cezalandırılmasını ve ayrıca tazminata mahkum edilmesini istiyebilir. İcra mahkemesi , tazminat hakkındaki davayı genel hükümlere göre halleder. Diye ifade etmiştir. Burada da görüldüğü gibi, alacaklının, 3.şahıs olan müvekkilin verdiği cevabın aksini mahkemede ispatı şartı aranmaktadır, oysa ki müvekkil, kendisine gönderilen haciz müzekkeresine karşı, zaten 15.08.2011 tarihli cevabı ile(EK-7), temliknameyi dosyaya sunmuş ve ödemelerin bu temliknameye göre yapıldığını icra dosyasına bizzat kendisi, vekili aracılığı ile bildirmiştir. Bu durumda icra dosyasında bilinmeyen, müvekkilin gerçeğe aykırı bir beyanı ve alacaklının sonradan aksini ispat ettiği bir durum söz konusu bile olmadığından, suçlamanın asıl unsuru da gerçekleşmemiştir. Davanın bu nedenle de reddi gerekmektedir.
AYRICA, VADESİ GELMEMİŞ BORÇLAR, 89/1 HACİZ İHBARNAMESİ İLE TALEP EDİLEMEZ.
Bu husus, dilekçemiz ekinde sunduğumuz Yargıtay Hukuk Dairesi ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararlarında da(EK-8) açıkça görüleceği üzere; Yüksek mahkeme; ” Kural olarak, ilerde doğması muhtemel bir alacağın haczi mümkün olmadığından, 3.kişiye “borçlunun nezdinde doğmuş ve doğacak hak ve alacakları üzerinde haciz konulduğu” şeklinde haciz ihbarnamesi gönderilmesi halinde, üçüncü kişinin sorumluluğunun, “haciz ihbarnamesinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut durumla sınırlı olduğu”nu kabul etmiştir. Bu durumda davacının iddia ettiğinin aksine, vadesi gelmemiş alacak yönünden haciz ihbarnamesinin kesinleşmesi de mümkün olmamıştır.
Bu nedenle, yukarıda da açıkladığımız gibi, 3.şahıs olan müvekkil şirketin, kendisine haciz ihbarnamesi tebliğ edildiği tarihte ve bunu takip eden itiraz süresi içerisinde, borçlu şirket nezdinde doğmuş herhangi bir borcu olamadığından, hakikate aykırı bir beyanı da mevcut olmamıştır.
B.2-TEMLİKNAME USULE UYGUN OLUP, USULE UYGUN VE GEÇERLİ TEMLİKNAMEYE DAYALI OLARAK ÖDEME YAPAN MÜVEKKİL ŞİRKET İYİ NİNETLİ 3.ŞAHIS KONUMUNDADIR, SUÇ İŞLEME KASTI MEVCUT DEĞİLDİR;
Müvekkil şirket, icra dosya borçlusu şirketin kiracısı iken, kendisine sunulan 01.09.2008 tarihli, yazılı temlikname(EK-9) gereğince, bu tarihinden itibaren aylık kira bedellerini, temlik alan şirketin kestiği faturalar karşılığında, temlik alan şirkete ödemiş ve bu durumu, icra dosyasına da kendisi bildirmiş hatta temliknameyi de dosyaya sunmuştur.
DAVACI VEKİLİNİN, SÖZ KONUSU TEMLİKNAMENİN GEÇERSİZ OLDUĞU İDDİASINA GELİNCE;
Bu konuda mevzuat ve doktrine bakacak olursak; BK md.162’ye göre alacaklı borçlunun rızasını almadan alacağını üçüncü kişiye temlik edebileceğinden, temlik edilen alacağın borçlusunun herhangi bir beyanda bulunması gerekli değildir. Zaten temlik işlemi ile temlik edilen alacağın borçlusu eski alacaklının yerine yeni alacaklının geçmesine katlanmak zorundadır. Çünkü borçlu zaten önceki anlaşma ile borç doğuran olayı kabul etmiştir ve temlik işlemi ile de borçlunun borç miktarı değişmemektedir.
