Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

Yargılamanın İadesi İnfazın Durdurulması Dilekçesi

Yargılamanın İadesi İnfazın Durdurulması Dilekçesi

……….AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
…………….
DOSYA NO : …………..
KARAR NO : …………..
HÜKÜMLÜ :
VEKİLİ :
KONU : Mahkemenizin ………… tarihli kararın kesinleşmesi ve yeni delillerin bulunması sebebiyle CMK gereğince yargılamanın iadesi ve infazın durdurulması talebine ilişkindir.
AÇIKLAMALAR VE İADE SEBEPLERİ
Sayın Mahkemeniz tarafından yürütülen yargılama süreci sonunda, müvekkil sanığın
ve abisi olan diğer sanık …………… hakkında delillerin değerlendirilmesi başlığını taşıyan bölümde “Eylemin baştan planlı olarak, amaçlı tertiplediği anlaşılmaktadır” gerekçesi ile müvekkil ve diğer sanığın nitelikli dolandırıcılık ve resmi evrakta sahtecilik suçlarından cezalandırılmasına karar verilmiş, Yargıtay …….. Ceza dairesinin …………. esas …………….. karar
onanmasına karar verilmiştir.
Mahkemenizce bilindiği üzere; 5271 sayılı CMK’nun “hükümlü lehine yargılanmanın yenilenmesi nedenleri” başlığı altında düzenlenen 311. Maddesi aşağıdaki şekilde gösterildiği gibidir.
“MADDE-311- (1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde
hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
a-Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
b-Yemin verilecek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu ve oy verdiği anlaşılırsa.

d-Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
e-Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden
sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte
olursa…”
Yargılamanın yenilenmesi talebimiz ile ilgili olarak olayımıza yol göstermesi bağlamında aşağıdaki içtihatları da Mahkemenizin takdir ve değerlendirmesine sunuyoruz.
●“Hüküm kesinleştikten sonra alınan yeni bir bilirkişi raporu yeni kanıt niteliğindedir.
Bununla yargılamanın yenilenmesi (muhakemenin iadesi) yoluna başvurulabilir.”
(9.CD. 5.2.1980,E.317 / K:272).
● “CMUK’nun 330/1 inci maddesinde öngörülen biçimde sahte belge bulunmadığına
göre, yargılamanın yenilenmesi isteminin reddi gerekirken, kabul edilerek hükümlülük kararı
verilmesi doğru değildir.”
(9.CD.8.5.1984, E.2637/K.2886).
● “Hükümlü aleyhine yargılamanın yenilenebilmesi için, kesinleşen hükümde sanık
lehine kullanılmış bulunan bir delilin sahteliğinin tespiti zorunludur”
(As Yar.4.D.22.12.1970, E.597/K.604)”
Mahkemenizce bilindiği üzere;
Ceza adaletinin amacı bilindiği üzere maddi gerçekliğin araştırılmasıdır. Bu itibarla; müvekkilimin yapılan yargılama süreci boyunca elde edilen maddi kanıtlar, müvekkilimin olayın başından bu yana birbiri ile çelişmeyen ve aksi kanıtlanmayan savunmaları göz önüne alındığında; müvekkilim ……………… hakkında bir vicdan kanısı oluşturacak nitelikte maddi, kesin, tutarlı,
birbiri ile çelişmeyen bir kanıt bulunmadığını düşünmekteyiz.
Bu bağlamda kanıtlar değerlendirilirken; Ceza Muhakemesi Hukuku açısından özellikle
aşağıda belirtilmiş hususlarında göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.
●Hazırlık soruşturmasında elde edilen deliller “hazır” delil olmayıp, duruşma açısından her zaman şüphe sebebidir.
●Delil, yargılama sürecini kapsayan son soruşturma sırasında elde edilecek ve tartışma sonucu kabul edilebilecek nitelikte sayılması durumunda, kanıt değeri taşıyabilecek
bir terimdir.
●Deliller değerlendirilirken akla, mantığa, hukuka uygun olarak yorumlanmalı ve
değerlendirilmelidir.
●Delil, temsil ettiği olgularla birlikte değerlendirilmelidir.
●Varsayımlara dayanarak yorum yapılması “Ceza Muhakemesi Hukuku”nun ana ilkelerine aykırıdır.
●Kuşkunun giderilmediği durumlarda ceza mahkûmiyetine gidilemez.
●Kanıtlardan yola çıkılıp, faile ulaşıldığında, kanıtların kişinin cezalandırılmasına
yeterli, maddi, kesin ve inandırıcı, kuşkudan arınmış olması gerekir.
