Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Tehdit Suçunun Cezası Ne Kadar?

Tehdit Suçunun Cezası Ne Kadar?

Tehdit ve Kavgada Kızgınlıkla Söylenen Sözler

Öfke kastı kaldıran bir husus değildir.Tehdidin suç oluşturması için, katılan üzerinde ciddi bir korku oluşturacak elverişlilikte olup olmadığı araştırılmaldır.

1-)Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez.Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur.Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın ) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilir ise de, kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir. Bu bağlamda, sanığın yakınana yönelttiği seni öldüreceğim biçimindeki sözlerin tehdit suçunu oluştuur;(4CD. 13.6.2006 tarih ve Esas No:2005/6095 Karar No:2006/12388 )

2-)Tehdit suçunda öfkeninin suç kastını kaldıran bir etkisi bulunmamaktadır. Tehdidin;

a-) Ciddi olup olmadığı,

b-) Geçekleşme ihtimali olup olmadığı;

c-)Katılanın iradelerini etkileme dereceleri;

Tartışılıp değerlendirilmelidir.Tartışma sırasında sarf edilen sözlenrin tehdit iradesiyle olmayacağı varsayının kabulü yasal değildir.(2.CD 19.03.2009 tarihli ve 2008/17471,2009/14214 YKD Haziran 2009))

3-)Tehdit içerikli sözleri doğrulayan şahit ifadelerine itibar edilmemesinin gerekçeleri kararda gösterilmelidir.Öte yandan, tehdidin(threat) katılan üzerinde ciddi korku yaratacak elverişlilikte olup olmadığı olay ve koşullara belirlenmelidir.Kavga esnasındaki tehdit(threat) içerikli sözlerin tehdit iradesiyle olmayacağı varsayımın kabulü doğru değildir.(2.CD09.04.2009 tarihli ve 2008/19032Esas ve 2009/18866, YKD Haziran 2009)

4-)Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez. Tehdit suçunun manevi ögesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur.

Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir.

Bu açıklamalar doğrultusunda tüm kanıtlar tartışılıp değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken “sanığın tehdit sözlerini, kavga sırasında sinirle fevren söylediği ve yüklenen suç açısından kast ve taksirin bulunmadığı” biçimindeki yasal olmayan gerekçe ile sanığın beraatine karar verilmesi hukuka aykırıdır(4.CD 08.06.2010 tarihli ve Esas No:2008/14673 Karar No:2010/11147 sayılı içtihadı)

5-)Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez.

Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur.Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir.Bu açıklamaların ışığı altında sanığın kendisini terk eden mağdureye cep telefonu mesajıyla “sen başlattın bu harbi, çok kan akacak” şeklinde tehdit etmesinin TCY.nın 106/1. fıkra, 1. cümlesinde tanımlanan suçu oluşturduğu gözetilmeden “… mağdurenin kendisini terk etmesine sinirlenip kızgınlıkla mesaj çektiği…” gerekçesiyle, öfke, elem ve gazabı kastın oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulüyle beraat kararı verilmesi,hukuka a)ykırıdır(4.CD 25.01.2011 tarihli ve Esas No : 2008/21284 Karar No : 2011/227 künyeli içtihadı

6-)Tehdit fiili, kişinin ruh dinginliğini bozan, iç huzurunu, bilinç ve irade özgürlüğünü ihlal eden bir olgudur. Fiilin mağdur üzerinde ciddi bir korku yaratabilmesi açısından sonuç almaya objektif olarak elverişli, yeterli ve uygun olması gerekir. Ayrıca tehdidin somut olayda muhatap üzerinde etkili olması şart değildir. Bu nedenle mağdurun korkup korkmadığının araştırılması gerekmez.

Tehdit suçunun manevi öğesi genel kasttan ibaret olup suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek işlenmesini ifade eder. Olayda tasarlamanın varlığı aranmadığı gibi, saikin de önemi yoktur.

Kavga ve tartışma sırasında haksız bir fiilin kendisinde husule getirdiği şiddetli öfke ve elemin (gazabın) failin iradesini etkileyen bir etken olarak kusur yeteneğinde meydana getirdiği azalma nedeniyle koşulları varsa ancak yasal indirim nedeni olarak kabul edilebilmesi olanaklı ise de, önceden ilke boyutunda kastı kaldıran ve suçun oluşumunu engelleyen bir husus olarak kabulü mümkün değildir.

Yukarıda yapılan açıklamalara göre; incelenen dosyada; sanığın mağduru tehdit ettiğinin kabul edilmesine karşın, tehdit sözlerinin fevren söylenmesinin ve mağdurun korkmamasının suçun oluşumunu engellemeyeceği gözetilmeden, yasal olmayan gerekçelerle beraat kararı verilmesi,hukuka aykırıdır,(4.CD 22.02.2011 tarihli ve Esas No:2009/10485 Karar No:2011/2223 künyeli içtihadı)

Tehdit Suçu Yapılacak Bir Kötülüğün Mağdura İletilmesidir.

1-)5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 1. maddesine göre, tehdit suçunun oluşması için, kişinin kendisinin veya yakınının hayatına, vücüt ve cinsel dokunulmmazlığına yönelik saldırı gerçekleştireceğini karşı tarafa bildirmesi gerekir.

1-)Tehdit fiilinin, mağdurun kendisine veya mağdurun yakına yönelik olabilir.

2-)Tehdit suçu,mağdurun veya mağdurun yakının hayatına, vücüt ve cinsel bütünlüğüne yönelik olursa bu durumda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1. maddesi uygulanmalıdır.

3-)Tehdit etme fiili, söz, yazı, resim, sembol, tavır, başka şekilde mağdur veya mağdura iletilmek gıyabında yapılabilir.Kavga ortamında hiç bir söz söylemeden bıçak çekmek fiili tehdit suçunu oluşturur

4-)Tehdit suçunun, mağdurun hayatı, cinsel ve vücüt bütünlüğü dışında mal varlığı itibariyle büyük bir zarara veya sair bir kötülük yapacağından bahisle yapılmış ise bu durumda mezkur maddenin 106/1(2.cümle) uygulanması gerekir.

