TCK m 141 Hırsızlık Suçu ve Cezası
TCK m 141 Hırsızlık
MADDE 141.- (1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji de, taşınır mal sayılır.
Hırsızlık suçları yeni TCK.nun 141 ila 147.maddeleri arasında düzenlenmiştir. Hırsızlığın temel şekli 141.maddede tanımlanmıştır. Eski TCK.nun 491.maddesi ile yeni TCK.nun 141/1.maddesindeki her iki suç tanımı unsurları yönünden karşılaştırıldığında aralarında önemli bir farklılık bulunmamakla birlikte, yeni TCK’da eski kanundaki “diğerinin” tabiri yerine “zilyedinin”, “taşınabilir bir mal” tabiri yerine “taşınır bir mal” tabirinin kullanıldığı görülmektedir. Bu yeni tanıma göre hırsızlık suçunun oluşması için mağdurun mutlaka malın maliki olması şart değildir. Malın zilyedi bulunan kişiden eşyanın alınması da hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Ancak, çalman malın başkasına ait olması gerekmektedir. Çalman malın medeni hukuk anlamında taşınır olması şart olmayıp, fiilen taşınabilir olması yeterlidir. Her iki kanunda da suçun eylem unsuru “bulunduğu yerden alma” şeklinde belirtilmiştir.
Diğer yandan, yeni TCK’da hırsızlık suçu özel kastla işlenebilen bir suç olarak düzenlenmiş, failin kendisi dışında bir “başkasına” yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi halinde de suçun oluşacağı kabul edilmiştir.
Her iki kanunda da ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerjinin hırsızlık suçunda taşınır mal sayılacağı kabul edilmiştir. Ancak, yeni TCK.nun 142/1-f bendinde hırsızlık suçunun elektrik enerjisi hakkında işlenmesi, suçun nitelikli hali olarak düzelenmiş ve karşılığında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. 141.maddenin gerekçesinde, elektrik enerjisinin yanısıra gazlar, tabii ve sun’i buharlarında “enerji” sayılacağı ve hırsızlık suçunun konusunu oluşturabileceği belirtilmiştir.
SUÇLA KORUNAN HUKUKSAL DEĞER
Hırsızlık suçu ile korunan hukuksal değer, mülkiyet, malvarlığı ve zilyetlik hakkıdır. Madde hükmü ile bireylerin öteden beri korunmaya layık en önemli değerlerinden birisini oluşturan mülkiyeti belirli saldırılara karşı, yani bireyin maliki veya zilyedi bulunduğu taşınır malın bulunduğu yerden alınması şeklindeki saldırılar suç tipi altında tanımlanarak malvarlığının etkin bir şekilde korunması amaçlanmıştır.
Fail
Kanunun 141/1.madde metninde suçun işleyecek kişi açısından “kimse” sözcüğü kullanılarak herhangi bir özellik belirtilmemiştir, bu nedenle bu suçun faili herkes olabilir. Dolayısıyla hırsızlık suçunun temel şekli fail açısından bir özellik göstermemektedir. Ancak, bu Kanunun 167.maddesinde, aralarında belli akrabalık ilişkisi bulunan kişilerin birbirlerinin malvarlığına karşı işlemiş bulundukları suçlardan dolayı akrabalığın derecesine göre şalisi cezasızhk veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebepler gösterilmiştir.
Kanunun 169.maddesinde, hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı belirtilmiştir. Bu düzenleme her ne kadar tüzel kişileri suçun faili yapmamaktaysa da bunların ceza hukuku bakımından sorumluluğunu kabul etmektedir. Buna göre hırsızlık suçunun işlenmesi suretiyle fayda sağlanan tüzel kişiler yeni TCK.nun 20.maddesi gereği suçun faili olarak kabul edilmeyecek; ancak bu tüzel kişilere aynı yasanın 60.maddesinde gösterilen güvenlik tedbirleri uygulanabilecektir. Diğer bir deyişle, özel hukuk tüzel kişilerine bir kamu kurumu tarafından verilen faaliyet izni iptal edilebilecek ve tüzel kişiler hakkında müsadere kararı verilebilecektir.