Müvekkilim …………………. hakkında yukarıdaki ilkeler ışığı altında, kanıtlar gerektiği şekilde toplanmadan yetkin bilirkişiler aracılığıyla gerekli inceleme yapılmadan, adil yargılanma hükümleri gözetilmeden, hakkında ceza tayin edilmiştir.
Bu açıklamanın ışığı altında demek gerekirse;
“… Yargılamanın amacı, maddi gerçeğe, doğru olana ulaşarak, ‘özel hukuk yargılamasına nesnel (maddi) hukukun bireylere tanıdığı öznel (sübjektif) hakları’, ‘ceza yargılamasında ise,
‘sanığın ve yakınanın temel haklarını’ koruyarak hukuk barış ve güvenliğini güncelleştirmektir.
Hak ve çıkarların çatıştığı riskli alanda, amacın gerçekleşmesi, öncelikle yargıçların bireylerin ‘doğru ve güvenli yargılanma hakkı’ olduğunun bilincinde olmaları gerekir. Bunun için yüksek
özenin ve insana saygının yargılamayı bir güneş gibi aydınlatmasına, sözün özü, yargılamanın sanat olmasına bağlıdır.
Bu hak, yalnız ulusal (iç) hukuk alanında (Anayasa m.36) değil, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin (İHAS). 6. Maddesi ile uluslar arası alanda ve yargı düzeyinde (İHAM) de güvenceye
alınmıştır.
Yargılama işlevinin özünü oluşturan “doğru ve güvenli yargılanma” bir insanlık ve kişilik
hakkıdır, kişinin onuru, saygınlığı, giz alanı, özgürlükleri gibi öznel (manevi) değerlerindendir. Daha
geniş anlatımla; hukuk, kişinin onurunu, saygınlığını yaşam ve sağlığını (nesne-maddi değerler) ne
ölçüde koruyorsa, “doğru ve güvenli yargılanma” hakkını da aynı ölçüde korumaktadır.
Bu hak, tüm hak ve özgürlükler gibi insanın kişiliğinin gelişip korunmasında görevler üstlenmiştir. Nitekim İHAM “doğru ve güvenli yargılanma hakkı çiğnenmiş olan kişinin uğradığı
tinsel (manevi-ruhsal) zarar ve eksilmenin karşılığı olarak” devletleri akçalı ödence (tazminat)
ile sorumlu tutmaktadır.
Doğru ve güvenli yargılanma hakkı, üst düzeydeki değerler olan; “Bağımsız ve yansız bir
Mahkeme önünde”, “uygun (makul) sürede (hızlı değil)”, “açık biçimde”, “hakkaniyete uygun
olarak yargılama” ilkeleriyle gerçekleşir.
Diğer yandan; hukuk, hakkı soyut olarak tanımak ve belirlemekle yetinmemiş, yargılama kurallarının yazılı olan olmayan ilkeleriyle bireyin doğru ve güvenli yargılanmasını güvenceye de
almıştır. Bu nedenle yargılama hukukumun öngördüğü tüm kural ve kurumların özenle ve doğru
olarak biçimciliğe de kaçmadan uygulanması gerekir.
Yargılama hukukunun önemli bir kavramı olan bilirkişi kurumu ile ilgili kurallar; yeterince amacına uygun sınırlar içinde kullanılmadığı sürece; “yargılama sanatı” da “doğru ve
güvenli yargılama hakkı” da gizil bir tehlike altında olacaktır. (Çetin Aşçıoğlu, Yargıtay Onursal
Üyesi, Yargılamada maddi gerçeğin belirlenmesi ve kanayan yara bilirkişilik, Ankara, 2010)
Müvekkil …………….. tüm yargılama boyunca, duruşmaları takip etmiş, delilleri karartma
yolunda hiçbir eylem ve davranış biçimi içine girmemiş, aksine yargılama süreci boyunca adaletin
tecelli etmesi adına katkıda bulunmuş, bu itibarla, saygın bir iş adamı olarak onur ve kimliğinin
zedelenmemesi adına, elinden gelen gayreti esirgememiş, hiçbir şekilde yargıyı yanıltma yoluna gitmemiştir.
Bu itibarla, her yurttaşın vazgeçilmez hakkı olan “kirlenmeme hakkı” asılsız iddialarla,
maddi dayanaklardan yoksun, soyut ithamlardan yola çıkılarak hakkında düzenlenen iddianame
tanzimi sonucunda “adil yargılanma hakkı” ilkeleri gözetilmeden dayanaktan yoksun bir şekilde
hakkında verilen hüküm nedeniyle müvekkilim Yusuf Üresin’in bu hakkı büyük ölçüde yara almıştır.