Tehdit Suçunun Çeşitleri

Tehdit suçunun çeşitleri aşağıda belirtilmşitir

1-) Silahlı Tehdit Suçu Tehdit suçu silahla irtikap edilirse cezası 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2(a) maddesi gereğince verilecek cezanın arttırılması gerekir.Ancak mağdur tabancanın kurusıkı olduğunu anlar ve failin üzerine yürürse silahın korkutucu etkisi olmadığından silahtan dolayı cezayı arttırmamak gerekir. Silahlı tehdit suçu, Silahlı tehdit suçu, 5237 sayılı T TCK 106/2(a) maddesinde tanzim edilmiş bağımsız bir suçtur.

2-)Gıyapta Tehdit. Tehdit suçu vicahen irtikap edilebildiği gibi, gıyaptada irtikap edilebilir . Ancak gıyapta tehdit suçunun olması için, failin ‘iletme kastının’ kastının olması gerekir. Failin, iletme kastı yoksa bu durumda gıyıpta tehdit suçu tekevvün etmez.4.CD 05.06.2006 tarihli ve 6926/11765 künyeli içtihadına göre, failin kastının, şahidin, mutat davranışının tehdit içiren sözleri gizli tutup hiç kimseye söylememek mi yoksa önlem açısından müşteki’ye söylemek mi olduğunun tetkik edilip şahsın kastı tespi edildikten sonra hüküm tesis edilmesi gerekir.Gıyapta yapılan tehdit suçunda, fail tehditin kendisine bildirildiği anda suç tekemmül etmiş olur.Failin tehdit suçunu da öğrendiği yer de suç mahallidir. Mesela fail, Alanya’da bulunan şahide telefon edip, Eleşkirt’te bulunan mağduru öldüreceğini söyleyip, şahitte durumu, Eleşkirt ilçesinde bulunan mağdura telefonla bildirmesi halinde suç mahalli Elekşkirt ilçesidir.

3-) Vicahen Yapılan tehdit. Tehdit suçu, genelde yüze karşı irtikap edilir. Bu durumda mağdur tehdit tehdit suçunu hemen öğrenmiş olur.suç yeri de aynı zamanda tehdit suçunun yapıldığı yerdir.Vicahen yapılan tehdit suçunda, tehdit suçuna şahit olanların tespit edilip dinlenmesi gerekir.

4-)Basit Tehdit suçu Basit tehdit suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1(2.cümlesi) maddesinde tanzim edilmiştir. Kişinin hayatı, sağlığı ve cinsel bütünlüğünün dışınada, haksız saldırı gerçekleştireceğinden bahisle yapılan tahdittir. Kişinin malına zarar verme bu kapsama girer veya sair kötülük yapacağını belirtme ku kapsamagirer. Basit tehdit suçu, uzlaşma kapasamındadır ve şikayete tabidir.

5-)Tehdit suçunun Temel şekli. Tehdit suçunun temel şekli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1(1.cümle) tanzim edilmiştir. Tehdit suçunun temel şekli kişinin hayatana, sağlına veya cinsel dokunulmazlığına bir saldırı yapılacağının bildirilmesidir. Tehdit suçunun temel şekli şikâyete tabi değildir. Uzlaşma kapsamında değildir.

6-)Nitelikli Tehdit Suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2. maddesinde tanzim edilmiştir. Tehdit suçunun vasıflı şekilleri tehdit suçunun silahla irtikap edilmesi, tehdit suçunun birden fazla kişiyle irtikap edilmesi, tehdit suçunun ikişinin kendini tanımmayacak hale koymak, imzasız mektupla irtikap edilmesi veya sair işaretlerle irtikap edilmesi ya da var olan veya varsayılın suç örgütlerinin güçlerini veya adlarını kullanarak tehdit suçunun işlenmesi halinde vasıflı tehdit suçu oluşur Nitelikli tehdit suçu bağımsız bir suçtur. tehdit suçunun ağırlaştırılmış şekli değildir. Altı sınırı iki yıl olarak tayin edilmiş bir suçtur. Nitelikle tehdit suçunun üst sınırı beş yıldır.

7-)Tehdit amacıyla kasten yaralama suçunun işlenmesi. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/3. maddesine göre tehdit amacıyla kasten yaralama suçunun işlenmesi halinde hem tehdit hem de kasten yaralama suçundan dolayı hüküm verilir.

8-)Tehdit Amacıyla mala zarar verme suçunun işlenmesi . Tehdit suçuyla nası ızrar suçunun irtikap edilmesi halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/3. maddesine göre gerçek içtima hükümleri tatbik edilerek hem mala zarar verme hem de tehdit suçundan dolayı hüküm tesis edilir.

9-)Tehdit amacıyla kasten adam öldürme suçunun işlenmesi Tehdit amacıyla kasten adam öldürme suçunun irtikap edilmesi halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/3. maddesine göre hem tehdit hem de adam öldürme suçundan ceza verilir.Yani gerçek içtima hükümeleri tatbik edilir

10-)Tehdit suçunun aynı anda birden fazla hailnini birliket irtikap edilmesi. Tehdit suçunun aynı anda birden fazla halinin irtikap edilmesi halinde, en fazla cezayı gerektiren halden hüküm kururulur .Ancak 61. madde gereğince alt sınırdan uzaklaşılır.

11-)Tehdit suçunun teselsülen irtikap edilmesi. Tehdit suçunun teselsülen irtikap edilmesi mümkündür. Bu durumda teselsül suça ilişkin hükümler tatbik edilir. Aynı amaç doğrultusunda bir kişinin farklı zamanlarda tehdit edilmesi halinde müteselsil suça ilişkin hükümler tatbik edilmesi gerekir.Aynğ şekildi, tek bir fiille birden fazla kişimin tehdit edilmesi halinde de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/2.maddesi gereğince zincirleme suç hükümlerinin tatbik edilmesi gerekir

Vasıflarına Göre Tehdit Suçları

Tehdit suçu, vasfına göre, basit(sair) tehdit suçu, tehdit suçu ve nitelikli tehdit suçu olarak ağırlığına göre başlıca üç gruba ayrılır.