Temlik sözleşmesinin BK md.163’e göre yazılı yapılması geçerlilik şartlarındandır. Şayet yazılı yapılmazsa batıl addedilir ve bu sözleşme temlik edenin veya vekilinin mahkemede kabulü ya da ikrarı ile sıhhat kazanmaz. Bu konuyu 13. Hukuk Dairesi 2000 yılında vermiş olduğu 2000/160E. ve 2000/2973K. sayılı kararıyla şu şekilde açıklamıştır; “…gerçekten de anılan sözleşme ile davalı yüklenici, üçüncü kişiyle yaptığı sözleşme nedeniyle hak kazanacağı bölümlerin bir kısmını davacıya vermeyi kabullenmek suretiyle, üçüncü kişiden olan söz konusu alacağını davacıya temlik etmiş durumdadır. Borçlar Kanununun 162 ve sonraki maddelerinde düzenlenen alacağın temlikinin tek geçerlilik koşulu yazılı şekilde yapılmasıdır. Taraflar arasındaki sözleşme yazılı olup, bu koşul gerçekleşmiş olduğundan, sözleşmenin geçersiz olduğunun kabulüne hukuken olanak yoktur…”.
Temlik sözleşmesinde alacağın miktarı, temlik edenin adı ve imzası bulunmalıdır. Bunun yanında sözleşmeden tarafın temlik etme iradesi olduğu da anlaşılmalıdır. Fakat tarih, temlik yeri ve temlik edilen alacağın miktarı belirtilme zorunluluğu bulunmamaktadır. Resmi şekil aranmamakla beraber taraflarca temlik sözleşmesinin resmi şekilde yapılacağı kararlaştırılmışsa sözleşme bu şekilde yapılmalıdır. Bu durum temlik vaadinin şekle tabi olmaması ile karıştırılmamalıdır. Bu konu ile ilgili Danıştay 4. Dairesi’nin verdiği bir kararda alacağın temliki sözleşmesinin yazılı şekilde yapılmasının yeterli olduğu, ayrıca noter tasdikine gerek bulunmadığını belirtilmiştir. Somut olayda vergi borcu nedeniyle söz konusu şirket için haciz kararı alınmıştır. Şirket kira alacaklarını temlik sözleşmesi ile başka bir şirkete temlik ettiğini davalı idareye bildirmiştir. Davalı idare ibraz edilen temlik sözleşmesini noter tasdikli olmadığı gerekçesi ile itiraz etmiş ve davacı şirketin temlik itirazı kabul edilmemiştir. Davalı idare bu durumda temlik sözleşmesinin varlığını kabul etmekte fakat buna rağmen sözleşmenin noter tasdikli olmaması sebebi ile güven duygusu oluşturmadığından yola çıkmaktadır. Ancak BK.’ unda temlikin geçerli olabilmesi için sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasını gerekli ve yeterli görülmüş, ayrıca noter tasdiki aranmamıştır. (Prof.Dr.Kemal Dayınlarlı, Turgut Uygur, (2003) Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar kanunu Sorumluluk ve Tazminat Hukuku, (2008) Borçlar kanununa göre Alacağın temliki)
Yukarıda bildirdiğimiz mevzuat, içtihat ve doktrin görüşleri gereği, USULÜNE UYGUN OLARAK DÜZENLENMİŞ VE HUKUKEN GEÇERLİ OLAN TEMLİKNAME NEDENİ İLE, müvekkil şirket, tamamen hukuka uygun olarak ve iyi niyetle kira ödemelerini, temlik alana yapmıştır.
İİK md.338’de düzenlenen suçun manevi unsuru; sanığın ”bilerek ve isteyerek” gerçeğe aykırı(yalan) beyanda bulunmuş olmasıdır.Başka bir ifade ile bu suç “genel kast” ile işlenebilir.(Talih Uyar, İcra ve İflas Kanunu Şerhi, Cilt:13, sf:21079)
BU DURUMDA; KENDİSİNE HACİZ İHBARNAMESİ(EKSİK VE GEÇERSİZ OLMASINA RAĞMEN) TEBLİĞ EDİLDİĞİNDE; VEKİLİ ARACILIĞI İLE, BORÇLUNUN KİRACISI OLDUĞUNU KENDİSİ BEYAN EDEN, TEBLİĞ TARİHİ İTİBARI İLE DOĞMUŞ BİR KİRA BORCU BULUNMADIĞINDAN BAHİSLE HACİZ İHBARNAMESİNE SÜRESİ İÇERİSİNDE İTİRAZDA BULUNAN VE BİLAHARE, İCRA DOSYASINA KENDİSİ İLGİLİ TEMLİKNAMEYİ SUNAN MÜVEKKİL ŞİRKETİN, YÖNETİM KURULU ÜYELERİ OLAN SANIKLARIN, İDDİA EDİLEN SUÇU MADDİ VE/VEYA MANEVİ BİR KASITLA, “BİLEREK VE İSTEYEREK GERÇEĞE AYKIRI(YALAN) BEYANDA BULUNARAK” İŞLEMİŞ OLMADIKLARI AÇIKÇA ORTADADIR.
