Banka çalışanının, bankayı zarara uğratması – Yargıtay kararları
“…Davacı, davalının hukuka, kanuna, banka ve bankalar mevzuatına aykırı işlemleri nedeni ile zarara uğradığını iddia ederek uğranılan zararın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, kendisinin banka mevzuatına aykırı işlem yapmadığını, yapmış olduğu işlemlerin kendi yetki sınırları içinde kaldığını, yaptığı işlemler ııcdcni ile davacının zararının olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, bankacılık sektörünün esas fonksiyonunun mevduat kabul etme ve kredi kullandırma olması karşısında her kredinin bir risk unsuru taşıdığı, bir kısıın kredilerin geri dönüşünün olmayabileceği ve bunların tamamından banka müdürlerinin sorumlu olacağına dair bir kural bulunmadığı, esasen bankanın zararı olarak ortaya çıkan rakamların büyük bölümünün faiz ve masraflardan kaynaklandığı ve bu nedenle de davalının sorumlu tutulmaması gerektiği gerekçesi ile davanın reddine hüküm kurulmuştur.
Dosya içeriğindeki bilgi ve belgelere göre davacının bir kısım hukuka ve bankacılık mevzuatına aykırı işlemler yaptığı tartışmasızdır. Bu konuda davalı hakkında Beyoğlu 3. Asliye Ceza Mahkemesinde 1997/1227 esas sayılı dosya ile dava açılmış,4616 Sayılı Yasa gereği karar verilmesi ertelenmiştir.
Yine davalının açmış olduğu kıdem ve ihbar tazminatı ile ilgili İstanbul 5. İş Mahkemesi 2004 / 116 esas sayılı dosyasında da dairemizce davalının bilerek usul ve yetki dışında hareket ettiği, işvereni zarara sokacak şekilde görevini kötüye kullandığının kanıtlandığı belirlenmiştir. Bütün bu olgular birlikte değerlendirilerek bilirkişi heyetince tespit edilen zarardan davalının sorumlu tutulması gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”(9. HD. 2006/15555 E. 2007/715 K. 24.01.2007)
“…Zarar gören karşısında birden fazla tazminat yükümlüsünün varlığı halinde, zarar görenin alacağının tam bir şekilde ifasındaki menfaati ancak tazminat yükümlülerini dayanışmalı kılmak suretiyle olanaklıdır. Pasif teselsül söz konusudur. Mağdurun/ alacaklının birden fazla borçlu/zarar verenler ile karşı karşıya kaldığından zayıflayan pozisyonunu balans eder.
Birden çok kişi ortak kusurla zarar vermesi halinde Borçlar Kanununun m.50/1 gereğince sorumlu olurlar.
İlke olarak tazmin yükümlülerinden her biri zarar görene tazminatın tamamını ödemek zorundadır. (B.K.m. 142/11)
Somut olayda davalı işçinin davalı Bankaya usulsüz işlemlerden dolayı zarar verdiği tartışmasızdır. Hükme esas alman bilirkişi raporu oluşan zararın tamamını 6.711.750 TL. olarak hesaplamış, sorumlulardan diğer ikisini dışlayarak davalıya düşen 2.330.237.250 TL.’yi belirlemiş. Mahkemece de hüküm altına alınmıştır.
Yukarıda belirtilen hukuki gerekçeler ışığı altında davalı işçinin oluşan zararın tamamından sorumlu olması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi hatalıdır.”(9.HD 2007/26968 E. 2008/29586 K. 30.10.2008)
“…Davacı banka tarafından açılan bu davada, bir kısım usulsüz krediler sebebiyle davalıların birlikte sorumlu olduğunu ileri sürerek zararın giderilmesi talep olunmuştur. Mahkemece, davacı bankanın krediler sebebiyle 28.952 TL zarara uğradığı gerekçesiyle anılan miktarın davalılardan tahsiline dair karar verilmiştir.
