Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Uzlaştırmanın Suça İlişkin Şartları

Uzlaştırmanın Suça İlişkin Şartları

Suç ile İlgili Muhakeme Şartlarının Bulunması

Bazı durumlarda soruşturma veya kovuşturmanın başlatılması veya belirli muhakeme işlemlerinin yapılması, belli koşulların gerçekleşmesine veya engellerin bulunmamasına bağlı tutulmuş olabilir. Bunlara muhakeme şartları denir. Bu şartlar sadece ceza muhakemesinin yürüyüşüne etki eder; güvenlik tedbiri muhakemesi devam eder. Muhakeme şartlarının yokluğu, muhakeme şartlarının özelliğine göre, soruşturmanın başlatılmasını, suç isnadını, dava açılmasını, davanın ilerlemesini veya hükmün verilmesini engelleyebilir.

Muhakemenin yapılabilmesi için bulunması gereken şartlara, olumlu muhakeme şartları denir. Olumlu muhakeme şartlarına örnek olarak şikâyetin bulunması veya izin verilmesi gösterilebilir. Muhakemenin yapılabilmesi için bulunmaması gereken şartlara ise olumsuz muhakeme şartları veya muhakeme engelleri denir. Olumsuz muhakeme şartlarına örnek olarak da sanığın akıl hastası olmaması, zamanaşımının geçmemesi ve aynı konuda verilmiş bir hükmün bulunmaması, sanığın gaip olmaması veya önödemenin gerçekleşmemiş olması gösterilebilir.

Soruşturma evresinde, olumlu muhakeme şartlarının gerçekleşme veya engelin ortadan kalkma ihtimali yoksa, kovuşturma olanağının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilecektir (CMK m. 172/2). Şartın gerçekleşme veya engelin ortadan kalkma ihtimalinin bulunduğu durumlarda, Cumhuriyet savcısı bu şartın gerçekleşmesini bekleyecektir. Şartın gerçekleşmeyeceği kesin olarak belirlenmişse kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerekir.

İddianamenin kabulü kararıyla başlayan kovuşturma evresinde, şartların gerçekleşip gerçekleşmeme ve engelin kalkıp kalkmama ihtimaline göre, mahkemenin ne tür karar verebileceği, kanunda açıkça düzenlenmiştir. Mahkeme, şartın gerçekleşme ihtimali varsa durma kararı vererek şartın gerçekleşmesini bekler, şartın gerçekleşme olasılığı kalmamışsa düşme kararı verir (CMK m.223/8).

Şikâyet

Suçtan zarar görenin, şikâyete tabi bir suç fiili dolayısıyla soruşturma ve kovuşturma yapılmasına dair yetkili makamlardan talepte bulunmasıdır. Kural, suçların re’sen takip edilmesi, şikâyete tâbi olmamasıdır. Değişik nedenlerle bazı suçların takibi kanunda şikâyete bağlanmıştır. Şikâyete tâbi bir suç, kural olarak şikâyet şartı gerçekleşmeden soruşturma ve kovuşturmaya konu edilemez. Şikâyet süresi, fiilin ve failin öğrenilmesinden itibaren 6 aydır (TCK m. 73).

Şikâyetten feragat, şikâyet hakkı doğduktan sonra, bu hakkın süresi içinde kullanılmayacağının belirtilmesidir. Şikâyetten vazgeçme, şikâyet hakkı kullanıldıktan sonra şikâyetin geri alınmasıdır. Kovuşturma evresinde şikâyetten vazgeçme, onu kabul etmeyen sanığı etkilemez. Şikâyetten vazgeçme bir muhakeme engelidir ve şikâyetten vazgeçme hâlinde soruşturma evresinde kovuşturmaya yer olmadığı; kovuşturma evresinde ise düşme kararı verilir (TCK m.73/4; CMK m.223/8).

Uzlaştırma usulünün uygulanabilmesi için, şikâyete tabi bir suç sebebiyle mağdur olan veya suçtan zarar gören kişinin mutlaka şikâyetçi olması gerekir. Şikâyetten feragat veya şikâyetten vazgeçme söz konusu ise, uzlaştırma yoluna gidilmeden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmelidir.

Yukarıda izah edildiği ve şikâyet özelinde açıklandığı gibi, soruşturma veya kovuşturma konusu suç ile ilgili olarak şüpheli hakkında muhakeme şartları gerçekleşmemişse uzlaştırma usulünün uygulanması mümkün değildir. Çünkü bu durumda, kovuşturma olanağının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerekir (CMK m. 172).

