Sanığın Kendisine Görevi Gereği Verilen Kullanıcı Kodu Ve Şifre İle Sorgulama Yapması Verileri Hukuka Aykırı Olarak Verme Veya Ele Geçirme Suçunu Oluşturmaz

TCK m 154 Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu ve Cezası

TCK m 154 Hakkı Olmayan Yere Tecavüz Suçu ve Cezası

TCK m 154 Hakkı Olmayan Yere Tecavüz

MADDE 154.- (1) Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait ta­şınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir.

  • Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yarar­lanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
  • Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.

5237 sayılı TCK.nun 154.maddesinde 3 fıkra halinde düzenlenen “hakkı olma­yan yere tecavüz” suçu, 765 sayılı eski Ceza Kanunumuzun 513.maddesinin kısmen değişiklik yapılarak yeniden düzenlenmiş halidir.

Eski Kanunun 513.maddesinin 1.fıkrasında suçun konusu yalnızca özel kişilere ait taşınmazlar olarak belirtilmişken, yeni Kanunda özel kişilerin yanı sıra kamuya ait taşınmaz mal ve eklentileri de suçun konusuna dahil edilmiş, ayrıca, “zapt veya tasarruf etmek” deyimi yerine “işgal” deyimi kullanılmış, sınırları bozma veya değiştirmede yararlanmak için yapılma şartına yeni Kanunda yer verilmemiştir. Maddenin 2.fıkrası eski Kanunun 2.fıkrası ile aynı hükmü taşımaktadır.maddenin 3.fıkrası da unsurları bakımından eski Kanunun 3.fıkrasını karşılamakla birlikte yeni metinde, eski Kanunun 3.fıkrasında yer alan, suların mecrasını değiştirmenin “hakkı olmayan bir menfaat elde etmek için” yapılması biçimindeki bir şarta yer verilmemiştir.

KORUNAN HUKUKSAL DEĞER

154.maddede tanımlanan suç, mülkiyete yönelik bir saldırıdır. Bu hükümle ta­şınmaz malların mülkiyetinin ve zilyetliğinin korunması amaçlanmıştır.

SUÇUN KONUSU

154.madde “hakkı olmayan yere tecavüz” eylemi üç suç tipi içinde gösterilmiş­tir.maddenin 1.fıkrasında tanımlanan suçun maddi konusu taşınmaz mal (emlak ve arazi) veya eklentileridir.maddenin 2.fıkrasındaki suçun maddi konusunu köy tüzel kişiliğine ait olan harman yeri, yol, sulak ve mer’a gibi taşınmaz mallar oluşturmak- tadır.maddenin 3.fıkrasındaki suçun maddi konusu ise kamuya ait veya özel nite­likte sulardır.

SUÇUN FAİLİ VE MAĞDURU

Maddede öngörülen suçların faili herhangi bir gerçek kişi olabilir.

Suçun mağduru ise, 1.fıkrada öngörülen fiillerle taşınmaz malından veya eklen­tilerinden yararlanmasına engel olunan gerçek kişiler ile kamu tüzel kişiliği; 2.fıkrada; zaptolunan, tasarruf edilen, sürülüp ekilen yerin ait olduğu köy tüzel kişiliği yada bu yerlerden öteden beri yararlanan ve bu eylemlerle yararlanma hakkı engellenen köyün halkı; 3.fıkradaki suç bakımından da mecrası değiştirilen kamuya ait veya özel nitelikteki sudan yararlanan gerçek kişiler ile kamu ve özel hukuk tüzel kişileridir.

154.Maddenin 1.Fıkrasında Tanımlanan Suçun Maddi Unsurları

154.maddenin 1.fıkrasında tanımlanan suç, bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz malın veya eklentilerinin malikmiş gibi tamamen veya kısmen “işgal edilmesi” veya “sınırlarının değiştirilmesi” veya sınırlarının “bozulması” yahut herhangi bir suretle hak sahibinin bunlardan kısmen veya ta­mamen “yararlanmasına engel olunması” ile oluşmaktadır.