Seçkin hukukçu Sami Selçuk’un bir yazısında da ifade ettiği üzere; (Milliyet Gazetesi,
10.02.2009)
“… Kuşkulunun özsaygısı, şerefi örselenmemeli. Suç işledikleri sanılan insanlar incitilmemeli, lekelenmemeli. (Ön) soruşturma asla bir güç gösterisine dönüşmemeli.

Açık yargılamaya, duruşmaya çıkarılmak bile insanı incitir, özsaygısını örseler. Bu
yüzden kimi ülkeler de açık yargılamaya çıkarılmadan önce dava açan işleme (iddianame ya
da son soruşturmanın açılması kararı) karşı temyiz yolu benimsenmiştir. Böyle bir yolun
bizde olmaması insanların özsaygılarının örselenmesinin bahanesi olamaz, elbette…

Dahası, yetkinin kullanılması güzel de olabilir. Çirkin de. Güzel olanı varken çirkini
yeğlenmemelidir. Ilımlı da olabilir katı da, Ilımlısı varken katı olanı seçilmemelidir. Roma hukukundan beri insanlığın deneyimlere ulaştığı ilklere uyulmalıdır. ‘Katılık adaletsizliğin çok
yakınındadır ve hiç kimse hukuksal korunmadan/adaletten yoksun kılınamaz’…”
Yargılamanın iadesini gerektiren açıklama ve adil yargılama hükümlerine değinen
görüşler bağlamında müvekkilim ……………. hakkında yargılamanın iadesine dayanak
teşkil eden beyan ve kanıtlarımızı Mahkemenizin takdir ve değerlendirmesine arz ediyoruz.
Bu bağlamda;
Karara saygı duymakla beraber, üzülerek belirtmek gerekirse bu kararlara katılma imkanı bulamamaktayız. Her ne kadar ilam artık kesin hüküm halini almış ise de, bizce yargılamanın iadesini gerektiren, ele alınması gereken yeni hususlar bulunmaktadır .Şöyle ki,
2000 yılı itibariyle sanık …………… ile ilgili tüm yargılama konusu dolandırıcılık miktarı,
toplam yeni para birimi ile 5000 TL civarındadır . Yani bugünün parası ile bir memur maaşı seviyesindedir . Direk olarak yargılamanın iadesi sebebi olarak görülmemekle birlikte, olayın oluşumunu ve sanıkların kasıtlarını ortaya koymak açısından, sanıklar ………….. ve
…………….’in suç tarihindeki mal varlığını ortaya koymak gereklidir. Ekte, Mahkemeye arz
edilen belgelerden de anlaşılacağı üzere şuanda para birimi ile 7-8 milyon, suç tarihi itibariyle eski para birimiyle 7-8 trilyon tutarında adı geçen sanıkların mal varlığı bulunmaktadır . Sanıklardan …………….. ‘in …………… halen firari olan ve esasında sanıkları da dolandıran ……………. ismini kullanın ……………. isimli şahıs ile aynı iş kolunda faaliyet gösteren işyeri bulunmaktadır. Sanık ……………… diğer firari sanık ………………..gibi ortadan
kaybolmamış ve aynı adreste faaliyetine devam etmiştir. Çünkü, sanık …………….. hiçbir
zaman dolandırıcılık kastı ile hareket etmemiş ve esasında, ……………… isimli, işi bozulmuş
kendisini sık sık acındıran, işlerinin bozulduğunu bu aile yapısının bozulduğunu ifade eden,
esasında kendisine de dolandırmak amacıyla yanaşan, bir tüccar ile iş ilişkisi içinde
olduğunu zannetmektedir.
Yargılama dosyasındaki ………….. isimli şahsın ifadesi okunduğunda da bu durumda
açıkça ortaya çıkacaktır .Nitekim kendisine ulaşılamayan ……………, “…………..” sahte ismini
kullanan şahıs anılan olay tarihinde dolandırıcılığa konu ettiği işyerinde ayrı ayrı çeklerle çok
büyük miktarlarla ………….. adı altında pek çok yere ödeme yapmıştır. Buna ilişkin ödeme
belgeleri ekte sunulmuştur. (Ek-1) Müvekkil …………………………. ‘nın bu durumuna inanarak
yardımcı olmak amacıyla bir araç satmış ve komşu olması nedeniyle bir nevi kısmi ticaret
yapmıştır.
