Dava Şartları nelerdir?
Dava şartları
MADDE 114- (1) Dava şartları şunlardır:
- Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
- Yargı yolunun caiz olması.
- Mahkemenin görevli olması.
- Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.
- Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
- Dava takip yetkisine sahip olunması.
- Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.
- Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.
- Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi,
- Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
- ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması,
- Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.
Genel Dava Şartları:
Dava şartları bağımsız bir kurum olarak ilk kez HMK’da (md. 114-11-5’de) düzenlenmiştir. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan bütün şartları kapsayan dava şartlarına, doktrinde “davanın dinlenebilmesi mesmu olması, kabule şayan olması şartı” da denilmektedir.
Dava şartları, davanın esastan görülüp karara bağlanabilmesi için, varlığı yada yokluğu mahkemece (hakim tarafından), taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gereken ve taraflarca da noksanlığı davanın her aşamasında ileri sürü-lebilen hallerdir. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (örneğin görev, hukuki yararın bulunması gibi) denir. Dava şartları, hak arama özgürlüğünün dürüstlük kuralına uygun kullanılmasının sağlanmasına katkısının yanısıra, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı da güvence oluşturmaktadır.
Kural olarak tüm davalar bakımından geçerlilik taşıyan genel dava şartları şunlardır (HMKmd. 114/1):
Türk Mahkemelerinin yargı hakkının bulunması (HMK md. 114/1-a):
Türk mahkemelerinin yargı hakkı (yetkisi) egemenlikle bağlantılı olarak ülke kişi ve uyuşmazlık konusu ile sınırlıdır Türk yargısına tabi olmayan kişiler ve şeyler hakkındaki davaların dava şartı yokluğundan dolayı reddi gerekir.
Yabancı bir devletin özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanan işlerde yargı muafiyeti yoktur (MÖHUK md. 49). Bu gibi uyuşmazlıklarda yabancı devletin Türkiye”deki diplomatik temsilcilerine tebligat yapılabilir.
Türkiye’nin 3402 ayılı Kanunla katıldığı 18.4.1961 tarihli diplomatik temsilcilerin, ceza yargısı bakımından tam muafiyetleri bulunmaktadır (viyana Söz. mad. 131). Buna karşılık aşağıdaki davalar, Türkiye’deki diplomatik temsilcilere karşı açılabilir (Viyana Söz. md. 31):
- a) Diplomatik temsilcilerin Türkiye’de bulunan özel taşmmazıyla ilgili ayni hak davaları,
- Diplomatik temsilcilerin (gönderen devlet adına değil de, bir özel kişi olarak) vasiyeti tenfîz memuru, mirasın idarecisi, mirasçı veya vasiyet olunan kişi sıfatıyla ilgili bulunduğu mirasa ilişkin davalar,
- Diplomatik temsilcinin, Türkiye’de resmi görevleri dışında icra ettiği herhangi bir mesleki veya ticari faaliyet ile ilgili davalar.
Bunların dışındaki durumlarda yabancı diplomatik temsilcilere karşı dava açılamaz, Türkiye’de icra takibi de yapılamaz (Viyana Söz. md. 31/3). Diplomatik temsilcinin tanıklık yapmak zorunluğu yoktur (Viyana Söz. md. 31/2), fakat diplomatik temsilci, kendi isteği ile mahkemeye gelerek tanıklık yapabilir. Yargı muafiyetinden yararlananlar, Türk Mahkemelerinde dava açabilirler ve açılmış bir davaya müdahale edebilirler. Bu şekilde dava açılması halinde (karşılıklılık ilkesi uyarınca muafiyet söz konusu olmadan) bu kişilere karşı dava açılabilir.
Yargı yolu (HMK md. 114/1-b)
Adli yargı yolunun caiz olması bir dava şartıdır. Hukuk mahkemesinin bir davayı görebilmesi için, bu davanın adli yargının görev alanına giren bir dava olması gerekir. İdari yargının görev alanına giren bir davaya adli yargıda bakılamaz.
Mahkemenin görevli olması (HMK md. 114/1-c)
Hukuk mahkemesinin davanın esasına girebilmesi için o davaya bakmakla görevli (HMK md. 1-4) olması gerekir.
Kesin yetki (HMK md. 114/1-ç)
Görev gibi kesin yetki durumları da dava şartıdır. Kesin yetki hallerinde davanın mutlaka kesin yetkili mahkemede açılması gerekir. Aksi halde mahkemece, kendiliğinden yetkisizlik kararı verilmesi gerekir.
İki tarafın bulunması (taraf teşkili)
Kural olarak bir davada birbiri ile çekişme halinde olan davacı ve davalı olmak üzere iki tarafın bulunması gerekir. Çekişmesiz yargı işleri (HMK md. 382) bu kuralın istisnasıdır.
Yargıtay, taraf teşkilini de bir dava şartı olarak görmektedir. Taraf teşkili, bir davada davacı ve davalı tarafların eksiksiz olarak gösterilmesi, mahkemeye çağrılması ve mahkemede tam olarak yer almalarıdır. Taraf teşkili işin incelenebilmesi ve davanın görülebilmesi şartlarından olduğu için re’sen yapılması gereken bir işlemdir. Yargıtay’a göre, ilk derece mahkemesinin kararı Yargıtay’da bozulduktan sonra da bozma ilamı ve duruşma gününün taraflara kendiliğinden tebliğ edilip taraf teşkilinin sağlanması gerekir.