Müvekkil ………………………. ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında şubeleri bulunan, çok ciddi ve büyük bir müessese olup, dosyamızda sanık olarak bulunan müvekkiller, bu müessesenin ortakları ve yönetim kurulu üyeleridir. Bu şahıslar, zaten mesailerinin büyük kısmını, yurt dışında yönetim faaliyetleri ile geçirmekte olup, şirketin finansal yönetimi için, her ülkede ayrı finans ve muhasebe departmanları ve profesyonel yöneticileri ile çalışmaktadırlar. Bu departmanlardan alınan bilgilere göre de şirketin vekili avukatları aracılığıyla gelen resmi evraka cevap verilmektedir. Bu durumda, bizzat kendilerinin söz konusu ihbarnameye asil olarak itiraz etmedikleri, vekilleri aracılığı ile, şirket kayıtlarına uygun olarak itirazın yapıldığı ortada iken, dosyadaki sanıkların cezalandırılması talebi, yasaya, hukuka ve hayatın olağan akışına aykırı olacaktır. Kaldı ki ceza hukukumuzun genel ilkesi olan “cezaların şahsiliği prensibine” de aykırı bir taleptir.
B.3-İYİNİYETLİ 3.ŞAHIS OLAN MÜVEKKİLİN, DAVACININ, TEMLİK BORÇLUSU VE TEMLİK ALACAKLISI ARASINDA OLDUĞUNU İDDİA ETTİĞİ MUVAZAA İDDİASI İLE İLGİSİ YOKTUR,
Müşteki davacı, dava dilekçesinde, ayrıntılı ve uzun bir şekilde, temlik eden ve temlik alan şirketler arasındaki ilişkiden hatta muvazaanın olduğundan bahsetmiş, dilekçe ekine de bu şirketlerle ilgili belgeler sunmuştur. Ancak bu durum gerçek olsaydı dahi, NE BU DAVANIN KONUSUDUR, NE DE MÜVEKKİLLERİ BAĞLAYICI BİR DURUMDUR. BU DAVA, İİK 89/4 VE İİK 388 GEREĞİNCE AÇILMIŞ BİR DAVADIR VE 3.ŞAHIS OLAN MÜVEKKİLİM, GERÇEĞE AYKIRI BEYANDA BULUNDUKLARI İDDİASI İLE CEZALANDIRILMALARI VE TAZMİNATA MAHKUM EDİLMELERİ TALEBİYLE AÇILMIŞ BİR DAVADIR. ZATEN BUNDAN BAŞKA BİR HUSUS TA BU DAVANIN KONUSU OLAMAZ. ZİRA İYİ NİYETLİ 3.ŞAHIS OLAN MÜVEKKİLLERİN, DAVACI-MÜŞTEKİNİN İDDİA ETTİĞİ, BİR AN İÇİN GEÇERLİ OLDUĞU VARSAYILSA BİLE, HİÇBİR ŞEKİLDE TARAFI OLMADIĞI BİR MUVAZAA İLE HİÇBİR İLGİSİ VE ALAKASI YOKTUR. BUNDAN BİR ÇIKARLARI DA OLAMAZ ÇÜNKÜ ZATEN KİRA BORÇLARINI, TEMLİKNAME GEREĞİNCE, TEMLİK ALANA ÖDEDİKLERİ SABİTTİR. Bu muvazaa iddiası, davacının, icra dosyası borçlusuna ve/veya temlik alacaklısı şirkete karşı açacağı başkaca dava ve şikayetlerin konusu olabilir ancak, bu davanın ve şikayetin konusu olamaz. Bu konuda müvekkil herhangi bir davanın tarafı değildir. Davacının bu yöndeki beyan ve iddialarını da bu nedenle kabul etmiyoruz.
