İCRA HUKUK MAHKEMESİ KARARI YÜZE KARŞI TEFHİM EDİLİRSE İSTİNAF TEMYİZ SÜRESİ NE ZAMAN BAŞLAR?
T.C.
YARGITAY
8. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2015/19578
KARAR NO:2018/10623
KARAR TARİHİ:04.04.2018
MAHKEMESİ:İcra Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ: İstihkak
>İCRA HUKUK MAHKEMESİ KARARI, YÜZE KARŞI TEFHİM EDİLİRSE İSTİNAF-TEMYİZ SÜRESİ
ÖZET:İcra Mahkemesince duruşmada hüküm özeti tutanağa yazılarak kararın tefhim edilmesi gerekir..
HMK.nın 321.maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir.
Eğer , hüküm özeti gerekçe içermiyorsa tefhim edilmiş olsa bile , karara karşı istinaf/temyiz süresi tefhimden (yüze karşı okunarak) itibaren başlamaz… tefhim gerekçe içermiyorsa, “tefhim” kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal” olarak anlaşılması zorunludur.
Bu nedenle, bu nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır.
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı 3. kişi vekili, 04.08.2014 tarihli haciz esnasında mülkiyeti müvekkiline ait menkullerin haczedildiğini ileri sürerek davanın kabulü ile haczin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı alacaklı vekili, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, 3. kişi tarafından ibraz edilen belgeler ve ticaret sicil kayıtları uyarınca yabancı ortaklı Alman şirketlerinin kurmuş olduğu borçlu şirketin haciz adresindeki faaliyetine son verdikten sonra 3. kişi şirketin aynı iş kolunda yeni bir ticari şirket kurarak faaliyette bulunmuş olmasının, borçlu şirketin borçlarından sorumlu olmasını gerektirmeyeceği, alacaklı ve 3. kişi şirket ortağı …’ın borçlu şirket karşısında işçi alacakları yönünden aynı statüde olmaları karşısında organik bağ bulunduğunu ileri sürmenin yanlış olduğu, varsa aynı organik bağın alacaklı için de söz konusu olacağı, haczedilen mallara ilişkin faturaların 3. kişi şirket adına düzenlendiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, 14.09.2015 tarihli ek karar ile, davalı alacaklının temyiz başvurusunun süresinde olmadığından bahisle reddine karar verilmiş, bu kez ek karar davalı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkin olup, anılan Kanun’un 97. maddesinin 11. fıkrası uyarınca basit yargılama usulüne tabidir.
Basit yargılama usulüne tabi yargılamalara ilişkin olarak 6100 sayılı HMK.nın “Hüküm başlıklı 321. maddesinde aynen;
(1) Tahkikatın tamamlanmasından sonra, mahkeme tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Taraflara beyanda bulunabilmeleri için ayrıca süre verilmez.
(2) Kararın tefhimi, mahkemece hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanması ile gerçekleşir. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle, sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir.hükmü düzenlenmiştir.
321. maddedeki “hükme ilişkin tüm hususlar dan kastedilen HMK.nın 297. maddesindeki unsurlardır.
Buna göre; mahkeme, tahkikatın tamamlanmasından sonra, tarafların son beyanlarını almalı ve yargılamanın sona erdiğini bildirdikten sonra hükmü tefhim etmelidir. Kural olarak, mahkemece kararın tefhiminde hükme ilişkin tüm hususlar açıklanmalıdır.
HMK 322. maddesi atfı ile uygulanmakta olan HMK.nın 297. maddesinde hükmün kapsamı açık bir şekilde düzenlenmiştir. Buna göre; mahkeme, gerekçesi ile birlikte tefhim ettiği hükümde taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gereklidir. Bu kanunun getirdiği bir zorunluluktur. Ancak zorunlu hâllerde, hâkim bu durumun sebebini de tutanağa geçirmek suretiyle sadece hüküm özetini tutanağa yazdırarak kararı tefhim edebilir. Bu durumda gerekçeli karar en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılmalıdır. Bir diğer deyişle HMK.nın 321.maddesinde belirtilen şekilde hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilemediği hallerde gerekçeli kararın mutlaka taraflara tebliğ edilmesi gereklidir.
