Adli Kontrol Kararlarının İnfazı Nasıl Yapılır?
Adli kontrol, şüpheli veya sanığın tutuklanması yerine bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutularak, toplum içinde denetimini öngören bir koruma tedbiridir (DSHY m.55/1).
Ceza yargılaması sırasında, hüküm vermek amacıyla başvurulan koruma tedbirleri ve bu çerçevede tutuklama, niteliği gereği kişi hak ve özgürlüklerine müdahaleyi gerektirir. Bir ceza yargılamasında kişi hak ve özgürlükleri Anayasanın 19. maddesinin 2. fıkrası gereğince sınırlanabilir. Ancak elbette bu sınırlama da “ölçülülük (oranlılık) ilkesi” ile sınırlanmıştır.
Bu ilkeye göre, kişi hak ve özgürlüklerine yönelecek sınırlamalar elverişli, gerekli ve oranlı olmalıdır. Hak ve özgürlüklere daha az müdahale içeren bir tedbirle aynı amaca ulaşılabilecek ise bu tedbirle yetinmek ve daha ağır bir tedbire başvurmamak gerekir.
Orantılılık ilkesi, failin eyleminin ağırlığı ile başvurulacak önlemin ağırlığı arasında bir denge kurulmasını ifade eder.
CMK’nın 109 vd. maddelerinde, tutuklamada oranlılık ilkesinin bir gereği ve tutuklama tedbirinin ölçülülük ilkesi çerçevesinde (CMK m. 100/f) uygulanabilmesini sağlamak amacıyla bu tedbire alternatif olarak adli kontrol kurumuna yer verilmiştir. Bu hükme göre hâkim, ölçülülük ilkesi gereğince tutuklama koruma tedbirinden önce, adli kontrole ilişkin koruma tedbirlerini dikkate almak ve uygulamak zorundadır. Böylece hâkimi tutuklama ile serbest bırakma arasında bir seçime zorlamamak amaçlanmıştır. Adli kontrol altına alma tedbiri, tutuklamaya göre kişi özgürlüğünü daha az kısıtladığı ve sanığı tutuklamadan muhakemenin yapılabilmesini sağladığı için CMK’da bu tedbire yer verilmesi son derece isabetli olmuştur.
5271 sayılı CMK’da yer alan adli kontrolün amacı, tutuklama koruma tedbirinin amacı ile aynı olup, “şüpheli veya sanığın kaçmasını ve delilleri karartmasını önleyerek muhakemenin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesini sağlamak ve muhakeme sonunda verilecek kararın infazını mümkün kılmak”tır. CMK’da düzenlenen adli kontrol, tutuklamanın infazını erteleyen bir tedbir değil şartları gerçekleştiğinde, tutuklamaya alternatif olarak sunulan bir tedbirdir. Bu düzenleme ile tutuklamaya ancak istisnai hâllerde başvurulabilecek bir tedbir olma özelliği kazandırılmıştır.
Uygulama Koşulu
Adli kontrol kurumunun uygulanması için CMK m.100’de belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı bulunmalıdır.
Bunlar;
- Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların varlığının bulunması,
- Şüpheli veya sanığın davranışlarının;
- Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
- Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunması hususunda kuvvetli şüphe oluşturması,
- CMK m.100/3’te sayılan bazı suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı.
CMK m. 109/2’ye göre, tutuklama yasağı olan hâllerde de adli kontrol tedbirinin uygulanması mümkündür. CMK m. 112’de ise adli kontrol tedbiri kapsamında tabi olunan yükümlülüklerin bilerek yerine getirilmemesi hâlinde hükmedilecek hapis cezasının süresine bakılmaksızın tutuklama kararının verilebileceği öngörülmektedir. Bu durum bir çelişkiyi ortaya çıkarmaktadır. Çünkü kanunda önce üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklamanın haksızlığa neden olacağı kabul edilirken 112. madde ile bu suçlar bakımından tutuklama kararı verilebilmesini mümkün kılmıştır.
Öte yandan konuya ilişkin düzenlemelerden adli kontrol tedbirine sadece soruşturma evresinde başvurulabileceği sonucuna ulaşılmaktadır. Gerçekten m.109/1’e göre “… bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir”. Yine m.109/3’e göre “Adlî kontrol, şüphelinin …yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir”. Bununla birlikte m.110/2’ye göre “109’uncu madde ile bu madde hükümleri, gerekli görüldüğünde, görevli ve yetkili diğer yargı mercileri tarafından da, kovuşturma evresinin her aşamasında uygulanır”.
O hâlde kovuşturma evresinde hâkim oranlılık ilkesi çerçevesinde, yasanın deyimiyle “gerekli gördüğünde” sanığı adli kontrol altına alabilir.
CMK m.109’da oranlılık ilkesinden açıkça söz edilmese de “…şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir” şeklindeki ifade esasen oranlılık ilkesini ortaya koymaktadır. Böylece adli kontrol altına alma, tutuklama yerine uygulanacak alternatif bir tedbir olarak kabul edilmiş olmaktadır. O hâlde tutuklama ile elde edilmek istenen amaca adli kontrol tedbiri ile ulaşılabilecekse adli kontrol tedbiri tercih edilebilir.