Mahkeme tarafından değerlendirme yapılırken, tüm mal varlığına rağmen iyi niyetle
hareket eden sanık ……………….. ‘in bazı hataları, aleyhe olarak niteleme yapılarak,
sanki planlı bir suç kastının varlığı olarak kabul edilmiştir. Örneğin, dosya kapsamına göre kimliği sahte olarak kullanan ve gerçek kimliği belirlenemeyen şahsa referans olup Etibank’tan
hesap açtırmasına vesile olmuşlardır. Oysa ki hesap açtıran her müşteriye çek verebilme işlemi bankanın insiyatifinde olup, Bankaca yapılacak inceleme sonucu bir takım şartların olması halinde çek verilebilmektedir.
Mahkemenizce “Sanıklar …………… ve …………………… in baştan beri ……………….
sahte kimliğini kullanan gerçek kimliği tespit edilemeyen fail ile birlikte hareket ettikleri, eylemleri fikir ve eylem birliği içinde gerçekleştirdikleri sonuç ve kanaatine varılmıştır” demek
suretiyle karar verilmiştir.
Bu durum da, olayı kısaca açıklamakta zorunluluk vardır.
Bu bağlamda;
●Müvekkilim ticaret yapmaktadır. Dava konusu şirkete ortak bile değildir. Sahte kimlikli
şahıs müvekkilimin kardeşinin …. dükkan ötesinde iş yerine sahiptir. Müvekkilin kardeşi ile bir
ticari ilişkisi olmuş, abisi tarafından ekte sunulan (Ek:1A) irsaliye gereği alınan mallar müvekkilin
kardeşine ait şirketin showroom’ unda bulunmuştur. İrsaliyesi müvekkilin kardeşinde olan mallar aynen iade edilmiştir. Müvekkilin kardeşi de bu olaydan zarar görmüştür.
●Müvekkil yıllardır ticaretle uğraşan bir insandır. Bilerek ve isteyerek bu fiili işlemiş
olsa? Böyle bir düzenek kurup aldığı malları neden deposunda tutsun? Bu nedenle de çeklerin sahte olduğunu bilmediği içinde işyerinden hiç ayrılmamıştır. Eğer müvekkil suçlu
olsa idi ortadan kaybolurdu . Aksine hareket, hayatın olağan akışına aykırıdır. .
●Müvekkil aynı mahiyetli …………Ağır Ceza Mahkemesinin …………… E …………….
K. sayılı kararı ile beraat etmiştir. Sayın Mahkemenin bu mahkeme kararına tamamen zıt bir karar vermesi düşündürücüdür. Çünkü bu davada da müvekkilin …………… olarak davrandığı ve o
olduğu yönünde dava açılmış bu davada tanık ifadeleri de dinlenerek müvekkil beraat etmiştir.
(Ek-2 karar sureti)
●Aynı olaylarla ilgili olarak …………. ile tanışmalarına vesile olan ………… şirketinin ortağı
……………….. adlı şahsın Cumhuriyet Savcısı tarafından soruşturma sırasında; ……………… olarak bilinen şahsın gerçek isminin aslında ………… olduğu ve Sivaslı olduğunu duyduğunu,
böyle bir şahsın olduğunu, onunla bir şirkette ortak bulunduğunu beyan etmesine rağmen
bu şahsın fotoğrafları da olmasına karşın bulunamamıştır. Sayın Mahkeme bu şahsın bulunup ifadesinin alınmasını sağlamış olsa idi. Vicdani kanaate dayalı olarak verdiği cezanın
yanlışlığını ve sebebiyet verdiği mağduriyeti daha iyi görebilecekti. Suçu işleyen şahıs bulunamamış varsayımlara dayalı bir karar verilmiştir. Vicdani kanıyı destekleyen maddi bir
kanıtta elde edilememiştir. (Ek-3)
●Oysa müvekkil sahte kimlik kullandığını bilmeden …………. ile ortak da olup ticaret yapabilirdi. Bu tamamen kanunlara uygun bir sonuç doğururdu. Müvekkilin dava konusu kararın dayanağı olan “ortak hareket” olayımızda bulunmayıp …………….. dan alınan malların “Sevk İrsaliyesi” alınmış ve yasal bir işlem de yapılmıştır.
