Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

Hırsızlık Suçunun Bir Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağı Tahsil Amacıyla İşlenmesi

Hırsızlık Suçunun Bir Hukuki İlişkiye Dayanan Alacağı Tahsil Amacıyla İşlenmesi

144.maddesin l-(b) bendiyle getirilen suç tanımı yeni bir düzenlemedir. Yeni TCK.nun benimsediği sistemde, mülga 765 sayılı TCK.nun 308.maddesinde tanım­lanan ve “ihkakı hak” veya “kendiliğinden hak alma” diye ifade edilen suç tanımı­na yer verilmemiş, bunun yerine bir hukuksal ilişkiye dayalı alacağı tahsil amacı, bazı suçlar (yağma-150.md.; dolandırıcılık-159.md.) ve bu arada hırsızlık (144/l-(b) bendi) suçunda daha az cezayı gerektiren bir neden olarak kabul edilmiştir. Başka bir anlatımla eski Kanunun 308/1.fıkrasında yer alan ve kendiliğinden hak alma oluşturan eylem yeni Kanunda hırsızlık olarak düzenlenmiştir. Suçun nitelendiril­mesindeki bu yeniliğin yanı sıra, eski TCK.nun 308/1.maddesinin yaptırımı sadece para cezası olduğu ve önödeme kapsamında bulunduğu halde yeni TCK.nun 144/1- (b) bendindeki eylemin karşılığı olarak hâkime hapis veya adli para cezası yaptırım­larından birini uygulama bakımından takdir yetkisi verilmiş olduğu görülmektedir.

Suçla Korunan Hukuksal Değer

Yeni TCK bu suça, “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı İkinci Kısmın, “Malvarlığına Karşı Suçlar” başlıklı onuncu bölümünde yer vermiştir. Esasen birden fazla hukuk­sal değeri ve hakkı ihlal eden bu suçun yeni TCK’da suçların genel tasnifindeki yeri belirlenirken yasa koyucu eylemin öne çıkan malvarlığı (mülkiyet) hakkını ihlal vasfını nazara almıştır. Bu düzenlemeye göre, Kanunun 144/1-(b) bendinde öngörü­len suç ile korunan hukuksal değer, mülkiyet, malvarlığı ve zilyetlik hakkıdır.

Bu tür hırsızlıkta fail “bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla” başka bir deyişle, bir “hak” iddiası ile yani bir haksızlığı bertaraf etmek kaygısı ile hareket etmektedir. Bu suçta, bir bireyin resmi makamların yapabilecekleri bir şeyi kendisi­nin yapması ve bu suretle “sosyal düzeni” ihlal niteliği de bulunmaktadır. Bu itibar­la, yasa koyucunun anılan eylemi bağımsız bir suç olarak düzenlemekle, hukuk devleti olmanın gereği olarak kanun hâkimiyetini sağlamayı ve sosyal kargaşayı ön­lemeyi de amaçladığı söylenebilir. Sonuç olarak, bu suçta faili harekete geçiren saik “bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacı” olduğu ve failin hakkını elde etmek için kullandığı vasıta “başkasının taşınır malını rızası olmaksızın almak” olduğundan suçun “malvarlığına karşı suçlar” bölümünde düzenlenmesini isabetli buluyoruz.

Suçun Konusu

Hırsızlık suçunun temel şekline göre daha az cezayı gerektiren bu tür hırsızlık suçunun maddi konusunu da “taşınır bir mal” oluşturmaktadır.

Suçun Maddi Unsuru

Suçun maddi unsuru, zilyedine ait taşınır bir malın “bulunduğu yerden alın­ması” dır. Hırsızlık suçunun tamamlanmış ve almak unsurunun gerçekleşmiş ol­duğunun kabul edilebilmesi için failin mal üzerinde bir egemenlik kurmuş olması gerekir. Fail, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacıyla hareket etmekle birlikte eylemi “tehdit” veya “cebir” ile gerçekleştirmişse bu suç değil, Kanunun 150/1.madde ve fıkrasında öngörülen suç (yağma suçunun daha az cezayı gerekti­ren hali) oluşur.

Suçun Manevi Unsuru

Suçun manevi unsurunun gerçekleşmesi için failde genel suç kastının bulunması yeterli olmayıp, failin bu suçu, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağını tahsil amacı ile işlemiş olduğunun kanıtlanması gerekir. Madde hükmünün uygulanabilmesi için, fiilin sadece “alacağını tahsil amacıyla işlenmiş olması” da yeterli olmayıp, söz ko­nusu alacağın “hukuki bir ilişki”ye dayanması zorunluluğu aranmıştır.