İzin

“İzin”, kamu davası açılmasında kamu yararının bulunup bulunmadığı konusunda kanunun yetkili kıldığı makamın yaptığı bir irade açıklamasıdır. Böylece kamu davasının mecburiliği ilkesi yumuşatılmıştır. İzin verildikten sonra soruşturma ve kovuşturma, adlî mercilerce yapılıp bitirilir. Suçların takibi fiil ve fail esas alınarak izin şartına bağlanabilir. Şüphelinin sıfatı esas alınarak suçun takibinin izin şartına bağlandığı hâlde, kişi açsından adeta bir dokunulmazlık meydana getirilir, örneğin Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunda gösterilen istisnalar dışında, kanunun belirlediği İdarî makamın iznine bağlıdır. (TCK m. 301/4). Bu halde fiil esas alınarak suçun takibi izin şartına bağlanmıştır. Aynı şekilde, memurlar diğer kamu görevlileri hakkında işledikleri iddia edilen suçlardan ötürü ceza kovuşturması açılması, kanunda gösterilen istisnalar dışında, kanunun belirlediği idari makamın iznine bağlıdır. (AY m. 129/6).

Kusur Yeteneğinin Bulunması

Muhakeme şartları, ceza muhakemesinin yürüyüşünü etkileyen şartlar olup bunların tedbir muhakemesine etkileri yoktur. Suç tarihinde oniki yaşını tamamlamamış çocukların kusur yeteneği ve dolayısıyla ceza sorumluluğu bulunmadığından, bu çocuklar hakkında ceza kovuşturması yasağı vardır (TCK m.31/1). Ceza sorumluluğu olmayan çocuklarla ilgili ceza muhakemesi soruşturma evresinde sona ermekte ve çocuklara özgü güvenlik tedbiri muhakemesi başlamaktadır (ÇKK m. 11; TCK m.31/1). Bu nedenle, ceza sorumluluğu bulunmayan çocuklarda yaş küçüklüğü, ceza kovuşturması engelidir.

Fiili işlediği sırada akıl hastalığı nedeniyle kusur yeteneği bulunmayan veya önemli derecede azalmış olan kişilerin de cezaî ehliyeti yoktur (TCK m.32/1). Ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran akıl hastalığından dolayı kusurun bulunmaması nedeniyle ceza verilmesine yer olmadığına karar verilir (CMK m.223/3). Söz konusu olumsuz muhakeme şartı (engeli), sadece hüküm çeşidini etkileyen ve ceza verilmesini engelleyen bir şarttır1.

Kanunda kusur yeteneğini önemli derecede kaldırmayan, ancak azaltan bir akıl hastalığına tutulmuş olan kişinin ceza sorumluluğu kabul edilmiştir (TCK m.32/2). Bu nedenle akıl zayıflığı, muhakeme engeli sayılmamaktadır. Fiil esnasında veya fiilden sonra kısmî akıl hastası olanlar yargılanabilir. Ancak bu kişilerin muhakeme süresince müdafilerinin bulunması şarttır (CMK m. 150/2).

Duruşma Ehliyetinin Bulunması

Duruşma ehliyeti, sanığın duruşmada veya duruşma dışında, yapılan muhakemeye ilişkin açıklamaları algılama, gerekli açıklamaları yapma, makul ve anlaşılır bir şekilde savunmayı yürütebilme ve kendi çıkarlarını gözetebilme yeteneğidir. Suçu islediği esnada kusur yeteneği ve dolayısıyla ceza sorumluluğu bulunan kişi, sonradan akıl hastası olarak duruşma ehliyetini kaybedebilir.

CMK m. 74/5’ten yola çıkarak, fiilden sonra duruşma ehliyetinin kaybedildiği hâllerde de şüpheli veya sanığın gözlem altına alınacağı, başka bir anlatımla duruşma ehliyetinin de bir muhakeme şartı olduğu anlaşılmaktadır. Failin ceza ehliyeti bulunmakla birlikte, duruşma ehliyeti ortadan kalkmışsa mahkemenin durma kararı vermesi gerekir. Fail iyileştiğinde, duruşmaya kalındığı yerden devam edilir. Akıl hastalığının iyileşmesi mümkün değilse düşme kararı verilmelidir.