●Sayın Mahkemenizce verilen ve Yargıtay Savcısının bozma istemine rağmen, aranan, kararın gerekçe kısmında “Her ne kadar suça konu olup müşteki …………….. ‘a verildiği iddia
edilen çek aslı ibraz edilmediği, çekin akıbeti belki de ödenmiş ve tüm aramalara rağmen bulunamaması nedeniyle üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmamış sanık müştekiden mal almadığını, müştekiye çek vermediğini beyan etmiş ise de, söz konusu müşteki …………….‘ a
verilen ve dosyada fotokopisi bulunan çekin diğer suça konu çeklerle aynı özellikleri taşıdığı anlaşılmaktadır. çoğun içinde az da bulunmakla ve aynı özellikleri taşıyan çek nedeniyle
bilirkişi incelemesi yaptırılıp yaptırılmamasının sonuca etkili olmayacağı kanaatine varmış,
diğer çeklerle ilgili eylemin sanıklarla işlendiği kabul edildiğine göre, müşteki
…………………’a alışveriş karşılığında verilen çekin de sanıklar tarafından verildiği, kabul
edilerek sanığın cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir” denmektedir.
●Sayın Mahkemenizce bilirkişiden alınmış raporda müvekkil eli mahsulü olduğu iddia edilen
çekin …………. tarihli 671.000.000.-TL lik evraktaki imzanın müvekkile ait olduğu yönünde rapor
olmasına karşın, bilirkişi ……………’le yaptırılan özel raporda bu imzanın o dönemde
………………. 2001 ve sonrasında …………………. isimli şahsın eli mahsulü olduğu yönünde
rapor verilmiştir. Bu iki rapor sureti de ektedir. Bu husus bile dosyanın tekemmül ettirilmeden ve
Adli Tıp Kurumundan inceleme yapılmadan eksik incelemeye dayalı bir karar olduğunu göstermektedir.
●Fakat tüm dosya kapsamı total olarak 5000-6000.- TL civarında olup müvekkil bu
olay tarihinde son model lüks araçlara binen, bankalarda kredi ve itibarı olan (bu itibar mah-
kemenizce de kabul edilmiş ……………’a bir telefonla referans olduğu belirtilmiştir), çok sayıda gayrimenkule sahip, ihalelere katılan bir iş adamıdır. O dönemde Radyo Televizyon şirketine sahiptir. Bu kadar mal varlığı olan iş adamı çok cüzi bir miktar için böyle bir işe bulaşıp kendini riske atacak biri değildir. bunlara ilişkin olarak müvekkilimce o dönemde ve o
döneme yakın zamanlarda sahip olduğu şirketler, bunların mal varlıkları, kendi üzerinde ki
mallar, iş makinaları imza sirküleri, araç ve iş makinaları ruhsatları ayrı bir dosya içinde ekte
sunulmuştur.
●Müvekkil hem Mahkemenizde hem de …………. Ağır Ceza Mahkemesinde ki tüm duruşmalara iştirak etmiş ve olayı takip etmiştir.
●aynı mahiyetteki olayla ilgili olarak ………… c.başsavcılığı’nın …………. soruşturma
no ile verilen kararda (……..……Asliye Ceza Mahkemesi ………… E sayılı dosyasında Adli emanetin …………… sırasında kayıtlı çek üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda da olaya
konu çekin şüpheliler tarafından düzenlendiğine ve kullanıldığına ilişkin herhangi bir delil
elde edilemediği) belirtilerek koğuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiş ve bu kararda
kesinleşmiştir. (Ek-3b)
●Sayın Mahkememe heyetinin de takdir edebileceği gibi suçlu olan insan kaçar ve bulunamaz. Oysa müvekkilim yaklaşık 15 yıldır aynı iş telefonunu kullanmaktadır. Bu telefon numarası ……………….. no’lu telefonudur. Ayrıca 1997 yılından beri aynı evde oturmaktadır. Evin adresi …………………. dir.
●Müvekkil biran için ……………. ile ortak olabilirdi. Müvekkil gerçek kişi olarak
……………… yı tanıyor. Kimliğinin sahte olduğunu bilmiyor ondan sevk irsaliyesi kesilmiş
olan malları alıp showroomuna koymuştur.
Bu nedenle;
●…………… olarak bilinen kişi bulduğu kimliği değiştirerek şirket kurmuş, Noterden
ve Ticaret Sicil Müdürlüğünde işlemler yapmış, bankalardan çekler almış, hesap açtırmış ve
bu sahte kimliği hiçbir kurum anlayamamışken, müvekkil kimliğini dahi görmediği bir insanın gerçek olup olmadığını nasıl anlayabilir?