Taraf ve dava ehliyeti (HMK md. 114/1-d)
Davanın esastan incelenebilmesi için, tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu durumlarda, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması gerekir. Bu hususlar dava şartı olarak kendiliğinden gözetilir.
Dava takip yetkisi (HMK md. 114/1-e)
Kanunlarda belirtilen durumlarda, dava açılması ve usuli işlem yapılması için bir kimsenin davayı takip yetkisine sahip olması gerekir. Dava takip yetkisi, dava şartıdır.
Davaya vekalet ehliyeti ve geçerli vekaletname (HMK md. 114/1-f)
Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekalet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekaletnamesinin bulunması gerekir.
Davacı tarafından gider avansı yatırılması (HMK md. 114/1-g)
Davanın esasına girilebilmesi için davacının yatırması gereken gider avansını yatırmış olması gerekir. HMK’nun 120. maddesine göre, davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır, avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması durumunda, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir. Bu süre içinde eksiklik tamamlanmazsa davanın usulden reddine karar verilir.
Teminat gösterilmesi (HMK md. 114/1-ğ)
Kanunda teminat gösterilmesinin arandığı bazı durumlarda (HMK md. 84) davacının, davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini karşılayacak uygun bir teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğini yerine getirmesi gerekir. Hakim tarafındn belirlenen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava usulden (dava şartı eksikliğinden) reddedilir (HMKmd. 88/1).
Hukuki yarar (HMK md. 114/1-h)
Davacının dava açmakta hukuki yararının bulunması, bir dava şartıdır.
Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuki korunma talebi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararma ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır. Dava açmaktaki hukuki yararın, meşru ve kişisel bir yarar olması gereklidir. Ayrıca hukuki yararın dava açıldığı sırada doğmuş ve güncel olması gerekir. Hukuki olmayan, salt ekonomik, siyasal bir yarar için açılan davaların esasına girilemez. Eğer davacının dava açmasıyla kendisi açısından ihlal edilen hakkı korunacaksa ya da hakkına yönelik tehlike ortadan kalkacaksa o davayı açmakta hukuki yararı vardır. Eda davaları ile inşai davalarda, hukuki yararın varlığı asıldır. Davacı bu tür davalarda hukuki yararı olduğunu bildirmek ve ispat etmek zorunda değildir. Tespit davasında ise, eda davasından ve inşai davadan, farklı olarak, davacının böyle bir hukuki yararının bulunduğu varsayılmaz, davacı tespit davası açmakta hukuki yararı bulunduğunu bildirmek ve bunu ispat etmek zorundadır. Çünkü tespit davası, hukuki bir durum yada hak henüz inkar yada ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır. Davacının dava açmaktaki hukuki yararının korunmaya değer bir yarar olması ve dava açıldığı anda var olması gerekir. Dava şartı olarak hukuki yararın, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir.
Derdestlik durumunun olmaması (HMK md. 114/1-0
Farsça kökenli “derdest” ve Arapça kökenli “rüyet” sözcüklerinin birleşmesinden oluşan Osmanlıca tamamlamanın öğretide kısaltılarak kullanılmış biçimi olan “derdestlik”, aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayalı olarak açılmış ve görülmekte olan bir davanın olduğunu ifade eden usul hukuku kurumudur. Hukuk mahkemesinde davanın esasına girilebilmesi için, aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması gerekir.
Bir olumsuz dava şartı olarak derdestlik itirazının ileri sürülebilmesi için;
- Aynı davanın aynı mahkemede yada başka bir mahkemede iki kez açılmış olması,
- Birinci davanın görülmekte olması,
- Birinci dava ile ikinci davanın taraflarının dava konusunun ve dava nedenlerinin aynı olması gerekir. Derdestlik itirazının korunmasının temelinde, aynı davanın tekrar açılıp görülmesinin sağlanmasında davacının hiçbir hukuki yararının bulunmadığı düşüncesi mevcuttur
- Kesin hüküm bulunmaması (HMK md. 114/1-i)
Hukuk mahkemesinin davanın esasını inceleyebilmesi için, aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması gerekir. Bu bir olumsuz dava şartıdır.
Dava konusu hakkında bir kesin hüküm (HMK md. 303) bulunuyorsa, yani aynı konuda, aynı taraflar arasında, aynı dava sebebine dayanarak daha önce dava açılmış ve verilen hüküm kesinleşmiş ise ortada kesin bir hüküm bulunduğundan açılan yeni davanın kesin hüküm bulunması sebebiyle reddi gerekir. Kesin hüküm bulunmaması dava şartı mahkemece kendiliğinden gözetilir.
Derdestlik gibi kesin hüküm itirazı da “ne bis idem” (aynı fiilden ötürü bir kişi ancak bir kez yargılanabilir) kuralını temel alır. Kesin hüküm itirazı, maddi anlamda kesin hükmün menfi etkisiyle ilişkili (dava şartına ilişkin) bir itiraz konumundadır. Bunun sonucu olarak, kesin hükme konu olan uyuşmazlık yeni bir davanın konusunu oluşturamaz; oluşturmuşsa böyle bir davanın dinlenmeyip usulden reddedilmesi gerekir.