Bahsi geçen kredilerle ilgili olarak kredi sahipleri hakkında herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığı dosya içeriğinden anlaşılamamaktadır. Yine kredilerin bir kısmının yasal borçluları tarafından ödenmiş olması da imkan dahilindedir. Mahkemece krediler sebebiyle davalıların sorumluluğu noktasında yeterli araştırmaya gidilmelidir. Davacı bankanın mükerrer yararlanmasına yol açabilecek şekilde hüküm tesisi hatalı olmuştur.”(9. HD. 2006/32854 E. 2007/3304 K. 13.02.2007)
“…Davaya konu banka zararının oluşmasından temel sorun davacı karşı davalı işçinin yeterli teminat almaksızın usulsüz, krediler kullandırmasıdır. Bu nedenle kredilerin yasal açıdan takibi de sonuçsuz kalmıştır. Bu nedenle davacı karşı davalı işçinin sadece ana paradan sorumlu olduğunun kabulü doğru olmaz. Alacağın temerrüt faizleriyle birlikle ulaştığı rakamı gösteren ve aciz vesikasına bağlanan toplam miktarlar üzerinden banka zararının oluştuğu kabul edilmelidir. Bu durumda davacı karşı davalının, kullandırmış olduğu usulsüz kredilerden aciz vesikasına bağlanan tutarın kusur oranına göre belirlenecek miktara göre sorumlu olduğu kabul edilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.”(9. HD. 2008/5567 E. 2008/30610 K. 11.11.2008)
“…Dava dilekçesinden ve müfettiş raporundan ve davacı işverenin 23.07.1999 tarihli ihtiyati haciz talebinden davalı işçinin zimmetine geçirdiği para miktarının 11.300 TL,, olduğu anlaşılmaktadır.
Dava 11.300 TL. asıl alacakla birlikte 6.518.11 TL. faizi de eklenerek 17.818.11 TL. üzerinden açılmıştır.
Mahkemece davacı bankanın dava tarihi itibariyle zararının 17.818.11 TL. olduğu belirtilerek, bu miktarın dava tarihinden itibaren faizi ile tahsiline karar verilmiştir.
Davacının yaptığı faiz hesabına itibar edilerek ve faize faiz yürütülerek hüküm kurulması hatalıdır. Mahkemece yapılacak iş, asıl alacak miktarı 11.300 TL.’nin zimmete geçirildiği tarih ile dava tarihi arası için yasal faiz üzerinden işlemiş faiz miktarını bilirkişiye hesaplatarak, asıl alacak miktarı ile birlikte kabulüne karar vermek, ancak sadece asıl alacağa şimdi olduğu gibi dava tarihinden itibaren faiz yürütülerek sonuca gitmekten ibarettir.”(9.HD. 2007/29299 E. 2008/29756 K. 03.11.2008)
“…Mahkemece, bozma kararlarında değinilen ilkeler uyarınca asıl alacağın dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsiline, işlemiş faiz ve BSMV’nin ise faiz işletilmeksizin tahsiline karar verilmesi gerekirken; tamamı üzerinden ve zararın doğduğu tarihten faiz yürütülmesine karar verilmiştir, Kararın gerekçesinde hatanın fark edildiği ancak kısa kararla çelişki yaratmamak için belirtilen şekilde hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.”(9.HD. 2008/7282 E. 2008/12364 K. 15.05.2008)
“…Bilirkişi raporunda davacı işverenin zararının olduğu tespit edilmekle birlikte zarar miktarı net olarak belirlenmediği gibi davalıların kusurlarının oram da belirlenmiş değildir. Öte yandan zarar oluşmasında davalıların kasıtlarının olması şartı olmayıp ihmallerinin olması da yeterlidir.
Bu nedenle öncelikle bilirkişi raporunda giderilmesi istenilen eksiklikler tamamlandıktan zarar ilişkin takip dosyalarında borç ödemeden aciz belgeleri temin edildikten sonra dosya yeniden bankacılık uygulamaları mevzuatında uzman olan başka bir bilirkişi heyetine verilerek; olay nedeni ile bankanın uğradığı zarar miktarı ve davalıların kusur oranlarının belirlenmesi sağlanmalı, sonucuna göre davalıların kusurları oranında banka zararının davalılardan tahsiline karar verilmelidir. Yazılı şekilde eksik inceleme ve yerinde olmayan gerekçe ile davacı bankanın zararla ilgili davasının reddine karar verilmesi hatalıdır.”(9. HD. 2007/38804 F.. 2009/3147 K. 23/02/2009)
“…Davalı işyerinde banka şubesi müdürü olarak çalışan davacının bazı mevduat hesaplarına fiktif olarak para yatırmak, daha sonra bankamatik cihazları ile ilgili meblağları çektirerek şubenin bankamatik kasa yönetimi konusunda daha fazla prim alabilmek amacı ile genel müdürlüğü yanılttığı 25 grup nakline katılmadığı halde katılmış gibi göstererek maddi menfaat temin etliği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Davacının bankacılık gibi güven esasına dayanan bir işyerinde gerçekleştirdiği bu eylemlerinin doğruluk ve bağlılıkla bağdaştırılması mümkün değildir. Bankanın bu eylemler sonucu zararının doğmamış olması sonuca etkili olmadığı gibi, somut olayda bankanın zararının doğmadığından söz edilemez. Açıklanan bu nedenlerle davacının iş akdinin işveren tarafından feshinin haklı nedene dayandığının kabulü gerekir. Böyle olunca davacının kıdem, ihbar tazminatı isteklerinin reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”(9. HD. 2006/10831 E 2006/13226 K. 11.05.2006)
“…Davacı banka, davalının il şube müdürü olarak çalıştığı dönemde banka menfaatine ve bankacılık kanun ve teamüllerine aykırı olarak, kredinin geri dönüşümünün olamayacağını bilerek ve teminatsız olarak çeşitli firma ve kuruluşlara kredi kullandırdığını; mali gücü olmayan bazı gerçek kişilere kredi vererek aslında banka tarafından kredi açılamayacak mali yapıdaki kişilere dolaylı olarak kredi vererek bankanın zarara uğramasına neden olduğunu; şahsi menfaat sağladığı, temsil ve benzin giderlerini suistimal ederek maddi çıkar sağladığını ileri sürerek fazlaya dair haklarını saklı tutularak 30.000.000.000 TL. tazminatın hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı, kullandırılan kredinin 3 trilyona ulaştığını, aksayan kredinin %1 olduğunu, genel müdürlüğün bilgisi ve onayı dışında işlem gerçekleştirmediğini, bankanın tanıtımı ve müşteri portföyünün oluşturulması için yaptığı temsil ve ağırlama giderinin yüksek olmasının normal olduğunu savunmuştur.