Mağdur
Hırsızlık suçunun temel şekli mağdur açısından bir özellik göstermemektedir, herkes (gerçek veya tüzel kişiler) bu suçun mağduru olabilir. Mağdur, belirli bir suçla zarara veya tehlikeye uğratılan hak veya çıkarın sahibi olan kişidir. Bu suçun işlenmesiyle de taşınır bir malı bulunduğu yerden rızası olmadan alınan bu suretle o mal üzerinde tasarrufta bulunma hakkı ve çıkarı zarara uğratılan kişi suçun mağduru olmaktadır.
SUÇUN KONUSU
Hırsızlık suçunun maddi konusu “taşınır bir mal”dır. Hırsızlık suçunda mal, insanın normal hayatında ve ilişkilerinde herhangi bir gereksinim için kullandıkları taşınabilir şeylerdir. Kanunun 141.maddesinin 2.fıkrasında, ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji taşınır mal sayılmıştır. Buna göre elektrik enerjisi, gazlar, doğal veya yapay buharlar da hırsızlık suçunun konusunu oluşturabilecektir. Malın medeni hukuk anlamında taşınır olması şart olmayıp, fiilen taşınabilir olması o malın hırsızlık suçunun konusunu oluşturması bakımından yeteriidir. Taşınmaz malın çeşitli eklentileri suç sebebiyle bulundukları yerden söküldükleri taktirde, hırsızlık suçunda taşınır mal niteliği kazanır.
Hırsızlık suçunda bir şeyin mal olarak kabul edilebilmesi için alınan şeyin, bu suç tipini ihlal bakımından suç niteliğine ulaşmış olması ve bir ekonomik değer taşıması gerekir. Ancak, manevi bir değer taşıyan veya kişinin mal varlığında bir fonksiyon gören şey, ekonomik değeri olmasa dahi mal kavramına dahildir. Talepler, haklar ve fikir, hırsızlık suçuna konu olmaz. İnsan vücudu doğal olarak hırsızlığa konu olmaz, ancak vücuda takılan protezler hırsızlık suçuna konu olabilir. Hayvanlar da bu anlamda mal kavramına girer.
Hırsızlık suçuna konu olan mal, fail dışında bir başa kişiye ait olmalıdır, bir kimse kendi malı üzerinde hırsızlık suçunu işleyemez. Malın zilyedi bulunan kişiden alınması da hırsızlık suçunu oluşturur. Malın maliki veya zilyedi özel hukuk hükümlerine göre belirlenir, ancak, “zilyetlik” durumunda malı, hukuken geçerli bir şekilde elde bulundurma şartı yoktur. Hırsızın çaldığı malın da onun elinden çalınması hırsızlıktır. Sahipsiz veya sahibi tarafından terkedilmiş mallar ile niteliği gereği mülkiyete konu oluşturamayan mallar hırsızlık suçuna konu olamaz.
SUÇUN MADDİ UNSURU
Suçun maddi unsuru bakımından eski ve yeni TCK arasında bir farklılık bulunmamaktadır. Her iki kanunda da suçun eylem unsuru, zilyedine ait taşınır bir malın “bulunduğu yerden alınması” şeklinde belirtilmiştir.
Madde gerekçesinde “almak fiilinden maksat,suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hale gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır” denilmek suretiyle almak fiiline verilecek anlam açıklanmıştır.
Hırsızlık suçunun tamamlanmış ve almak unsurunun gerçekleşmiş olduğunun kabul edilebilmesi için failin mal üzerinde bir egemenlik kurmuş olması gerekir. Bu egemenliğin kurulmuş olup olmaması fiili bir sorundur. Bu sorunun her somut olayda ayrı ayrı incelenmesi gerekeceğinden bu konuda kesin bir kriter koymak mümkün değildir. Bu değerlendirme yapılırken, yeni zilyetlik sahibinin mal üzerindeki egemenliği önceki zilyetlik sahibinden bağımsız olarak herhangi bir engelle karşılaşmadan kullanıp kullanamayacağına bakılmalıdır. Suçun tamamlanması için çalman maldan faydalanılması şart olmadığı gibi failin malı bulunduğu yerden bizzat kendi eli ile alması da zorunlu değildir. Malın, eğitilmiş bir köpek, ceza sorumluluğu olmayan bir çocuk veya akıl hastası yada iyi niyetli bir kişi kullanılarak da alınması mümkündür.
Taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, “zilyedinin rızasının bulunmaması” gerekir. Bu itibarla hırsızlık suçunun oluşması için öncelikle malın bir başkasının zilyetliği altında bulunması gerekir. Zilyedin mutlaka malik olmasına gerek yoktur. Bu anlamda zilyetlik egemenlik iradesine dayanan fiili egemenlik ilişkisidir. Geçici bir süre için iradenin ortadan kalkmış olması, sarhoşluk, uyku hali, yaş küçüklüğü ve akıl hastalığı zilyetlik iradesinin varlığını etkilemez. Tüzel kişilerde tüzel kişi adına fiilen mal üzerinde egemenliği kullanan yasal temsilciler veya görevliler o malın zilyedi sayılır.
Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koşulların varlığı halinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edecek ve suç oluşmayacaktır. Malın alınması konusundaki rıza açıkça gösterilmiş olabileceği gibi, örtülü olarak da gösterilmiş olabilir. Ceza sorumluluğunu kaldıran bir sebep olarak rıza, suçun oluşumu açısından fiilin işlenmesinden önce ve en geç işlendiği sırada açıklandığında etkili olur. Ancak, malın zilyedinin bu hakla ilgili olarak rıza açıklamaya ehil olması gerekir (TCK. 26/2.md.).
Mal, zilyedinin rızasına dayanarak alınmış ise, ortada tipikliği ilgilendiren bir durum vardır, yani bu durumda tipik hırsızlık fiilinin varlığından söz edilemeyecektir. Malın zilyedinin rızasının bulunmaması hırsızlık suçunun oluşması için yeterlidir. Sonradan verilen rıza, rıza olmayıp, icazet teşkil edeceğine göre, mevcut tipik ve hukuka aykırı eylemi ortadan kaldırmayacaktır.
SUÇUN MANEVİ UNSURU
765 sayılı TCK.nun 491/ilk maddesinde, hırsızlık suçunun manevi unsurunun gerçekleşmesi için genel kast yanında ayrıca “faydalanma maksadı” biçiminde özel kast aranmaktaydı, 5237 sayılı YTCK’nun 141.maddesinde ise hırsızlık suçu “kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadı” biçiminde özel kastla işlenebilen bir suç olarak düzenlenmiştir. Buna göre, failin gerek kendisine ve gerekse kendisi dışında, bir başkasına yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi halinde de suç oluşacaktır. Bu suçun taksirle işlenmesi mümkün değildir.
Failin, zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden bilerek ve isteyerek alması suçun manevi unsurunun oluşması için yeterli olup, maldan faydalanmış olması şart değildir. Eylemin bu amaçla yapılması ve yararlanma iradesinin varlığı yeterlidir. Bu yarar maddi veya manevi olabilir. Fail malı faydalanmak maksadı ile değil de, o mala zarar verme maksadıyla almışsa, hırsızlık suçu değil mala zarar verme suçu (TCK. 151., 152.md.) oluşur. Eğer fail, kullandıktan sonra geri vermek niyetiyle malı bulunduğu yerden almışsa bu durumda TCK.nun 146.maddesinde öngörülen kullanma hırsızlığı suçu oluşacaktır. Yeni TCK.nun 146.maddesi eski TCK.nun 146.maddesi eski TCK.nun 494/1.maddesinden farklı olarak kullanma hırsızlığını özel ulaşım araçlarıyla sınırlı tutmamış, herhangi bir mal üzerinde kullanma hırsızlığının işlenebileceğini kabul etmiştir.
Malın bulunduğu yerden alındığı sırada, failin malın kime ait olduğunu bilmesine gerek yoktur. Kendisi dışında bir başkasına ait olduğunu bilmesi yeterlidir. Bu bakımdan failin yanılarak malın kendisine ait veya sahipsiz olduğu veya sahibinin malın alınmasına rıza gösterdiği düşüncesiyle alması durumunda kast ortadan kalkar. Kendisine ait bir malı başkasının olduğunu sanarak alan fail açısından işlcnemez suçun bulunduğu kabul edilmektedir.
