Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Kanun Yolunun Belirlenmesinde Yanılma

KANUN YOLUNUN BELİRLENMESİNDE YANILMA

Madde 264 – (1) Kabul edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, baş­vuranın haklarını ortadan kaldırmaz.

Bu hâlde başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie gönderir.

Yasal koşulları taşıyan bir başvuruda kanun yolunun türü veya başvurulan merciin belirlenmesinde yanılgı olmuş ise bu yanılgının başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı düzenlenmiştir. Ancak başvurunun diğer hususlar ba­kımından hukuken geçerli olması gerekir. Bu kural “süre içinde olmak koşulu ile yanlış kapı çalınabilecektir” şeklinde açık­lanmıştır. Bu durumda yanılgı sonucu başvurulan merci, başvuruyu derhal yetkili ve görevli olan mercie gönderecek­tir. Örneğin istinaf yolu açık olan bir karara karşı itiraz yolu­na başvurulmuşsa, başvuranın hakkı ortadan kalkmayacak ve itiraz mercii başvuruyu görevli ve yetkili istinaf merciine gönderecektir.

Anayasamızın 40/2, CMK’nm 34/2, 40/2, 231/2, 232/6. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarında ilgililerin karara karşı başvurma hakkı olup olmadığı, varsa kanun yolu, süresi, mercii ve şeklinin açıkça gösterilmesi zorunludur.

Kanun yoluna başvurma hakkı olan tüm süjelerin, kanun yolunun türü ve merciinde yanılması veya yanıltılması halin­de, CMK’nm 264. maddesi gereğince başvuranın hakkı orta­dan kalkmaz.

Ancak, kanun yoluna başvurma süresi, sürenin hangi ta­rihten itibaren işlemeye başlayacağı ve başvurunun şekli konu­sunda bir yanılma veya yanıltma söz konusu olursa, sorunun CMK’nın eski hale getirmeye ilişkin 40. maddesi uyarınca ele alınması gerekir. CMK’nm 40. maddesine göre, kusuru ol­maksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme iste­minde bulunabilir. Kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de kişi kusursuz sayılır (CMK m.40/2).

CUMHURİYET SAVCISININ  KANUN YOLUNA BAŞVURU SONUCUNUN KAPSAMI

Madde 265 – (1) Cumhuriyet savcısı tarafından aley­hine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine bozula­bilir veya değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda, yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez.

Cumhuriyet savcısı kanun yollarına şüpheli veya sanık aleyhine başvurabileceği gibi lehine de başvurabilir. Cumhuriyet savcısı tarafından şüpheli veya sanık aleyhine kanun yollarına başvurulması durumunda, karar şüpheli veya sanık le­hine bozulabilir, değiştirilebilir. Bu durum katalarnın başvurusunda da geçerlidir. Savcı gibi hareket eden katılanın, karar aleyhine tek başına kanun yollarına başvurması halinde dahi l.ırar sanığın lehine bozulabilir ancak bu kural vekalet ücreti gibi şahsi haklara uygulanmamalıdır.

Ancak Cumhuriyet savcısı kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda, yeniden verilen hüküm, önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez. Bu kural istinaf (CMK m.283), temyiz (CMK m.307/4), kanun ya­rarına bozma (CMK m.309/4-b) ve yargılamanın yenilenmesi (( MK m.323/2) kanun yollarına ilişkin olarak düzenlenmiş olup, CMK’nın 265. maddesi ise Cumhuriyet savcısı tarafından sanığın lehine kanun yollarına başvurulduğunda, yeniden verilecek kararın sanığın aleyhine sonuç doğurmamasını ifade eder.

Aleyhe değiştirmeme yasağı kuralının konusunu oluştu­ran daha ağır cezaya hükmolunmaması kavramı geniş yorumlanmalıdır. Bu nedenle ilk hükümde öngörülen cezaya bağımlı ve doğal bütün sonuçları, ek cezalar/yan cezalar da bu kural kapsamındadır.

Kanunun bu açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere; yaptırımı ve sonuçlarını aleyhe değiştirme yasağının kapsamı yalnızca ceza miktarı ile sınırlıdır. Kanun koyucu suçun niteli­ği veya adı yönünden sanık yararına kazanılmış bir hak tanı­mamıştır. Erteleme kurumu da aleyhe değiştirme yasağı kura­lının kapsamına girer.

Cumhuriyet savcısının kanun yollarına başvurusunun sanığın lehine mi yoksa aleyhine mi olduğu açıkça belirtilme­lidir. Zira Cumhuriyet savcısı sanığın lehine yaptığı kanun yolu başvurusundan onun rızası olmadan vazgeçemez (CMK m.266). Cumhuriyet savcısının başvurusunun sanığın lehine mi yoksa aleyhine mi olduğunu belirtmediği hallerde, Yargı­tay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 17/12/1930 tarihli ve 26/32 sayılı kararı uyarınca başvurusunun sanığın lehine olduğu kabul edilmelidir.

KANUN YOLUNA BAŞVURUDAN VAZGEÇİLMESİ VE ETKİSİ

Madde 266 – (1) Kanun yoluna başvurulduktan sonra bundan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilin­ceye kadar geçerlidir. Ancak, Cumhuriyet savcısı tara­fından sanık lehine yapılan başvurudan onun rızası olmaksızın vazgeçilemez.