Suçun oluşması için, aleyhine’ suç işlenen kişinin taşınmaz malın maliki olması zorunlu olmayıp, suça konu olan taşınmaz mal veya eklentilerinde “hak sahibi” (zilyedi) olması yeterlidir. Lügat anlamı itibariyle “zilyet”; bir malı, bir gayrimenkulü elinde tutan, bu malı, sahibi kendi olsun veya olmasın kullanmakta bulunan kimsedir. Kişinin bir malın zilyedi sayılabilmesi için o mal üzerinde hakimiyet kurmuş olması gerekir. Zilyetlik, hak sahibine Medeni Kanunun 981.- 983.maddelerinde öngörülen hakları sağlar. Ceza hukukunda zilyetlik, mal üzerin­deki fiil egemenliğinin başkasının nezaretine tabi olmadan özerk olarak kullanıla­bilmesidir. Malı her ne suret ve sebeple olursa olsun özerk bir şekilde yedinde bu­lundurmak niyetine sahip olein kimse ceza hukuku bakımından zilyet sayılır.

154.maddenin 1.fıkrasındaki suç tanımında dikkati çeken diğer bir husus, eski Ceza Kanunundan farklı olarak yalnızca özel kişilere ait taşınmazların değil ayrıca kamuya ait taşınmazların da malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal edilmesi, sınırlarının değiştirilmesi, bozulması yahut herhangi bir suretle hak sahibinin ma­lından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olunmasının da suç haline geti­rilmiş olmasıdır. Suçun bu kanuni tanımına göre, kamuoyunda “otopark mafyası” olarak adlandırılan ve özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde kamuya ait sokakları zapt ederek bu yerlere araçların park edilmesini engellemek suretiyle işgal eden kişilere, bu konuda özel bir düzenleme yapılmadığı takdirde, 154/1.fıkra hükmünün uygulanması gerekir. Zira bu kişiler, herhangi bir hakka dayanmaksızın kamuya ait bu yerleri tamamen veya kısmen işgal etmektedirler.

Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketlerden birincisi, başkasına ait taşınmaz malın veya eklentilerinin kısmen veya tamamen “işgal edilmesi”dir. An­cak bu işgalin “malikmiş gibi” yapılması gerekir. “Malikmiş gibi” ifadesi ile anla­tılmak istenilen, Türk Medeni Kanununun 683.maddesinde öngörülen ve taşınmaz malın sahibine, o malla ilgili olarak en geniş şekilde tasarruf yetkisi (örneğin, taşın­maz maldan yararlanmak, ürünlerini toplamak, devir etmek, bu mala yönelik saldı­rıları önlemek gibi) tanıyan ana hakların kullanılmasıdır. Suçun faili, taşınmaz mal veya eklentisi üzerinde böyle bir hakkı bulunmadığı halde bu yeri işgal etmek sure­ti ile hak sahibinin bu taşınmazdan yararlanmasına engel olmanın yanı sıra kendisi bu taşınmaz malı haksız olarak elinde bulundurmakta ve ancak maliki tarafından kullanılabilecek olan tasarruf yetkisini kullanmış olmalıdır.

