Overbooking Hakkında Önemli Bilgiler

Avukatın azli -Baroya şikayet edilmesi – manevi tazminat talebi ile ilgili Yargıtay kararları

Avukatın azli -Baroya şikayet edilmesi – manevi tazminat talebi ile ilgili Yargıtay kararları

Davacı, avukat olduğunu ve 10.11.2000 tarihli vekaletname ile davalının vekilliğini üstlendiğini, davalının vekili olarak davalı aleyhine açılan dava ile, davacı adına açtığı davaları layıkıyla takip ettiğini, ancak davalının kendisini haksız olarak azlettiğini ileri sürerek davalı tarafından ödenmesi gereken vekalet ücreti ile karşı taraf aleyhine hükmedilecek vekalet ücretleri toplamı olan 8.228,40 YTL ve 5.000,00 YTL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı, davacının katkı payına ilişkin dava açarken faiz istemediğini, bu hususta ek dava açarak ayrı masraf ve vekalet ücreti doğmasına sebep olduğunu, fazlaya dair haklan saklı tutmadığı içinde ıslah ile artırılan miktarın reddine sebep olduğunu, davacının bu nedenlerle haklı olarak azledildiğini savunarak davanın reddini dilemiş, karşı dava ile de davacı avukata peşin ödediği 1.200,00 YTL.nin tahsilini, davacının takip ettiği davadaki hükmedilen miktara işleyecek faizinin, ıslah ile artırılan ancak reddedilen 585,29 YTL.nin açılan faiz davasındaki 700,00 YTL masraf ile 100,00 YTL bilirkişi ücretinin ve 3.000,00 YTL manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Mahkemece, davacı avukatın görevini layıkıyla yaptığı yargılama sırasında bazı ihmalleri görülse de bunları yargılama aşamasında telafi ettiği, ücrete hak kazandığı, azlin haksız olduğu gerekçesiyle asıl davada 8.228,40 YTL vekalet ücretinin davalıdan tahsiline, manevi tazminat isteğinin ve karşı davanın reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiş, Dairemizce Bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulduktan sonra bu kez davacı karşı davalının davasının HUMK 409 maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, davalı karşı davacının maddi tazminat talebinin kısmen kabulüne, 585,28 TL maddi tazminatın davacı-karşı davalıdan tahsiline, davalı -karşı davacının manevi tazminat talebinin kabulü ile 3000 TL manevi tazminatın karşı dava tarihinden faizi ile davacı-karşı davalıdan tahsili ile davalı karşı davacıya ödenmesine karar verilmiş hüküm davacı-karşı davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dairemizin 23.2.2009 tarih 2009/1295 esas ve 2009/2191 karar sayılı bozma ilamında özetle davalının davacı avukatı azlinin haklı olduğu, davacının davalıdan talepte bulunmasının mümkün olmadığından asıl davanın reddine, karşı dava yönünden tarafların delilleri  toplanarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekçeleri ile mahkeme hükmü bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyulduktan sonra bilirkişi incelemesi yapılarak davalı-karşı davacının taleplerinin kabulüne karar verilerek hüküm kurulmuştur. Davacı avukatın haklı olarak azledilmesi tek başına B.K 49 maddesindeki manevi tazminatı isteme hakkı doğurmaz. Manevi tazminat talep edilebilmesi için davalı -karşı davacının kişisel haklarına hukuka aykırı bir şekilde tecavüzün varlığından sözetmek gerekir. Somut olayda manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gözetilerek mahkemece manevi tazminat talebinin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 21.12.2011,2011/12659-2011/19831)

