Memurlarda Atama İptali Davası Nedir?

Tapu Sicilinin Yanlış Tutulmasından Kaynaklanan Tazminat

Tapu Sicilinin Yanlış Tutulmasından Kaynaklanan Tazminat

YARGITAY 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/6961
KARAR NO : 2016/12369

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili ve katılma yoluyla davacılar vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili 06/06/2012 havale tarihli dilekçesiyle; müvekkillerinin 28/09/1996 tarihinde 1501 parsel sayılı 1348,15 m² yüzölçümündeki taşınmazı satın aldıklarını ancak daha sonra Milas Kadastro Müdürlüğü tarafından 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca yapılan düzeltme işlemiyle 1501 parsel sayılı taşınmazın yüzölçümünün 1285,64 m² miktara düştüğünü ve müvekkillerinin bu işlemin iptali için açtıkları davanın ise mahkemece reddedildiğini, tapu siciline güvenerek taşınmaza malik olan müvekkillerinin uğradığı zarardan TMK’nın 1007. maddesi uyarınca Hazinenin sorumlu olduğunu belirterek şimdilik 75.000,00.-TL maddi tazminatın miktar ve sınır düzeltilmesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili ve hüküm altına alınan tazminatlara, faizin başlangıç tarihinden ifa tarihine kadar ki, dönem için Devlet İstatistik Enstitünce belirlenen enflasyonun, faiz oranını aşan kısmı kadar miktarın munzam zarar olarak eda makamına kaim olmak üzere eklenmesine şeklindeki isteklerle dava açmıştır. Daha sonra 25/09/2014 tarihli harcı yatırılmış ıslah dilekçesiyle tazminat isteğini toplamda 125.020,00.-TL’ye yükseltmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kabulüne ve 125.020,00.-TL maddi tazminatın, 02/12/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine ve hüküm altına alınan tazminatlara faiz başlangıç tarihinden fiili ödemenin gerçekleştiği tarihe kadar geçecek süre içerisinde devlet istatistik enstitüsünün belirlemiş olduğu enflasyon miktarının belirlenen yasal faiz miktarın aşan kısmı munzam zarar olarak belirlenmesine, (Eda makamına kaim olmak üzere) karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili ve katılma yoluyla davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine dayalı tazminat isteğine ilişkindir.
Tazminat isteğine dayanak Türkbükü köyü, 1501 parsel sayılı 1348,15 m² yüzölçümündeki taşınmaz, tapuda “İki katlı kargir pansiyon ve arsa” vasfıyla davacılar adına kayıtlı iken, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 41. maddesi uyarınca yapılan düzeltme işlemi ile yüzölçümünün 1285,64 m² olduğu tespit edilmiştir. Tapu malikleri tarafından bu düzeltme işleminin iptali istemiyle dava açılmış ise de Bodrum Sulh Hukuk Mahkemesinin 27/05/2011 tarih ve 2010/328 – 2011/650 sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiş, verilen bu karar Yargıtay denetiminden geçerek 02/12/2011 tarihinde kesinleşmiş ve taşınmazın yüzölçümü 13/02/2012 tarihinde 2617 yevmiye numarasıyla tapuya bu miktarda tescil edilmiştir.
1) Davacılar vekilinin temyiz itirazları yönünden;
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi, tapu sicilinin aleniliği ve tapu siciline güven ilkelerinin yansımasının sonucu olarak, mülkiyet hakkı ya da başkaca bir aynî hak edinen kişinin, bu sicilin tutulması nedeniyle uğradığı zararın tazminine ilişkin olup, buna göre “Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.” Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur.
Yargıtay Hukuk Genel kurulunun 20.04.2011 gün ve 2011/13-37 E., 2011/198 K. sayılı kararında değinildiği gibi; kusur sorumluluğunda, bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür. Sanayileşme ile birlikte doğan tehlikeler, bir kimsenin kusurlu olmasa dahi kendisinin verdiği zarar nedeniyle tazmin sorumluluğunu getirmiştir.
Öğretide kusursuz sorumluluk halleri “Olağan sebep sorumluluğu – tehlike sorumluluğu” gibi ikili ayırıma tabi tutulduğu gibi, hakkaniyet sorumluluğu-nezaret ve ihtimam gösterme yükümünden doğan sorumluluk-tehlike sorumluğu şeklinde üçlü ayırım yapanlar da vardır. Bir diğer ayrımda “Objektif sorumluluk” üst başlığı altında kusursuz sorumluluk halleridir. Bunlardan “Tehlike sorumluluğu” terminolojide “Ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu” ya da “Ağırlaştırılmış objektif sorumluluk” olarak yer almaktadır. Bu tür sorumluluk halinde, diğer sorumluluk türlerinden farklı olarak kurtuluş beyyinesi (kanıtı) getirme olanağı yoktur. Bu halde nedensellik bağının kesilmesi halinde sorumluluktan söz edilemeyecektir. İşte Devletin “Tapu sicilinin tutulmasından doğan sorumluluğunda” kusursuz sorumluluk, ağırlaştırılmış sebep, ağırlaştırılmış objektif sorumluluk ve tehlike sorumluluğuna ilişkin kurallar uygulanır.