Medeni Kanunun 686.maddesi hükmüne göre taşınmaz mala ilişkin tasarruflar aksi belirtilmedikçe o şeyin eklentilerini de kapsamaktadır. Anılan maddenin 2.fıkrasında “eklenti”; “asıl şey malikin anlaşılabilen arzusuna veya yerel adetlere göre, işletilmesi, koruması veya yarar sağlaması için asıl şeye sürekli olarak özgüle­nen ve kullanılmasında birleştirme, takma veya başka bir biçimde asıl şeye bağlı kılınan taşınır malıdır” şeklinde tanımlanmıştır. Bu hükme göre, asıl şeye zilyet olan kimsenin sadece geçici olarak kullanması veya tüketmesi için özgülenen yada asıl şeyin özel niteliği ile herhangi bir ilişkisi bulunmadan sadece korunmak, satılmak veya kiraya verilmek üzere onunla birleştirilen şeyler “eklenti” sayılmaz. Medeni Kanunun 7O4.maddesine göre “taşınmaz” mülkiyetinin konusunu; arazi, tapu kü­tüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyeti kütü­ğüne kayıtlı bağımsız bölümler oluşturabilir. Taşınmaz mal sahipliği, malın bir kısmı veya tamamı üzerinde söz konusu olabilir. Medeni Kanunun 684.maddesinin birinci fıkrasına göre, bir şeye malik olan kimse, o şeyin bütünleyici parçalarına da malik olur. Aynı maddenin 2.fıkrasında “bütünleyici parça”, yerel adetlere göre asıl şeyin temel unsuru olan ve o şey yok edilmedikçe, zarara uğratılmadıkça veya ya­pısı değiştirilmedikçe ondan ayrılmasına olanak bulunmayan parçalar olarak ta­nımlanmıştır. Diğer yandan Medeni Kanunun 685.maddesinde, bir şeyin maliki olan kimsenin onun ürünlerinin de maliki olduğu, “ürünlerin”, dönemsel olarak elde edilen doğal veya hukuki ürünler ile bir şeyin özgülendiği amaca göre adetler gereği ondan elde edilmesi uygun görülen diğer verimler olduğu açıklanmış, doğal ürünlerin asıl şeyden ayrılıncaya kadar asıl şeyin bütünleyici parçası olduğu ifade edilmiştir. Keza Medeni Kanunun 705.maddesinde, taşınmaz mülkiyetinin tescille kazanılacağı, 718.maddesinde ise, arazi üzerindeki mülkiyetin, arazinin üstündeki havayı ve alt katındaki katmanları kapsadığı, ayrıca bu mülkiyetin kapsamına, yapıların, bitkilerin ve kaynakların da girdiği belirtilmiştir. Keza, Medeni Kanunun 728.maddesinde de, başkasının arazisi üzerinde kalıcı olması amaçlanmaksızın yapılan kulübe, büfe, çardak, baraka ve benzeri hafif yapıların bunların malikine ait olduğu hükme bağlanmıştır.

154.maddenin 1.fıkrasında tanımlanan suçun işgal suretiyle oluşabilmesi için başkasına ait taşınmaz malın veya eklentisinin malikmiş gibi kısmen veya tamamen işgal edilmesi fiilinin “bir hakka dayanmaksızın” gerçekleştirilmiş olması gerekir. Fail, işgal fiilini yasal olarak tanınan bir hakkına dayalı olarak gerçekleştirdiği tak­dirde bu suç oluşmaz. Nitekim Yargıtay, sanığın garaj yaptığı yeri hâzineden kira­ladığı yönünde iddiada bulunarak bu konuda kira kontratı ibraz ettiğine göre bu savunmasının usulen araştırılıp sonucuna göre hüküm kurulması gerektiğine karar vermiştir130. Suçun oluşması bakımından işgal fiilinin taşınmaz malın bir kısmına veya tamamına yönelik olması arasında bir fark gözetilmemiştir. “İşgal” fiilinin, faydalanmak amacıyla yapılmış olması da şart değildir. Önemli olan failin, bu fiili bir hakka dayanmaksızın işlemesi ve taşınmaz mal veya eklentisinde malikmiş gibi tasarrufta bulunarak hak sahibinin (malikinin veya zilyedinin) bu maldan kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olmasıdır.

154.maddenin 1.fıkrasında öngörülen suçun seçimlik hareketlerinden birisi de, bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentile­rinin “sınırlarının değiştirilmesi” veya bu sınırların “bozulması”dır. Bu hükümle başkasına ait emlak ve arazi sınırlarının değiştirilmesi veya bozulması ceza sorum­luluğu altına alınmıştır. Suçun oluşması bakımından taşınmaz mal veya eklentisinin gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerine yada kamuya ait olması ile sınırların değiş­tirilmesi veya bozulmasının kısmen veya tamamen olması arasında bir ayrım göze­tilmemiş, ayrıca failin bu fiilleri işgal etmek veya suça konu olan emlak veya arazi­den yararlanmak için gerçekleştirmesi de koşul olarak aranmamıştır.