B.3-VEKİL ARACILIĞI İLE YAPILAN BEYANDAN DOLAYI SANIKLARA(ASİLE) CEZA VERİLEMEZ;
Yüksek Mahkemenin yerleşmiş içtihatlarında ve dilekçemiz ekinde sunduğumuz(EK-10) içtihatlarda da açıkça görüleceği üzere; “Vekilin beyanından “asil” sorumlu tutulamayacağından, haciz ihbarnamesine vekil aracılığıyla itiraz etmiş olan 3.kişi hakkında, isnad edilen “gerçeğe aykırı beyanda bulunmak” suçundan “beraat kararı” verilmesi gerekmektedir.
Yukarıda B.2 maddesinin son paragrafında ayrıntılı bir şekilde açıkladığımız nedenlerle, sanık müvekkiller, şahsen değil, vekilleri aracılığı ile beyanda ve itirazda bulunmuş olup, aslen yaptıkları bir itiraz bulunmamaktadır. Bu durumda, cezalandırılmaları talebi hukuka uygun bir talep olmayıp, işlemedikleri suç nedeni ile beraatlerine karar verilmesi gerekmektedir.
DELİLLER: 1-…………………İcra Müd.nün …………/………………….nolu icra takip dosyası,
2-Yargıtay Kararları,
3-Her türlü kanuni ve takdiri deliller
HUKUKİ DELİLLER:İİK, HMK ve ilgili tüm yasal mevzuat
TALEP VE SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenler ve resen bulunacak sebeplerle, davayı ve şikayeti kabul etmediğimizi beyan eder;
1-) Haksız, hukuka ve usule aykırı ihtiyati tedbir talebinin reddine,
2-) Haksız, hukuka ve usule aykırı olan davanın ve tazminat talebinin reddine,
3-) Sanıkların ayrı ayrı beraatlerine,
4-)Dava harç ve masrafları ile vekalet ücretinin davacı-müştekiye yükletilmesine
karar verilmesini saygılarımızla vekaleten arz ve talep ederiz…………….
EKLERİ:
1-) Yargıtay 16.HD nin 4 adet, Yargıtay 17.HD nin 2 adet,
Yargıtay 8.CD ni,n 2 adet karar özetini ve 16.HD nin 10.11.2008
tarih, E:6491 K:7139 kararını ihtiva eden 1 sayfa fotokopi,
2-)Yargıtay 12.HD nin 7.5.1991 tarih, E:12352 K:5643 ve
Yargıtay 12.HD nin 14.11.1990 tarih, E:12009 K:11493 nolu 2
adet kararı,
3-)İlgili icra takip dosyasından alınmış, icra müdürlüğünce aslı
gibidir onaylı 89/1 haciz ihbarnamesi,
4-)89/1 haciz ihbarnamesine karşı, ………… tarihli cevap ve
itiraz dilekçesi,
5-)Yargıtay 12.HD.nin 7.7.2004 tarih, E:13781 K:17939,
29.6.2004 tarih, E:13062 K:17159, 21.4.2004 tarih,
E:5124,K:10020, 14.02.2006 tarih, E:26176 K:2458, 23.10.2007
tarih, E:15955 K:19380 5 adet kararı ve aynı doğrultuda
12.HD.nin 6 adet esas ve karar bilgisini içeren kararı,
6-)Müvekkil şirket tarafından, temlik alana yapılan kira ödemesini
gösterir …………… tarihli dekont çıktısı,
7-) Müvekkil şirket vekilinin,……………tarihli cevabi dilekçesi,
Yargıtay 12.HD.nin 29.03.2005 tarih, E.3374 K.6638 kararı ve
bu karar içerisinde atıf yapılan HGK.nun 1.12.1999 tarih,
1999/12-1003 E. Ve 1999/1017 K. Kararı
8-…………..tarihli yazılı temlikname,
9-) Yargıtay 16.HD.nin 4.12.2007 tarih, E:2822 K:4936, Yargıtay
17.HD.nin 2.4.2005 tarih, E:2004/1796 K:4317, Yargıtay
17.HD.nin 30.12.2004 tarih, E:141001 K:14495 kararları
(Ekler toplam 20 sayfadır)
CEVAP VEREN VE BEYANDA BULUNAN
DAVALI ve SANIKLAR VEKİLİ
Av. ………………………………
T.C.
