Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

HİZMET SÜRESİNİN TESPİTİ DAVALARINDA TANIK DELİLİNİN GÜCÜ

HİZMET SÜRESİNİN TESPİTİ DAVALARINDA TANIK DELİLİNİN GÜCÜ

YARGITAY 10.Hukuk Dairesi
Esas: 2011/17399
Karar: 2013/216

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, davalı A…’e ait kuruyemiş dükkanında kuruyemişlerin kavrulması ve işverenin verdiği diğer işleri yapmak suretiyle 01.10.1999-01.09.2007 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının ve eksik bildirilen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davacının davalıya ait işyerinde 02.11.1999-01.09.2007 tarihleri arasında 2818 gün çalıştığının, bu çalışmanın 1780 günlük kısmının Kuruma bildirildiğinin, 1038 günlük kısmının ise bildirilmediğinin tespitine karar verilmiş ise de, mahkemenin hükmü eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Yasanın Geçici 7. maddesi kapsamında uygulama alanı bulan 506 sayılı Yasanın 79/10 maddesidir. 506 sayılı Yasanın 6. maddesinde ifade edildiği üzere “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve feragat edilemez”. Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi karşısında, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olduğu, bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğunun gözetilmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Davada somutlaşan olayda, davalıya ait işyerinin 15.12.1992 tarihinde kanun kapsamına alındığı, yapılan işin mahiyetinin kuruyemiş üretimi ve satışı olduğu, davacının süresinde Kuruma intikal eden davalıya ait işyerinden verilme 17.08.2000, 15.11.2001, 17.08.2002, 04.09.2003, 14.08.2004, 05.08.2005 ve 12.08.2006 tarihli işe giriş bildirgelerinin bulunduğu, ihtilaf konusu dönemde dava dışı işyerlerinden Kuruma bildirilen çakışan 726 günlük çalışmanın dışında, 17.08.2000-07.05.2007 tarihleri arasında davalıya ait işyerinden 1780 günlük çalışmanın eksiksiz Kuruma bildirildiği, davacı tarafından İzmir Bölge Müdürlüğü’ne verilen 06.09.2007 tarihli şikayet dilekçesinde, işe giriş tarihinin 17.08.2000 olduğunun açıkça belirtildiği, 24.12.2007 tarihli müfettiş raporunda, davacının davalıya ait işyerinde 17.08.2000-02.08.2007 tarihleri arasında kesintili çalıştığının tespit edildiği, 25.02.2009 tarihli bilirkişi raporunda, Kuruma bildirilen 1780 günlük çalışmanın dışında, bildirilmeyen herhangi bir çalışmanın bulunmadığının belirtildiği, tanık beyanlarında, davacının ihtilaf konusu dönemde davalıya ait işyerinde çalışırken aynı zamanda dava dışı tütün firmalarında çalıştığının beyan edildiği anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 29.06.2005 tarih ve 409/413 sayılı ilamında, hizmet tespiti davalarının hukuki niteliği ve ispat şekline ilişkin ilkeler şu şekilde belirtilmiştir. “Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de çalışmanın konusu, sürekli kesintili mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerinin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlenmelidir.
Bu davalarda işverenin, çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
Yukarıda açıklanan hususlar, yeterli ve gerekli bir araştırmayla ve deliller hep birlikte değerlendirilerek aydınlığa kavuşturulduktan sonra o çalışmanın sigortalı çalışma niteliğinde olup olmadığı ya da ne zaman bu niteliğe kavuştuğu yönü üzerinde durulmalı ve çalışmayı kapsama alan yasanın yürürlük tarihinden sonraki dönem için hizmetin tespitine karar verilmelidir.”
Yukarıda belirtilen Hukuk Genel Kurul kararı doğrultusunda, somut olay değerlendirildiğinde;
Davacının imzasını taşıyan 06.09.2007 tarihli şikayet dilekçesi ile 24.12.2007 tarihli müfettiş raporunda, davacının işe giriş tarihinin 17.08.2000 olduğunun belirtildiği ve ihtilaf konusu dönemde dava dışı işyerlerinden Kuruma bildirilen çakışan 726 günlük hizmet süresinin dışında, 17.08.2000-07.05.2007 tarihleri arasında davalıya ait işyerinden 1780 günlük hizmet süresinin eksiksiz olarak Kuruma bildirildiği gözetilmek suretiyle; mahkemece, varsa işçilik alacaklarına ilişkin dava dosyası celbedilmeli; dinlenen tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde özellikle durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre isticvap olunmalı, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli; böylelikle, davacının fiili çalışmalarının varlığı, başlangıç ve bitiş tarihleri, kesintili mi, sürekli mi olduğu hiçbir kuşku ve duraksamaya meydan vermeyecek biçimde belirlenmeli, toplanan ve toplanacak delillerin sonucuna göre davaya konu talep hakkında bir karar verilmelidir.
Mahkemenin, yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda araştırma yaparak elde edilecek sonuca göre karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı A…’e iadesine, 17.01.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.