“Sınır (hudut)” kavramı maddede tanımlanmamıştır. Sınır, genel anlamıyla, ta­pu sicilinde bağımsız olarak kayıtlı bulunan taşınmazların birbirine bitiştiği yer demektir. Bu sınırlar, taşınmaz malların hem planlarında ve hem de arz üzerinde konulacak çit, patika, kamış yığını, siper, duvar, hendek, tel, kazık, taş gibi işaretler­le belirtilir. Bu bakımdan kullanılan sınırlama araçlarının çeşidinin önemi yoktur. Sınırlar sabit ve sürekli olmalı, değişken olmamalıdır. Sınır yapay veya doğal olabi­lir. Durgun suların sınırlarının değiştirilmesi halinde de bu suçun oluştuğunun kabulü gerekir. Bu suç tanımıyla, bizatihi taşınmazların değil, fakat bunları çevi­ren sınırların korunması amaçlanmıştır.

Bu suçun maddi unsuru taşınmazı sınırlayan işaretlerin değiştirilmesi veya yer­lerinin bozulmasıyla oluşmaktadır. “Sınırın değiştirilmesi” iki taşınmaz arasında sınırı belirleyen her türlü belirleyici işaretlerin kendi yararına bir yerden alınıp baş­ka bir yere götürülmesidir. “Sınırın bozulması” ise sınırı belirleyen işaretlerin tahrip edilmesi ve sınırın belirlenmesinin tanınmaz ve anlaşılmaz hale getirilmesi­dir. Sınır taşlarının yok edilmesi gibi. Sınırdaki işaretlerin tüm araziyi aralıksız çev­relemesi gerekmez, aralıklı işaretler dahi sınır sayılır. Suçun oluşması için failin taşınmazı tamamen veya kısmen işgal etmesi şart olmayıp, sınırı lehine değiştirmesi veya bozması yeterlidir. Failin, sınır işaretlerini bozmadan ve değiştirmeden yanlış işaretler koyması halinde bu suç oluşmaz. Komşu arazi üzerinde bulunan ve sınır niteliğini arzetmeyen ağaçların kesilmesi halinde bu suç değil, mala zarar verme suçu oluşur. Sınırları bozmadan başkasının arazisinde ekim yapılması “işgal” sayı­lır, buna karşılık failin komşu taşınmazla ortak sınırın tamamını sürüp kendi arazi­sine katması halinde sınırın bozulması söz konusu olur. Suç, sınırın bozulması veya değiştirilmesi anında tamamlanır. Fail, iddia ettiği bir hakkı elde etmek için sınırı değiştirmiş veya bozmuş ve bu hakkın meşru (yasal) olduğu kanıtlanmış ise suçun oluşmadığının kabulü gerekir.

154.maddenin l.fıkrasında gösterilen diğer bir seçenekli hareket ise, “herhangi bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olunması”dır. Fail, hak sahibinin malından yararlanmasını taşınmazı “işgal” veya “sınırlarını değiştirme” yada “sınırlarını bozma” dışında bu sonucu doğuracak başka bir davranışı ile de engellemiş olabilir. Örneğin, taşınmaza ulaşılması için yegane yolun fail tarafından kapatılarak, hak sahibinin bu taşınmaz maldan yarar­lanması engellendiği takdirde yine bu suç oluşacaktır.

154. Maddenin 2.Fıkrasında Tanımlanan Suçun Maddi Unsurları

154.maddenin 2.fıkrasmda tanımlanan suç,köy tüzel kişiliğine ait olan harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malların kısmen veya tamamen zaptolunması veya bunlara tasarruf edilmesi veya bunların sürülüp ekilmesi, keza aynı fiillerin, öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terkedilmiş bahis konusu yerler hakkında iş­lenmesi ile oluşmaktadır. Suçun maddi unsurunu oluşturan seçimlik hareketler, taşınmazın “zaptolunması” veya bunlara “tasarruf edilmesi” veya bunların “sürü­lüp ekilmesi”dir. “Zaptetmek”; taşınmazın semerelerinden faydalanmaksızın baş­kalarının faydalanmasına engel olmaktır, “tasarruf etmek” ise; kullanmak ve faydalanmaktır ve oldukça uzun süre devam eden müdahalelerdir. Bir kaç günlük tasarruf kanunun aradığı anlamda değildir. Sadece sürmekle suç oluşmaz, aynı zamanda ekilmesi de gerekir.