Dokunulmazlığın Bulunmaması

Belli sıfatlara sahip bulunan kişiler açısından söz konusu olan dokunulmazlık, bir muhakeme engeli oluşturmaktadır. Dokunulmazlık mutlak olduğundan dokunulmazlığı olan kişiler hakkında ya hiç bir muhakeme işlemi yapılamaz ya da dokunulmazlık kaldırılmadan bazı muhakeme işlemleri yapılamaz. Örneğin Cumhurbaşkanı göreviyle ilgili işlemlerden dolayı sorumlu değildir. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları vardır. Yabancı asker ve diplomatların da dokunulmazlıkları bulunmaktadır.

Suçun Zamanaşımına Uğramamış Olması

Bir suç işlendikten sonra, o suçun belirli bir süre içinde takip edilip yargılanması gerekir (TCK m. 66-67). Suçun işlenmesinin üzerinden çok uzun sürenin geçmesi, toplumun o suçu unutması, geç hükmedilen cezanın işlevini yerine getirememesi gibi sonuçlar doğurur. Bu nedenle, belli süre geçtikten sonra ceza soruşturma ve kovuşturmasının yapılmaması kabul edilmiştir.

Askerlik Hizmetinin Yapılmış Olması

Askerlik hizmeti bazı hâllerde bir muhakeme engelidir. Er ve erbaşlar ile yedek subayların askere gitmeden veya silah altına çağrılmadan önce işledikleri yukarı sınırı iki yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçlara ilişkin davalarda soruşturma ve kovuşturma işlemleri, askerliklerini bitirmelerine kadar geri bırakılır (Askeri Mahkemeler Kanunu m. 20/1-2). Uzlaştırma da muhakeme işlemi olması sebebiyle, asker kişiler ile ilgili soruşturma ve kovuşturmada, yukarıda belirtilen şartlar altında olmaları hâlinde, uzlaştırma usulü askerliğin bitimine ertelenmelidir. Muhakeme engelinin bulunması halinde uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma sürecinin uygulanabilmesi için öncelikle yukarıda açıklanan muhakeme şartlarının gerçekleşmiş olması gerekir.

Soruşturma Konusu Suça İlişkin Şüpheli Hakkında Yeterli Delilin Bulunması

Soruşturma evresi, failin suç teşkil eden bir hareketi yapıp yapmadığı konusundaki “şüphe” ile başlar. Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka yolla bir uçun işlendiği izlenimini edinirse, kamu davası açıp açmama konusunda karar  verebilmek amacıyla, hemen konuyu araştırmak zorundadır (CMK m. 160). Kanunda “suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenme”den söz edilmektedir. İzlenim, bir suçun işlendiği konusunda duyulan şüpheyi ifade etmektedir.

Ceza muhakemesinin amacı, maddi gerçeğe hukuka uygun delillerin ortaya çıkartılmasından geçer. Bir kişiye suç isnadının yüklenmesi, ancak ispatın ürünü olabilir. İsnada esas delillerin ise soruşturma evresinde toplanması esastır. Cumhuriyet savcısı, iddianame düzenleyip düzenlememeye, topladığı deliller çerçevesinde karar verecek ve ancak kamu davası açmaya yeter delil elde etmesi hâlinde iddianame düzenleyecektir.

Eldeki delillere göre, yapılacak muhakemede sanığın mahkûm olması ihtimali, beraat etmesi ihtimalinden daha kuvvetli ise “yeterli delilden” veya bir başka anlatımla “yeterli şüpheden” söz edilir. CMK’da “soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” denilmek suretiyle, kamu davasının açılabilmesi için yeterli şüphenin varlığı aranmıştır (CMK m. 170/2).

Uzlaştırma, cezalandırmaya alternatif teşkil etmektedir. Dolayısıyla uzlaştırma usulü işletilmeden önce Cumhuriyet savcısı, delilleri toplamış ve deliller çerçevesinde iddianame düzenlemek için yeterli şüpheye ulaşmış olmalıdır. Toplanan deliller sonucunda yeterli şüphenin oluşmaması hâlinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına karar vermelidir (CMK m. 172). Bu durumda uzlaştırma süreci işletilmeden, uzlaştırma bürosu ve uzlaştırmacılar görev almadan önce çözülmesi gereken ilk mesele, delillerin toplanarak kamu davası açmaya yeter şüpheye ulaşmaktır. Bu görev de, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısına aittir.