765 sayılı eski TCK.nun 308/1.maddesinde tanımlanan ve “kendiliğinden hak alma” olarak ifade edilen suçla ilgili uygulamalarda, bu eylemin niteliği failin suçu işlemede gözettiği amaca göre belirlenmekte, suçun oluşması için hak sahibi olun­duğu düşüncesiyle hareket edilmesi yeterli sayılmaktaydı. Diğer bir deyişle, bu hakkın gerçekten mevcut olması zorunlu değildi. Bundan başka iddia edilen hakkın konusu ile kendiliğinden hak alma suçunu meydana getiren şeyin birbirinin aynı, yani iddia edilen hakka değer bakımından eşit olması da gerekmemekteydi. Failin iddia ettiği hakka sahip olduğuna inanmış olması yeterli sayılmakta, hak sahibi olduğunu kanıtlarsa cezası 308/4.fıkra uyarınca indirilmekteydi. Ancak, bu hakkın, adli makamlar önünde talep edilebilecek nitelikte bulunması, diğer bir deyişle fai­lin, herhangi bir devlet kurumuna (hükümete) başvurarak hakkını elde etme olana­ğı bulunduğu halde bunu yapmayarak hakkını kendiliğinden elde etmeye çalışma­sı, iddia edilen hakkın faile ait bulunması, en azından failin bu konudaki iradesini haklı gösterecek objektif kanıtların varlığı aranmakta ve eylemin niteliği failin suçu işlemede gözettiği amaca göre belirlenmekteydi.

Yeni TCK.nun 144/l-(b) bendindeki düzenlemede ve gerekçesinde, alacağın ger­çekten mevcut olup olmadığının aranıp aranmayacağı, failin alacaklı olduğu dü­şüncesi ve inancı ile hareket etmesi halinde madde hükmünün uygulanıp uygula­namayacağı konusunda açıklık bulunmamaktadır.

Arslan/Azizağaoğlu, madde metninde hukuki ilişkiye dayanan alacağın varlığı­na sadece fail tarafından inanılması yani sübjektif bir düşüncenin yeterli olup olma­yacağı, yada objektif bir kriterin aranıp aranmayacağı belirtilmediğine göre, bu hususun takdirinin hâkime bırakıldığı düşüncesindedirler.

Noyan ise, hâkimin delilleri takdir ederek ve failin samimiyetini tartarak bir so­nuca ulaşması gerektiği, faili fiile iten sebep alacağının varlığı konusundaki inancıy­sa maddeden yararlandırılması yoluna gidilmesi gerektiği, fakat bu inancına (sanı­sına) hak verdirecek maddi olguların mevcut olmasının aranacağı görüşündedir.

Kanaatimize göre, 144/l-(b) bendi hükmünün faili hakkında uygulanabilmesi için madde metninde öngörülen “hukuki ilişki”nin gerçekten mevcut olması gere­kir. Gerçekte böyle bir hukuki ilişki bulunmamasına rağmen, failin, böyle bir huku­ki ilişki bulunduğu düşüncesiyle (inancıyla, sanısıyla) başkasına ait taşınır malı bulunduğu yerden “alma” hareketini gerçekleştirmiş olması durumunda bu hüküm (144/l-(b) bendi) uygulanmaz. Zira, madde metninde hükmün uygulanabilmesi için, failin “alacağını tahsil amacıyla” fiili işlemesi tek başına yeterli sayılmamış, söz konusu alacağın “hukuki bir ilişki” ye dayanması zorunluluğu aranmıştır.

Alacak hakkı doğuran herhangi bir hukuki ilişki, madde hükmünün uygulan­masını gerektirebilir. Alacağın konusuyla hırsızlık konusunun aynı ve değer bakı­mından eşit olması şart değildir. Ancak, failin tahsilini amaçladığı alacağın hukuken meşru bir alacak olması, ahlaka ve kanuna aykırı bir nedenden kaynaklanmaması gerekir. Örneğin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 5O4.maddesi “kumar ve bahis bir alacak tevlit etmez.” hükmünü ihtiva etmektedir. Bunun gibi, “tefecilik”, yani ka­zanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para verme eylemi yeni TCK.nun 241.maddesinde suç olarak tanımlanmıştır. Bu itibarla, failin kumar ve bahisten yada tefecilikten kaynaklanan bir alacağını tahsil amacıyla fiili gerçekleştirmesi halinde 144/l-(b) bendindeki suç değil, eylemin niteliğine göre hırsızlık suçunun temel veya nitelikli hallerine uyan suç oluşur.

Hukuka Aykırılık Unsuru

Bu tür hırsızlık suçu için Kanunda özel bir hukuka uygunluk nedeni öngörül­memiştir. Meşru savunma (25/l.md.), zorunluluk hali (25/2.md.) ve ilgilinin rızası (26/2.md.) eylemi hukuka uygun hale getirir.

