Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

ALKOLLÜ SÜRÜCÜNÜN ARACINA RIZAEN BİNME NEDENİYLE ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZASI

ALKOLLÜ SÜRÜCÜNÜN ARACINA RIZAEN BİNME NEDENİYLE ÖLÜMLÜ TRAFİK KAZASI

YARGITAY 10.Hukuk Dairesi
ESAS: 2010/11193
KARAR: 2012/1040

Davacı, trafik kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davalılar vekillerinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde işleten, “araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde tanımlanmıştır.
İşletenin hukuki sorumluluğu ise anılan Kanunun 85. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa … motorlu aracın işleteni … doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olur. İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.
İşletenin kim olduğu sorusuna, şekli ve maddi ölçütten yararlanılarak cevap bulunmaktadır. Şekli ölçüte göre, trafik sicili, trafik belgesi, trafik sigorta poliçesi, vergi kaydı gibi bazı resmi belgelerde ve kayıtlarda adı geçen kimse gerçek işleten sayılır. Maddi ölçüte göreyse; işleten, araçtan maddi ve manevi fayda sağlayan, aracın giderlerini karşılayan, tehlikesini üstlenen ve araç üzerinde fiili tasarrufta bulunan kimsedir. Aracın giderini karşılamaktan amaç, bakım, onarım, yakıt, sürücü ücreti, vergi ve sigorta yükümlülükleri ile muhafaza ve işletme gibi yükümlülüklere katlanmaktır. Tehlikeyi üstlenmek, aracın neden olacağı zararlardan sorumluluk; araç üzerinde fiili tasarrufta bulunmak ise, aracı bir anlık elde bulundurmayı değil, aracın ne zaman, nasıl, ne amaçla ve kim tarafından kullanılacağına, bakım ve muhafazasının ne şekilde yapılacağına karar verme yetkisini ifade eder. Maddi ölçüte ilişkin öğelerin geçici olarak kesilmesi işleten sıfatını ortadan kaldırmayacaktır.
2928 sayılı Kanunun 85. maddesi hükmüne göre, başka birinin, aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiğini ve araç üzerinde fiili tasarrufunun bulunduğunu ispat edemediği takdirde, kayda göre araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görünen veya aracın, uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, rehin veya ariyet alan kişi isleten kabul edilecektir. ./..
Aynı hükme göre, bir motorlu aracın işletilmesinden doğan zarardan o aracı işleten sorumlu olacaktır. Bu bakımdan işletenliğin kayda rağmen başkasına geçmiş bulunduğu her zaman ispatlanabilir. Fakat bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması gerekir.
Davaya konu somut uyuşmazlıkta, davalı A…, maliki bulunduğu olaya neden olan aracın diğer davalı K…’e sattığını iddia ettiğine göre, davalı K…’in işleten sıfatının bulunup bulunmadığı yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular dikkate alınarak yapılacak inceleme ile belirlenerek sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken bu yönün dikkate alınmamış olması;
3-Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği taktirde, zarar veren, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeyi gidermek durumundadır. Ne var ki, zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulaması, haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenle, somut olayda gerçekleşen özel sebepler nedeniyle tazminatta bazı indirimlerin yapılması, hakkaniyete daha uygun düşer. Bu düşünceden hareketle, Borçlar Yasasının 43 ve 44. maddelerinde, bazı olgular, tazminattan indirim sebebi olarak kabul edilmiş ve somut olayda bunların varlığı halinde, hakime tazminattan indirim yapma, gereğinde tamamen reddetme yetkisi tanınmıştır.