Cumhuriyet savcısı, keşif ve bilirkişi raporu gibi araçlara da başvurarak delilleri elde etmeli, ardından delilleri değerlendirerek fiilin hukukî nitelendirilmesi ve yeterli şüphenin varlığı hususlarını takdir etmelidir. Hukukî nitelendirme, somut olaydaki fiilin, kanunda düzenlenen hangi suçu karşıladığı ve bu suçun uzlaştırma kapsamında olup olmadığının saptanmasıdır.

Hukukî nitelendirmenin yanlış olması hâlinde, uzlaştırma kapsamında olmayan bir suç hakkında dosya uzlaştırma bürosuna gönderilebilecek veya uzlaştırma kapsamında olsa dahi uzlaştırma usulü işletilmeden iddianame düzenlenmiş olacaktır. Gerekli olduğu halde uzlaştırma usulü işletilmeden kamu davası açılması, iddianamenin iadesi nedenidir. Örneğin, kasten yaralama suçunda yalnızca mağdurun yüzünde sabit iz kalıp kalmayacağı hakkındaki geçici bilirkişi raporuna dayanılarak, suçun TCK m. 86/2 hükmünde belirtilen suç tipini karşıladığı ve dolayısıyla uzlaştırmaya tâbi olduğu kanaatine varılarak, dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesi; ancak kesin raporda sabit izin var olduğunun anlaşılması dolayısıyla TCK m. 87/ 1-c hükmünde düzenlenen ve uzlaştırmaya tâbi olmayan suçun sübut bulduğunun ortaya çıkması hâlinde uzlaştırmaya ilişkin iş ve işlemler zaman ve emek kaybına dönüşmüş olacaktır.

Kamu davası açmaya yeterli şüphenin varlığında hataya düşülmesi hâlinde ise, esasen hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi gereken şüpheli, ceza endişesi ile uzlaştırma yolunu tercihe yönlendirilmiş olunacaktır. Dolayısıyla uzlaştırma kurumunun gerektirdiği ciddiyet ve özen, soruşturmanın en başından itibaren önem kazanmaktadır. Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı ve ona bu süreçte yardımcı olan adli kolluk, görevini özenle yerine getirmelidir.

Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı yeterli delilin bulunmadığını takdir etmişse, kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu kararın verilmesinde uzlaştırma bürosunun herhangi bir iş evi bulunmamaktadır; çünkü uzlaştırma süreci henüz başlamamıştır. Suç, uzlaştırma kapsamında olmakla beraber soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı, meseleyi yanlış takdir ederek ve suçun uzlaştırma kapsamında olmadığını düşünerek iddianame düzenlemiş olabilir. Bu hâlde iddianame iade edilmelidir (CMK m. 174/1-c).

Uzlaştırmaya tâbi bir suçun uzlaştırma kapsamında olmayan bir başka suçla birlikte işlenmesi hâlinde, uzlaştırma söz konusu olamayacağından (CMK m. 253/3), soruşturmadan sorumlu Cumhuriyet savcısı, dosyayı uzlaştırma bürosuna göndermemelidir. Ancak,soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tarafından yapılan soruşturma sonucunda, uzlaştırma kapsamında kalan suç yönünden şüpheli hakkında kamu davası açılmasını gerektirir yeterli şüphe mevcutken, uzlaştırma kapsamında olmayan diğer suç yönünden kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememiş veya kovuşturma olanağı bulunmadığı için kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmişse, söz konusu karara karşı itiraz süresinin geçmesi veya itirazın reddini takiben,uzlaştırmaya tâbi suç bakımından uzlaştırma işlemleri başlatılmak üzere dosya uzlaştırma bürosuna gönderilmelidir(CMUY m. 10/3).

Bu şekilde verilmiş olan kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı suçtan zarar gören, CMK m. 173’e göre bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir. İtiraz üzerine sulh ceza hâkimliği, ya kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesini o yer Cumhuriyet başsavcılığından talep edebilir ya da kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa istemi gerekçeli olarak reddeder veya istemi yerinde bulursa Cumhuriyet savcısı tarafından bir iddianame düzenlenir. Görüldüğü üzere, sulh ceza hâkimliğinin vereceği karar, uzlaştırma kapsamında kalan suç yönünden uzlaştırma iş ve işlemlerinin uygulanmasını engelleyebilecektir. İtirazın kabulü hâlinde ortada uzlaştırmaya tâbi suç ile bu kapsamda kalmayan başka bir suçun birlikte işlenmesi hâli söz konusu olacağından, uzlaştırma kapsamında kalan suç yönünden uzlaştırma hükümlerinin uygulanması mümkün olmamaktadır.