Davacılar, davalının vekillik görevini yerine getirdiği esnada, kendilerine vermesi gereken parayı vermeyerek uhdesinde tuttuğunu, vekalet görevini kötüye kullandığını, bu nedenle manevi zarara uğradıklarını belirterek eldeki davayı açmışlardır. Borçlar Kanunun 98/2. maddesinde “haksız fiillerde mütevellit mesuliyete müteallik hükümler kıyasen akde muhalif hareketlere de tatbik olunur” denilerek sözleşmeye aykırı davranışlar nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunulabileceğini açıkça kabul etmektedir. Sözleşmeye aykırılık nedeni ile Borçları Kanunu 98/2.mad. yollaması ile aynı kanunun 49. maddesi uyarınca manevi tazminat isteminde bulunulması, kanuna ve Yargıtay’ın uygulana gelmekte olan yerleşmiş içtihadına ve öğretideki bu doğrultuda oluşan baskın görüşlere de uygun bulunmaktadır. Ancak salt sözleşmeye aykırı davranış, manevi tazminat istemi için yeterli olmayıp aykırılığın niteliğinden veya özel hal ve şartlar sebebiyle aynı zamanda davacı tarafın kişilik haklarının Medeni Kanunun 24. maddesi anlamında zedelenmesi ve bu nedenle de Borçlar Kanunun 41. maddesi uyarınca haksız bir eylem olarak değerlendirilebilmesi gerekli olup, ayrıca Borçlar Kanunun 49. maddesi hükmü gereğince kusurun özel ağırlığı da aranmalıdır.
Yukarıda belirtilen mevzuat hükümleri ışığında gerçekleşen somut olay ele alındığında, davalının eyleminin vekalet aktine aykırı bulunmakla birlikte, kişilik haklarına aykırılık niteliğinde bulumnadığı anlaşıldığından, davacıların manevi tazminat isteğinin tümden reddine karar verilmesi gerekirken, bu yönlerin göz ardı edilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 4.10.2012, 2012/12981 – 2012/22058)

Davacıların murisinin davalı ile imzaladıkları avukatlık sözleşmesi uyarınca davalıya verdiği senetteki imzasının tarafına ait olmadığı, senedi imzalayıp diğer kısımlarının boş olabileceğini, böyle bir senedi davalıya vermediğini daha doğrusu hatırlayamadığını ileri sürerek senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti ile eldeki davayı açmıştır. Davalı, davacıdan alınan senedin vekalet sözleşmesi uyarınca takip ettiği dosyadaki vekalet ücreti karşılığı alındığını, davacının iddialarının kişilik haklarına zarar verdiğini ileri sürerek karşı dava ile manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davalının manevi tazminat talebinin kabul edilebilmesi için B.K 49. maddesine göre kişilik haklarına saldırıda bulunulması gerekir ki, davacının iddiaları davalının kişilik haklarına saldırı sayılamaz. Bu talebin reddi gerekir. Hal böyle olunca, manevi tazminat koşullarının oluşmadığı gözetilerek mahkemece davalının karşı davasındaki manevi tazminat davasının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 27.6.2012, 2012/12316 – 2012/16785)

Temyiz eden davalılar Koksal ve İsmet’in diğer temyiz itirazları ile davalı Mustafa nın temyiz itirazlarının incelenmesinde; davacılar eldeki davada, davalıların kendilerini Baroya ve Cumhuriyet Savcılığına haksız olarak şikayet ettiklerini, karşı tarafın avukatı ile işbirliği yaptıklarının iddia edildiğini, manevi yönden yıprandıklarını ileri sürerek, manevi tazminat isteminde de bulunmuşlardır.
Bilindiği üzere, yalın bir ifade ile şeref ve haysiyet, dahil olduğu toplumun gerekli saydığı ahlaki niteliklere sahip olduğu yada böyle kabul edildiği için kişiye verilen değeri ifade eder. Kişinin onuru, şerefi ve saygınlığı onun toplum içindeki tüm manevi değerlerini temsil eder ve bunlar kişinin ahlaki değerleridir. Kişiyi küçük düşürmek, yanlış tanıtmak, gülünç yada zor duruma sokmak, manevi değerleri zedelediği gibi bir olayın aktarılması yada olay veya kişinin eleştirilmesi de şeref ve saygınlığına onura müdahale niteliğinde olabilir. Ne var ki, bu müdahalenin hukuka aykırı bulunması da mutlak zorunluluktur. Öte yandan şikayet hakkının hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu ve emareye dayanılarak başkalarının da böyle bir olay karşısında davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı da kabul edilmelidir. Aksi halde, şikayetin hak aramak özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır. Dava konusu olayda, kişinin hak arama hürriyeti kapsamında, aşırıya kaçmayan ve şikayetini aktarmaya yarayan sözler sarfederek şikayette bulunmasın da hukuka aykırılıktan sözedilemeyeceği de izahtan varestedir. Somut olayda, davalılar İsmet ve Köksal’ın diğer davalı avukatları vasıtasıyla Baroya ve C. Savcılığına şikayet dilekçesi verirken, davacıların karşı tarafın avukatı ile anlaşarak bir icra prosedürü başlattıkları, davacıların bir miktar parayı tahsil ettiklerini, davacıların bu suretle birlikte hareket ettikleri iddiasında bulundukları anlaşılmaktadır. Ancak bu kullanılan ifadeler, davacı avukatlarının davalılarca azil sebebi kabul edildiği gibi bu ibarelerin yasal şikayet hakkı kapsamında kaldığı da anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davacıların manevi tazminat taleplerinin reddi gerektiği kabul edilmelidir. Mahkemece, davacıların manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde bu kalem isteğin kısmen kabul edilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır. (Y. 13. HD. 19.6.2012, 2012/1163 – 2012/16066)

