İŞÇİYE İŞE GİRMEDEN ÖNCE İMZALATILAN BOŞ SENET
YARGITAY 9. Hukuk Dairesi
ESAS: 2012/23654
KARAR: 2014/24454
Davacı, 01/02/2009 tanzim tarihli, 5.000 TL bedelli ve lehtarı T… olan senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi, bahse konu senedin ve senede dayanarak yapılan icra takibinin iptaline karar verilmesi ve haksız icra takibi nedeniyle kötü niyet tazminatı alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, görevsizlik kararı vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalının ortağı ve aynı zamanda yöneticisi olduğu K… Tic. Ltd. Şti.’de 13/07/2007-23/10/2007 tarihleri arasında çalıştığını, işe girerken işverenin kendisine boş bir senet imzalattırdığını, sonradan bu senedin kendisinden izin almadan doldurularak, senette lehtar olarak görünen davalı T… tarafından icraya konduğunu ileri sürerek, bu senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, senedin ve senede dayanarak başlatılan icra takibinin iptaline karar verilmesi ve kötü niyetli icra takibi nedeniyle kötü niyet tazminatı taleplerinde bulunmuştur.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davacıya 5.000 TL borç para verdiğini, davacının bunun karşılığında davaya konu senedi tanzim edip verdiğini, senet ödenmeyince senedi icraya koyduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:
Mahkemece, davalı ile davacı arasında hizmet ilişkisinin bulunmadığı, davalının davacının işvereni olmadığı, davacının çalıştığı K… Tic. Ltd. Şti.’nin senette lehtar veya ciranta olmadığı, davalının K… Tic. Ltd. Şti.’de davacı gibi çalışan düz bir işçi olduğu, davaya bakma görevinin iş mahkemesine ait olmadığı, görevli mahkemenin davanın değerine göre sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.
İş sözleşmesinde işçi işveren için belirli veya belirsiz süreli olarak çalışır. Vekâlet sözleşmesinde ise vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir öğe değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Vekil bağımsız olarak iş görür, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahiptir. Bütün zamanını tek bir müvekkile özgülemek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle vekâlet sözleşmeleri yapabilir. Ekonomik olarak tek bir işverene bağımlı değildir.
Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir.
Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür.
Limitet, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanununun 319 uncu maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
Somut olayda, davacı davalının ortağı ve aynı zamanda yöneticisi olduğu K…Tic. Ltd. Şti.’ de 13/07/2007-23/10/2007 tarihleri arasında çalıştığını, işe girerken işverenin kendisine boş bir senet imzalattırdığını, sonradan bu senedin kendisinden izin almadan doldurularak, senette lehtar olarak görünen davalı T… tarafından icraya konduğunu ileri sürerek, bu senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, senedin ve senede dayanarak başlatılan icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacıya 5.000 TL borç para verdiğini, davacının bunun karşılığında davaya konu senedi tanzim edip verdiğini, senet ödenmeyince senedi icraya koyduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davacının çalıştığı anlaşılan K… Tic. Ltd. Şti.’nin ticaret sicil dosyası ve işyeri kayıtları celbedilmiştir. Bu belgelerin incelenmesinde, davalının davacının çalıştığı şirkette kurucu, ortak ya da yönetici olmadığı anlaşılmışsa da davalı tanığı Yahya İleten davalı T…’nın davacının çalıştığı şirkette çalışan düz bir işçi olduğunu beyan etmiştir.
Yine bu belgelerin incelenmesinde, davacının ileri sürdüğü tarihler arasında K… Tic. Ltd. Şti.’de çalıştığı anlaşılmıştır.
Davacı tanığı T… aynı dönemlerde davacı ile birlikte K… Tic. Ltd. Şti.’de uluslararası tır şoförü olarak çalıştıklarını, davalı T…’nın şirketin müdürü olduğunu, çalıştıkları şirkette dahil bu işi yapan tüm şirketlerin şoförleri işe alırken bu şoförlerden açık senet aldıklarını, senedin boş şekilde şoförlere imzalatıldığını, bu senetlerin teminat senedi olduğunu, kendisinin ve davacının da işe başlarken bu şekilde senet imzaladıklarını beyan etmiştir.
