Ceza Hukukunun ve Suç Politikasının Temel İlkeleri
Söz konusu ilkeleri yalnızca ismiyle zikredecek olduğumuzda bu ilkeler: hukuk devleti ilkesi, orantılılık ilkesi, kanun önünde eşitlik ilkesi, insanilik ilkesi, kusur ilkesi, şüpheden sanık yararlanır ilkesi, ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, ceza hukukunun son çare (Ultima Ratio) olması ilkesi ile suçta ve cezada kanunilik ilkesidir. Ancak önemine binaen kanunilik ilkesinin üzerinde özelikle durmak gerekir.
Güvenlik tedbirleri için de tıpkı cezalarda olduğu gibi orantılılık ilkesinin geçerli olduğuna dikkat edilmelidir.
Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi
Türk Ceza Kanunu’nun 2/1. maddesine göre, “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz. ”
Suçta ve cezada kanunilik prensibi hukuk devleti ilkesini ceza hukukunda somutlaştıran bir prensip olup, bireyi devlete karşı koruma amacı güder.
Önemine binaen bu ilkenin sonuçları üzerinde durmak gerekir:
Suç tespit eden ceza normları açık biçimde belirlenmelidir (Örneğin TCK m. 305 bu ilkeyi sağlamaktan çok uzaktır. Bu bağlamda söz konusu maddede “kamu yararı”, “temel milli yarar” gibi muğlâk ifadelere yer verilmiştir). Birey hangi davranışının suç oluşturacağını önceden bilebilmelidir ki hareketlerine ona göre şekil verebilsin. Bu ilke uyarınca kanun koyucu elastiki deyimler kullanmaktan kaçınmalı, kendisinin kullandığı kelimelerin manası açık ve belirli olmalıdır.
Örf ve adet hukuku doğrudan doğruya ceza hukukunda bir kaynak olamaz (Cezaevinin kapısını yalnızca kanun açar).
İdarenin düzenleyici işlemleri ile “suç, ceza ve güvenlik tedbiri” konulamaz (Kanun’un 297/2. maddesinde bu ilke ihlal edilmekte ve idari makamlar tarafından infaz kurumuna veya tutukevine sokulması yasaklanan eşyaların buralara sokulması cezalandırılmaktaydı. Ancak söz konusu düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından1 haklı olarak iptal edilmiştir. Ayrıca Kabahatler Kanunu açısından da bu ilkenin geçerli olduğu ve kabahat karşılığı olan yaptırımın türünün, süresinin ve miktarının ancak kanunla belirlenebileceği belirtilmiştir. Yalnız şu unutulmamalıdır ki kabahatler açısından hangi fiilin kabahat oluşturduğunun kanunla belirlenmesi zorunlu değildir).
Ceza kanunları kural olarak geçmişe yürümez. Başka bir ifadeyle, işlendiği zaman yürürlükte olan kanuna göre suç sayılmayan bir eylem, sonradan yürürlüğe giren kanunda suç olarak tanımlansa dahi bu hüküm o eyleme uygulanamaz. Bunun tek istisnası ise failin lehine olan kanunlardır. Dolayısıyla böyle bir durumda sonradan yürürlüğe giren kanun örneğin o suçun cezasını hafifletmekteyse, yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş filler bakımından da uygulama alanı bulacaktır. Bu hususa aşağıda ceza kanunların zaman bakımından uygulanması bahsinde ayrıntılı olarak değineceğiz.
Kıyas, ceza yasasında açıkça suç olarak gösterilmemiş bir fiilin yasadaki suçlardan birisine benzetilerek cezalandırılmasıdır; yasaktır. Bu ilke mucibince “Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz (m. 2/3).” Bu hükmün doğal bir sonucu olarak da özel hukuktan farklı olarak, hâkimin ceza hukukunda “boşluk” doldurabilmesi mümkün değildir.
Cezalar alanında olduğu gibi güvenlik tedbirleri alanında da kıyas yasağı geçerlidir.
KIYASIN FAİLİN LEHİNE VEYA ALEYHİNE OLMASI ARASINDA BİR FARK BULUNMAMAKTADIR.
Kıyas yasağını kesinlikle ceza hukukunda yorum yasaktır şeklinde anlamamak gerekir. Ceza hukukunda da tıpkı diğer hukuk dallarında olduğu gibi yorum yapılabilir ve hatta yapılmak zorundadır. Zira yorum, mevcut bir hükmü hâkimin değerlendirmesi, somut olay bakımından hükmün anlamını kavramaya çalışması demektir. Ancak burada “kıyasa yol acacak biçimde” yorum yapılmasının yasak olduğuna dikkat edilmelidir. Bu noktada ayrıca şuna da dikkat çekmek gerekir ki ceza hukukunda genişletici yorum da yasaklanmış değildir; sadece bu yorum biçiminin kıyasa yol acacak biçimde uygulanmasının önüne geçilmek istenmiştir.
Genişletici Yorum: Bir kanun ibaresinin anlamı yasa koyucunun kastetmek istediği manadan dar ise yapılan yorumdur. Örneğin, TCK’nın 243. maddesinde düzenlenen “Bilişim sistemine yetkisiz erişim suçu”nun telefonlar ve hatta web paneli sayesinde ağa bağlanıp veri aktarımı yapabilen elektronik ev aletleri üzerinde de işlenebileceğinin kabulü gerekir. Görüldüğü üzere, eğer ceza hukukunda genişletici yorum tümüyle yasaklanmış olsaydı söz konusu suçun yalnızca bilgisayarlar üzerinde işlenebileceğini kabul etmek gerekecekti.
Daraltıcı Yorum: Kanun metninde kullanılan sözlerin ifade edilmek istenen anlamı aşması durumunda yapılan yorumdur.