Davacılar, vekilleri olan davalının vekaleten tahsil ettiği bir kısım bedelleri taraflarına vermediğini, yine icra dosyasına yatırması gereken bir kısım bedelleri yatınnadığından bahisle toplam 33.000,00 TL’nin tahsili istemi ile eldeki davayı açmış, davalı davanın reddini savunarak açtığı karşı dava ile alacak ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, karşılık davanın ise alacak talebinin esastan reddine, manevi tazminat talebinin ise asıl dava ile karşılık dava arasında irtibat bulunmadığından dinlenemeyeceğinden davanın reddine karar verilmiş ise de davalı-karşı davacı manevi tazminat talebini vekalet sözleşmesine dayandırarak vekaletten azil için tarafına çekilen ihtarda zimmetten bahsedildiğinden bahisle manevi tazminat talebinde bulunduğuna göre karşılık davada istenen manevi tazminatın asıl dava ile irtibatlı bulunmadığından söz edilemeyeceğinden, mahkemece manevi tazminata yönelik taraf delilleri toplanarak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma gerekir. (Y. 13. Hl). 14.11.2011,2011/7347 – 2011/16529)

Davacı-karşı davalının asıl davadaki hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; davalı-karşı davacının, davacı-karşı davalıya gönderdiği 17.6.2008 tarihli ihtarnamede ve Ankara Barosu’na verdiği şikayet dilekçesinde şikayet hakkını aşar biçimde ve hakaret ölçülerine ulaşır nitelikte beyanlarda bulunduğu anlaşılmakta olup, bu husus mahkemenin de kabulündedir. Bu nedenle davacı-karşı davalı lehine BK.nun 49. maddesi uyarınca manevi tazminata hükmedilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye ihlalin ve kusurun özel ağırlığına göre hakimin manevi tazminat olarak hükmedeceği para miktarının belirlenmesinde hakkaniyet gözetilmelidir. Çünkü kanunun takdir yetkisi verdiği hususlarda hakimin hak ve nesafete göre hüküm vermesi kanun gereğidir. Ödettirilecek para miktarı ise aslında ne tazminat, nede cezadır. Çünkü mamelek hukukuna göre bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukuku ihlalinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Aksine olarak zarara uğrayanda bir huzur duygusunu doğurmaktır. Aynı zamanda manevi acının dindirilmesini amaç edinmiştir. O halde manevi tazminatın miktarı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleride karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Davaya konu olayda, davalı-karşı davacının gerek 17.6.2008 tarihli ihtarnamede ve gerekse Ankara Barosu’na verdiği şikayet dilekçesinde sarf ettiği sözlerin ve isnatların içeriği ve ağırlıkları değerlendirildiğinde hüküm altına alınan 2.000 TL.nin az olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, değinilen bu yön gözetilerek daha uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, olaya uygun düşmeyecek ölçüde az manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir. (Y. 13. HD. 3.5.2011,2011/7159 – 2011/7064)