Her ne kadar mahkemece, davalı ile davacı arasında hizmet ilişkisinin bulunmadığı, davalının davacının işvereni olmadığı, davacının çalıştığı K… Tic. Ltd. Şti.’nin senette lehtar veya ciranta olmadığı, davalının K… Tic. Ltd. Şti.’de davacı gibi çalışan düz bir işçi olduğu, davaya bakma görevinin iş mahkemesine ait olmadığı, görevli mahkemenin davanın değerine göre sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmişse de davacının ileri sürdüğü gibi K…Tic. Ltd. Şti.’de uluslararası tır şoförü olarak çalıştığının sabit olması, davacı tanığının beyanları, davalı tanığının “…davalı T…davacının çalıştığı şirkette çalışan düz bir işçidir…” şeklindeki beyanı, uygulamada uluslararası tır şoförlerinden işe girerken ileride oluşması muhtemel zararlara karşı işveren tarafından teminat senedi alınması uygulamasının bilinen bir durum olduğu hususları ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu senedin davacıdan işe girerken işveren tarafından teminat senedi olarak alındığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde sabit olduğu, senette lehtar olarak şirketin değil de şirkette çalışan bir işçinin gösterilmesinin senet metninin sonradan doldurulması ihtimali karşısında senedin işveren tarafından alındığı gerçeğini değiştirmeyeceği, davacı ile davacının çalıştığı şirket arasında hizmet ilişkisi olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, bu nedenle davaya bakma görevinin iş mahkemesine ait olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, varsa tarafların diğer delilleri toplanarak, gerekirse bilirkişi raporu aldırılarak işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken hatalı bir değerlendirme ile yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 10/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
ESAS: 2012/23654
KARAR: 2014/24454
Davacı, 01/02/2009 tanzim tarihli, 5.000 TL bedelli ve lehtarı T… olan senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi, bahse konu senedin ve senede dayanarak yapılan icra takibinin iptaline karar verilmesi ve haksız icra takibi nedeniyle kötü niyet tazminatı alacağının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, görevsizlik kararı vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı, davalının ortağı ve aynı zamanda yöneticisi olduğu K… Tic. Ltd. Şti.’de 13/07/2007-23/10/2007 tarihleri arasında çalıştığını, işe girerken işverenin kendisine boş bir senet imzalattırdığını, sonradan bu senedin kendisinden izin almadan doldurularak, senette lehtar olarak görünen davalı T… tarafından icraya konduğunu ileri sürerek, bu senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, senedin ve senede dayanarak başlatılan icra takibinin iptaline karar verilmesi ve kötü niyetli icra takibi nedeniyle kötü niyet tazminatı taleplerinde bulunmuştur.
B) Davalı Cevabının Özeti:
Davalı, davacıya 5.000 TL borç para verdiğini, davacının bunun karşılığında davaya konu senedi tanzim edip verdiğini, senet ödenmeyince senedi icraya koyduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti ve Yargılama Süreci:
Mahkemece, davalı ile davacı arasında hizmet ilişkisinin bulunmadığı, davalının davacının işvereni olmadığı, davacının çalıştığı K… Tic. Ltd. Şti.’nin senette lehtar veya ciranta olmadığı, davalının K… Tic. Ltd. Şti.’de davacı gibi çalışan düz bir işçi olduğu, davaya bakma görevinin iş mahkemesine ait olmadığı, görevli mahkemenin davanın değerine göre sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir.
Kanunun 2 nci maddesinde bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişi işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişi ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işveren olarak tanımlanmıştır. İşçi ve işveren sıfatları aynı kişide birleşemez.
Yasanın 8 inci maddesinin birinci fıkrasına göre iş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. Ücret, iş görme ve bağımlılık iş sözleşmesinin belirleyici öğeleridir.
İş sözleşmesini eser ve vekâlet sözleşmelerinden ayıran en önemli ölçüt bağımlılık ilişkisidir. Her üç sözleşmede, iş görme edimini yerine getirenin iş görülen kişiye (işveren-eser sahibi veya temsil edilen) karşı ekonomik bağımlılığı vardır.
İş sözleşmesini belirleyen ölçüt hukukî-kişisel bağımlılıktır. Gerçek anlamda hukukî bağımlılık işçinin işin yürütümüne ve işyerindeki talimatlara uyma yükümlülüğünü içerir. İşçi edimini işverenin karar ve talimatları çerçevesinde yerine getirir. İşçinin işverene karşı kişisel bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. İş sözleşmesinde bağımlılık unsurunun içeriğini, işçinin işverenin talimatlarına göre hareket etmesi ve iş sürecinin ve sonuçlarının işveren tarafından denetlenmesi oluşturmaktadır. İşin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır. Bu belirtilerin hiçbiri tek başına kesin ölçüt teşkil etmez. İşçinin işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi yaratıcı gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi bağımlılık ilişkisini ortadan kaldırmaz. Çalışanın işyerinde kullanılan üretim araçlarına sahip olup olmaması, kâr ve zarara katılıp katılmaması, karar verme özgürlüğüne sahip bulunup bulunmaması bağımlılık unsuru açısından önemlidir.
İş sözleşmesinde işçi işveren için belirli veya belirsiz süreli olarak çalışır. Vekâlet sözleşmesinde ise vekil kural olarak uzmanlığı bakımından iş sahibinin talimatları ile bağlı değildir. İş sözleşmesinin varlığı ücretin ödenmesini gerektirir. Oysa vekâlet için ücret zorunlu bir öğe değildir. Vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlerde iş sözleşmesinin aksine sosyal nitelikte edimlere ve koruma yükümlülüklerine rastlanmaz. Vekil bağımsız olarak iş görür, bu nedenle faaliyetini sürdüreceği zamanı belirlemede kısmen de olsa serbestliğe sahiptir. Bütün zamanını tek bir müvekkile özgülemek zorunda olmayan vekil, farklı kişilerle vekâlet sözleşmeleri yapabilir. Ekonomik olarak tek bir işverene bağımlı değildir.
