Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Avukatlık ücret sözleşmelerindeki cezai şartın geçerlili olup olmadığına ilişkin Yargıtay kararları

Avukatlık ücret sözleşmelerindeki cezai şartın geçerlili olup olmadığına ilişkin Yargıtay kararları

Özet: Henüz kendisine dava açılması talimatı ve vekaletname verilmeyen, dolayısı ile hukuki yardıma başlamayan davacı avukatın sözleşmenin anılan hükmünden yararlanarak ücreti talep hakkının varlığı kabul edilmemelidir. avukatlık
ücret sözleşmesinde izale-i şuyu davasının davacı avukat tarafından takip etmesi kararlaştırılmış ise de, vekaletname verilerek henüz davayı takip talimatı verilmediği anlaşılmaktadır. Olayda, 174. madde hükmünün uygulanması imkanı bulunmadığına göre, sözleşmenin anılan koşulu BK.396. maddesi uyarınca geçersizdir, davacı avukata avukatlık ücretini talep hakkını vermez.

Somut olayda, davalı taraf, sözleşmenin imzalanmasından sonra, dava açmaktan vazgeçmiş ve davacıya vekaletname vermemiştir.
Taraflar arasında yapılan “Avukatlık Ücret Sözleşmesi” başlığı altında yapılan sözleşmenin 7. maddesinde “Müvekkilin bu sözleşmenin akdinden sonra, vekalet vermemesi, dosyasını geri alması durumunda avukat sözleşmeyi haklı sebebe dayanarak bozabilir. Bu durumda, sözleşmede belirtilen ücretin tamamı avukatın ilk isteminde derhal ödenir.” Mahkeme davanın kabulüne ilişkin kararının gerekçesini sözleşmenin bu hükmüne dayandırmıştır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunun 164. maddesi uyarmca “Avukatlık ücreti avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblağı veya değeri ifade eder”. Hukuki yardımda bulunmayan avukat avukatlık ücreti talep edemez.
Borçlar Kanununun 396. maddesi uyarınca “vekaletten azil ve ondan istifa her zaman caizdir.” Bu hükme göre müvekkil vekile azletmek hakkından, vekil de istifa edebilmek hakkından önceden vazgeçemez. Anılan hükmün emredici olması nedeni ile buna bağlı olan ceza koşulu da geçersizdir.
Ne var ki, Avukatlık Kanununun 174. maddesinde ise “Avukatlık azli halinde ücretin tamamı verilir.” Bu hüküm de yasal ceza koşuludur. Avukat ve müvekkil arasındaki avukatlık sözleşmesi hukuki ilişkisinde BK.nun 396. madde hükmü uygulanmayıp Avukatlık Kanununun 174. maddesinin uygulanacağı açıktır. Dolayısı ile anılan 174. maddenin uygulanabilmesi halinde vekil eden ücretin tamamını ödemekle yükümlüdür. Ancak, Avukatlık Kanununun 174. maddesinin uygulanabilmesi için de avukatın hukuki yardımı yapması yahut ücrete hak kazanacak biçimde hukuki yardımının bir bölümünü sağlaması gerekir. Aksi halde, avukatın ücrete hak kazandığından sözedilemez. Zira, Avukatlık Kanununun 174. maddesi avukatın ücretinin teminat altına alınması amacını taşır. Henüz ücrete hak kazanmamış avukat 174. maddede yer alan “Ücretin tamamı verilir” hükmünden yararlanamaz. Taraflar arasındaki hukuki ilişkide Avukatlık Kanununun 174. maddesi uygulanmadığı takdirde ise BK.nun 396. maddesi uygulanmalı, henüz kendisine dava açılması talimatı ve vekaletname verilmeyen, dolayısı ile hukuki yardıma başlamayan davacı avukatın sözleşmenin anılan hükmünden yararlanarak ücreti talep hakkının varlığı kabul edilmemelidir.
Nitekim, Avukatlık Kanununun 165. maddesi uyarınca “sulh veya her ne suretle olursa olsun taraflar arasında anlaşmayla sonuçlanan ve takipsiz bırakılan işlerde her iki taraf avukata ücretinin ödenmesi hususunda müteselsil borçlu sayılırlar.” Görüldüğü üzere bu hükmün uygulanabilmesi açılmış bir dava olmasına bağlıdır. Avukatlık Kanununun avukatlık sözleşmesi başlığını taşıyan II.kısım md.163 ve avukatlık ücretini tanımlayan 164, 165 ve anılan 174. maddenin 1.fıkrası birlikte yorumlanmalıdır. Böyle olunca sulh yahut anlaşma amacıyla feragat ve kabul halinde ücretin tamamından müteselsilen sorumlu olması için dava açılması; azil halinde “ücretin tamamı verilir” yasal cezai koşulun uygulanabilmesi için de hukuki yardımın başlaması; yani dava açma üstlenilmiş ise davayı takip için hukuki yardım amacıyla gerekli hazırlıkların tamamlanmış olması gerekir. Somut olayda ise, avukatlık
ücret sözleşmesinde izale-i şuyu davasının davacı avukat tarafından takip etmesi kararlaştırılmış ise de, vekaletname verilerek henüz davayı takip talimatı verilmediği anlaşılmaktadır. Olayda, 174. madde hükmünün uygulanması imkanı bulunmadığına göre, sözleşmenin anılan koşulu BK.396. maddesi uyarınca geçersizdir, davacı avukata avukatlık ücretini talep hakkını vermez.
Davanın reddi gerekir. (Y. 3. HD. 27.5.2008, 2008/6473 – 2008/9508)