1-)Basit tehdit suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1(2. cümlede) tanzim edilmiştir.Şikayete tabidir. Basit tahdit suçunun konusu mal varlığı itibariyle büyük bir zarara uğratmak veya sair bir kötülük vereceğinden bahisle yapılan tehdittir.Basit tehdit suçu, tehdit suçun, hafif halidir.Tartışma ortamında hiç bir sey söylemeden silah çekmek fiili, silahlı tehdit suçunu oluşturur.Basit Tehdit suçu altı aya kadar hapis veya adli para cezasını gerektirir.Basit Tehdit suçu müstakil bir suçtur ve sulh ceza mahkemesine dava açılır.Basit tehdit veya sair tehdit istisnai bir suçtur. Asıl olan mezkur maddenin 1. cümlesine mümas suçtur. Bundan dolayı ikincicümleye giren fiiller dar yorumlanmalıdır.

2-)Tehdit Suçunun Temel Şekli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1(1.cümlesinde) tanzim edilmiştir.Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücüt veya cinsel dokunulmazlığına saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit edilmesi halinde altı aydan iki yıla kadar hapis cezasıyla tecviz edilirTehdit suçu müstakil bir suçtur. asliye ceza mahkemesine dava açılır.

3-) Nitelikli Tehdit Suçu Tehdit suçun vasıflı halleri 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2. maddesinde tanzim edilmiştir.Mezkur fıkra ile tehdit suçunun nitelikli halleri bağımsız bir suç haline gitirilmiştir.Ceza iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıdır.Görevli mahkeme asliye ceza mahkemesidir. Yetkili mahkeme de mağdurun tehdit fiiline muttali olduğu yerdir. Mağdur telefonla veya mektupla yapılan tehtide nerede muttali olursa suç yeri orasıdır.

a-) Silahla yapılan Tehdit.Tehdit suçunun silahla irtikap edilmesi halinde verilen ceza arttırılır. Kavga ortamında, hiç bir tehdit edici söz söylemeden, silah teşhir edilmesi veya silah çekilmesi halinde, silahın korkutucu etkisi kullanıldığı için suç silahla irtikap edimiş sayılır

b-) İmzasız mektupla yapılan tehdit.Bu tehdit suçunu mağdur nerede öğrenirse suç yeri orasıdır.

c-) Hususi işaretlerle yapılan tehdit

d-)Kişinin kendini tanınmayacak hale koymak suretiyle yapılan tehdit

e-)Birden fazla kişi tarafından yapılan tehdit.

f-)Var olan veya varsayılan suç örgütlerinin korkutucu etkisinden yararlanarak yapılan tehdit

4-) Tehdit Suçunun Birden Fazla Şekliyle Birlikte İrtikap Edilmesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2. maddesinde belirtilen vasıflı unsurların birden fazla en iki hali bir araya gelerek tehdit suçu irtikap edilmesi halinde 61. maddeye göre temel cezanın tayininde dikkate alınması gerekir.Maskeli ve silahlı üç kişinin mağdureyi ölümle tehdit etmesi hâli misal olarak verilebilir.

5-)Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yarala ve nası ızrar suçlarının irtikap edilmesi halinde, hem tehdit hem de diğer suçlardan dolayı ceza verilir. Gerçek içtima hükümleri uygulanır.

Silahlı Tehdit Suçu Hakkında Umumi Malumat

Silahlı tehdit suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/2(a) maddesinde tanzim edilmiştir.

1-)Silahlı tehdit (nitelikli tehdit) suçunun tekemmül etmesi için, silahın mağdura tevcih edilmesi veya mağdura gösterilmesi yeterlidir.Ayrıca tehditi havi sözlerin söylenmesi zorunlu değildir.( 4.CD 13.10.2010 tarihli ve Esas No:2010/19048 Karar No:2010/16611 künyeli içtihadı)

2-)Silahla tehditte silahın kurusıkı olduğunun anlaşılması halinde, silahın korkutucu etkisi olmadığından silah nedeniyle arttırım yapılmamalıdır.

Silahlı Tehdit ve Amaç Dışı Bıçak Taşımak

1-)Silahla tehdit suçu, taşınması yasak olmayan bıçakla irtikap edilebilir. Mesela bir bir kişi sallama tabir edilen bir bıçakla bir kişiyi ölümle tehdit etmesi halinde hem silahlı tedit hem de amaç dışı bıçak taşıma suçları oluşur.

2-)Silahlı tehdit suçu, 6136 sayılı Kanunun 15/4. maddesine mümas sallama tabir edilen bir bıçakla irtikap edilirse, ilk önce sallamadan dolayı 6136 sayılı Kanunun 15/4. maddesi gereğince ön ödeme yapılması gekir. Daha sonra da silahlı tehdit (kavgada silah teşhir suretşyle hiç bir söz söylemeden) suçundan dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 106/1(2.cümle) delaletiyle mezkur Kanunun 106/2(a) maddesi gereğince işlem yapılması gerekir

Tehdit ve Çalışma Hürriyetini Tahdit

Sanığın, ticari faaliyeti engellemeye yönelik bir fiili tespit edilemezse suç, çalışma hürriyetini tahdit değil, silahla tehdit olur

Sanığın katılana ve işyeri çalışanlarına belli kimselerin bara alınmaması konusunda ihtarda bulunması işyerinde müşterileri rahatsız etmesi ve son olarak da işyerine gelerek üzerinde taşıdığı, kuru sıkı tabancayı işyeri çalışanı ayça özdemir’in önühdeki masaya kayarak müdahali çağırması biçimindeki fiili, çalışma hürriyetini tahdit değil; silahla tehdit suçunu oluşturur 4.CD 31.01.2011 tarihli ve Esas No:2008/22422 Karar No:2011/662 künyeli içtihadı)

Tehdit ve Kavgada Silah Teşhiri Suçu

5237 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi ile kavgada silah çekmek fiili suç olmaktan çıkmamıştır.Ancak fiil, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1(2.cümle) ve mezkur maddenin 2/(a). maddesinde tanzim edilen silahlı sair tehdit suçunu oluşturur.