Örneğin, şüpheli (A), mağdur (B)’nin otomobilinin camına taş atmak suretiyle camın kırılmasına neden olmuş, aynı zamanda elindeki sopa ile mağdur (B)’ye vurmuştur. Görüldüğü üzere burada, şüpheli (A) tarafından 5237 sayılı TCK’nın 151/1 maddesinde düzenleme altına alınmış bulunan ve uzlaştırma kapsamında Kalan mala zarar verme suçu ile birlikte, uzlaştırma kapsamında kalmayan ve TCK’nın 86/3-e maddesinde hüküm altına alınmış bulunan silahla yaralama inlinin birlikte gerçekleştirildiği iddia edilmektedir. Bu dosyada,şüphelinin mala zarar verme suçunu işlediği hususunda yeterli şüphe oluşmasına rağmen, silahla lama eylemi yönünden kanın davasının açılmasını gerektirir yeterli şüpheye ulaşılamaması nedeni ile bu suçlan dolayı soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı tarafından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olabilir.

Cumhuriyet savcısı tarafından bu aşamada, henüz silahla yaralama eyleminden verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz süresi geçmeden veya itirazın sonucu beklenmeden, mala zarar verme suçu yönünden uzlaştırma hükümlerinin uygulanması amacıyla dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesi hâlinde; suçtan zarar görenin karara karşı itiraz ettiği ve sulh ceza hâkimliği tarafından da itiraz kabul edildiği takdirde, artık mala zarar verme suçu yönünden de uzlaştırma hükümleri uygulanamayacaktır. Bu durumda dosyanın yanlış bir şekilde uzlaştırma bürosuna gönderilmiş olması söz konusu olacak ve aslında uzlaştırma hükümlerinin uygulanamayacağı bir suç için belki de uzlaştırma işlemlerine başlanmış ve hatta uzlaşma sağlanmış olacaktır. Bu nedenle söz konusu durumların varlığı halinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz süresinin geçmesi veya itirazın reddedilmesi üzerine dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesi gerekir.

Suçun Uzlaştırma Kapsamında Olması

Uzlaştırma usulünün uygulanabilmesi için, öncelikle o suçun uzlaştırma kapsamında olması gerekir. Uzlaştırma kapsamında olan suçlar CMK m.253/l’de açıklanmıştır. Kural, şikâyete tâbi suçların kanunda aksi belirtilememişse uzlaştırmaya da tabi olmasıdır. Şikâyete bağlı olmayan suçların uzlaştırmaya tabi olması için kanunda açıkça belirtilmesi gerekir.

Uzlaştırma Kapsamındaki Suçlar

Uzlaştırma kurumunun sağladığı fayda ve alternatif çözümlere duyulan gereksinim dolayısıyla, uzlaştırmanın kapsamının yalnızca şikâyete tâbi suçlarla sınırlı olması doktrinde eleştirilmiş ve uygulamada diğer bazı suçların da bu kapsama alınması talebi söz konusu olmuştur. Kanun koyucu bu eleştiri ve talepleri göz ardı etmemiş ve hem 5560 hem 6763 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerle, şikâyete bağlı olmasalar dahi bazı suçları uzlaştırma kapsamına almıştır.

6763 sayılı Kanun ile değişik CMK m. 253/1 hükmüne göre; kasten yaralama (3. fıkra hariç olmak üzere TCK m. 86 ve 88), taksirle yaralama (TCK m. 89), tehdit (TCK m. 106/1), konut dokunulmazlığının ihlali (TCK m. 116), hırsızlık (TCK m. 141), dolandırıcılık (TCK m. 157), çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (TCK m. 234) ve ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (4. fıkra hariç olmak üzere TCK m. 239) suçları şikâyete tâbi olmamakla birlikte uzlaştırma kapsamındadır.

