MUNZAM ZARARIN TAHSİLİNE YÖNELİK TAZMİNATIN NASIL HESAPLANACAĞI
YARGITAY 11. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/16236
KARAR: 2015/11459
Taraflar arasında görülen davada İstanbul (Kapatılan) 50. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 08.05.2014 tarih ve 2013/181-2014/144 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 03.11.2015 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı … Bank A.Ş. vekili Av. E. I…. ve ihbar olunan TMSF vekili Av. C… K…. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkillerinin 03.10.1999 tarihinde 237.000 USD, 17.12.1999 tarihinde 206.000 DM Sakarya E… Şubesi’ne yatırdığını, bu paranın offshore hesaplarına aktarıldığını, müvekkilleri tarafından açılan davada bankaya yatırılan paranın 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi gereğince işleyecek faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verildiğini, kararın kesinleştiğini ve icra dosyası kanalıyla tahsil edildiğini, ancak müvekkillerinin temerrüt faizini aşan miktarda zarara uğradığını beyan ederek, şimdilik 5.000,00 TL munzam zararın temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesine göre hesaplanacak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili ve fer’i müdahil vekilleri ayrı ayrı davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, temerrüt tarihi olan 2009 yılı ile alacağın tahsil edildiği 2013 yılları arası ekonomik verilerin iyi gittiği, bu durumda davacının faiz miktarını aşan munzam zararı somutlaştırarak ispatlaması gerektiği, davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, munzam zararın tahsiline yönelik tazminat istemine ilişkin olup, 818 Sayılı BK’nun 105’inci maddesine göre “alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir”. Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan temerrüdün hukuki bir sonucudur ve borçlunun zararının faizi aşan bölümüdür. Borçlu para borcunu vadesinde ödemediğinde (temerrüdü oluştuğunda) sözleşme veya yasada belirlenen “gecikme faizi” ödeme yükümü altına girer. Bu durumda BK’nın 103. maddesi uyarınca alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir. O nedenle alacaklıya, uğradığı zararı ispat yükümü verilmeksizin, en önemlisi borçlunun, kusuru olup olmadığı araştırılmaksızın yasa gereği kabul edilen zararı giderme hakkı tanınmıştır.
Munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK.md.105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. BK’nın 105. maddesi kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır.
Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Bu itibarla, munzam zarar davalarında alacaklının (davacının) ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, genel ispat yöntemlerinde olduğu gibi her olayın kendi yapısı ve özelliği içinde değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Somut olayda, mahkemece herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan davacının munzam zararını somutlaştırarak ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, borçlunun temerrüde düştüğü tarihten, ödemenin gerçekleştirildiği güne kadar geçen süre içerisinde, her yıl itibarı ile gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranını, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet Tahvil’lerine verilen faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek, gerektiğinde bunları ilgili resmi kurul veya kuruluşlardan araştırmak, bu sahada uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılmak suretiyle, bu sure içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücü azalması nedeniyle alacaklının maruz kaldığı zarar miktarını yukarıda değinilen unsurların toplanıp, ortalamaları bulunarak belirlenmesi; gerektiğinde somut olayın özelliği de dikkate alınarak, bulunacak miktarın BK’nın 42 ve 43’üncü maddesi çerçevesinde mahkemece değerlendirmeye de tabi tutulması; bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacağını tahsil ederken aldığı temerrüt faizi miktarı düşülerek, hasıl olacak sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekmektedir. Nitekim, mahkemece de bir kısım kayıtlar ilgili kurumlardan talep edilmiştir.