1-)Kavga ortamında,tehdidi havi hiçbir söz söylenmese dahi bıçak teşhir edilmesi fiili, kavgaya katılanlara karşı irtikap edilmiş, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 106/2(a) maddesine mümas silahlı tehdit suçunu oluştur(4.CD 05.06.2006 tarih ve 2004/18525 esas,2006/11902 aynı mahiyette 07.06.2006 tarih ve 2004/16944 Esas ve 2006/12140 Sayılı kararı)

2-)Sanığın kavga sırasında cebinden çıkardığı çakı bıçağını herhangi bir söz söylemeksizin göstermek suretiyle işlediği mağdurlara yönelik ağır ve haksız zarara uğratmayı bildirme niteliğindeki eylemin silahla tehdit suçunu oluşturur( Esas No:2009/26675 Karar No:2010/20295 künyeli içtihadı

Tehdit ve Kavgada Silah Boşaltmak Suçları

Somut olayda, sanığın kavga sırasında silahını çıkartarak havaya ateş etmesi kavgaya katılan kişilere davranış yoluyla yapılmış eylemli bir tehdittir. Başka bir anlatımla, kişiler üzerinde öldürücü ve yaralayıcı etkisi herkes tarafından bilinen tabancanın herhangi bir hedef gözetilmeksizin havaya doğru ateşlenmesi, kavgaya katılmış bulunan kişilere yapılabilecek sair bir kötülüğün fiili olarak bildirimidir. Bu nedenle sanığın eylemi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 106/1-2. cümlesinde düzenlenen sair tehdit suçunu oluşturmakta olup, lehe yasa değerlendirmesinin bu madde ile 765 sayılı TCY’nın 466/2. maddesi arasında yapılması gereklidir.

Kavgada silah boşaltma suçundan sanık Mehmet Öztürk’ün beraatına ilişkin Kadıköy 2. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 26.09.2005 gün ve 295-784 sayılı hüküm o yer Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 06.11.2006 gün ve 4113-17737 sayı ile;“…olay günü sanığın, evlerinin önüne gelip oğluyla tartışmak için aşağıya çağıran ve beklemekte olan müştekileri korkutmak ve dağılmalarını sağlamak amacıyla ruhsatlı tabancası ile bir el havaya ateş etmesi şeklindeki eyleminin 5237 sayılı TCK’ nun l06. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde düzenlenen suçu oluşturup oluşturmayacağı tartışılarak bu suçu oluşturduğunun kabulü halinde 765 sayılı TCK’ nun 466/1. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nun l06. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde öngörülen cezalardan hangisinin lehe olduğu belirlenip lehe olan madde uyarınca ceza tayini, eylemin 5237 sayılı TCK’ nun l06. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde düzenlenen suçu oluşturmadığının kabulü halinde ise sanığın beraatına karar verilmesi gerekirken bu eylem yönünden değerlendirme yapılmadan kavgada silah boşaltmak suçunun 5237 sayılı TCK’ nda bağımsız bir suç olarak düzenlenmediği gerekçesi ile sanığın beraatına karar verilmesi…” gerekçesiyle oyçokluğuyla bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 14.05.2007 gün ve 1501-543 sayı ile,

“…yargılamanın devamı sırasında 765 sayılı TCY’ nın yürürlükten kaldırıldığı ve 5237 sayılı TCY’ nın yürürlüğe konulduğu belirtildikten sonra 5237 sayılı TCY’ nın da 765 sayılı TCY’ nın 466. maddenin karşılığını oluşturan bir düzenlemenin yer almadığı ve böylelikle suç tarihinden sonra yürürlüğe giren yasa ile eylemin suç olmaktan çıkarıldığı belirtilmiştir. Öyle ise Yargıtay Dairesinin bozma kararında belirtilen karşılaştırma yapılmış ve sonuçta yapılan değerlendirme ile beraat kararı verilmiştir. Buna karşın mahkememizce karşılaştırma yapılmamış gibi bozma kararı verilmesi yasaya ve usule uygun görülmediğinden…” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.

Bu hükmün de Kadıköy Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi nedeniyle dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istemli tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığa gönderilmesi üzerine Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 29.01.2008 gün ve 264-9 sayı ile;

“…Bozmadan önceki 21.06.2005 tarihli oturumda şikâyetçiler Kemal ve Nergül Görmüşoğlu ile Emre Atasoy’un talepleri üzerine Yerel Mahkeme tarafından davaya katılmalarına karar verilmiş ancak bir sonraki oturumda şikâyetinden vazgeçmesi nedeniyle Emre Atasoy’un müdahilliği CYY’nın 243. maddesi uyarınca hükümsüz kalmıştır. Kemal ve Nergül Görmüşoğlu’nun katılan sıfatlarının devam etmesine karşın bozma üzerine yokluklarında verilen direnme hükmü kendilerine tebliğ edilmemiştir.

Bu itibarla temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, direnme kararının katılanlara tebliği, verdikleri takdirde temyiz dilekçesinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 316/1. maddesi hükmü gereği sanığa tebliğ edilmesi ve yapılacak tebligata ilişkin evrakın eklenmesi amacıyla dosyanın mahalline iadesi gerekmektedir…” gerekçesiyle direnme kararının katılanlara tebliği ile sair işlemlerin yapılabilmesi amacıyla dosyanın Kadıköy 2. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesi ve belirtilen eksiklik tamamlandıktan sonra dosyanın temyiz incelemesinin yapılabilmesi için Ceza Genel Kuruluna iadesi kaydıyla Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir.