154/2.fıkrada, suça konu olabilecek taşınmaz türleri, harman yeri, yol ve sulak şeklinde örnekseme metoduyla sayılmış ve “gibi” denilmek suretiyle.bu konuda bir sınırlama getirilmediği ve bu özellikleri taşıyan yerlerin de bu suçun konusunu oluşturabileceği vurgulanmıştır. Örneğin bu sayılanlardan başka köy meraları, köy­lüye ait memlehalar, köylülerin ortaklaşa yararlandıkları; köy mezarlıkları, köy boşlukları ve dere yatakları, köy hayvanlarının toplanma yeri, köye ait arsa gibi taşınmazlarda bu suçun konusunu oluşturabilir.

Suça konu olan yerin belirtilen nitelikler içinde “köy tüzel kişiliğine ait” veya “öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunması” gerekir. Taşınmaz köy içinde olsa dahi, idari bakımdan köy tüzelkişiliği dışında değişik bir kuruluşa ait ise ve köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş yerlerden değilse bu hüküm uygulanmaz. Sadece köy yollarına tecavüz hallerinde bu koşul aranmaz. Taşınmazın köy tüzel kişiliğine aidiyeti veya öteden beri köylünün ortak yararlan­masına terk edilmiş bulunma keyfiyeti her türlü kanıtla ispat edilebilir. Köy merası olma niteliği ise özel hukuk hükümlerine göre belirlenir. Bu nitelikte olmayan ve köy dışındaki idari birimlerden birine, örneğin il özel idaresine, belediyeye ait mer’a ve diğer taşınmazlara yönelik fiiller 154/2.fıkradaki suçu oluşturmaz. Bu du­rumda, koşulları varsa 154/1.fıkra hükmü uygulanabilir. Ancak, köy tüzel kişiliğine ait olmamakla birlikte özel kişiler veya kamu tüzel kişileri tarafından öteden beri köylünün ortak yararlanmasına bırakılan taşınmazlar hakkında da 154/2.fıkra hük­mü uygulanır. Orman sayılan yerlere yönelik bu nevi fiiller, 154/2.fıkradaki suçu değil, 6831 sayılı Orman Kanununun 93.maddesinde öngörülen “işgal ve faydalan­ma” suçunu oluşturur. Köy sınırları içinde bulunan, ancak mülkiyeti Hâzineye veya özel hukuk hükümlerine tabi olan arsa veya tarlanın köylüler tarafından kullanılı­yor olması, bu taşınmazın öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edildiği anlamına gelmez. Bunun için, bahse konu taşınmazın özel kişiler veya kamu tüzel kişileri tarafından “uzun bir süreden beri” köylünün yararlanmasına bırakılmış olması gerekir. Bu konudaki tahsis iradesi, kadimlik belgesi, tanık, mahalli bilirkişi dinlenilmesi gibi her türlü kanıtla ispatlanabilir. Bu itibarla, bu suçtan dolayı açılan davalarda, suça konu olan yerle ilgili tapulama tutanaklarının getirilmesi, taşınmazı cinsinin, tescil dışı bırakılıp bırakılmadığının, “mülkiyet ve haklar” sütununda ör­neğin köy orta malı veya mer’a olarak belirtilmek suretiyle tescil dışı bırakılıp bıra­kılmadığının incelenmesi, o taşınmazın komşularıyla birlikte tapu kaydının müm­künse krokili olarak dosyaya getirtilmesi, mer’a olduğu yolundaki savunmaların araştırılması bakımından, İl Özel İdaresi ile Milli Emlak Müdürlüğünden bu yerin tahsisli veya tahsissiz olarak köy halkına mer’a olarak tahsis edilmiş olup olmadığı­nın sorulması, gerektiğinde keşif yapılarak, bu yerin özelliğini bilecek durumda olan mahalli bilirkişilerin ve tanıkların dinlenmesi ve bu yerin orman alanı olma ihtimali bulunduğu takdirde, Orman İdaresinden sorulması gerekir. Bu davaya köy muhtarı veya köy halkından herhangi bir kişi müdahil olabilir. Köy mer’asına teca­vüzde hazine de müdahil olabilir.