Mahkemenin hükme esas almış olduğu bilirkişi raporu kendi içinde çelişkili olduğu gibi, soruşturma raporunda belirtilen C.D. ile U.B.’yc verilen krediler için ve davalının usulsüz yaptığı ileri sürülen masraf harcamalarına ilişkin raporda bir değerlendirme yapılmamıştır. Banka teftiş raporunda belirlenen durumlar yeterince irdelenmemiş ve davalının yaptığı işlemlerin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı hususu da açık ve net olarak tespit edilmemiştir. Dosyanın, önceki bilirkişiler dışında, bankacılık hususunda uzman bilirkişilere tevdii ile dosyadaki tüm bilgi ve belgeler bilirkişilerce irdelenip değerlendirilmek sureti ile davalının sorumlu olup olmadığı, sorumlu ise ne miktarda sorumlu olacağı tereddüde mahal vermeyecek şekilde tespit ettirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.”(9. HD. 2006/8336 E. 2006/15277 K. 24.05.2006)
“…Dava, banka zararının ödetilmesi isteğine ilişkindir. Banka müfettişi tarafından düzenlenen raporda da açıklandığı üzere, üçüncü kişilerce hazırlanan bir dolandırıcılık eylemi sonucu banka zararı oluşmuştur. Sahte fax talimatıyla davalıların görev yaptığı şubede bulunan bir hesaptan para transferi sağlanmış olup, davalılar bu aşamada transferi yapan kişilerdir.
Yargılama sırasında alınan ilk bilirkişi raporunda davacı bankanın olayda % 50 oranında kusurlu olduğu, davalıların ise kalan % 50 lik kısımdan eşit oranda sorumlu tutulmaları gerektiği belirtilmiştir. Öğretim üyelerinden alınan bilirkişi heyet raporunda da banka % 50 oranında kusurlu olarak değerlendirilmiş, kalan kusurun bir kısım çalışanlar arasında paylaştırılması gerektiği belirtilmiştir. Mahkemece hükme esas alınan son raporda ise davalılardan H.Ö.B. % 90, diğer davalı % 10 oranında kusurlu bulunmuş, bankaya kusur izafe olunmamıştır.
Ö.B.’mn fax talimatıyla gelen ilgili imzası yönünden gerekli araştırmaya gitmeksizin ödeme yapması ve ayrıca hesabın tamamına yakın bir kısmı alındığı halde, müşteriyi bilgilendirip gerekirse onayını almaması sebebiyle kusurlu olduğu yine diğer davalı İ.’nin denetim görevini ihmal etmesi nedeniyle sorumluluğu bulunduğu anlaşılmakta ise de, banka tarafından işlemin diğer sorumlularının araştırılmadığı, özellikle olayla ilgili olarak suç duyurusunda bulunulmadığı gözetildiğinde, zararın tamamının davalılardan tazmini doğru görülmemiştir.