●…………….. olarak bilinen kişinin müvekkilin kardeşine cezaevinde iken yazdığı mektupta
daha evvel gerçek ismiyle …………. ‘da 6 yıl iş yapıp battığı, sonra ……………. gelip ………………
otobüs bilet büfesinde bulduğu kimliği kendisine uydurduğu ve bununla işleme başladığını açıkça
belirttiği itiraf içeren mektup aslı da Mahkeme dosyasında olup yaptığı işleri burada açıkça anlatmıştır. Bu mektuba şahıs bulunamadığı için itibar edilmemiş ve ağır sonuçlar doğuran bir
karar verilmiştir.
●Fotoğrafları mahkemeye müvekkil tarafından verilen ve devletçe bulunamayan şahıs olayın bu gelişimi üzerine müvekkilce araştırılmış, İsmet Kılıçlı olarak müvekkilce tanınan şahsın;
Asıl adının …………… olduğu
8 ayda 8 ikamet değiştirdiği
Sahte para işlerine bulaştığı
Dolandırıcılık yaptığı
Çok sayıda karşılıksız çekinin bulunduğu
Kayseri, Antalya, Mersin, Adana, Eskişehir ve İstanbul’da bu ve benzeri işleri yaptığı
2005 yılından beri gerçek adıyla aranmasına rağmen yakalanamamıştır. Yakalanamadığına göre muhtemelen sahte kimlikle dolaşmaktadır
Bu itibarla şu anda bile alışkanlıklarına aynen devam etmekte olduğunu sanmaktayız.
●Dikkat edilirse bu konuda ki gerekçelerde şikayetçilerin müvekkilimi tanımadığı, imza ve
yazıların müvekkile ait olmadığı açıkça tespit edilmesine rağmen, sadece kanaatle hüküm verilmiştir. Ayrıca T.C.K nunda çek aslı olmadan ve adli inceleme yapılmadan ceza verilmesi ve bu
cezanın da Yargıtay Cumhuriyet Savcısının bu yönde bozma talebine rağmen yargıtayca
onanması çok büyük bir hukuki hatadır. Bu nedenle Cumhuriyet Savcılığı’ nı olağanüstü yargı yoluna giderek kararın bozulmasını istemesi gereklidir. Ayrıca verilen karar TCK genel ilkelerine de
(adalet, hakkaniyet, suçun kesin ispatı, şüphe sanık lehine yorumlanır ilkeleri…) ne aykırıdır.
Yargılamanın İade Sebepleri
●Sanık ………………’e gönderilen ve aslı dosyanız içinde bulunan İsmet Kılıçlı isimli
şahsın suçlu olduğunu itiraf eden mektubun yazı ve imza örnekleri ile ek de sunulan, tarafımızdan yeni elde edilen ve tedarik edilen Yapı Kredi Word Başvuru formunda
…………………sahte kimliğini kullanan ……………..’in (08.04.2004 tarih ve ……………. no ile
bankaca kabul edilmiş) bulunan yazı örnekleri asıl başvuru talebinin bankadan istenilerek çıplak
göz ile bile fark edilen yazı karakterlerinin aynı olduğu görülebileceği gibi yapılacak imza ve yazı
karşılaştırmasında bu şahsın olayı gerçekleştiren ve ………………. sahte kimliği ile işlem yapan
şahsın aynı olduğu kesin olarak anlaşılacaktı ve bu husus yargılamanın iadesi sebebini
oluşturan yeni bir delildir. Çünkü yargılama aşamasında kesinlikle bu şahsın imza örneklerine ulaşılamamıştır. Şimdi ise henüz yargılama aşamasında verilmiş bulunan bir
mektubun, asıl faile ait olduğunu ispat edecek yeni deliller, gene dolandırıcılık eylemlerinde bulunmaya devam eden diğer sanığa ait imzalar bulunmuştur.
Bulunan bu örneklerden yola çıkılarak tarafımızca bilirkişi incelemesi yaptırılmak sureti ile bilirkişi ……………..’le yaptırılan özel raporda bu imzaların tamamının o dönemde ……..
2001 ve sonrasında ………….. isimli şahsın eli mahsulü olduğu yönünde rapor verilmiştir. Bu iki
rapor sureti de ektedir. Bu raporda itiraf mektubundaki imzalar, İsmet Kılıçlı imza sirküleri,
…………….. imza sirküleri,22.10.1999 tarihli çekteki imza, …………….. imza sirküleri, kredi
kart başvuru formundaki imzalar karşılaştırılmıştır. (Ek-4-a)
Bu durumda mahkemenin delil niteliğinde görmediği ve değerlendirmeye esas almadığı itiraf içeren mektubu, mukayese imzaların yeni bulunması ile, delil niteliğini kazanmış ve kararı değiştirebilecek hale gelmiştir..,
a-Bu yeterli görülmediği takdirde aynı şahsın Finansbank ………… şubesinden çek aldığı
bu bankaya da vermiş olduğu belgelerde el yazısı, imza sirküleri, çek fotokopisi ve imzasının bulunmasından dolayı bu belgelerde istenebilir. Adaletin yerine gelmesi için istenmelidir. Ceza
adaletinin amacının “maddi gerçekliğin araştırılması” ilkesi insanlığın vazgeçemeyeceği evrensel
bir Ceza Hukuk kuralıdır.
