İNFAZ HUKUKU KURALLARININ ZAMAN BAKIMINDAN UYGULANMASI
Zaman bakımından uygulamaya ilişkin üç ilkenin bulunduğu söylenmelidir: Geriye yürüme, ileriye yürüme ve hemen uygulama.
Hemen uygulama, aslında kuralın geriye yürümesini de sonuçlar. Gerçekten yürürlükteki yasanın uygulanması yani hemen uygulama, kendi yürürlüğünden önce işlenmiş ancak henüz yargılanmamış ve bir hükümle sonuçlanmamış fiiller bakımından esasen bir geçmişe yürüme sonucunu doğurur. Bu durumda sorun, olay anında yürürlükte olan kanunla sonradan yürürlüğe giren kanun arasında farklılık olması nedeniyle çıkmaktadır. Bu nedenle ceza hukukunda kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak aleyhe kanunun geçmişe yürümesi yasağı ve lehe kanunun geçmişe yürümesi ilkesi kabul edilmiştir. Böylece hemen uygulama ilkesinin kanunilik ilkesine aykırı sonuçları ortadan kaldırılmak istenmiştir.
Buna karşılık infaz hukuku kuralları hemen uygulanır. Buna göre, kuralın aleyhe ya da lehe sonuç doğurması önemsizdir. Nitekim 5377 s.K.la değişik TCK m.7/3’e göre infaz rejimine ilişkin hükümler derhâl uygulanır. Bu, yeni kanunun getirdiği düzenlemenin cezanın amaçlarına daha iyi hizmet edebileceği düşüncesine dayanır. Gerçekten infaz kanunlarının derhâl uygulanmasındaki amaç; yeni kanunun, hükümlünün ıslahı ve topluma kazandırılmasında daha etkin yöntemlere, ceza infaz kurumunun daha sağlıklı şartlara kavuşturulmasına, ceza infaz kurumunun disiplin ve düzeninin daha iyi bir hâle getirilmesi ve buna göre hükümlüler için daha yaşanılır şartların meydana gelmesine ilişkin kurallara yer veriyor olmasıdır. Bu nedenle hükümlülerin ceza infaz kurumunda daha fazla kalmasını gerektiren ve koşullu salıverilme sürelerini uzatan hükümlerin derhâl uygulanmasından bahsedilemez.
İşte, yeni kuralın infaz rejimini ağırlaştırmış olabileceği düşüncesi, bu kurala istisna getirilmesi sonucunu doğurmuştur. Nitekim 5377 sayılı Kanun’ la yapılan değişiklikle TCK m.7’ye “Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç” ibaresi eklenmiştir. Bu durumda 5237 sayılı TCK’ nin erteleme, koşullu salıverme ve tekerrüre ilişkin düzenlemeleri bakımından lehe kanun hükümleri esas alınacaktır.
Burada ortaya çıkan ilk sorun, “infaz rejimine ilişkin hüküm”den ne anlaşılması gerektiğidir. Bir hükmün maddi ceza hukukuna mı, infaz hukukuna mı dahil olduğu hususunda hükmün niteliğine bakılmalı; hüküm, sanığa verilecek ceza ile ilgili bir konu hakkında ise, yani ceza verme düşüncesi içinde görülüyorsa maddi ceza hukukuna ait olduğu kabul edilmelidir. Bir başka ifadeyle hükmün, cezanın gerçekleştirilmek istenen amaçları için konulmuşsa maddi ceza hukukuna, salt infazın sağlanması ve infazın şekli için konulmuşsa infaz hukukuna dahil olduğu kabul edilmelidir. Bu açıdan bakıldığında, kısa süreli hapis cezasının tedbirlerden birine çevrilmesi, cezaların ertelenmesi ve tekerrür gibi kurumların maddi ceza hukukuna; koşullu salıverme kurumunun ise infaz hukukuna dahil olduğu söylenmelidir.
Buna karşılık cezaların ertelenmesi, kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaların tedbire çevrilmesi gibi müesseseler daha önce İnfaz Kanunu’nda yer almaktayken bu kez 5237 sayılı TCK’da düzenlenmiş; eski TCK’da tekerrür cezayı arttıran bir neden olarak yer almışken yeni TCK’da yeni infaz kanunu ile bağlantı kurularak mükerrirlerin ceza infaz kurumunda kalma süreleri arttırılmış olduğuna dikkat çekilmelidir.
Bu çerçevede ortaya çıkan diğer bir sorun, önceden 647 sayılı İnfaz Kanunu’ nda düzenlenen kısa süreli hapis cezasının tedbirlerden birine çevrilmesi ve cezaların ertelenmesi kurumlarının artık 5237 sayılı TCK’da düzenleniyor olmasıdır. Bu durumda lehe kanunun belirlenmesi bakımından ne şekilde hareket edileceği önemli bir sorundur.
Konuyla ilgili bir sonuca varmak bakımından TCK m.7/3 hükmü, 5252 sayılı TCK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m.9/3 ile birlikte değerlendirilmelidir. 5252 sayılı Kanun m.9/3’e göre “Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir”. O hâlde 765 sayılı TCK ve 647 sayılı CİK ile 5237 sayılı TCK ve 5275 sayılı CGTİHK’nın bütün hükümleri olaya ayrı ayrı uygulanmalı, lehe olan hüküm ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmelidir. Buna göre 5237 sayılı TCK, 647 sayılı CİK ya da 765 sayılı TCK 5275 sayılı CGTİHK karma olarak uygulanmamalıdır.
Bu durumda “Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler derhal uygulanır” hükmünü getiren TCK m.7/3 ile Yürürlük Kanunu m.9/3’ü nasıl telif etmek gerekir? Zira söz konusu düzenleme gereği erteleme, koşullu salıverme ve tekerrür bakımından lehe kanun uygulanacaktır. Kanımızca bu durumda iki aşamalı bir uygulama yapılmalıdır: Önce Yürürlük Kanunu m.9/3 gereği lehe kanun belirlenmeli, daha sonra olay, erteleme, koşullu salıverme ve tekerrür açısından olay bakımından hangisi uygulama alanı bulacak ise tekrar incelenerek bu kurumlar bakımından hangi kanunun lehe olduğu tespit edilmelidir. Lehe kanunun uygulanması düşüncesi erteleme ve tekerrürün bir ceza hukuku kurumu olması niteliği ile de bağdaşmaktadır. Öte yandan, koşullu salıverme bir infaz kurumu olmakla birlikte yeni kuralın infaz rejimini ağırlaştırmış olabileceği düşüncesi bu kurala istisna getirilmesi sonucunu doğurmuştur.