Müdafiin veya vekilin başvurudan vazgeçebilmesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır.

150 nci Maddenin ikinci fıkrası uyarınca, kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yo­lundan vazgeçildiğinde şüpheli veya sanık ile müdafiin iradesi çelişirse müdafiin iradesi geçerli sayılır.

Kanun yolundan vazgeçme ya da feragat; başvurma hakkı doğduktan sonra, başvurma süresi içerisinde, kanun yoluna başvurulmadan bu hakkın kullanılmayacağının açıklanmasını, başvurunun geri alınması ise kanun yoluna başvurduktan sonra bundan dönülmesini ifade eder.

CMK’nın 266. maddesinde kanun yolundan vazgeçme (feragat) düzenlenmemiş olup, başvurulduktan sonra bu başvurunun geri alınması düzenlenmiştir. Ancak maddede başvurunun geri alınması anlamında, “kanun yoluna başvurulduk­tan sonra bundan vazgeçilmesi” tabiri kullanılmıştır.

Maddenin gerekçesinde de, 1412 sayılı CMUK’un 295. maddesinde yer alan kanun yoluna başvuru hakkından vaz­geçmenin benimsenmediği yalnızca başvurduktan sonra geri almanın düzenlendiği açıkça belirtilmiştir.

Bizim de katıldığımız görüşe göre, Kanunumuzda ka­nun yolundan feragat düzenlenmediği için, daha önce kanun yolundan feragat ettiğini bildiren kişinin başvuru süresi dol­madan kanun yoluna başvurması mümkündür. Yargıtay da sanığın feragat niteliğindeki dilekçesinden sonra müdafisinin süresi içerisinde yaptığı temyiz başvurusunun geçerli olduğu­na ve incelenmesi gerektiğine karar vermiştir.

CMK’nın 266. maddesindeki kanun yolundan vazgeçil­mesine ilişkin düzenleme olağan ve olağanüstü tüm kanun yollarım kapsayan genel bir hükümdür.

Maddenin birinci fıkrasının açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, kanun yoluna başvurulduktan sonra bun­dan vazgeçilmesi, mercii tarafından karar verilinceye kadar geçerlidir.

Cumhuriyet savcısı tarafından sanık lehine yapılan baş­vurudan sanığın rızası olmadan vazgeçilemez. Çünkü sanık, Cumhuriyet savcısının başvurusuna güvenerek kendisi temyiz başvurusunda bulunmamış, bu nedenle kanuni başvuru süre­sini geçirmiş olabilir. Sanığın rızası olmadan savcının lehe olan başvurusunu geri alması kabul edilirse sanık bundan zarar görebilir. Ancak Yargıtay Ceza Genel Kurulu, olağan ka­nun yollarında Cumhuriyet savcısının sanık lehine yaptığı başvuru için kabul edilen bu istisnai düzenlemenin, olağanüs­tü kanun yolu olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının ihra­mda (CMK m.308) uygulanmasının mümkün olmadığına ka­im vermiştir.

Müdafinin veya vekilin, kendisinin veya bizzat şüpheli ve sanığın ya da mağdurun yaptığı başvurudan vazgeçebil­mesi, vekâletnamede bu hususta özel yetkili kılınmış olması koşuluna bağlıdır (CMK m.266/2). Müdafi birden çok ise yetkisi olan birisinin yapılan başvurudan vazgeçmesi yeterli ve geçerlidir.

Onsekiz yaşını doldurmamış olması, kendisini savuna­mayacak derecede malul veya sağır ve dilsiz olması nedeniyle CMK’nın 150. maddesinin 2. fıkrası uyarınca kendisine müdafi atanan şüpheli veya sanıklar yararına kanun yoluna başvurulduğunda veya başvurulan kanun yolundan vazgeçildiğin­de şüpheli veya sanık ile müdafisinin iradesi çelişirse müdafinin iradesi geçerli sayılır (CMK m. 266/3). CMK’nın150/2 maddesi uyarınca şüpheli veya sanığa müdafi atanması gereken durumlarda, şüpheli veya sanık kendisi bir müdafi seçmiş ise bu müdafi açısından da aynı kural geçerli olmalı­dır. Ancak, alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada CMK’nın 150/3. maddesi uyarınca atanan zorunlu müdafi yö­nünden CMK’nın 266/3. maddesinde öngörülen kuralın geçer­li olmadığı ve bu durumda şüpheli veya sanık ile müdafisinin iradesinin çelişmesi halinde, şüpheli veya sanığın iradesine üstünlük tanınması gerektiğini düşünüyoruz.

Yargıtay, şüpheli veya sanık için CMK’nm 150/2. maddesi uyarınca atanan müdafi için öngörülen CMK’nın 266/3. mad­desinin, ayırt etme gücü bulunmayan küçük mağdur için CMK’nın 234/2. maddesi uyarınca atanan zorunlu vekiller hak­kında da kıyasen uygulanması gerektiğine karar vermiştir.

Başvurudan bir kez vazgeçildikten sonra bundan geri dö­nülmesi mümkün değildir.