Öte yandan davalıların görev yaptığı banka şubesinde yeterli eleman bulundurulmadığı ve zarara konu para transferinde iş yoğunluğunun da etkili olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Buna göre, birbirini teyit eden ilk iki bilirkişi raporunda benimsendiği üzere bankanın olayda % 50 oranında kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Kalan % 50 kusur ise davalılar ile varsa diğer sorumlular arasında eşit olarak paylaştın İmalıdır. Ayrıca zarar miktarı ilk rapor doğrultusunda belirlenmeli ve buna göre hüküm kurulmalıdır.”(9.HD. 2010/7271 E. 2012/31590 K. 25.09.2012)
“…Davacı işçi ihbar ve kıdem tazminatları ile işlemiş faiz istekli olarak icra takibi yapmış, davalı borçlu takibe itiraz etmiştir. Bu davada itirazın iptali ile icra inkar tazminatı talep edilmiştir. Mahkemece, fesih tarihinde yürürlükte olan 1475 sayılı İş Kanununun 18. maddesinde öngörülen 6 işgünlük hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle isteklerin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içindeki bilgi ve belgelere göre davacının iş sözleşmesi bankacılık işlemi sonucu işverenin 558.607 Amerikan Doları ve 508.748 EURO zarara uğratıldığından söz edilerek feshedilmiştir. Bu konuda müfettiş raporu düzenlenmiş ve 27.6.2001 tarihinde de disiplin kurulu toplanarak iş sözleşmesinin feshine karar verilmiştir. Davacı işçiye fesih bildirimi 28.6.2001 tarihinde yapılmıştır.
İşyeri personel yönetmeliğinin ilgili maddesinde, “..1475 sayılı İş Yasasının 18. md. belirtilen 6 işgünlük hak düşürücü süre, disiplin kurulu kararlarının banka genel müdürü veya genel müdiir vekiline yazılı olarak bildirilmesiyle başlar” şeklinde düzenleme mevcuttur. Somut olayda disiplin kurulu kararının alındığının ertesi günü davacının iş sözleşmesi sona erdirilmiştir. Bu durumda hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilmesine olanak yoktur. Aynı olay sebebiyle diğer bir işçinin iş sözleşmesinin feshi üzerine hak düşürücü sürenin geçtiğinin kabulü yönünde mahkeme kararının kesinleşmiş olması somut olay yönünden sonuca etkili görülmemiştir.
Öte yandan bankacı ve hukukçulardan oluşan bilirkişi raporunda feshe konu olayla ilgili bir değerlendirme yapılmamıştır. Sadece hak düşürücü süre üzerinde durulmuştur.
Mahkemece bilirkişi heyetinden ek rapor alınarak davacının iddia edilen olay sebebiyle kusurlu olup olmadığı açıklanmalı ve sonucuna göre bir karar verilmelidir.
Eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.”(9.HD 2006/10844 E. 2006/16346 K. 06.06.2006)
“….Davalı bankanın Hasırcılar şubesi krediler servisinde şef yardımcısı olarak çalışan davacının şube müdürü tarafından usulsüz kullandırılan kredilerde yetki ve sorumluluğunun olmadığı gerekçesi ile mahkemece, kıdem ihbar tazminatı isteklerinin kabulüne karar verilmiştir.
Müfettiş raporunda servis yetkilisi olması ve bazı işlemleri bizzat gerçekleştirdiği belirtildiği gibi, bilirkişi raporunda da plasman ve müşteri portföyündeki olumsuzlukları krediler servisinde çalışması nedeniyle yakından bilmesine rağmen kayıtsız ve suskun kalması nedeniyle feshin haklı olduğu yazılıdır. Ayrıca 20.1.2004 de Cumhuriyet Savcılığınca naylon fatura düzenlemek ve karapaıa aklanmasına yardımcı olmaktan gözaltına alınıp tutuklamaya sevkedildiği yazılı olmasına rağmen bu evrak da incelenmiş değildir.
Böyle olunca, anılan soruşturma evrakı cclbedilip, üç kişilik banka mevzuatı ve uygulamaları konusunda uzman bir bilirkişi heyetinden davacının anılan işlemlerde yetki ve sorumluluğunun ve görevi gereği yapılan usulsüz işlemleri bilebilecek durumda bulunup bulunmadığı belirlenmeden yazılı şekilde kıdem, ihbar tazminatı isteklerinin kabulüne karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”(9.HD. 2006/2393 E. 2006/21319 K. 11.9.2006)
“…Davalı; davacının usulsüz banka işlemleri nedeniyle haklı olarak iş sözleşmesine son verildiğini belirtmiştir.
Mahkemece bu savunma üzerinde durulmadan salt davacının ceza mahkemesinde beraat ettiği gerekçesi ile ihbar ve kıdem tazminatı isteği hüküm altına alınmıştır.
Borçlar Kanununun 53.maddesine göre Ceza Mahkemesinin beraat kararı hukuk hakimini bağlamaz. Bu nedenle taraflardan delilleri sorulmalı, iki bankacı ve bir hukukçudan oluşan üç kişilik bir bilirkişi heyetinden davacının işleminde kusurlu olup olmadığına ilişkin rapor alınarak sonucuna göre feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı belirlenmelidir.
Eksik inceleme ile hüküm kurulmuş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.”(9.HD 2006/9506 E, 2006/29290 K. 06.11.2006)