Direnme hükmünün katılanlara tebliğ edilmesine karşın, katılanlarca temyiz edilmemesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının 25.11.2008 günlü yazısıyla Yargıtay 2. Ceza Dairesine, oradan da 18.12.2008 gün ve 36626–22254 sayılı kararla Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Sanığın 21.02.2005 tarihinde meydana gelen kavgada, taşıma ruhsatlı tabancasıyla havaya ateş etmesi şeklinde gerçekleşen yargılama konusu olayda çözümü gereken uyuşmazlık, bu eylemin 5237 sayılı TCY’nda suç olarak düzenlenip düzenlenmediğine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Sanığın oğlu Mehmet Şahin ile katılan Nergül Görmüşoğlu arasında apartmanda bakılan bir kedi nedeniyle tartışma çıktığı, katılan Nergül’ün yardım istemesi üzerine katılan Kemal Görmüşoğlu’nun yanına aldığı arkadaşları ile apartmana gelip zile bastıkları ve Mehmet Şahin’i aşağıya çağırdıkları, aşağıya inmeyen Mehmet Şahin’in telefonla babası olan sanığı çağırdığı, olay yerine gelen sanık ile katılan Kemal ve arkadaşları arasında tartışma ve itişme çıktığı, kavgaya dönüşen olayda üzerine doğru gelen kişileri engellemek ve kavgayı sonlandırmak amacıyla geriye çekilen sanığın üzerinde taşıdığı ruhsatlı tabancayla havaya bir el ateş ettiği dosya içeriğiyle sabittir.

Uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda sanığın eyleminin suç olarak düzenlenip düzenlenmediği, suç olarak düzenlenmiş ise hangi suçu oluşturduğu tespit edilmeli sonucuna göre de karşılaştırma yapılarak lehe yasa saptanmalıdır.

Anayasanın 38, 765 sayılı TCY’nın 1. ve 5237 sayılı TCY’nın 2/1. maddelerinde ifade edilen aynı zamanda evrensel bir kural olan, kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceği hükmünün zorunlu bir sonucu olarak suç teşkil eden eylemlerin yasada açıkça gösterilmiş olması gerekir.

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCY’nın 466. maddesi; “Kavgada korkutmak için silah çeken bir aydan altı aya ve silah boşaltan iki aydan bir seneye kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde olup maddenin ikinci fıkrası, 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanununun 380. maddesinden alınmış bir hükümdür. Gerçekten de 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanununun 380. maddesi; “Her kim bir kavgaya iştirak eder de tehdit makamında silah atarsa bir seneye kadar hapsolunur” şeklindedir. Tehdit suçunun kavga haline münhasır özel bir şekli olan bu suçun oluşabilmesi için kavga halinde silahın korkutma amacıyla ateşlenmiş olması gerekir. Majno’ya göre; bu madde hiç kimseye taarruz etmemek suretiyle kavgada silah atılması fiilini cezalandırmaktadır. Kavga halinin bulunmaması durumunda ise eylem tehdit suçunu oluşturabilecektir. (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Yargıtay Yayınları, Baylan Matbaası, Ankara, 1980, C.III, s.296-297).

5237 sayılı TCY’nda ise, kavgada silah boşaltma suçu ayrı bir başlık altında düzenlenmemiştir. Burada kavga halinde silah çeken veya boşaltan kişinin, bu eyleminin yasanın diğer maddelerindeki herhangi bir suçu oluşturup oluşturmadığı dolayısıyla yasa koyucunun bu tür eylemleri suç olarak düzenleyip düzenlemediği belirlenmelidir.

Tehdit suçu, anılan Yasanın 106. maddesinde, “(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir” şeklinde düzenlenmiştir.

Türk Dil Kurumu’nun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması olanaklı olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. 5237 sayılı Yasanın 106. maddesinde yer alan “bahisle” kelimesi ile yalnızca sözlü anlatımlar değil, fiili davranışlar da kastedilmektedir. Nitekim yasa koyucu bu maddenin 2. fıkrasının b bendinde tehdidin mektupla veya özel işaretlerle işlenmesini suçun nitelikli halleri arasında kabul etmiş ve basit şekline göre daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.E. ARTUK, A.GÖKCEN, A.C.YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100).

Bu saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Bunun sonucu olarak suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (MAJNO, C.II, s.127; A.P.GÖZÜBÜYÜK, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)

Tehdit suçuyla korunan hukuksal yarar 5237 sayılı TCY’nın 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmaktadır.

Öte yandan 5237 sayılı TCY’nın “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” başlıklı 170. maddesinin 1-c maddesinde düzenlenen korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme suçunda korunan hukuksal yarar, kişilerin kapsamı belirli olmayan tehlikeye maruz kalmalarının önlenmesidir. Bu suçun mağduru, belirli bir kişi değil toplumu oluşturan tüm bireylerdir. Genel güvenliği kasten tehlikeye düşüren bu tür fiillerin cezalandırılması, belirli olmayan ancak bir toplumu oluşturan herkesin esenlik ve güvenliğinin sağlanması düşüncesine dayanmaktadır. (M.E. ARTUK, A.GÖKCEN, A.C.YENİDÜNYA, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.287-288).

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

İstikrarlı yargısal kararlar göz önüne alındığında, sanığın uyuşmazlığa konu eyleminin suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCY’nın 466. maddenin 2. cümlesi kapsamında “kavgada silah boşaltma” suçunu oluşturduğu hususunda bir kuşku bulunmamaktadır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda ise “kavgada silah boşaltma” suçu adı altında bir düzenlenmeye yer verilmemiştir. Ancak 5237 sayılı TCY’nda bu isim altında bir düzenlemenin bulunmaması, bu eylemin yasa koyucu tarafından suç olarak düzenlenmediği anlamına gelmemektedir.