Şikâyete tâbi bir suç, aksi kanunda belirtilmediği sürece uzlaştırma kapsamındadır. Kanun koyucu bazı suçları, şikâyete tâbi oldukları hâlde uzlaştırma kapsamı dışında bırakmıştır. Örneğin, cinsel taciz suçu şikâyete tabi olduğu halde cinsel dokunulmazlığa karşı suç olduğundan uzlaştırma kapsamı dışındadır (CMK m. 253/3).

Bir suçun temel hali ile nitelikli hali şikayete tabi olmak bakımından birbirinden farklı özellik taşıyabilir. Bu durumda isnad olunan suçun, suç tipinin temel halini mi yoksa nitelikli halini mi oluşturduğuna dikkat edilmelidir. Suçun hangi hali şikâyete tabi ise ancak o suç uzlaştırma kapsamındadır.

Türk Ceza Kanunu’nda şikâyete tabi suçlar; m. 11/2, 12/2, 86/2, 89 (suçun bilinçli taksir ile işlenmesi hariç), 102/1, 102/2 (suçun eşe karşı işlenmesi hâlinde), 103/1 (failin çocuk olması ve fiilin sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde), 104/1, 105, 106 (tehdidin malvarlığına yönelmesi halinde), 116/1 (suçun hırsızlık amacıyla işlenmesi hariç), 116/2, 117/1, 123, 131 (suçun kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla işlenmesi hariç), 132, 133, 134, 144, 146, 151 (suçun hırsızlık amacıyla işlenmesi hariç), 154, 155, 156, 157 (suçun bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi hâlinde), 160, 167 (bu maddede sayılan suçların haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi hâlinde), 209, 233, 234/3, 239/1, 340/2, 341 ve 342/2 hükümlerinde yer alan suçlardır.

Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenmeyen suçlar da şikâyete tâbi olmaları kaydı ile uzlaştırma kapsamındadır. Örneğin, 05.12.1951 tarihli ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu m. 71 hükmünde düzenlenen suçlar, 22.12.2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesinde düzenlenen suçlar.

Suça Sürüklenen Çocuklar Hakkında Uzlaştırmanın Kapsamı

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu m. 1 gereğince çocuk, daha erken yasta ergin olsa bile, on sekiz yasını doldurmamış kişidir. Kanunda çocuk hukuku ilkelerine uygun olarak “suçlu çocuk, suç işlemiş çocuk” ifadelerinin kullanılmasından özellikle kaçınılmıştır. Bununla birlikte, kanunların suç olarak tanımladığı fiili işleyen çocuklar bakımından kullanılacak ifade, terim sorununu da çözmek amacıyla kanunda “suça sürüklenen çocuk”şeklinde tercih edilmiştir.

Çocuk Koruma Kanunu m. 3’e göre korunma ihtiyacı olan çocuk, bedensel, zihinsel, ahlakî, sosyal ve duygusal gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan, ihmal veya istismar edilen yahut suç mağduru çocuktur (ÇKK m. 3/1-a-l). Suça sürüklenen çocuk ise, Kanunlarda suç olarak tanımlanan bir fiili işlediği iddiası ile hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan veya işlediği fiilden dolayı hakkında güvenlik tedbirine karar verilen çocuktur (ÇKK m. 3/1-a-2).

Uzlaştırmanın tarafı olabilmek için ceza ehliyetinin varlığı gerekmektedir. Bu itibarla on iki yaşından küçükler (TCK m. 31/1), on iki yaşını doldurmuş ancak on beş yaşını doldurmamış olmakla beraber işledikleri fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayanlar veya davranışlarını yönlendirme yeteneği yeterince gelişmeyenler (TCK m. 11/2), on beş yaşından küçük sağır ve dilsizler (TCK m. 33), akıl hastalıkları dolayısıyla işledikleri fiillerin anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya davranışlarını yönlendirme yeteneklerini önemli ölçüde kaybetmiş olan kişiler (TCK m. 32/1) ceza ehliyetine sahip değillerdir. Bu kişiler hakkında kovuşturma yapılamayacağından, haklarında uzlaştırma hükümlerinin uygulanması da mümkün değildir. Bunlar hakkında güvenlik tedbirlerine hükmedilebilecek olmasının önemi bulunmamaktadır.