b-Yine Fortisbank (Yeni TEB) ………….. Çarşı şubesinden kredi kartı almış bulunduğundan
aynı mahiyetli belgelere buradan da ulaşılabilir.
c-Şeker Bank, ………….. Şubeden Kredi Kartı almış olduğundan bu şubedeki ya da kredi
kartı merkezindeki imza ve yazı örnekleri bulunan belgelerde istenebilir.

Asıl adı …………… olan bu şahsın tarafımızca ele geçirilen nüfus kaydı nüfus fotokopisi, vedop kayıtları, icra kayıtları, ceza dava dosyaları ekte sunulmaktadır. Şahsın uyap ka-
yıtları üzerinden hakkında açılan tüm hukuki işlemler mahkemenizce hemen tedarik edilebilir.
Tarafımızdan bulunan yeni nüfus fotokopisi ve dosyada bulunan …………….. olarak
görünen nüfus fotokopisi renkli fotoğraf incelendiğinde ya da ehil kişilere incelettirildiğinde
kişilerin aynı olduğu açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. (Ek-7 Eski ve yeni nüfus cüzdan suretleri)
●Müvekkilim hakkında Sayın Mahkemenizde yapılan duruşmalar ı müvekkilim sürekli olarak takip etmiş, tüm duruşmalara iştirak etmiştir.
●Sayın Mahkemenin doğru karar vermesi ve adaletin yerini bulması amacıyla sahte kimlik
kullanan ve kendilerini de dolandırıp mağdur eden ……………. ismini kullanan şahsın renkli
fotoğraflı belgesi müvekkilimce mahkemenize ibraz edilmiştir.
●Sahte kimlik kullanan şahsın yakalanması için mahkemelerce savcılığa suç duyuruları yapılmıştır.
●Fotoğrafı dosyada mevcut şahıs yargılama aşamasında bulunup sorgulanmamış ve varsayımlarla müvekkile ceza verilmiştir. Oysa mahkeme dosyasına da sunulan ancak sayın heyet
tarafından değer atfedilmeyen, anılan …………… kimliğini kullanan …………… tarafından sanık …………….. ‘e mektup yazılarak olay nedeniyle pişmanlık dile getirilerek af dilenmiştir.
●Verilen hüküm ve dosyanın yargıtayca onaylanması sonucu, o ana değin haklılıklarına inanıp kesinlikle hükmün Yargıtay’da bozulacağını düşünen müvekkilerin, birçok
çalışanı, büyük şirketler sahibi olan müvekkil kendi çabalarıyla bir araştırma yapmış ve ekte
sunduğumuz bilgi ve belgelere ulaşmıştır. Bu bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi ve yapılacak adli incelemelerde imza ve yazıların bu şahsın elinden çıktığının tespit edilmesi halinde müvekkilin bu dosya yönünden suçsuz olduğu açıkça anlaşılacaktır. Böylece büyük bir
yanılgıdan dönülecek ve müvekkilin ağır mağduriyeti ortadan kalkacaktır.
●Kısıtlı kaynaklarımızla yaptığımız araştırmada söz konusu …………. isimli şahsın birçok adli olaya karıştığı, dolandırıcılık, sahte para, karşılıksız çek vs. birçok davasının bulunduğu bu isimle de arandığı tespit edilmiştir. Müvekkilim gibi daha birçok insanı mağdur eden,
bankaları dolandıran ve suç makinası gibi çalışan dolandırıcılık ve sahteciliği meslek edinmiş bir
insanın sebebiyet verdiği mağduriyetin giderilebilmesini teminen yargılamanın iadesine karar
verilerek, infazın durdurulmasını talebimiz zorunlu hale gelmiştir. (Ek-8)
Mahkemenizce çok iyi bilindiği üzere, Yüksek Yargıtay’ımızın yerleşmiş içtihatlarına göre;
“kanıtlardan yola çıkılıp faile ulaşıldığında, kanıtların kişinin cezalandırılmasına yeterli, maddi, kesin ve vicdani kanıyı destekleyen inandırıcı kanıtların bulunması gerekir, kuşkunun bulunduğu yerde ceza mahkûmiyetine gidilemez, bu gibi durumlarda derhal beraat kararı verilir” içtihadı da yukarıdaki görüşlerimizi tam ve eksiksiz olarak desteklediğini düşünmekteyiz.