Özet: Haksız azli nedeniyle Avukatlık Kanununun 174/2. maddesine göre ücretin tamamını talep etme hakkı bulunmakta ve taraflar arasındaki avukatlık ücret sözleşmesi esas itibarıyla geçerli ise de azil nedeniyle %25 cezai şart ödenmesine ilişkin hüküm Avukatlık Kanunu ve BK nun 19. maddesi hükmüne göre geçersiz, yok hükmündedir.

Taraflar arasında düzenlenen 26.12.2008 tarihli avukatlık ücreti sözleşmesine göre ücret, Vakıflar Bankası Sandığı aleyhine açılacak davalardan alınacak toplam bedelin %10’u ve mahkemece hükmedilecek vekalet ücretinin tamamı olarak belirlenmiş, 5. maddesinde “îş sahibi avukatın yetkilerine tecavüz eder, işini kovuşturma olanağı vermez yahut sözleşmeyle yüklendiği vecibelerden birini yerine getirmezse avukat sözleşme sonuna kadar ki ücretinin tamamını ve %25 cezai şartı ödemek zorunda kalır.” şeklinde kararlaştırılmıştır. Davacı avukat sözleşmede belirtilen davayı açtığı halde haksız olarak azledildiği gerekçesi ile cezai şart alacağının da tahsilini talep etmiştir. Dosya kapsamından davacının haklı sebeple azledildiğine ilişkin bilgi ve delil bulunmadığı gibi azlin haksız olduğu mahkemenin de kabulündedir. Davacının haksız azli nedeniyle Avukatlık Kanununun 174/2. maddesine göre ücretin tamamını talep etme hakkı bulunmaktadır. Taraflar arasındaki avukatlık ücret sözleşmesi esas itibarıyla geçerli ise de azil nedeniyle %25 cezai şart ödenmesine ilişkin hüküm Avukatlık Kanunu ve BK nun 19. maddesi hükmüne göre geçersiz, yok hükmündedir. Zira avukatlık ücret sözleşmesinin tarafları kanunlar çerçevesinde akit düzenleme serbestisine sahip iseler de, avukatlık hizmetinin ve vekalet aktinin niteliği gereği avukatın özenle iş görme ve hesap verme borcunun ortadan kaldırılmasına sebep olabilecek nitelikte, müvekkilin ileride gerekti¬ğinde kullanabileceği azil hakkından vazgeçmesi, hesap soramaması sonucunu doğuran hükümler konulamaz. Bu nedenle mahkemece davacının cezai şart alacağının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde, bu kısım alacak için de takibin kısmen deva¬mına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 12.9.2013, 2013/16201 – 2013/21325)