24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun, faili suça sürüklenen suçlar bakımından uzlaştırmanın kapsamını genişletmiştir. Buna göre; suça sürüklenen çocuklar bakımından mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla ayrıca üst sınırı 3 yılı geçmeyen hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda da uzlaştırma girişiminde bulunulur (CMK m. 253/1, CMUY m. 8/2). Ancak CMK m. 253/3 hükmü gereği, suça sürüklenen çocuklar tarafından işlense dahi cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar ve mağduru kamu hukuku tüzel kişisi olan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilemez. Aynı şekilde, suça sürüklenen çocuğun birlikte işlediği iddia olunan iki suçtan birinin uzlaştırma kapsamında olması diğerinin uzlaştırma kapsamında olmaması halinde her iki suç açısından uzlaştırma uygulanmaz.

12-15 yaş grubunda olup algılama yeteneği var olan ve davranışlarını yönlendirme yetenekleri bulunanlar ile 15-18 yaş grubunda olan kişilerin cezaî sorumlulukları mevcuttur; ancak haklarında ceza indirimi uygulanır. Bu kişilerin işledikleri suçlarla ilgili olarak uzlaştırma hükümlerinin uygulanması mümkündür. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması hâlinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır (CMK m. 253/4).

Sağır ve dilsiz kişilerin durumu da yaşa göre belirlenmiştir. TCK m. 33 gereğince sağır ve dilsiz kişilerin kusur yeteneklerinin incelenmesi TCK m. 31 ’deki gibi yaşa endekslenmiştir. Buna göre 15 yaşından küçük sağır dilsizlerin cezaî ehliyetleri bulunmamaktadır. Bu kişiler ile ilgili kovuşturma yapılamayacağından uzlaştırma usulünün uygulanması da mümkün değildir. 15-18 yaş grubunda olup algılama yeteneği var olan ve davranışlarını yönlendirme yetenekleri bulunan sağır dilsiz kişiler ile 18-21 yaş grubunda olan sağır dilsiz kişilerin cezaî sorumlulukları mevcuttur; ancak haklarında ceza indirimi uygulanır. Bu kişilerin işledikleri suçlarla ilgili olarak uzlaştırma hükümlerinin uygulanması mümkündür.

Uzlaştırma Kapsamında Olmayan Suçlar

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar, uzlaştırmanın kapsamı dışında olduğundan Türk Ceza Kanunu m. 102/1,102/2 (suçun eşe karşı işlenmesi hâlinde), 103/1 (failin çocuk olması ve fiilin sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde), 104/1 ve 105 hükümlerinde yer alan suçlar, şikâyete tabi oldukları hâlde uzlaştırma kapsamı dışındadır.

Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun m. 340/2 ve 341 hükümlerinde düzenlenen suçlarda şikâyet hakkı yabancı devlete tanındığından, kamu tüzel kişisine karşı işlenmiş suç niteliğindeki bu suçlarda uzlaştırma söz konusu değildir.

Özel ceza kanunlarında bir suç re’sen takip edilen bir suç olarak düzenlenmişse, bu suç bakımından uzlaştırma usulünün uygulanabilmesi için kanunda açıkça o suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun belirtilmesi gerekir. Özel ceza kanununda bir suç şikayete tabi olarak düzenlenmişse, bu durumda o suçun uzlaştırma kapsamında olmadığı açıkça düzenlenmemişse o suç uzlaştırma kapsamındadır. Örneğin, 5941 sayılı Çek Kanunu m. 5/1 hükmünde düzenlenen karşılıksız çek keşide etme suçu şikâyete tâbi olmakla beraber uzlaştırma kapsamında değildir. Çek Kanunu m. 5/10’da “Birinci fıkrada tanımlanan suç nedeniyle, önödeme, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler uygulanmaz” şeklinde açık hüküm yer almaktadır.

Uzlaştırma Kapsamındaki Bir Suçun Kapsamda Olmayan Bir Suç İle Birlikte İşlenmesi

Aralarında yer veya zaman birlikteliği bulunan veya aynı amaç kapsamında işlenen birden fazla suçun tamamı uzlaştırma kapsamında ise, her bir suç bakımından ayrı ayrı uzlaştırma hükümleri uygulanır. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde ise uzlaştırma hükümleri uygulanmaz (CMK m. 253/3). Bu hükme göre; birlikte işlenmeleri sebebiyle soruşturması veya kovuşturması birlikte yürütülen suçlardan birinin uzlaştırma kapsamında olmaması hâlinde diğer suç bakımından da uzlaştırma usulü uygulanamaz.