2004 sayılı İcra İflas Kanun’un 363/1. maddesi uyarınca icra hukuk mahkemelerince verilecek kararların temyiz süresi tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren 10 gündür. Maddedeki “tefhim kavramının hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal olarak anlaşılması zorunludur. Bu nedenle, yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim varsa temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren, aksi halde gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulun’un konuyla ilgili içtihatı da bu yöndedir. (21.01.2015 tarih, 2014/9-1438 Esas, 2015/580 K. sayılı karar) Usul hukukunda yer almamakla birlikte uygulamada, tefhimden sonra temyiz süre tutum dilekçesi veya kararın tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararın temyiz edildiği hallerde, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanılması mümkün olduğundan, gerekçeli kararın bu hallerde de taraflara tebliği gerekir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi de gerekçeli kararın tebliğinin temyiz hakkının etkili şekilde kullanılması bakımından gerekli olduğunu, bu yükümlülük getirilmeden kararın kesinleştirilmesini hak ihlali olarak kabul etmiştir (Anayasa Mahkemesi (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru).
Temyize konu olayda, kararın gerekçesini içermeyen 12.05.2015 tarihli tefhimin yukarıda açıklanan nitelikte bir tefhim olduğundan bahsedilemez. Ayrıca gerekçeli karar davalı alacaklı tarafa tebliğ de edilmemiştir. Tüm bu açıklamalar karşısında davalı alacaklı vekilinin temyiz dilekçesinin yasal temyiz süresi içinde verildiğinin kabulü gerekmiştir. Bu sebeple, … İcra Hukuk Mahkemesi’nin 14.09.2015 tarih ve 2014/1043 Esas, 2015/508 Karar sayılı temyiz isteminin reddine dair verilen ek kararın kaldırılmasına karar verilerek; davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine geçildi.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere göre; borçlu şirketin 05.12.2003 tarihinde haciz adresinde kurulduğu, kurucu ortaklarının %99 hisse sahibi … ile %1 hisse sahibi İsmet Karaman olduğu,bu iki kurucu ortağın borcun doğum tarihinden önce hisselerini devrederek borçlu şirket ortaklığından ayrıldıkları, 3. kişi şirketin ise borcun doğum tarihinden sonra 31.03.2011 tarihinde haciz adresinde kurulduğu, kurucu ortaklarının %99
hisse sahibi … ile %1 hisse sahibi …. olduğu, her iki şirketin faaliyet alanlarının aynı olduğu, borçlu şirketin borcun doğum tarihinden sonra haciz adresinden taşındığı, buna göre her iki şirketin belli bir süre haciz adresinde birlikte faaliyet gösterdikleri, dava konusu haciz esnasında yapılan evrak araştırmasında borçlu şirket adına başka bir takip dosyasına ilişkin haciz tutanağı ve Halleleven … yazılı kartvizitler bulunduğu, vergi yoklama fişlerine göre her iki şirketin aynı telefon numaralarını kullandıkları, 31.03.2011 tarihli … imzasını taşıyan yoklama fişinde haciz adresi iş yerinin asıl kiracısının borçlu şirket olduğunun, 3. kişi şirketin faaliyet göstereceği alanın ise borçlu şirketten kiralandığının, 2011 yılı 2. ayından itibaren ise tamamen 3. kişi şirketin faaliyet göstereceğinin, 19.04.2011 tarihli 3. kişi şirketin muhasebe sorumlusunun imzasını taşıyan yoklama fişinde ise, iş yerinin borçlu şirketten kiralandığının, 3. kişi şirketin borçlu şirketin bir alt kolu olarak faaliyet gösterdiğinin, çalışan işçilerin borçlu şirket tarafından sigortalı olduğunun, 3. kişi şirketin beyanda bulunan muhasebe sorumlusu dışında sigortalı işçisinin olmadığının, borçlu şirketin haciz adresinin 30 m2′ lik kısmında faaliyetine devam ettiğinin beyan edildiği, 19.04.2011 tarihli yoklama fişinde beyanı bulunan muhasebe sorumlusunun Mahkemece tanık olarak dinlendiği, tanığın 3. kişi şirketin borçlu şirket ile aynı işçiler, aynı makineler ve aynı işe devam ettiğini beyan ettiği, bu kapsamda İİK 97/a maddesinde düzenlenen mülkiyet karinesinin borçlu, dolayısıyla alacaklı yararına olduğu, ispat yükü altında olan ve karinenin aksini her türlü delille kanıtlama olanağına sahip davacı 3.kişinin, karinenin aksini güçlü ve inandırıcı delillerle ispatlayamadığı anlaşılmakla, bu koşullarda, istihkak iddiasının, alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla danışıklı olarak ileri sürüldüğünün ve muvazaalı işlemler yapıldığının kabulü gerekir. Bu nedenlerle Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular göz önüne alınarak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, yerel mahkeme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK’nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 04.04.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.