İcrada Tebligat Süresi Ne Zaman Başlar?
İcra ve İflâs Kanunu’nda tebligat konusunda ayrı bir düzenleme yoktur. İcra işlemlerinin birçoğunun sonuç doğurabilmesi veya ilgili sürelerin işlemeye başlayabilmesi için, tebliğ edilmesi gerekir. Özel bir düzenleme olmadığından, icra ve iflâs hukukunda da tebligatların Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümlerine göre yapılması gerekir; ancak tebligatların makbuz karşılığında doğrudan yapılması da mümkündür (İİK m. 21/I, 57).
Süreler
İcra ve iflâs işlerinin çabuk sonuçlanmasını sağlayabilmek için Kanunda bir takım süreler öngörülmüştür. Süreler genellikle Kanun tarafından belirlemiş olmakla birlikte, kanun koyucu sürenin belirlenmesi bazen cebrî icra organlarına bırakmıştır. Bu son durumda zaman zaman kanun koyucu sürenin sınırlarını ayrıca belirtmiştir. Sürelerin hesabının cebri icra organlarına bırakıldığı hallerde süreyi ilgili icra organı belirlemektedir. Sürelerin hesaplanması, başlaması ve bitmesi bakımından Kanun’da belirtilen ölçüler dikkate alınır (İİK m. 19).
İcra ve İflâs Kanunu’nda öngörülen süreler, kesindir. Bu kural, ilgililer için konulmuş süreler bakımından geçerlidir İcra organlarına yönelik süreler ise kesin olmayıp düzenleyici niteliktedir. İlgililer belirtilen süre içinde işlemi yapmadıkları takdirde, kural olarak icra takibi içinde bu konudaki haklarını kaybederler. Bununla birlikte icra organları kendileri için konulmuş süreler geçtikten sonra işlem yapsalar dahi söz konusu işlem geçerlidir. Ancak işlemin geç yapılmasından dolayı gerekli hukuki yollara da (şikâyet gibi) başvurulabilir.
İlgililer Kanunda yer alan süreleri sözleşme ile değiştiremezler. Bu yönde yapılan sözleşmeler hükümsüz olup, icra organları süreye uyulup uyulmadığını kendiliğinden dikkate alırlar. Bununla birlikte, herhangi bir süreden yararlanan borçlu, bu hakkından vazgeçebilir (İİK m. 20). Örneğin, itiraz süresi olan yedi gün geçtikten sonra haciz istemek mümkündür, bununla birlikte, borçlu bu süre dolmadan önce itirazı olmadığını icra dairesine bildirip borcu kabul edebilir. Bu durumda yedi gün dolmadan da haciz istenebilir. Borçlunun vazgeçmesi, üçüncü kişileri etkilemez.
Tatil ve Talik Halleri
Sosyal düşüncelerle, belirli zaman dilimlerinde veya bazı durumlarda borçluya karşı icra takip işlemlerinin yapılamayacağı öngörülmüştür. Bu zaman dilimleri Kanun tatil ve talik halleri şeklinde belirtilmektedir (İİK m. 51-56). Bu süreler içinde kural olarak hiçbir icra takip işlemi yapılamaz; ancak icra takip işlemi sayılmayan işlemler ve Kanunda yapılmasına izin verilmiş icra takip işlemleri bu süreler içinde yapılabilir. Örneğin, kanun koyucu gece vaktinden ne anlaşılması gerektiğini belirleyerek, gece iş görülen yerlerde yapılacak hasılat haciz ile borçlunun mal kaçırması söz konusu olan durumlarda yapılacak haciz dışında, gece vakti haciz yapılamayacağını kabul etmiştir. Ayrıca tatil günlerinde haciz ve tebligat yapılabilir; muhafaza tedbirleri alınabilir (İİK m. 51/I).
Talik halleri genel olarak, borçlunun yakınlarından birinin ölümü (İİK m. 52), borçlunun ölümü (İİK m. 53), borçlunun tutuklu veya hükümlü olması (İİK m. 54), borçlunun asker olması, borçlunun ağır hastalığıdır. Bunların dışında özel talik halleri, konkordato mühleti (İİK m. 287) ve fevkalâde hâllerde mühlet verilmesidir (İİK m. 317-330). Kanunun öngördüğü bu talik hallerinde, kural olarak borçlunun mal kaçırması ihtimali varsa borçlunun malları haczedilebilir. Talik hallerinde icra takip işlemleri yapılamamakla birlikte, süreler işlemeye devam eder; ancak sürenin bitimi bir talik gününe rastlarsa, süre talikin bitiminden sonra bir gün daha uzatılmış sayılır (İİK m. 56).