Somut olayda, sanığın kavga sırasında silahını çıkartarak havaya ateş etmesi kavgaya katılan kişilere davranış yoluyla yapılmış eylemli bir tehdittir. Başka bir anlatımla, kişiler üzerinde öldürücü ve yaralayıcı etkisi herkes tarafından bilinen tabancanın herhangi bir hedef gözetilmeksizin havaya doğru ateşlenmesi, kavgaya katılmış bulunan kişilere yapılabilecek sair bir kötülüğün fiili olarak bildirimidir. Bu nedenle sanığın eylemi 5237 sayılı TCY’nın 106/1-2. cümlesinde düzenlenen sair tehdit suçunu oluşturmakta olup, lehe yasa değerlendirmesinin bu madde ile 765 sayılı TCY’nın 466/2. maddesi arasında yapılması gereklidir.

Bu itibarla sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY’nda suç olarak düzenlenmediği gerekçesiyle sanığın beraatına hükmeden yerel mahkeme direnme kararında isabet bulunmadığından bozulmasına karar verilmelidir.

Kurul üyelerinden Ali Kınacı: “A) Uyuşmazlığın konusu:

Çözümlenmesi gereken sorun, 21.02.2005 tarihinde, kavgada korkutmak için silah boşaltan sanığın eyleminin, 5237 sayılı TCK’na göre suç oluşturup oluşturmadığı, oluşturuyorsa hangi suçu oluşturduğudur.

B) Konuyla ilgili görüşler:

Bu konuda üç değişik görüş bulunmaktadır:

1) 5237 sayılı TCK’da suç olarak tanımlanmadığı görüşü,

2) 5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan ‘basit tehdit’ suçunu oluşturduğu görüşü,

3) 5237 sayılı TCK’nın 170. maddesinin 1. fıkrasında tanımlanan ‘kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda silahla ateş etme’ suçunu oluşturduğu görüşü.

Yerel Mahkeme birinci görüşü benimseyerek sanığın beraatına karar vermiştir.

Ceza Genel Kurulu çoğunluğu ikinci görüşü kabul etmiştir.

Benim de yer aldığım azınlık ise üçüncü görüşü savunmuştur.

C) Görüşlerin eleştirisi:

1) 5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasında ‘Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur’ denmiştir.

Somut olayda sanığın, bir başkasının veya yakınının ‘hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceği’ yönünde bir sözü veya davranışı bulunmadığından, belirtilen maddedeki ‘tehdit’ suçu oluşmaz.

2) 5237 sayılı TCK’nın 170. maddesinin birinci fıkrasında ‘…kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda; … silahla ateş eden… kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ hükmü yer almaktadır.

Bu suçun oluşması için iki koşul gereklidir:

aa) Failin kasten silahla ateş etmesi,

bb) Ateş edilmesinin, objektif olarak, kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek nitelikte olması.

Somut olayda, bu iki unsur da gerçekleşmiştir.

3) Sanığın eylemi 5237 sayılı TCK’nın 170. maddesinin birinci fıkrasındaki suçu oluşturduğundan, Mahkemenin benimsediği birinci görüş yerinde değildir.

D) Sanığın lehine olan yasanın belirlenmesi:

Sanığın eylemi;

1) Suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 466. maddesindeki suçu oluşturmakta olup bu suçun cezası iki aydan bir yıla kadar hapistir.

2) Sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 170. maddesinin birinci fıkrasındaki suçu oluşturmakta olup bu suçun cezası ise altı aydan üç yıla kadar hapistir.

Bu duruma göre 765 sayılı TCK sanığın daha lehinedir.

E) Sonuç:

Sanığın eylemi, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nın 466. maddesindeki suçu, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın ise 170. maddesinin birinci fıkrasındaki suçu oluşturmaktadır. Sanığın, daha lehine olan 765 sayılı TCK’nın 466. maddesi gereğince cezalandırılması gerekirken beraatına karar verilmesi yasaya aykırıdır. Direnme hükmünün, açıkladığım bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği kanısındayım” görüşüyle,

Kurul Üyelerinden Hakkı Manav’da, “benzer düşüncelerle sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 170/1-c maddesinde düzenlenen suçu oluşturacağını” ileri sürerek değişik gerekçeyle bozma yönünde oy kullanmışlardır.

KARŞIOY:

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyesi, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY’nda suç olarak düzenlenmediği ve bu nedenle de direnme kararının onanması gerektiği görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.(,CGK 24.02.2009 Tarihli ve 2009/2-17 E 2009/42 K sayılı İçtihadı)

Tehdit ve Şantaj

Sanığın dilekçesindeki sözlerinin şikayet hakkını kullanmasıyla ilgili bulunması nedeniyle, TCY’nın 107/1. maddesinde düzenlenen, şantaj suçunun “hakkını kullanacağından bahisle” işlenmiş olup olmayacağı üzerinde de durulmalıdır. Anılan maddenin ilk fıkrasında düzenlenen şantaj suçu bir hakkın kullanılmasından söz edilerek işlenebilmekte ise de, bu suçun oluşabilmesi için mağdurdan istenilen veya beklenilen davranışın; “kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlama” niteliğinde bulunması zorunludur. Bu durumda, sanığın C. Savcılığına verdiği dilekçenin yasalara uygun olarak işlem görmesini isteğine yönelik eyleminde şantaj suçunun öğelerinin oluşmadığı anlaşılmaktadır

Tehdit suçundan sanık Cafer Tercan’ın 5237 sayılı TCY’nın 106/1-2.c.maddesi gereğince 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, anılan Yasanın 50/3. maddesi uyarınca cezasının 600 YTL adli para cezasına çevrilmesine ilişkin Taşova Asliye Ceza Mahkemesinin 26.4.2007 tarih, 2007/ 875/440 sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığınca verilen Yasa Yararına Bozma isteğini içeren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.9.2007 gün ve 183633 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi

Tebliğnamede “ Tüm dosya kapsamına göre ;