Davacı avukatlar tarafından açılan asıl davanın konusunu oluşturan şikayet dilekçesinin, davalı tarafından 26.9.2002 tarihinde İstanbul Barosu Disiplin Kurulu’na verildiği ve icra dosyasındaki satışı onayı alınmadan düşürüldüğünü, diğer takipleri sürüncemede bıraktıklarını, ücret sözleşmesinin geçersiz olduğu gerekçesi ile disiplin cezası verilmesini talep ettiği, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nca disiplin kovuşturması açılmasına yer olmadığına karar verilince, itiraz üzerine Türkiye Barolar Birliği’nce itirazın reddine karar verildiği ve bu kararın da Adalet Bakanlığı’nca onandığı dosyada bilgi ve belgelerden anlaşılmaktadır.
Birleşen davanın konusunu oluşturan şikayet dilekçesinin de, davalı tarafından 12.8.2003 tarihinde İstanbul Barosu Başkanlığına verilerek, davacı avukatların menfaatinin çatıştığı şahsın da avukatlığını yaptığı gerekçesi ile disiplin cezası verilmesini talep ettiği, disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verilince, itirazı üzerine Türkiye Barolar Birliği’nce itirazın reddedildiği, Adalet Bakanlığı tarafından kararın onandığı ve ayrıca Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı şikayet nedeni ile de soruşturma izni verilmemesine ilişkin Bakanlık kararı aleyhine İdare Mahkemesine dava açtığı ve 27.4.2006 tarihinde reddedildiği tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır. Ayrıca davacı avukatlar tarafından 15.5.2002 tarihinde açılan vekalet ücretinin tahsiline ilişkin açılan davada da, davalı tarafından aynı nedenler ileri sürülerek azlin haklı olduğunun savunulduğu ve mahkemece azlin haklı olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilip 29.12.2005 tarihinde onandığı tüm dosya kapsamı ile anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun 49. maddesine göre, kişilik haklan haksız saldırıya uğrayan kimse manevi tazminat isteyebilir. Aynı Kanunun 98. maddesi delaletiyle sözleşmeye aykırılık halinde de 49. maddenin uygulanacağı duraksamasızdır. Kişinin onuru, saygınlığı gibi kişilik haklarını oluşturan değerlere saldırı halinde manevi bir zarar yani kişilik hak ve değerlerinde irade dışında gerçekleşen bir eksilmenin oluştuğunun kabulü gerekir.
İhbar ve şikayet hakkının kullanılması, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğünün doğal bir sonucudur. Şikayet dilekçesinin içeriğinden davalının Anayasa ile öngörülen şikayet hakkını kullandığı, kişilik hakkına saldırı niteliğini taşımadığı bu nedenle asıl dava açısından manevi tazminat koşullarının oluşmadığı anlaşılmaktadır. Bu şikayetin sonucu olarak disiplin cezası verilmemesi de sonuca etkili değildir. Kaldı ki, davalı eyleminin yani yaptığı şikayetlerin ard arda aynı olayın silsilesi ve devamı niteliğinde olduğu ve manevi tazminatın bu açıdan bölünemezliği ilkesine ters düşecek şekilde karar verilemeyeceği de gözetilerek açıklanan nedenlerle, asıl dava açısından şikayet hakkının kullanıldığı, manevi tazminat koşulları oluşmadığından reddine karar verilmesi gerekirken, kısmen kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 18.2.2010, 2009/9766 – 2010/2053)

Davalı-karşı davacı Akın, davacı-karşı davalının kendisini haksız olarak Savcılığa şikayet ettiğini ve yine haksız olarak işbu davayı açtığını öne sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkemece bu talep kısmen kabul edilmiştir. Yargıtay’ın öteden beri uygulamakta olduğu ve istikrar kazanan kararları uyarınca dava açılması ve şikayetlerin bu hakları kullanan kişiler yönünden, anayasal bir hakkın kullanımı niteliğinde olup Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi kapsamında manevi kişilik haklarının ihlali niteliğinde sayılamayacağından mahkemece manevi tazminat talebi yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 21.1.2010, 2009/12926-2010/499)

Davalı-karşı davacı, davacı-karşı davalının kendisini haksız olarak azlettiğini, Baroya şikayette bulunduğunu ve haksız olarak işbu davayı açtığını öne sürerek manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Mahkemece bu talep kısmen kabul edilmiştir. Yargıtay’ın öteden beri uygulamakta olduğu ve istikrar kazanan kararlan uyarınca azil, dava açılması ve şikayetlerin bu hakları kullanan kişiler yönünden, anayasal bir hakkın kullanımı niteliğinde olup Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi kapsamında manevi kişilik haklannın ihlali niteliğinde sayılamayacağından mahkemece manevi tazminat talebi yönünden davanm reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. (Y. 13. HD. 24.12.2009,2009/9427 – 2009/15457)