Tüzel kişilerde yönetim hakkı ile emir ve talimat verme yetkisi organlarını oluşturan kişiler aracılığıyla kullanılır. Tüzel kişiler yönünden tüzel kişinin kendisi soyut işveren, tüzel kişinin organını oluşturan kişiler ise somut işveren sıfatını haizdir.
Ticaret şirketleriyle tüzel kişilerde somut işveren sıfatını taşıyan organ bir kurul olabileceği gibi tek başına bir kişiye verilen yetki çerçevesinde gerçek kişinin de organ sıfatını kazanması mümkündür.
Limitet, hisseli komandit ve kolektif şirketlerde yönetim yetkisi şirket ortaklarından birine bırakıldığında, bu kişi müdür sıfatıyla kişi-organ sayılır. Türk Ticaret Kanununun 319 uncu maddesine göre, anonim şirketler yönünden yönetim ve temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerine bırakılması halinde, bu kişi veya kişiler kişi-organ sıfatını kazanır. Şirketi temsil ve yönetime yetkili kişi-organ sıfatını taşıyan kişiler işveren konumunda bulunduklarından işçi sayılmazlar.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 inci maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir. İşçi sıfatını taşımayan kişinin talepleriyle ilgili davanın, iş mahkemesi yerine genel görevli mahkemelerde görülmesi gerekir.
Somut olayda, davacı davalının ortağı ve aynı zamanda yöneticisi olduğu K…Tic. Ltd. Şti.’ de 13/07/2007-23/10/2007 tarihleri arasında çalıştığını, işe girerken işverenin kendisine boş bir senet imzalattırdığını, sonradan bu senedin kendisinden izin almadan doldurularak, senette lehtar olarak görünen davalı T… tarafından icraya konduğunu ileri sürerek, bu senetten dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine, senedin ve senede dayanarak başlatılan icra takibinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacıya 5.000 TL borç para verdiğini, davacının bunun karşılığında davaya konu senedi tanzim edip verdiğini, senet ödenmeyince senedi icraya koyduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davacının çalıştığı anlaşılan K… Tic. Ltd. Şti.’nin ticaret sicil dosyası ve işyeri kayıtları celbedilmiştir. Bu belgelerin incelenmesinde, davalının davacının çalıştığı şirkette kurucu, ortak ya da yönetici olmadığı anlaşılmışsa da davalı tanığı Yahya İleten davalı T…’nın davacının çalıştığı şirkette çalışan düz bir işçi olduğunu beyan etmiştir.
Yine bu belgelerin incelenmesinde, davacının ileri sürdüğü tarihler arasında K… Tic. Ltd. Şti.’de çalıştığı anlaşılmıştır.
Davacı tanığı T… aynı dönemlerde davacı ile birlikte K… Tic. Ltd. Şti.’de uluslararası tır şoförü olarak çalıştıklarını, davalı T…’nın şirketin müdürü olduğunu, çalıştıkları şirkette dahil bu işi yapan tüm şirketlerin şoförleri işe alırken bu şoförlerden açık senet aldıklarını, senedin boş şekilde şoförlere imzalatıldığını, bu senetlerin teminat senedi olduğunu, kendisinin ve davacının da işe başlarken bu şekilde senet imzaladıklarını beyan etmiştir.
Her ne kadar mahkemece, davalı ile davacı arasında hizmet ilişkisinin bulunmadığı, davalının davacının işvereni olmadığı, davacının çalıştığı K… Tic. Ltd. Şti.’nin senette lehtar veya ciranta olmadığı, davalının K… Tic. Ltd. Şti.’de davacı gibi çalışan düz bir işçi olduğu, davaya bakma görevinin iş mahkemesine ait olmadığı, görevli mahkemenin davanın değerine göre sulh hukuk mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmişse de davacının ileri sürdüğü gibi K…Tic. Ltd. Şti.’de uluslararası tır şoförü olarak çalıştığının sabit olması, davacı tanığının beyanları, davalı tanığının “…davalı T…davacının çalıştığı şirkette çalışan düz bir işçidir…” şeklindeki beyanı, uygulamada uluslararası tır şoförlerinden işe girerken ileride oluşması muhtemel zararlara karşı işveren tarafından teminat senedi alınması uygulamasının bilinen bir durum olduğu hususları ve tüm dosya kapsamı hep birlikte değerlendirildiğinde, davaya konu senedin davacıdan işe girerken işveren tarafından teminat senedi olarak alındığının şüpheye yer bırakmayacak şekilde sabit olduğu, senette lehtar olarak şirketin değil de şirkette çalışan bir işçinin gösterilmesinin senet metninin sonradan doldurulması ihtimali karşısında senedin işveren tarafından alındığı gerçeğini değiştirmeyeceği, davacı ile davacının çalıştığı şirket arasında hizmet ilişkisi olduğu konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, bu nedenle davaya bakma görevinin iş mahkemesine ait olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, varsa tarafların diğer delilleri toplanarak, gerekirse bilirkişi raporu aldırılarak işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken hatalı bir değerlendirme ile yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 10/07/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.