Özet: Avukata işten el çektirilmesi halinde 10.000TL ödeneceğine ilişkin cezai şart  geçersizdir
Dava, haksız azil nedeniyle sözleşmede kararlaştırılan ücretin tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali isteğine ilişkindir. Taraflar arasındaki 16.8.2010 tarihli “Vekalet Ücreti Sözleşmesi” başlıklı sözleşmenin “Ücret” başlıklı kısmında “İşbu sözleşmede vekalet ücreti maktu/nispi olarak belirlenmiştir. Nispi ise, yasal vekalet ücreti hariç olmak üzere, dava ve takip konusu alacağın toplamının %25’i oranında avukatlık ücreti ödenecektir. Avukat işten el çektirilmesi halinde (azil vs.) 10.000YTL avukatlık ücreti ödenecektir.” hükmü bulunmaktadır. Görüldüğü üzere, sözleşmede davalının davacıya azil vs. ile işten el çektirmesi halinde davacı avukata 10.000TL avukatlık ücreti ödeneceği öngörülmüştür. Oysa ki vekalet sözleşmesi, karşılıklı güvene dayalı bir sözleşme olup, güven, sözleşmenin önemli bir özelliğini teşkil eder. Bu nedenle taraflardan her biri, sözleşmeyi her zaman feshedebilir. (Yasada bu durumda vekil ve müvekkile tanınan hak ve yükümlülükler saklıdır.) Nitekim Borçlar Kanununun 396. maddesinde “vekaletten azil ve ondan istifa, her zaman caizdir.” hükmü bulunmakta olup, emredici nitelikteki bu hüküm gereğince müvekkil, vekilini her zaman azletmek hakkından, vekil de her zaman istifa edebilmek hakkından önceden vazgeçemez. Bunun aksini öngören sözleşmeler geçersiz olduğu gibi, istifa ve azil hakkını zorlaştıran kararlaştırmalar da geçersizdir. (Bkz. Dairemize ait aynı yöndeki 1997/7395 E. 1997/8923 K. sayılı 7.11.1997 tarihli karan)0 halde dava konusu olayda sözleşmenin az yukarıda belirtilen avukata işten el çektirilmesi halinde 10.000TL ödeneceğine ilişkin kararlaştırma da geçersizdir. 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 164/4. maddesinde “Avukatlık ücretinin kararlaştırılmamış olduğu veya taraflar arasında yazılı ücret sözleşmesinin bulunmadığı yahut ücret sözleşmesinin belirgin olmadığı veya tartışmalı olduğu veya ücret sözleşmesinin ücrete ilişkin hükmünün geçersiz sayıldığı hallerde; değeri para ile ölçülebilen dava ve işlerde asgari ücret tarifelerinin altında olmamak koşuluyla ücret itirazlarım incelemeye yetkili merci tarafından davanın kazanılan bölümü için avukatın emeğine göre ilâmın kesinleştiği tarihteki müddeabihin değerinin yüzde onu ile yüzde yirmisi arasındaki bir miktar avukatlık ücreti olarak belirlenir. Değeri para ile ölçülemeyen dava ve işlerde ise avukatlık asgari ücret tarifesi uygulanır.” hükmü bulunmaktadır. Öyle olunca mahkemece azil haksız kabul edildiğine göre dava konusu sözleşme hükmü de geçersiz kabul edilmek suretiyle davacı avukatın yukarıda anılan yasa hükmü uyarınca isteyebileceği vekalet ücreti hesaplanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile geçersiz sözleşme hükmüne dayanılarak yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 16.5.2013, 2013/8249 – 2013/12850)

Özet: Avukatlık ücret sözleşmesine göre, geciken her bir ödeme için yıllık %25 gecikme tazminatı ödenmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu gecikme tazminatının, cezai şart niteliğinde bulunduğunun kabulü gereklidir. Davalı tacir olmadığından, BK.nun 161/son maddesi gereğince cezai şartın fahiş olması halinde ise tenkisi gereklidir.

Her ne kadar mahkemece, 8.435.00.TL cezai şart üzerinden de itirazın iptaline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiş ise de; Taraflar arasında imzalanan 31.1.2007 tarihli Avukatlık ücret sözleşmesine göre, geciken her bir ödeme için yıllık %25 gecikme tazminatı ödenmesinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır. Bu gecikme tazminatının, cezai şart niteliğinde bulunduğunun kabulü gereklidir. Davalı tacir olmadığından, BK.nun 161/son maddesi gereğince cezai şartın fahiş olması halinde ise tenkisi gereklidir. Ceza koşulunun fahiş olup olmadığı, tarafların iktisadi durumu, özel olarak borçlunun ödeme kabiliyeti ile beraber, borçlunun borcunu yerine getirmemiş olması nedeniyle sağladığı menfaat, kusur derecesi ve borca aykırı davranışın ağırlığı ölçü alınarak tayin edilmeli ve hüküm altına alınan ceza miktarı, hak, adalet ve nesafet kurallarına uygun olarak tespit edilmelidir. Dava konusu olayda, tüm bu olgular dikkate alındığında, cezai şartın fahiş olduğunun kabulü gerekir. O halde, sözleşmede öngörülen yıllık %25 cezai şarttan da BK’.nun 161/son maddesi gereğince indirim yapılarak davalının sorumlu tutulması gerekirken, mahkemece az yukarıda yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 6.2.2013, 2012/20839 -2013/2367)