YARGITAY
12.Hukuk Dairesi
Esas No: 2012/5507
Karar No: 2012/22694
Karar Tarihi: 27.06.2012
ŞİKAYET DAVASI.
DOĞACAK ALACAKLARIN BU ŞEKİLDE HACZİ MÜMKÜN OLDUĞU .
HACİZ MÜZEKKERESİ İLE BORÇLUNUN DOĞACAK HER TÜRLÜ HAK VE ALACAKLARI ÜZERİNE HACİZ KONULDUĞU .
ŞİKAYETİN REDDİ GEREĞİ.
ÖZET: Kural olarak ilerde doğacak muhtemel bir hakkın haczi mümkün değildir. Üçüncü şahsa, borçlunun, nezdinde doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının haczi şeklinde haciz ihbarnamesi çıkarılması halinde, üçüncü şahsın sorumluluğu, haciz müzekkeresinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut (fiili) durumla sınırlıdır. Rutin ödemeler (kira alacakları vs.) dışında ileride doğacak, doğması muhtemel bir hakkın bu aşamada üçüncü şahıslara net olarak bilinmesi mümkün olmadığından, haciz ihbarnamesi muhtemel alacaklar açısından sonuç doğurmaz. Borçlunun, üçüncü kişi nezdinde ileride doğması muhtemel alacaklarının haczi ise ancak haciz yazısı ile mümkündür. Alacaklı tarafından şikayetçi bankaya gönderilen haciz müzekkeresi ile borçlunun doğacak her türlü hak ve alacakları üzerine haciz konulduğu görülmüştür. Doğacak alacakların bu şekilde haczi mümkün olduğundan yasaya aykırılık yoktur.
(2004 S. K. m. 78, 89)
Dava ve Karar: Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu isle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi M. T. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra ipin gereği görüşülüp düşünüldü:
Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Şikayetçinin, ileride doğacak alacaklara haciz konulamayacağını ileri sürerek 12.09.2011 tarihli haciz müzekkeresinin iptalini istediği, mahkemece, şikayetçi bankanın, haciz müzekkeresinin kendisine ulaştığı tarihteki fiili duruma göre borçlunun hesabındaki hakkı haczedebileceği, haciz müzekkeresinin gönderilmesinden sonra borçlunun hesabında doğacak haklar yönünden şikayetçi bankanın hesabı takip yükümlülüğünün bulunmadığı gerekçesi ile şikayetin kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
Kural olarak ilerde doğacak muhtemel bir hakkın haczi mümkün değildir. İİK’nun 89. maddesi gereğince üçüncü şahsa, borçlunun, nezdinde doğmuş ve doğacak hak ve alacaklarının haczi şeklinde haciz ihbarnamesi çıkarılması halinde, üçüncü şahsın sorumluluğu, haciz müzekkeresinin kendisine ulaştığı tarihteki mevcut (fiili) durumla sınırlıdır. Rutin ödemeler (kira alacakları vs.) dışında ileride doğacak, doğması muhtemel bir hakkın bu aşamada üçüncü şahıslara net olarak bilinmesi mümkün olmadığından, haciz ihbarnamesi muhtemel alacaklar açısından sonuç doğurmaz.
Borçlunun, üçüncü kişi nezdinde ileride doğması muhtemel alacaklarının haczi ise ancak İİK.nun 78. maddesi kapsamında gönderilecek haciz yazısı ile mümkündür.
Somut olayda, alacaklı tarafından şikayetçi bankaya İİK.nun 78. maddesi uyarınca gönderilen haciz müzekkeresi ile borçlunun doğacak her türlü hak ve alacakları üzerine haciz konulduğu görülmüştür. Yukarıda açıkladığı üzere doğacak alacakların bu şekilde haczi mümkün olduğundan yasaya aykırılık yoktur.
O halde mahkemece şikayetin reddi yerine yazılı gerekçe ile kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.
SONUÇ: Alacaklının temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366 ve HUMK.’nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 27.06.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.