Bu itibarla, mahkemece yukarıda belirtildiği şekilde inceleme ve araştırma yapılarak, neticesine göre bir karar vermek gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 03.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
ESAS: 2014/16236
KARAR: 2015/11459
Taraflar arasında görülen davada İstanbul (Kapatılan) 50. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 08.05.2014 tarih ve 2013/181-2014/144 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 03.11.2015 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı … Bank A.Ş. vekili Av. E. I…. ve ihbar olunan TMSF vekili Av. C… K…. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkillerinin 03.10.1999 tarihinde 237.000 USD, 17.12.1999 tarihinde 206.000 DM Sakarya E… Şubesi’ne yatırdığını, bu paranın offshore hesaplarına aktarıldığını, müvekkilleri tarafından açılan davada bankaya yatırılan paranın 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesi gereğince işleyecek faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verildiğini, kararın kesinleştiğini ve icra dosyası kanalıyla tahsil edildiğini, ancak müvekkillerinin temerrüt faizini aşan miktarda zarara uğradığını beyan ederek, şimdilik 5.000,00 TL munzam zararın temerrüt tarihinden itibaren 3095 sayılı Yasa’nın 4/a maddesine göre hesaplanacak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili ve fer’i müdahil vekilleri ayrı ayrı davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, temerrüt tarihi olan 2009 yılı ile alacağın tahsil edildiği 2013 yılları arası ekonomik verilerin iyi gittiği, bu durumda davacının faiz miktarını aşan munzam zararı somutlaştırarak ispatlaması gerektiği, davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, munzam zararın tahsiline yönelik tazminat istemine ilişkin olup, 818 Sayılı BK’nun 105’inci maddesine göre “alacaklının duçar olduğu zarar, geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiçbir kusur isnat edilemeyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir”. Munzam zarar sorumluluğu kusura dayanan temerrüdün hukuki bir sonucudur ve borçlunun zararının faizi aşan bölümüdür. Borçlu para borcunu vadesinde ödemediğinde (temerrüdü oluştuğunda) sözleşme veya yasada belirlenen “gecikme faizi” ödeme yükümü altına girer. Bu durumda BK’nın 103. maddesi uyarınca alacaklının mutlak ve tartışmasız bir zarara uğradığı kabul edilmektedir. O nedenle alacaklıya, uğradığı zararı ispat yükümü verilmeksizin, en önemlisi borçlunun, kusuru olup olmadığı araştırılmaksızın yasa gereği kabul edilen zararı giderme hakkı tanınmıştır.
Munzam zarar borcunun hukuki sebebi, asıl alacağın temerrüde uğraması ile oluşan hukuka aykırılıktır. O nedenle, borçlunun munzam zararı tazmin yükümlülüğü (BK.md.105), asıl borç ve temerrüt faizi yükümlülüğünden tamamen farklı, temerrüt ile oluşmaya başlayan asıl borcun ifasına kadar zaman içinde artarak devam eden, asıl borçtan tamamen bağımsız yeni bir borçtur. Munzam zarar sorumluluğu, kusur sorumluluğuna dayanır. BK’nın 105. maddesi kusur karinesini benimsemiştir. Munzam zarardan kaynaklanan tazminat borcunun doğması için aranan kusur, borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Farklı bir anlatımla, burada zararın doğmasına yol açan bir kusur ilişkisi aranmaz ve tartışılmaz. Sorumluluk için borçlunun temerrüde düşmekteki kusurunun varlığı asıldır.
Kural olarak munzam zarar alacaklısı, öncelikle temerrüde uğrayan asıl alacağının varlığını, bu alacağın geç veya hiç ifa edilmemesinden dolayı temerrüt faizi ile karşılanmayan zararını, zarar ile borçlu temerrüdü arasındaki uygun illiyet bağını ispat etmekle yükümlüdür. Alacaklı borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olduğunu ispatla yükümlü değildir. Borçlu ancak temerrüdündeki kusursuzluğunu kanıtlama koşuluyla sorumluluktan kurtulabilir. Bu itibarla, munzam zarar davalarında alacaklının (davacının) ispat yükümlülüğü çok sıkı kurallara bağlanmamalı, genel ispat yöntemlerinde olduğu gibi her olayın kendi yapısı ve özelliği içinde değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.
Somut olayda, mahkemece herhangi bir inceleme ve araştırma yapılmadan davacının munzam zararını somutlaştırarak ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Oysa, borçlunun temerrüde düştüğü tarihten, ödemenin gerçekleştirildiği güne kadar geçen süre içerisinde, her yıl itibarı ile gerçekleşen yıllık enflasyon artış oranını, bu oranın eşya fiyatlarına yansıma durumu, mevduat ve Devlet Tahvil’lerine verilen faiz oranları, Türk Lirası karşısında döviz kurlarına ilişkin değişiklik listeleri davacıdan istenmek, gerektiğinde bunları ilgili resmi kurul veya kuruluşlardan araştırmak, bu sahada uzman bilirkişi görüşünden de yararlanılmak suretiyle, bu sure içerisindeki para değerinin düşmesi, alım gücü azalması nedeniyle alacaklının maruz kaldığı zarar miktarını yukarıda değinilen unsurların toplanıp, ortalamaları bulunarak belirlenmesi; gerektiğinde somut olayın özelliği de dikkate alınarak, bulunacak miktarın BK’nın 42 ve 43’üncü maddesi çerçevesinde mahkemece değerlendirmeye de tabi tutulması; bundan sonra bulunan bu zarar miktarından davacının alacağını tahsil ederken aldığı temerrüt faizi miktarı düşülerek, hasıl olacak sonuç çerçevesinde hüküm kurulması gerekmektedir. Nitekim, mahkemece de bir kısım kayıtlar ilgili kurumlardan talep edilmiştir.
Bu itibarla, mahkemece yukarıda belirtildiği şekilde inceleme ve araştırma yapılarak, neticesine göre bir karar vermek gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 03.11.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.