1- Sanığın Taşova Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 25.01.2007 tarihli şikayet dilekçesi ve aynı tarihli anlatımı ile tutulan tutanak içeriğine göre görevli savcıyı kastederek “eğer sizde bu dilekçeme göre davama bakmayacak gibi olursanız bütün Türkiye savcılarının müfettişi olan Erbaa’nın Hacıpazar Köyünden olan bacanağım sayın müfettişime bilgi vereceğim” şeklindeki sözlerinin, objektif değerlendirmeye göre, ciddi bir korku ve endişe yaratmaya elverişli, yeterli ve uygun olmaması karşısında sanığın üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmayacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58/6.maddesinde tekerrür halinde hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirileceğinin belirtildiği, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 108.maddesinde de tekerrür halinde işlenen suçtan dolayı infaz kurumunda geçirilecek sürelerin belirtildiği, anılan maddede adli para cezasına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmediği gözetilmeksizin cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesinde,

3- Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla cebir ve tehdit kullanan kişinin eyleminin 5237 sayılı Kanunun 265/1.maddesindeki suç tanımına uyduğunun gözetilmemesinde isabet görülmemiştir” denilmektedir.

Gereği görüşüldü :

İncelenen dosyada sanığın Taşova Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 25.1.2007 tarihli dilekçesinde, dünüründen olan alacağını alamayıp tehdit edildiğinden bahisle yakınmada bulunduğu ve dilekçe sonunda da; “eğer sizde dilekçeme göre davama bakamayacak olursanız, bütün Türkiye savcılarının müfettişi olan müfettişime bilgi verecem” diye yazdığı, mahkeme tarafından eylemin tehdit suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı TCY.nın 106/1-2.c. uyarınca 1 ay hapis cezasıyla cezalandırıldığı ve aynı Yasanın 50.maddesi ile cezasının 600 YTL. adli para cezasına çevrildikten sonra 58/6.maddeye göre cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

1-Tebliğnamenin 1 numaralı bendinde belirtilen; tehdit suçunun yasal öğelerinin oluşmayacağına ilişkin bozma nedeninin incelenmesinde;

5237 sayılı TCY’nın 106. maddesinin 1. fıkrasının ikinci cümlesinde yazılı tehdit suçunun tanımında; “sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehdit” eyleminden söz edilmiş ise de, eylemin hukuka aykırılık öğesinin oluşması bakımından olayda hukuka uygunluk nedenlerinin bulunmaması da zorunludur. TCY’nın 26. maddesinde ‘hakkını kullanan kişiye ceza verilmez’ hükmü yer almaktadır. Anayasanın 36. maddesinde ise, herkesin yargı mercileri önünde iddia ve savunmada bulunma hakkının bulunduğu belirtilmiştir. Ayrıca, gerçek kişiler veya resmi mercilerin hukuka aykırı işlem ve eylemleri nedeniyle kişilerin şikayet hakları da hak arama özgürlüğü kapsamında bu madde içerisinde değerlendirilmektedir. Şikayet hakkının kullanılması, kişilerin veya kamu görevlilerinin yasaya uygun davranmadıkları iddiasıyla idare veya yargı makamlarınca denetlenmelerine olanak sağlamaktadır. Şikayet edilen kişinin suç işlediği için cezalandırılması veya kamu görevlisinin hukuka aykırı davranışı nedeniyle disiplin işlemine ya da yargılamaya tabi tutulması sair bir kötülüğe uğratılması anlamına gelebilecek ise de, yasal hakkın kullanılması nedeniyle kişi cezalandırılamaz. Şu halde, sanığın dilekçesiyle ilgili olarak işlem yapılmaması durumunda şikayet hakkını kullanacağı anlamındaki sözlerinin, hakkın kullanılması nedeniyle hukuka uygunluk nedenini oluşturacağı gözetilmeyerek yazılı olduğu gibi cezalandırılması hukuka aykırı görülmüştür.

2- Tebliğnamenin 2 numaralı bendinde gösterilen bozma nedeninin incelenmesinde; yerel mahkemenin, TCYnın 58.maddesinin uygulanmasına ilişkin hükmünün yasaya aykırı olduğu anlaşılmaktadır. TCY.nın 50/5.maddesinde; “uygulamada asıl mahkumiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen para cezası veya tedbirdir” denilmektedir. TCYnın 58.maddesinde ise tekerrür hükmünün uygulanması koşulları açıklanmıştır. Anılan 58.maddenin düzenleniş biçiminde hapis ve adli para cezası ayrımı yapılmamış olmakla birlikte, 6.fıkra uyarınca cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin hükmün infaz biçimini düzenleyen 5275 sayılı Yasanın 108.maddesinde, bu infaz şeklinin yalnızca hapis cezalarına ilişkin bulunduğunun anlaşılması ve aynı Yasanın adli para cezalarının infaz yönetimini gösteren 106.maddesinde de mükerririlkle ilgili bir düzenlemeye yer verilmediği görülmektedir. Açıklanan yasal düzenlemeler değerlendirildiğinde; mahkemece hükmolunan adli para cezası nedeniyle sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilemeyeceği anlaşıldığından bu neden bakımından bozma isteğinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.

3- Tebliğnamenin 3 numaralı bendinde gösterilen; eylemin TCY.nın 265/1.maddesinde yazılı suç tanımına uyacağına ilişkin bozma nedenine gelince;

5237 sayılı TCY.nın 265.maddesinde düzenlenen görevi yaptırmamak için direnme suçunun oluşması için, kamu görevlisine karşı, görevini yapmasını engellemek amacıyla cebir veya tehdit kullanılması zorunludur. Ancak, bu suçun oluşması bakımından da eylemin hukuka aykırı bulunması gerekmektedir. Olayda, sanığın söylediği kabul edilen sözler şikayet hakkının kullanılması kapsamında görülmekle, suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı kabul edilmelidir.