Bu suçun oluşabilmesi için, failin bu fiilleri, bu taşınmazın köy tüzel kişiliğine ait veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına bırakılmış olduğunu “bilerek” gerçekleştirmiş olması gerekir. Diğer yandan el atmanın sahiplenme amacına yöne­lik ve sürekli olması, geçici nitelik göstermemesi gerekir. 765 sayılı TCK.nun 513/2.maddesi ile ilgili uygulanmalara bakıldığında Yargıtay, devamlılık arzetmeyen olaylarda, örneğin, zapt ve tasarruf amacı taşımayan, köy merasında hayvan otlatmak, ot yolmak, çadır kurmak, su arkı geçirmek; geçici bir süre için harman yapmak amacıyla demetlerin yayılması, mer’aya tezek dökmek, inşaatında kullanmak için getirilen taşların evin avlusuna girmemesi nedeniyle geçici bir süre için mer’aya bırakılması, köy tüzel kişiliği adına tapuya kargir ev ve arsa olarak tescil edilen yere el atılması, sanığın babasından kalma yayla evinin yerine köy ihtiyar heyetinden 13.05.2000 tarihli karar ile izin aldıktan sonra ilk katı beton, 2.katı da ahşap olmak üzere ev yapması, tecavüze konu olan yerin belediye sınırları içinde olması, köy merasından sadece bir kez ot biçilmesi, köylü tarafından ortaklaşa kullanılan yerlerden olmayan “kumluk” olarak tabir edilen yere tecavüz edilmesi, sanığın kendi taşınmazında kepçe ile hafriyat yaptırdığı sırada bir miktar kazı artığı toprağı köy yoluna koyması ve geçici olarak yol kısmen kapatması, kamyon şoförü olup birkaç ay arayla köye geldiğinde, aracını evinin yanındaki köy yoluna park eden ve büyük araçların geçişini engelleyen sanığın eyleminin, sanığın köy merasındaki söğüt ağaçlarının bir kısmının dallarını keserek keçilerine yedir­mekten ibaret eyleminin, zapt veya tasarruf olarak nitelendirilemeyeceğine ve bu itibarla suçun yasal unsurlarının oluşmadığına karar vermiştir.

Buna karşılık Yargıtay; sanığın kendine ait taşınmaza ev inşa ettikten sonra evin giriş merdivenini bitişinde bulunan köy yoluna yapmak suretiyle 2.16m2 tecavüz etme eyleminin, köy yoluna taş dökerek köylünün ortak kullanımına açık yolu üç yılı aşkın süredir zapt ve tasarruf etme eyleminin, sanığın suç konusu merayı çitle çevirip senetle satın aldığı yere katıp kullanmasının, köyün yaylasına ev yapıp kul­lanmayı sürdürmenin, köy boşluğu ve köy yoluna duvar örmek ve garaj yapmak eyleminin, köy merasının otunu süreklilik arzeder biçimde 5-6 yıldır biçip götürme eyleminin, zapt ve tasarruf niteliğinde bulunduğuna ve bu eylemlerin anılan suçu oluşturduğuna karar vermiştir. Eylemin temadi özelliği gözetilerek hukuki kesinti­nin gerçekleştiği tarihin suç tarihi olduğunun kabulü gerekir.

154. Maddenin 3.Fıkrasında Tanımlanan Suçun Maddi Unsurları

154.maddenin 3.fıkrasında kamuya ait veya özel “suların mecrasının değişti­rilmesi” suç olarak tanımlanmıştır. Ayrıca hasar veya zarar meydana gelmesi ge­rekmez. Yer altı suları ve kaynaklar da “sular” kavramına dahildir.