Bununla birlikte adli kontrol içerisinde yer alan bazı tedbirlerin, tutuklama ile ulaşılacak amaca nasıl hizmet edecekleri anlaşılmamaktadır. Örneğin, kişinin sürücü belgesine geçici olarak el konulması (CMK m. 109/3-d) onun kaçmasını (CMK m. 100/2-a) veya delil araçlarını karartmasını ya da kişiler üzerinde baskı uygulamasını (CMK m. 100/2-b)
uygulamaya elverişli değildir. Öyleyse, CMK m. 109/3’te yer alan ve tutuklama sebeplerine bağlı olarak uygulanması öngörüldüğü hâlde tutuklama tedbiriyle ulaşılmak istenen amaçlarla ilgisi bulunmayan tedbirler (CMK m. 109/3-d, e, g ve i) başka bir başlık altında düzenlenmelidir.
Hakkında Adli Kontrol Kararı Verilen Şüphelinin Tabi Tutulacağı Yükümlülükler
CMK m.109/3’te bu yükümlülükler sayma suretiyle tek tek düzenlenmiştir. Buna göre, tutuklama nedeninin niteliğine göre, şüpheli ya da sanığın bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulması söz konusu olabilir. Adli kontrol kapsamındaki yükümlülüklerin belirlenmesinde de ölçülülük ilkesine uyulması gerekir. Bunun bir sonucu olarak, adli kontrol tedbirinin uygulanması sırasında kontrolün içeriğini oluşturan yükümlülüklerin tamamen ya da kısmen kaldırılabileceği, değiştirilebileceği ya da şüpheli veya sanığın bunlara uymaktan geçici olarak muaf tutulabileceği öngörülmüştür (m. 110/2-3).
Adli kontrole ilişkin yükümlülükler sayma yoluyla belirtildiği için uygulanabilecek tedbirler bu sayılanlardan ibarettir ve genişletilemez. Ancak teknolojik gelişmelere paralel olarak zamanla söz konusu tedbirlere yenilerinin eklenmesi de mümkün olmakla beraber, sayımın sınırlı olması nedeniyle bu yeni tedbirlerin kanuna ayrıca eklenmesi gerekecektir.
Bu durum, kişi hak ve özgürlüklerinin ancak kanunla sınırlanabilmesi, bu sınırlamaların ancak kanunla öngörülebilmesi kuralının bir sonucudur.
Hakkında adli kontrol kararı verilen şüphelinin tabi tutulabileceği yükümlülükler şunlardır (CMK m.109/2):
- Yurt dışına çıkamamak
- Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak
- Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde mesleki uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak
- Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek
- Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla hastaneye yatmak dâhil, tedavi veya muayene tedbirlerine tabi olmak ve bunları kabul etmek
- Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak
- Silah bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silahları makbuz karşılığında adli emanete teslim etmek
- Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere ayni veya kişisel güvenceye bağlamak
- Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adli kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek
- (Ek: 2/7/2012-6352/98 md.) Konutunu terk etmemek
- (Ek: 2/7/2012-6352/98 md.) Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek
- (Ek: 2/7/2012-6352/98 md.) Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek
Öte yandan ÇKK m.20’ye gore; suça sürüklenen çocuklar hakkında soruşturma veya kovuşturma evrelerinde adli kontrol tedbiri olarak Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 109 uncu maddesinde sayılanlar ile aşağıdaki tedbirlerden bir ya da birkaçına karar verilebilir:
- Belirlenen çevre sınırları dışına çıkmamak
- Belirlenen bazı yerlere gidememek veya ancak bazı yerlere gidebilmek
- Belirlenen kişi ve kuruluşlarla ilişki kurmamak
Adli Kontrol Yükümlülüklerinin Yerine Getirilmesi (DSHY m.57)
Adli kontrol kararı kaydedildikten sonra, infaz işlemlerinin başlatılması için karar doğrudan vaka sorumlusuna gönderilir. Hakkında adli kontrol kararı verilen şüpheli veya sanığa gönderilen tebligatta; adli kontrol tedbirinin türü, tedbirin ne şekilde ve ne zaman yerine getirileceği, uyulması gereken kurallar, tedbire uymamanın sonuçları ile adli kontrol tedbirinin gereklerinin derhâl yerine getirilmesi gerektiği açıklanır. Kararın niteliğine göre gerekli ise ilgili kişi, kurum veya kuruluşa derhâl yazı yazılarak adli kontrol tedbirinin içeriği açıklanır; şüpheli veya sanığın hakkındaki adli kontrol tedbirinin gereklerini süresinde yerine getirip getirmediği ve adli kontrol tedbirine devam edip etmediği hususlarında bilgi istenir.
Tebligata rağmen mazereti olmaksızın ve kasıtlı olarak adli kontrol tedbirinin gereklerini yerine getirmeyen, tedbirin infazına başlandıktan sonra tedbirin gereklerini yerine getirmeye devam etmeyen veya tedbiri ihlal eden şüpheli veya sanık uyarılmaksızın hakkında karar verilmesi için dosya Cumhuriyet Başsavcılığına veya mahkemesine gönderilir.
Suça sürüklenen çocuklara yönelik adli kontrol kararlarının infazında çocuğun ailesi veya sosyal çevresi ile iş birliği yapılmasının gerekli olması hâlinde her aşamada özel hayatın gizliliğine dikkat edilir ve çocuğun ifşa olmaması için gerekli önlemler alınır.
Adli kontrol tedbirlerinin yerine getirilmesinde, şüpheli veya sanık hakkında risk ve ihtiyaç değerlendirilmesi yapılmaz, denetim planı hazırlanmaz. Haklarında Yönetmeliğin 56 ncı maddesinin birinci fıkrasının (a), (h), (ı) ve (i) bentlerinde sayılan adli kontrol tedbirlerine karar verilen şüpheli veya sanıkların toplum içinde izlenmesi, denetim ve takibi elektronik kelepçe takılmak suretiyle yerine getirilebilir.