Diğer taraftan, eylemin iddianamede sözü edilen TCY’nın 277. maddesine uyup uymadığına da değinilmelidir. Anılan maddede düzenlenen yargı görevini yapanı etkileme suçunun öğeleri; “yargı görevi yapanlara emir verme, baskı yapma veya nüfuz icra etme veya her ne olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs etme” biçiminde açıklanmıştır. Yukarıda belirtildiği üzere, sanığın eyleminin hak arama özgürlüğü kapsamında bulunması nedeniyle bu suçun hukuka aykırılık öğesinin oluşmadığı ve eylemin yargı görevini yapanı etkileme suçunu da oluşturmayacağı, anlaşılmaktadır.

Sanığın dilekçesindeki sözlerinin şikayet hakkını kullanmasıyla ilgili bulunması nedeniyle, TCY’nın 107/1. maddesinde düzenlenen, şantaj suçunun “hakkını kullanacağından bahisle” işlenmiş olup olmayacağı üzerinde de durulmalıdır. Anılan maddenin ilk fıkrasında düzenlenen şantaj suçu bir hakkın kullanılmasından söz edilerek işlenebilmekte ise de, bu suçun oluşabilmesi için mağdurdan istenilen veya beklenilen davranışın; “kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlama” niteliğinde bulunması zorunludur. Bu durumda, sanığın C. Savcılığına verdiği dilekçenin yasalara uygun olarak işlem görmesini isteğine yönelik eyleminde şantaj suçunun öğelerinin oluşmadığı anlaşılmaktadır. Belirtilen nedenler karşısında., tebliğnamenin 3 numaralı bendinde gösterilen bozma nedeninin yerinde bulunmadığı anlaşılmaktadır.

Açıklanan nedenlerle tebliğnamenin 3 numaralı bendinde gösterilen nedene ilişkin yasa yararına bozma isteminin REDDİNE, ancak mahkemenin sanık hakkında beraat kararı vermek yerine tehdit suçundan cezalandırması ve kabule göre de, hükmedilen adli para cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmesi hukuka aykırı görüldüğünden, tebliğnamedeki düşünce yerinde bulunarak, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca Taşova Asliye Ceza Mahkemesinin 26.4.2007 tarihli ve 2007/875-440 sayılı kararının YASA YARARINA BOZULMASINA, eylem suç oluştumadığından sanığın atılı suçtan BERAATİNE, (4.CD’nin 13.02.2008 tarih ve 2007/9642-2008/1435 sayılı kararı)

Tehdit ve Yağma

1-) 5237 sayılı TCY’nda dolaylı yağma suçuna yer verilmediği, yağma suçunun oluşabilmesi için cebir ve tehdittin malın alınması sırasında veya hırsızlık suçu tamamlanmadan malın götürülmesi sırasında malın geri alınmasını önlemek amacıyla kullanılması gerekir

2-)Oluş, kabul ve dosya içeriğine göre, olay günü öğle 12.00 sıralarında sanığın yanında kimliği tespit edilemeyen bir başka şahısla birlikte yakınana ait markete geldiği, 2. şahsın dışarıdaki dolaptan dondurma alma bahanesiyle yakınanı oyalarken sanığın içeride kasanın olduğu bölüme geçtiği, yakınanın şüphelenerek içeri girmesiyle sanıkla kasanın başında gözgöze geldikleri, sanığın yakınana “birşey yok” dedikten sonra, kasadan birşey almadan kaçabilmek için yakınanın üzerine atladığı, boğuşmaya başladıkları, bu arada sanığın yakınana “beni bırak yoksa sülalem seni sinkaf eder” şeklinde tehdit sözleri sarfettiği ancak yakınanın sanığı bırakmadığı ve tanık Okan’ın yardımıyla sanığı polislere teslim ettiklerinin anlaşılması karşısında; 5237 sayılı TCY’nda dolaylı yağma suçuna yer verilmediği, yağma suçunun oluşabilmesi için cebir ve tehdittin malın alınması sırasında veya hırsızlık suçu tamamlanmadan malın götürülmesi sırasında malın geri alınmasını önlemek amacıyla kullanılması gerektiği, eylemin bu haliyle 5237 sayılı TCY’nın 142/1-b, 35/2 maddelerine uyan hırsızlığa kalkışma suçunun yanı sıra aynı Yasanın 106/1 maddesindeki tehdit suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi, hukuka aykırıdır(6.CD 21.04.2010 tarihli ve Esas No:2006/16708 Karar No:2010/4747 sayılı içtihadı)

3-)Sanığın,TCY’nın 6/1-f maddesi anlamında silahtan sayılan bıçakla tehdit ederek yakınanı yağmaladığının anlaşılması karşısında;sanığın eyleminin aynı yasanın 149/1(a) maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden,yakınanın sonradan değiştirdiği ve sanığı korumaya yönelik olduğu anlaşılan anlatımlarına üstünlük tanınarak 148/1 maddesi ile uygulama yapılması ve sanığın,tehdit ve zor kullanarak yakınanın çantasını almasıyla suçun tamamlandığı gözetilmeden,kalkışma aşamasında kaldığı kabul edilerek aynı yasanın 35.maddesi ile uygulama yapılması suretiyle sonuçta eksik cezaya hükmolunması,karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış(6.CD23/7/2008 tarihli ve Esas No:2007/15169 Karar No:2008/15404 Künyeli İçtihadı)

4-)Müştekiyi ittirip ve evi yakacağı tehdidiyle korku vererek, evin kapısını kilitlemesini engelleyip evden uzaklaşmasını sağladıktan sonra eve girerek hırsızlık yapması biçimindeki oluşta; sanığın, müştekiyi korkuya dayalı olarak olay yerinden uzaklaşmak suretiyle, yakınanın eşyanın alınmasına karşı koymasını önleyip, bu suretle korunaksız kalan eve girerek suça konu para ve eşyayı alması biçimindeki eyleminin bir bütün olarak yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden, nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması, hukuka aykırıdır (6.CD 30/06/2010 tarihli ve Esas No: 2008/9532 Karar No: 2010/11899 künyeli içtihadı)