“Mecranın değiştirilmesi”, suyun akış istikametinin tamamen değiştirilmiş ol­ması, mecranın jeolojik surette bozulması anlamındadır. Mecranın değiştirilmesinde kullanılan yöntem ve araçlar esasa etkili değildir. Eylem, boru döşemek, kanal aç­mak suretiyle olabileceği gibi suyun aktığı mecraları tahrip suretiyle yapılması dahi mecranın değiştirilmesi anlamına gelir. Elde edilmek istenen yarann gerçekleşmiş olup olmadığı sonuca etkili değildir. Durgun suların akıtılması ile de suç oluşur. Suların kamuya yada özel mülkiyete ait olması arasında suçun oluşumu bakımın­dan bir fark gözetilmemiştir. Bu nitelikte olmayan işlemler, örneğin, suyun bir kıs­mının borularla alınıp götürülmesi halinde suyun mecrasının değiştirilmesi söz konusu olmadığından bu suçu oluşturmaz. Köy içme suyuna boru takıp evine gö­türme eylemi bu suçu değil 7478 sayılı Köy İçme Suları Hakkmdaki Kanunun 16.maddesine uyan suçu oluşturur411. Yargıtay, “derede akan suyu bent yapıp birik­tirerek borularla bahçesine akıtma eyleminde bu suçun öğelerinin bulunmadığına, işin idari ve hukuki nitelikte olduğuna”; “sanığın, köy çeşmesinden yararlanmak amacıyla araziyi kazarak su yolu açmaktan ibaret eyleminde”140; “tarafların arazileri arasında bulunan hususi arkın bir kısmının sanık tarafından kapatılıp açılmasından ibaret olayda”; “sanıkların köye ait kaynaktan çıkan ve toprak yataktan akan su yolunu genişletip motorla su almaktan ibaret eylemlerinde” bu suçun unsurları­nın oluşmadığına, karar vermiştir.

SUÇLARIN MANEVİ UNSURU

Maddenin 1.fıkrasındaki suçun manevi unsuru bakımından failde, başkasına ait taşınmaz malı veya eklentilerini kısmen veya tamamen işgal etme veya taşınmazın sınırlarını değiştirme yada bozma yahut başka bir suretle hak sahibinin malından kısmen veya tamamen yararlanmasına engel olma iradesinin, yani kastın bilme ve isteme unsurlarının bulunması gerekir.

Yargıtay, “sanığın, Hukuk Mahkemesine dava açarak geçit hakkı elde etmeksi­zin müştekinin arsanın sınırını oluşturan tel örgüyü keserek arsayı yol olarak kul­lanmasında” suçun kast unsurunun oluştuğuna, buna karşılık “müşteki ile sanı­ğın tarlalarını ayıran sınırın heyelan nedeniyle bozulduğu sanığın, müştekinin ara­zisine ağaç dikmekten ibaret eyleminde” suç kastı bulunmadığına karar vermiştir.

Maddenin 2.fıkrasında tanımlanan suçun manevi unsuru, failin, suça konu ta­şınmazın köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak kulla­nımına terk edildiğini “bilerek” sahiplenme iradesiyle bu fıkrada tanımlanan zapt, tasarruf ve sürüp ekme fiillerini gerçekleştirmiş olması halinde oluşur.

Yargıtay, “sanığın, köy orta malı olan köy boşluğuna köylülere kendi ifadesiyle “hayır için fırın inşa etmek” istediği, temel kazıp taş döktüğü, men kararı üzerine bıraktığı, savunmanın tanıklar ve keşifte dinlenen yerel bilirkişi ifadeleriyle de doğ­rulandığı, böylece kişisel zapt ve tasarruf amacı taşımadığı gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesini” yasaya aykırı bulmuştur. Keza, “sanık­ların çay yatağı kenarında bulunan tarlasını sel sularından önlemek için çay yatağı kıyısına ağaç dikmek ve taş dökmek suretiyle kendi taşınmazlarını korumak amacı taşıyan ve maddi bir tecavüz görüntülemeyen eylemlerinde zapt ve tasarruf kastı­nın bulunmadığına”; “sanığın taşınmazda yol açarak bu yoldan yararlanmasının köy yönetiminin iznine dayalı bulunması karşısında suç kastının varlığından söz edilemeyeceğine”; “köy muhtarı olan sanığın, köy hayvanlarının geceleyin kalma­ları ve yırtıcı hayvanlardan korunmaları amacıyla mer’anm bir kısmını duvarla çevirmekten ibaret eyleminde köy yararını aşan biçimde zapt ve tasarruf kastı bu­lunmadığına” karar vermiştir.