SUÇUN HUKUKA AYKIRILIK UNSURU
Yeni TCK’da hırsızlık suçlan bakımından özel bir hukuka uygunluk nedeni öngörülmemiştir. Bu suç tipinde TCK.nun 24., 25.maddelerinde belirtilen “görevin ifası, meşru savunma ve zorunluluk hali” eylemi hukuka uygun hale getirir. Ayrıca failin, malın sahibi veya zilyedi tarafından suçun işlenmesinden önce veya en geç suçun işlendiği anda açık yada örtülü rızasına dayanarak aynı eylemi gerçekleştirmesi durumunda da (TCK. 26/2.md.) suç oluşmayacaktır. TCK.nun 25/2.maddesinde kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak öngörülen “zorunluluk hali” nin kabulü için, kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması, tehlikenin ağır ve muhakkak olması ve ayrıca tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında orantılılık bulunması gerekir. Bu koşulların varlığı halinde faile ceza verilmeyecektir. Kanunun 147.maddesinde ise, hırsızlık suçunun ağır ve acil bir ihtiyacı karşılamak için işlemesi halinde,zorunluluk halinin varlığı kabul edilmiştir. Bu maddedeki ağır ve acil ihtiyaç, örneğin hasta olan çocuk için ilaç çalınması, açhk nedeni ile gıda maddesi çalınması gibi halleri kapsamaktadır. Bu durumda hakime olayın mahiyetine göre, verilecek cezada indirim yapma veya ceza vermekten sarfınazar etme konusunda takdir yetkisi tanınmıştır. Ancak, anılan 147.madde hükmünün uygulanabilmesi için, hırsızlık suçuna konu olan mala yönelik ihtiyacın aynı Kanunun 25/2.maddesinde öngörülen “zorunluluk haline ulaşmamış olması” gerekir. Bu itibarla 147.maddede öngörülen “zorunluluk hali” bir hukuka uygunluk nedeni değildir. Zira, bu durumda hakimin faile indirilmiş de olsa ceza verme olanağı sözkonusudur. Yine, hırsızlık suçunun konusunu oluşturan malın değerinin azlığı nedeniyle cezada indirim yapılması veya ceza vermekten sarfınazar edilmesi konusunda hakime takdir yetkisi veren TCK.nun 145.maddesinde de bir hukuka uygunluk nedeni değil, fiile bağlı bir cezasızhk veya indirim nedeni öngörülmüştür.
Teşebbüs
Hırsızlık suçuna teşebbüs mümkündür. Failin icra hareketlerine başlaması ancak elinde olmayan nedenlerle eylemini tamamlayamaması durumunda suça teşebbüs gerçekleşmiş olacaktır. Suça teşebbüsün düzenlendiği yeni TCK.nun 35.maddesinde eski TCK.da yer alan “tam teşebbüs-eksik teşebbüs” ayrımı kaldırılmış, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından, teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüş ve faile verilecek ceza oranını belirlemek hakimin takdirine bırakılmıştır. Buna göre, hırsızlık suçuna teşebbüs durumunda hakim, TCK.nun 61.maddesinde öngörülen yöntemi izleyerek önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak; daha sonra aynı maddede belirtilen sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, burada bir zarar suçu söz konusu olmadığından, suçun konusu üzerinde meydana getirilen “tehlikenin ağırlığı” dikkate alınarak, teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir.
İştirak
Hırsızlık suçunda iştirak açısından bir özellik söz konusu olmayıp, bu suça iştirak halinin gerçekleşmesi durumunda yeni TCK.nun 37., 38., 39. ve 4O.maddelerinde düzenlenen suça iştirake ilişkin genel hükümler uygulanacaktır. Suça iştirak türlerinin hepsinin gerçekleşmesi bu suç tipi açısından mümkündür.