Borçlar Yasasının Tazminat miktarının tayini” üst başlıklı 43/1 maddesi ile; Hâkimin, olayların özelliklerine ve durumun gereğine göre zararın miktarını tespit edeceği hükme bağlanmıştır. Burada sözü geçen, “olayın özellikleri, durumun gereği (hal ve mevkiin icabı)”, ekonomik ve sosyal olgular içinde değerlendirilebilecek geniş yorumlu kavramlardır. Bu kapsamda; zararlı sonuç doğuran olayın, failin, zarar gören yararına bir davranışta (hatır işinde) bulunduğu sırada meydana gelmesi de gösterilebilir. Gerçekten de zarar, zarar verenin hiçbir karşılık almadan, zarar gören yararına yaptığı bir iş, bir eylem sonucunda meydana gelmişse, hâkim, olayın bu oluş tarzım da gözeterek tazminattan indirim yapabilecektir. Hatır işleri, ve bu arada özellikle de hatır taşımacılığı, bir indirim sebebi olarak 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası m. 87/1 de hükme bağlanmıştır. Hatır için taşımada salt yolcunun yararı bulunduğu açıktır. Buradaki amaç, olayın özelliklerine göre hakkaniyete uygun bir sonuca ulaşmaktır.
Tazminattan indirim sebeplerini düzenleyen, Borçlar Yasası madde 44 de öngörülen sebepler, daha çok zarar görenle ilgilidir. Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır.
Anılan madde kapsamında yer alan indirim sebeplerinden bir kısmı; zarar verici fiile rıza, ortak veya kişisel kusurdur. Zarar gören, zararlandırıcı olayın sebep olacağı zarara önceden razı olabilir. Zarar gören, zarara açık veya örtülü bir irade beyanıyla razı olabileceği gibi, rızanın, diğer birtakım olgulardan da çıkarılması mümkündür. Bu duruma yargısal kararlarda en sık rastlanılan örnek; içkili sürücünün arabasına, onun bu durumunu bilerek binen bir kişinin, meydana gelebilecek zarara önceden, kapalı bir şekilde razı olduğunun kabulü yönündedir. Makul bir insanın aynı şartlarda kendi yararı gereğince yapmaması gereken harekette bulunması da, zarar görenin ortak kusurunu ifade etmektedir. Zarar görenin bu kusuru, illiyet bağını kesmeyecek yoğunlukta ise tazminattan bir indirim sebebidir. Burada da hâkim, somut olayın özelliklerini dikkate alarak, hakkaniyet düşüncesiyle indirim yapabilecektir.
Somut olay; alkol aldığı bilinen davalı yönetimindeki araca binilerek, birlikte düğüne gidilirken trafik kazası şeklinde meydana gelmiştir.
Alkollü sürücünün kullandığı araca binmek, kabule göre fiile rıza yada ortak kusur olarak ele alınsın, ölen ve yaralananlar yönünden, yukarıda anlatılan hukuki olgular dikkate alındığında, Borçlar Yasasının 44.maddesine göre hesaplanacak tazminattan indirim sebebini oluşturur. Ölenlerin hatır yolcusu olmaları nedeniyle Borçlar Yasasının 43.maddesi ile yapılan indirim, aynı Yasanın 44.madde hükmünün uygulanmasına da engel teşkil etmeyecektir.
Belirtilen bu maddi ve yasal olgular gözetilmeksizin “müteveffanın araca zorla ve ısrarla binmesi gibi bir durumun ispat edilememesi ve hatır taşıması olsa bile sorumluluğun kalkmayacağı” gerekçesi ile rücu alacağının belirlenmiş olması;
4-1479 sayılı Yasanın 63. maddesi hükmüne göre “Sigorta Şirketleri” Bağ-Kur’un rücu hakkını haiz bulunduğu “diğer sorumlular” kapsamındadır.
Bağ-Kur’a anılan madde ile tanınan rücu hakkı Kanundan doğan bağımsız bir rücu hakkı vasfında olup, tazmin sorumlularının sigortalı ya da hak sahiplerine yapmış oldukları ödemelerin rücu alacağından düşülmemesi gerekmekte ise de; Sigorta Şirketlerinin 2918 sayılı Yasa kapsamından poliçeye dayalı akdi sorumluluğu nedeniyle poliçe limitini teşkil eden miktar, Kurumun rücu davasından önce sigortalı-hak sahiplerine ödediğinin geçerli belgelerle kanıtlanması durumunda; Sigorta Şirketlerinin mükerrer ödeme ile karşı karşıya bırakılmaması bakımından ödediği miktar kadar sorumlu tutulmaması gerekir.
Davada somutlaşan olayda davalı Sigorta Şirketi poliçe limitini teşkil eden miktarın tamamının hak sahiplerine ödediğini savunduğundan ödeme yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa tarih ve miktarı dayanağı belgeler de getirtilerek yöntemince araştırıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğinin düşünülmemesi, usul ve yasaya aykırıdır.
O hâlde, davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 26.01.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.