Maddenin 3.fıkrasında tanımlanan suçun manevi unsuru ise, yararlanma amacı olmasa dahi suyun mecrasını değiştirme iradesiyle, yani bu fiilin bilerek ve sonuçla­rı istenilerek kasten işlenmesiyle oluşmaktadır. Nitekim, Yargıtay, “arazileri arasıda bulunan hususi arkın bir kısmının sanık tarafından kapatılıp açılmasından ibaret olan olayda suçun manevi unsurunun bulunmadığına” karar vermiştir.

SUÇA ETKİ EDEN NEDENLER

5237 sayılı TCK.da, 765 sayılı eski Ceza Kanunumuzun 514. ve 515. maddelerin­de düzenlenen “suçun cebir ve şiddetle, silahlı olarak veya üçten fazla kişilerce işlenmesi” biçiminde ağırlatıcı nedenlere yer verilmemiştir. Keza, eski Kanunun 522.maddesine benzer değerin azlığına ilişkin bir hafifletici nedene de yer verilme­miştir.

154.maddenin 1. ve 3.fıkralarında öngörülen suçlar bakımından, malvarlığına karşı suçlar için ortak hüküm olan 167.maddedeki “şahsi cezasızlık sebebi ve cezada indirim yapılmasını gerektiren şalisi sebep” uygulanabilir.

SUÇUN ÖZEL GÖRÜNÜŞ BİÇİMLERİ

154.maddede öngörülen suçlara teşebbüs mümkündür. Bu suçlara iştirakin her hali uygulanabilir. Suçların içtimai bakımından özel bir hüküm öngörülmediğinden bu konuda genel hükümler (TCK. 42-44.md.) uygulanır. Sanığın, örneğin çit yap­mak suretiyle zeminde bütünlük arzeden mer’a ve köy yoluna aynı anda el atma eylemi tek suç oluşturur. Fakat, tecavüz ayrı yerlerdeki mer’aların parsellerine vaki olmuşsa birbirinden bağımsız suçlar oluşur ve 154/2.madde eylem adedince uygulanır. Ancak, aynı mer’anın değişik parsellerine bir suç işlemek kararının cüm­lesinden olmak üzere el atılması halinde zincirleme suç durumunun varlığı kabul edilir. Ancak, 3091 sayılı Kanun uyarınca verilip usulünce kesinleşen ve infaz edilen birinci ve ikinci men kararlarının varlığı halinde bu Kanunun 15.maddesinin uygu­lanması gerekir.

Kovuşturma

154.maddede öngörülen bu suçların soruşturulması ve kovuştu­rulması C.Başsavcıhğınca re’sen yapılır.

Görevli Mahkeme

Maddede tanımlanan suçlardan dolayı açılan 5235 sayılı Kanunun 11.maddesi hükmüne göre asliye ceza mahkemesine aittir. Suç tarihinde 18 yaşını doldurmayan fail çocuklarla ilgili davalar 5395 sayılı ÇKK.nun 26.maddesi uyarınca çocuk mahkemesinde görülür.

Suçun Yaptırım

154.maddenin 1.fıkrasındaki suçun yaptırımı altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezasıdır.maddenin 2. ve 3.fıkralarında yapılan yollama uyarınca, yine 1.fıkradaki yaptırımlar uygulanacaktır. Adli para cezasının alt sınırı, TCK.nun 52.maddesi uyarınca 5 gündür.

Dava Zamanaşımı

Maddede tanımlanan suçlanın dava zamanaşımı, TCK.nun 66/1-(e) bendi uyarınca 8 yıldır. Çocukların işlediği suçlarda 66.maddenin 2.fıkrası hükmü gözetilerek dava zamanaşımı hesaplanacaktır. Dava zamanaşımı­nın durması veya kesilmesi sözkonusu ise 67.madde hükmü dikkate alınacaktır.