Görüldüğü üzere, tapu sicilinin tutulmasını üzerine alan Devlet, tapu siciline tanınan güvenden ötürü, hak durumuna aykırı kayıtlardan doğan tehlikeyi de üstlenmektedir. Tapu müdürü ya da memurunun kusuru olsun olmasın, tapu sicilinin tutulmasında kişilerin çıkarlarını koruyan hukuk kurallarına aykırı davranılmış olması yeterlidir. Kusurun varlığı ya da yokluğu Devletin sorumluluğu için önem taşımamakta, sadece Devletin memuruna rücu halinde, iç ilişkide etkisi söz konusu olmaktadır. Bu sorumluluk türünün, Borçlar Kanununun haksız fiil sorumluluğu, adam çalıştıranın sorumluluğu ve diğer objektif sorumluluk halleri, sebepsiz mal iktisap edenlerin sorumluluğu ile karıştırılmamalıdır. Bu nedenle, Devletin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan sorumluluğuna dayanılarak açılan davalarda, yukarıda belirtilen sorumluluk hallerine ilişkin olarak düzenlenen zamanaşımı, munzam zarar ve hakkaniyet indirimi ya da makul indirim kurallarının uygulama imkanı yoktur. Kaldı ki, soyut ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen, genel ekonomik konjöktürel olgular TBK’nın 122. maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez. Bu nedenlerle, davacılar vekilinin munzam zarara yönelik yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2) Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki, mülkiyet hakkının kaybedilmesi ile davacı tarafın malvarlığında oluşan gerçek zarara ilişkin tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihi zararın meydana geldiği tarih olup, somut olayda zararın meydan geldiği tarih düzeltme işlemine karşı açılan davanın reddine dair kararın kesinleştiği 02/12/2011 tarihi olduğundan, bu tarihe göre taşınmazın değeri, değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle tazminat miktarının belirlenmesi gerekirken, hükme dayanak raporu hazırlayan bilirkişiler tarafından taşınmaza, değerlendirmenin hangi tarihe göre yapıldığı açıklanmadan ve emsal karşılaştırması yapılmadan soyut ifadelerle değer biçildiğinden, bu rapora göre hüküm kurulması mümkün değildir.
Bundan başka; yukarıda da açıklandığı üzere, 4721 sayılı TMK’nın 1007. maddesine dayalı tazminat davalarında, munzam zararın istenemeyeceği gözetilerek munzam zarar talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, infazı da olanaklı olmayacak şekilde kabulüne karar verilmesi de doğru olmamıştır.
O halde, sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için, taraflara dava konusu taşınmaza mümkünse aynı beldeden ve değerlendirme tarihi olan 02/12/2011 tarihinden önceki yakın zaman içinde satışı yapılan benzer yüzölçümlü satışları bildirmeleri için imkan tanınmalı, lüzumu halinde re’sen emsal celbi yoluna gidilmeli, dava konusu taşınmazın değerlendirme tarihi itibariyle, emsal alınacak taşınmazların ise satış tarihi itibariyle imar ya da kadastro parselleri olup olmadığı ilgili Belediye Başkanlığı ve Tapu Müdürlüğünden sorulmalı, ayrıca dava konusu taşınmazın; imar planındaki konumu, imar planının ölçeği ve onaylama tarihi ile dava konusu taşınmazın emsallere olan uzaklığını da gösterir krokisi ve dava konusu taşınmaz ile emsal taşınmazların Arsa Metrekare Rayiç Bedeli Takdir Komisyonu tarafından re’sen belirlenen emlak vergisine esas metrekare değeri ilgili belediye başkanlığından ayrı ayrı sorularak ve emsal taşınmazların satış akit tablosu getirtildikten sonra önceki bilirkişiler dışında yeniden oluşturulacak bilirkişi kurulu marifetiyle mahallinde keşif yapılıp dava konusu taşınmazın değerlendirmeye esas alınacak emsallere göre ayrı ayrı üstün ve eksik yönleri ve oranları açıklanmak suretiyle yapılacak karşılaştırma sonucu 62,51 m² yüzölçümündeki taşınmazın değeri belirlenip oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir. Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
SONUÇ: 1) Yukarıda bir numaralı bentde açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının REDDİNE, temyiz harcının istek halinde iadesine,
2) İki numaralı bentde açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 19/12/2016 günü oy birliği ile karar verildi.