Suçun Faili ve Mağduru

Bu suçun faili, herhangi bir gerçek kişi olmayıp “bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla” hareket eden kişidir. Bu itibarla, maddede öngörülen ceza indiriminden, yalnızca bir hukuki ilişkiye dayanan alacak hakkının sahibi olan fail yararlanabilir. Örneğin, kamuoyunda “çek-senet mafyası” olarak bilinen ve Kanuna aykırı biçimde alacak tahsili eylemlerine girişen kişiler veya alacaklı olan kişiyle yakınlığı bulunmayan üçüncü kişiler “alacağın tahsili amacıyla” hareket etmiş olsa­lar dahi bu madde hükmünden yararlanamazlar. Maddede açıklık bulunmamakla birlikte, suçun “bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacı” gibi özel bir kastla işlenmesi arandığından, kanaatimizce aralarında miras ilişkisi sağlayacak derecede akrabalık bağı bulunan yakınlarının alacaklarını tahsil etmek amacıyla hareket eden kişilerin de bu maddedeki indirimden yararlanması gerekir. Zira, madde metnin­deki sözcüklerin lafzi yorumundan, alacağın mutlaka faile ait olması yada bir hu­kuki ilişkinin tarafı olması gerektiği sonucu ortaya çıkmamaktadır.

Bu suçun mağduru ise, bir hukuki ilişkinin borçlusu ve somut olayda “alacağı tahsil cimacı” ile bulunduğu yerden alman taşınır bir malın malik veya zilyedidir. Bu itibarla suçun mağduru, bu konumdaki bir gerçek veya tüzel kişi olabilir. Özel hukuk tüzel kişileri gibi kamu hukuku tüzel kişileri de bu suçun mağduru olabilirler.

Suçun Özel Görünüş Şekilleri

Teşebbüs ve suçların içtimai bakımından genel hükümler uygulanır. Suçun işti­rak halinde işlenmesi durumunda, maddede öngörülen ceza indiriminden, sadece, hukuki ilişkiye dayanan alacak hakkının sahibi olan suç ortağı yararlanabilir. Zira yeni TCK.nun 40.maddesine göre, herkes diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişi­sel nedenler dikkate alınmadan kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılacaktır.

Kovuşturma

144.maddede öngörülen suçların takibi şikâyete bağlıdır. Bu iti­barla, yeni TCK.nun 73.maddesi uyarınca suçtan zarar gören kişinin, fiili ve faili öğrendiği tarihten itibaren 6 aylık yasal süre içerisinde şikâyette bulunması gerekir. Şikâyetten vazgeçme, davayı düşürür. Bu suçlar şikâyete bağlı ise de 168.maddede bu suçlarla ilgili olarak etkin pişmanlık hükümlerine yer verildiğinden, bu nedenle CMK’nun 5560 sayılı Kanunla değişik 253/3.fıkrası hükmü uyarınca bu suçlarda uzlaştırma yoluna gidilemez.

Görevli Mahkeme

144.maddenin l-(a) ve (b) bentlerindeki suçlardan açılan davalara 5235 sayılı Kanunun 10.maddesi uyarınca sulh ceza mahkemelerinde bakı­lır. Çocuklar tarafından işlenen suçlara bakma görevi ise 5395 sayılı ÇKK’nun 26/1. maddesi uyarınca çocuk mahkemelerine aittir.

Suçun Yaptırımı

144.maddede öngörülen suçların yaptırımı iki aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasıdır. Hâkime bu seçimlik cezalardan birini uygula­ma konusunda takdir yetkisi verilmiştir. Somut olayda hâkim, Kanunun 61.maddesinde öngörülen hususları gözönünde bulundurarak temel cezayı belirle­yecektir. Adli para cezasının tercih edilmesi durumunda bu ceza 52.maddede öngö­rülen kurallara göre takdir edilip miktarı gösterilecektir. Ancak, 01.06.2005 tarihin­den önce işlenen suçlar bakımından 144/1-a) bendindeki cezanın eski Kanunun 494/2.maddesine nazaran failin lehine olduğu, zira hapis cezasının alt ve üst sınırla­rı her iki yasada da aynı olmakla birlikte seçimlik olarak adli para cezasına hükme- dilmesi imkânı getirildiğinden fail hakkında yeni Kanun hükmü uygulanmalıdır. Buna karşılık, yeni Kanunun 144/l-(b) bendindeki suç için öngörülen yaptırım eski Kanunun 308/1.maddesine nazaran failin aleyhine olduğundan fail hakkında yeni Kanun uygulanmakla birlikte, sonuç cezanın eski Kanuna göre verilecek olan para cezasını aşmaması gerektiği gözetilmelidir.

Dava Zamanaşımı

144.maddede öngörülen seçimlik cezalardan hapis ceza­sının üst sınırı itibariyle, aynı Kanunun 66/l-(e) bendi uyarınca dava zamanaşımı süresi 8 yıldır. Ancak, fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürenin yarısının (4 yıl); onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış kişiler hakkında ise, üçte ikisinin (6 yıl) geçmesiyle dava zamanaşımı gerçekleşir (66/2.f.). Kanunun 67/2.maddesinde öngörülen kesilme nedenlerinin varlığı halinde yukarıda belirtilen zamanaşımı süreleri en fazla yarısına kadar uzar (67/4.f.).