Aynı şekilde Mahkemenizce bu düşüncemizi destekler bağlamda Mahkemenizce bilindiği
üzere; yineleyerek belirtmek isteriz ki; Bir an için bir şüphenin varlığından bahis edilse dahi;
maddi kanıtlardan yola çıkarak faile ulaşıldığında tüm delillerin vicdan kanısı oluşturacak nitelikte, kesin ve inandırıcı olması gerekir. Bu durumda, failin kastının hiçbir şüpheye yer verilmeyecek derecede saptanamaması durumunda, ‘şüpheden sanık yararlanır’ evrensel kuralını uygulamak gerekir.
“Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi bulunan
şüpheden sanık yararlanır ilkesine göre, yapılan ceza muhakemesinin sonunda, fiilin sanık
tarafından işlendiği % 100 belliliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir (Anayasa M.
38/4., İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi M. 11, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi M. 6/2, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi l. 14/2). Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi, bir suçlunun cezasız kalmasının bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmesidir; başka bir ifade
ile masumluk karinesidir” (CMK Adalet Komisyonu Raporu).
“Şüpheden sanık yararlanır” ilkesi ceza yargılaması hukukunda geçerli olan ve mevzuatımızda yazılı olarak hükme bağlanmamış bulunan bir ispat kuralıdır. Buna göre, bir suç işlediği iddiasıyla yargılanın kimse hakkında mahkûmiyet kararının verilebilmesi için, o kimsenin o suçu işlediğinin % 100 oranında kesin olması, ispatlanmış bulunması gerekir. Bu noktadaki % 1 lik şüphe
dahi, sanığın beraat etmesine yol açar. Böylece masum bir kimsenin cezalandırılmasındansa, suçlu bir kimsenin serbest bırakılması daha üstün tutulmaktadır. Nitekim Jüri sisteminin bulunduğu
Amerika Birleşik Devletleri’nde Jürinin tek görevi, sanığın suçu işleyip işlemediği konusunda, yani
ispat hususunda karar vermektir. Jüri 11 üyeden oluşmaktadır ve bir kimsenin suçu işlediğine karar
verilebilmesi için 11 üyeden 11’inin de sanığın suçu işlediğine kanaat getirmesi gerekir. 10 üye sanığın suçu işlediği; ancak bir üye işlemediği yönünde oy kullandığı takdirde, sanığın beraatine karar verilir. Bu örnek, şüphenin % 100 oranında yenilmemesi dolayısıyla sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğini göstermektedir.” (Kaynak, Kasten Öldürme Suçları Doç. Dr. Hakan Hakeri, Seçkin Yayınları, Ankara, 2006)
Şüphe konusunda yinelemek gerekirse şu hususa vurgu yapmak gerekir;
Ceza Muhakemesi Hukukunun temel prensiplerinden birisi de şüpheden sanığın yararlanacağı ilkesidir. Her hukuk devletinde kabul edilen ve masumluk karinesi ile sıkı bir ilgisi olan bu ilkeye göre, yapılan ceza muhakemesi sonunda fiilin sanık tarafından işlendiği % 100 belliliğe ulaşmadığı takdirde beraat kararı verilecektir. “ Bir ülkede tek bir masum kişi cezalandırılmış
ise, o ülkede herkes suçludur” sözü ünlü Ceza Hukukçusu Faruk Erem’indir. Bu sözün temelinde yatan ilkede “masumluk karinesi”dir.
Böyle bir ilkenin kabul edilmesinin sebebi, bir suçlunun cezasız kalmasının, bir masumun mahkûm olmasına tercih edilmesidir; başka bir ifade ile masumluk karinesidir.

Yukarıda bildirdiğimiz hususların yaptırım gücüne haiz Yüksek Mahkemenizce süratli bir
şekilde araştırılıp incelenerek mağduriyetimizin giderilmesi ve kişinin yakalanarak adaletin yerine
gelmesinin sağlanması en büyük dileğimizdir.
Sonuç ve istem;
Müvekkilim ………… hakkındaki Mahkemenizin ………… tarih ve …………… esas
……………. karar sayılı dosyasından dolayı hakkında yargılamanın iadesi ile infazın durdurulması talebimizin kabulünü arz ederim.
Hükümlü Vekili