Bilindiği üzere, 5237 sayılı yeni TCK ile 765 sayılı TCK.nun kabul ettiği “asli işti- rak-feri iştirak” ayrımı kaldırılmış bunun yerine ise “faillik, azmettirme ve yardım etme” ayrımı getirilmiştir. Yani ikili sistem yerine tekil sistem öngörülmüştür. Yeni TCK.nun 37.maddesinin gerekçesinde “asli iştirak-fer’i iştirak” ayrımının ortadan kaldırılmasının nedeni, bu ikili ayırımın adaletli ve eşit olmayan bir cezalandırmayı sonuçlaması ve uygulamada zorluk ve duraksamalara neden olması şeklinde gösterilmiştir.
765 sayılı TCK.nun 491., 492. ve 493.maddelerinin son fıkralarında, hırsızlık suçuna ikiden fazla kişinin (en az üç kişinin) irtikap eden biçiminde katılmaları nitelikli hal (cezanın artırım nedeni) oluşturmaktaydı. Yeni TCK.nun hırsızlık suçlarını düzenleyen 141. ila 147.maddelerinde bu tür nitelikli hale ayrıca yer verilmemiştir. Ancak belirtelim ki, yeni TCK, hırsızlık fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesini nitelikli bir unsur olarak kabul etmiştir (142/3.md.).
İçtima
Suçların içtimai konusu yeni TCK.nun 42. (bileşik suç), 43. (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde düzenlenmiştir. Bu yeni düzenlemede eski TCK.nun 78.-80.maddelerine göre terminolojik yenilenmenin dışında büyük bir kuramsal farklılık bulunmamaktadır.
Hırsızlık suçunun bileşik suç olarak gerçekleştirilmesi mümkündür. Örneğin, hırsızlık “bina içinde” gerçekleştirilmiş olursa, bu durum yeni TCK.nun 142/l-(b) maddesinde hırsızlık suçunun nitelikli hali sayıldığı için bileşik suç (42.md.) kuralları gereğince ayrıca konut dokunulmazlığının ihlali suçundan dolayı faile ceza verilmeyecektir.
İnceleme konusu hırsızlık suçunun zincirleme suç olarak da gerçekleştirilmesi mümkündür. Zincirleme suç halinde aynı suçun birden fazla işlenmiş olması söz konusudur. Ancak, bu suçlar, aynı suç işleme karan kapsamında değişik zamanlarda bir (aynı) kişiye karşı işlenmiş olmalıdır. Hırsızlık suçunun aynı suç işleme kararı kapsamında olsa da değişik kişilere karşı birden fazla işlenmesi halinde zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Buna göre örneğin, bir pazar yerinde bulunan değişik kişilere ait tezgahlardan hırsızlık yapılması durumunda, her bir kişiye ait tezgahtaki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ve olayda gerçek içtima hükümleri uygulanır. Buna karşılık, yeni TCK.nun 43/2.fıkrasında “aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda” da zincirleme suça ilişkin 41/1.fıkra hükmünün uygulanacağı öngörüldüğünden, değişik kişilere ait malların aynı anda alınması, aynı suç işleme kararına bağlanabiliyorsa, zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır.
Cezayı Artıran Nedenler
Yeni TCK.nun 143.maddesinde, hırsızlık suçunun gece vakti işlenmesi halinde, verilecek cezanın üçte birine kadar artırılacağı öngörülmüştür. 765 sayılı eski TCK.nun 492/1.maddesinde yalnızca bina içinde işlenen hırsızlık suçuna özgü bu nitelikli hal yeni TCK’da düzenlenen tüm hırsızlık suçları bakımından nitelikli hal (cezayı artıran bir neden) sayılmıştır. Ceza Kanunlarının uygulanmasında “gece vakti” deyiminden “güneşin batmasından bir saat sonra başlayan ve doğmasından bir saat evvele kadar devam eden zaman süresi” anlaşılır (Yeni TCK 6/le bendi). Suçun tamamlanma anına kadar geçen sürenin “gece” sayılan bir zaman dilimine rastlaması TCK.nun 143.maddesinde öngörülen nitelikli halin uygulanması için yeterlidir.
TCK.nun 141/1.maddesinin uygulanmasında cezayı artıran bir neden olarak 2863 sayılı KTVKK’nun 75.maddesi hükmü de gözetilmelidir.
Daha Az Cezayı Gerektiren Nedenler ve Cezasızlık Nedeni
Hırsızlık suçuna özgü daha az cezayı gerektiren nedenler yeni TCK.nun 144. (Suçun paydaş veya elbirliği ile malik olunan mal üzerinde işlenmesi), 145. (Malın değerinin az olması), 146. (Kullanma hırsızlığı) ve 147. (Zorunluluk hali) maddelerinde ayrı ayrı düzenlenmiştir. Ayrıca, yeni TCK.nun 167.maddesinde yağma ve nitelikli yağma dışında, malvarlığına karşı diğer suçların belirli akrabalar arasında işlenmesi şahsi cezasızlık nedeni yada cezada indirim yapılmasını gerektiren niteliğindeki 168.maddesinde “etkin pişmanlık” hali cezada indirim yapılmasını gerektiren bir neden olarak sayılmıştır.
Kovuşturma
Hırsızlık suçunun temel (basit) şekli ile nitelikli hali C.Başsavcılığınca re’sen kovuşturulur, yani bu suçların soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı değildir. Ancak, Kanunun 144., 146. ve 167/2.maddesi kapsamına giren hırsızlık suçlarında kovuşturma yapılabilmesi için, suçtan zarar görenin şikayeti gerekir.
Görevli Mahkeme
5235 sayılı “Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun”un 11.maddesi uyarınca, basit hırsızlık (TCK. 141/1.md.) suçundan açılan davaya asliye ceza mahkemesinde bakılır. Aynı Kanunun Geçici 1.maddesi uyarınca, bu Kanunun (5235 s.K.) yürürlüğe girdiği tarihte görüşülmekte olan basit hırsızlık suçundan açılan davalarda alt görevli (sulh) mahkemesince görevsizlik kararı verilerek dosyanın üst görevli (asliye) ceza mahkemesine gönderilmesi gerekir. Çocuklar tarafından işlenen suçlara bakma görevi 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 26/1.maddesi uyarınca çocuk mahkemelerine aittir.
Suçun Yaptırımı
Yeni TCK.nun 141/1.madde ve fıkrasında basit hırsızlık suçunun cezası bir yıldan üç yıla kadar hapis olarak belirtilmiştir. 765 sayılı eski TCK’da ise cezanın üst sınırı üç yıl olmakla birlikte, alt sınırı altı ay olarak düzenlenmişti. Bu durumda üst sınırları aynı, alt sınırları farklı olan iki kanundan yürürlükten kaldırılan 765 sayılı TCK failin lehine olduğu için, 1 Haziran 2005 tarihine kadar işlenmiş olan hırsızlık suçlarına 765 sayılı eski TCK.nun 491/ilk maddesinde öngörülen ve lehe olan cezanın alt sının gözetilerek ceza tayin edilmesi gerekir. Ayrıca cezalar konusunda yeni TCK ile getirilen bir diğer değişiklik eski TCK’da yer alan “asli ceza-fer’i ceza” ayrımının ortadan kaldırılmasıdır.
Yeni TCK ile tüzel kişilerin suçun faili olamayacağı açık bir şekilde düzenlenmiştir, ancak tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanabilecektir; bu da yeni TCK.nun 60.maddesinin 4.fıkrası gereğince yalnızca yasada bunun açıkça belirtildiği hallerde olabilecektir. Yeni TCK’da malvarlığına karşı suçların düzenlendiği bölümün sonunda yer alan 169.maddede “hırsızlık, güveni kötüye kullanma ve dolandırıcılık suçlarının işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur” ifadesi yer aldığı için hırsızlık suçunun işlenmesinden tüzel kişilerin hukuka aykırı yarar sağlaması halinde bunlara kendilerine özgü güvenlik tedbirleri uygulanacaktır.
Dava Zamanaşımı
Yeni TCK.nun 141/1.maddesinde yer alan hapis cezasının yukarı sınırı itibariyle dava zamanaşımı süresi aynı Kanunun 66/1-c maddesi uyarınca sekiz yıldır. Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürenin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle dava zamanaşımı gerçekleşir (66/2.fıkra). kesilme (67/2.md.) halinde, zamanaşımı süresi yukarıda belirtilen sürenin en fazla yarısına kadar uzar (67/4.md.).